Bu kervan, Peygamber efendimizin nübüvvetini bildiren büyük bir olayla karşılaştı. Bu olayda Peygamber efendimizin nübüvvetini müjdeleyen ve ilan eden unsurlar vardı. Şöyle ki: Busra kentinde, manastırda yaşamakta olan Buhayra adında bir rahip vardı. Bu rahip ve onunla birlikte bu manastırda yaşayan diğer rahipler de Tevrat ve İncil´i iyi biliyorlardı. Bu bilgileri, üstadlarından elde etmişlerdi. Buhayra´nın diğer rahiplerin de olduğu gibi, şöyle bir adeti vardı: Busra´ya gelen ticaret kervanlarını karşılamaz, onların durumlarını öğrenmez ve aralarında bulunan kimseleri de yanına konuk almazdı. Çünkü rahiplik icabı olarak rahipler uzlete çekilir ve kimseyle irtibat içinde bulunmazlardı. Rahipler, rahipliğin yasalarının dışına çıkmaz ve hükümlerini çiğnemezlerdi.…
Yazar: admin
Peygamber (sav) efendimiz, hayırlı işlerde dayanışmanın gerekli olduğu hususlar gündeme geldiği zaman yaşadığı toplumun sosyal etkinliklerine katılmaktan geri durmazdı. Sosyal bir faaliyet yapacakları zaman Peygamber efendimiz de aralarına katılır ve gücü oranında o faaliyete katkıda bulunurdu. Ancak bu faaliyetlere katkıda bulunurken de batıla rıza göstermez. Aksine her zaman hak ile sevinir ve batıla karşı bir tavır takınırdı. Batıl bir iş gördüğü zaman çığlık koparmaz, sadece başını önüne eğmekle yetinirdi. Çığlık koparmak ve düşmanlık göstermek O´na yakışmazdı. Öfkelenmek ve kin gütmek, onun huyu değildi. Aksine bütün davranışlarında sevecen ve yumuşak huylu idi. Darünnedve´nin toplantılarına katılır, Arapların önde gelen büyüklerini dinlerdi. Hoşuna…
Muhammed (sav) evlenme yaşına varmıştı, ama o diğer gençler gibi erken yaşlarda evlenmemiş, aksine 25 yaşına varıncaya kadar evlenmeye yeltenmemiş ya da evlenmeyi düşünmemişti. Bu yaştan önce evlenmeyi düşündüğü bilinmiyorsa, bunun sebebi onun iffetli ve kerem sahibi olmasıydı. Çocukluk ve gençlik döneminde şerefini lekeleyecek bir iş yapmamıştı. Henüz çocuk sayılabilecek bir yaşta iken Rabbi onu düğün törenlerinden birine katılıp eğlenmekten korumuştu. Harama girmemişti. İçinde haram bulunabilecek bir eğlenceye katılmamıştı. O gün Cenab-ı Allah, kendisini uykuya daldırarak haram bir eğlence törenine katılmasını önleyerek O´nu korumuştu. Uykuya dalmış, bütün bir geceyi uykuyla geçirmiş ve ertesi sabah güneş ışığı vücudunu ısıttığında uyanmıştı. 25…
Ticaret keravanı yola çıktı. O kervanın içinde yüce Allah´ın yaratıklarının hayırlısı vardı. Cenab-ı Allah, o kervanı kendi lütuf ve inayetiyle koruyordu. Sefer kolay olmadı. Aksine zorlu geçti. Her ne kadar dayanılması güç zahmetlerle karşılaşılmadıysa da pek kolay bir sefer de olmadı. Sadece Hatice´nin ticaret kervanı, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, Kureyşlilerin kervanı kadar büyük idi. Nihayet bu kervan, içinde Muhammed (sav)´ın amcası Ebu Talib´le birlikte bulunduğu ilk ticaret kafilesinin gitmiş olduğu Bus-ra kentine vardı. Peygamber efendimiz 12 yaşında iken amcası Ebu Talib ile birlikte buraya uğramıştı. Rivayete göre Peygamber efendimiz, Tihame´deki Hibaşe pazarına varmıştı. İlk ve meşhur olan rivayete…
Köle Meysere, Peygamber efendimizin ali cenablığmı, güzel arkadaşlığını, güzel davranışlarını, cömertliğini, müsamahakarlığını, alçakgönüllülüğünü kolayca arkadaşlık eden ve edilen bir kimse olduğunu, temiz asıllı ve güzel ahlaklı bir insan olduğunu, genel ve özel davranışlarında ahlaki prensiplere bağlı kaldığını Hz. Hatice´ye anlattı. Ayrıca rahip Nastora ile karşılaşmasını rahip Nastora ile karşılaşmasını, Cenab-ı Allah´ın sıcak çölde O´na yaptığı ikramı, havanın fazla ısınması durumunda iki meleğin O´nu gölgelendirişini ve diğer harika hallerini de Hatice´ye aktardı. Daha sonra Kureyşliler nezdindeki mertebesini, itibarını kendisiyle karşılaşan herkesin O´na aşırı bir sevgi duyduğunu, onun kolayca kaynaşan sevimli biri olduğunu da anlattı. Bütün bunlar, Hatice´de O´na eş olma arzusunu…
Muhammed (sav) öksüz olarak doğdu ve Öksüz olarak yaşadı. Sonra Cenab-ı Allah ona çalışma kolaylığı verdi. Emeğinin kazancım vererek ihtiyacım giderdi. Koyun otlattı, sonra ticaret yaptı. Sonra Cenab-ı Allah, onun rızkını genişletti. Halinden memnun olan vefakar bir kadım ona eş olarak seçti. Böylece zevcesi vasıtasıyla kişiliğini daha da olgunlaştırdı. Zevcesini mükemmel bir ana yaptı. Hayat çöllerini katetme hususunda birbirleriyle anlaştılar. Birbirlerini tamamlayarak mükemmelleştiler. Hatice, şerefli ve servet sahibi bir kadındı. Muhammed (sav) ise güçlü, güvenilir, çalışkan ve mükemmel bir erkekti. Kendi güvenilirliği dolayısıyla Hatice daha zenginleşti. Erkekliğiyle onu himayasi altında tuttu. İyi niyeti ve temiz kalpliliğiyle Hatice´nin malım hayır ve…
Aslı itibariyle hem kendisi, hem bütün insanlık için hayırlı olan bütün toplumsal etkinliklere, Peygamber efendimiz hem mali, hem de bedeni katkıda bulunmuştur. Kureyşliler´i, Özellikle Arapların tamamını birbirine bağlayan kopmaz ve kesilmez bir bağ vardı. Çünkü bu bağ zaman zaman yenilenmekteydi. Onları birbirine bağlayan bu bağ, iki unsurdan oluşmaktaydı: 1- Peygamberlerin atası İbrahim (as)´ın inşa etmiş olduğu Ka-be-i Muazzama. Bu bina, insanlar için yeryüzünde inşa edilen ilk evdir. İnsanlar oraya gelip tavafta bulunur ve hac menasikini yerine getirirlerdi. 2- Araplar, göklerle yeri yaratan varlığın, noksanlıklardan müzezeh olan yüce Allah olduğna inanırlardı. Onlar bu bağı korumaya özen gösterirlerdi. Aralarında kendilerini birbirine bağlayan…
Kureyşliler sarsılmaz bir azim ve ihlasla ve mensuplarının gayreti ile Kabe´yi yeniden inşa etmek üzere işe koyuldular. Bu iş için, içine haram katılmamış helal mallarını harcadılar. Bu malların içinde gasbedilen bir kan parası, faiz kazancı, fahişelerin mehri yoktu. Birbirleriyle çekişmeden, kavga etmeden ve sırt çevirmeden Kabe´yi yeniden inşa etme işine giriştiler. Her ne kadar burası, yüksek sütunlu İran saraylarına ve kazıklar sahibi Firavun´un köşklerine benzemese de, insanoğlunun inşa ettiği en mukkaddes bina idi. Bedevilerin ve medenilerin inşa ettikleri binaların en saygıya değer olanıydı. Çünkü bu, Kabe-i Muazzama idi. “Doğrusu insanlara (mabed olarak) ilk kurulan ev, Mekke´de olandır. Alemlere uğur, bereket…
Görülüyor ki, Kureyşliler Kabe-i Muazzama´ya büyük özen göstermekteydiler. Onu yüceltir ve üstün tutarlardı. Çünkü kendi şeref ve üstünlüklerini Kabe vasıtasıyla elde etmişlerdi. Onu korumak ve bakımını yapmak hususunda titizlik gösterirlerdi. Bu hususta ileri giderek, ibrahim peygamberin yapmış olduğu hac menasikine aykırı davranışlarda bulunmuşlardı. Kabe´ye lüzumundan fazla tazimde bulunmuşlardı. Ona olan bağlılıklarının ifrat derecesine varmasından ötürü Arafat gecesinde dahi Kabe´nin yanıbaşından ayrılmamaya karar vermişlerdi. Kabe´yi tavaf ederken “Hims” denilen bir aba giyerlerdi. “Biz Harem´in çocuklarıyız, Allah´ın bey tinin yanıbaşında ikamet edenleriz. ” derler ve Kabe´yi bırakıp Arafat´a gitmez, orada vakfe yapmazlardı. Halbuki Arafat´ta vakfe yapmanın, ibrahim peygamberin şiarlarından biri olduğunu biliyorlardı.…
Peygamber Efendimizin risaletle görevlendirilmesini anlatmadan önce bu konuya değindik ki Cenab-ı Allah´ın, yaratılmışlar arasından alemlere rahmet elçi olarak seçmiş olduğu şahsiyeti kamil ahlakıyla birlikte, tanıyalım ve rabbinin O´nu yüce bir terbiye ile eğitmiş olduğunu öğrenelim. Çünkü onun risaîeti, insanların kemale davet edilişi idi. O, beşeri nitelikleri içinde mutlak kemal idi. O´nun, ilahi vahiy yoluyla değil de fıtraten sahip olduğu karekter ve moral özellikleri öğrenmek istiyoruz. Her ne kadar bu karekter ve moral özellik, vahyin getirdiği prensiplere uygun idiyse de bu, yapısal özelliğinin gereği idi. Ayrıca Kur´an-ı Kerim´in O´nu nasıl terbiye ettiğini de anlatmak istiyoruz. Kur´an´ın terbiyesi sayesinde kuvvetli bir ahlaka…