Hz.Muhammed(a.s.) ve Soyu:Peygamber (sav) efendimize risaleti geldikten, daveti yayıldıktan, onun risaleti Romalılar tarafından duyulduktan sonra, Ebu Süfyan bin Harb, Herakliyus ile görüştü. Herakliyus, Peygamber (sav) efendimizin durumuyla ilgili olarak, ona bazı sorular yöneltti. Bu sorulardan biri de, Peygamber efendimizin soyuyla ilgiliydi. Ebu Süfyan -Peygamber efendimizin en azılı düşmanı olduğu halde- yalan söylemeksizin bu soruyu şöyle cevapladı: “Muhammed Kureyş içinde en yüksek soya sahip bir kimsedir.” Yani onlar arasında en asil ve en şerefli bir kimsedir. Ebu Süfyan´m bu cevabı karşısında Herakliyus şöyle dedi: “İşte böyle peygamberler, halk içinde en yüksek soydan gelirler. Kur´an-ı Kerim de, daha önce gelmiş olan peygamberler…
Yazar: admin
Yaratıkların en hayırlısı Muhammed (sav)´den ve onun temiz yaşantısından bahseden siyer bilginleri, onun İsmail peygamberin evladından olduğunu söylemiştir. Ama Peygamber efendimizin soyunu zincirleme olarak İsmail peygambere tam olarak bağlayamamışlardır. Sadece Peygamber efendimizin 20 kadar atasından bahsedebilmişîerdir ki, buna göre onun mübarek soy zinciri şöyledir: Muhammed bin Abdullah, bin Abdulmuttalib (Abdulmuttalib´in adı Şeybetül Hamd´dır) bin Haşini (Haşim´in adı Amr´dır) bin Abdi Menaf (Abdi Menafin adı Muğire´dir) bin Kusay ( Kusay´ın adı Zeyd´dir) bin Kilab, bin Mürre, bin Ka´b, bin Lüey, bin Galib, bin Fihr, bin Malik, bin Nadr, bin Kinane, bin Huzeyme, bin Müdrike, bin İlyas, bin Mudar, bin Nizzar, bin…
Küab´ın iki oğlu vardı. Bunlardan biri Kusay, diğeri de Zühre idi. Her ikisi de peygamber efendimizin dedelerindendir. Kusay, Peygamber efendimizin babasının, Zühre ise annesinin dedesidir. Böylece Kilab, Allah tarafından iki şerefe mazhar kılınmış oldu. Yani Peygamber efendimizin hem anasının, hem de babasının dedesi olmuştur.Kusay, Arap beldelerinde birçok yeri dolaştı. Hayatının ilk dönemlerinde Kudaa´daki anasının yanına gitti. Orada, onunla birlikte yaşadı. Güçlü, erdemli bir gençti. Zulme ve kötülüğe karşı çıkardı. Bir gün Kudaa´da bir gençle ok yarışı yaptı; Kusay, o genci yendi; yenilen genç Öfkelendi. Kusay ile çekişmeye başladı. Ku-say´a: “Sen aşiretine dönsene. Zaten bizden değilsin!” dedi. Gencin bu sözlerinden de…
Abdülmuttalib, peygamber efendimizi, bakıma muhtaç olduğu çocukluk çağında, yanında barındırmıştır. Abdülmuttalib´in annesi, Peygamber efendimizin hicret etmiş olduğu Yesrib şehrinden gelmiştir. Yesrib´deki Neccar oğulları kabilesine mensuptur. Abdülmuttalib, hayatının ilk dönemini Yesrib´de geçirmiştir. Yesribliler arasında, hayatının ilk dönemlerim garip bir kimse olarak geçirdikten sonra, amcası Muttalib onu alıp Mekke´ye getirmiş ve beraberinde bulundurmuştur. Bu nedenle, kendisine Abdülmuttalib adı verilmiştir. Kureyşliler onu kendilerine reis yapmışlardır. Bunu da nefsi, ruhi ve ahlaki kuvveti ile, müsamahakarlık ve cömertliğiyle elde etmiştir. Kureyş´in gençlerine babalık, ihtiyarlarına da kardeşlik yapmıştır. Onun yüzünde bereket, ahlakında azim ve doğruluk vardı. Ama sakindi. Herkese karşı iyi davranır ve halinden şikayet etmezdi.…
Kureyşin bütün genç kızları, Abdülmuttalib oğlu Abdu-llah´a eş olmak için can atıyor ve Abdullah´ın doğuracakları çocuklarının babası olmasını arzuluyorlardı. Yirmi yaşına iffetli olarak ulaşmıştı. Asla zina etmemiş, kötülüğe yöneldiği görülmemişti. Her zaman iyilik taraftarı olmuştu.Babasının, onun üzerinde itaat hakkı vardı. Ama babasına günah olmayan hususlarda itaat etmesi gerekiyordu. Çünkü o, babasıyla bir arada yaşamış olduğundan dolayı, ondan ayrılamaz ve ona muhalefet edemezdi. Babasının en sevdiği oğluydu. Babası onun için eş olarak Veheb´in kızı Amine´yi seçmişti. Amine´nin babası Veheb, Abdumenef bin Zühre´nin oğluydu. Zühre, Kusay´ın kardeşi ve Kilab´ın oğluydu. Babası, Zühreoğulları kabilesinin efendisiydi. Nitekim Abdulmuttalib de, Kusay oğullarının efendisiydi. Sonra da,…
Bu kainattaki olaylar, alemlerin Rabbi katında sabit olan evrensel kanunlar uyarınca cereyan ederler. Bu evrensel kanunları Cenab-ı Allah kendi hikmet ve arzusuyla murad etmiştir. Bu kanunları iradesiyle seçerek, kudreti ile uygulamıştır. Allah katında tesadüfün yeri yoktur. Tesadüf, ancak insanların yanında bir anlam ifade edebilir. Çünkü insanlar, adet gereğince sebepleri müsebbeplere bağlar, duyularla algılanan ve bilinen kanunların nizamını, evrensel olaylara uygularlar. Bu kanunlara aykırı olarak meydana gelen olayların da tesadüf eseri olduğunu söylerler. Bu, sadece maddi olayları algılayabilen, fakat madde ötesini algılamaya güç yetiremeyen insanların görüşüdür. Bunlar, olaylar hakkında duyulur şeyleri esas alarak hükmederler. Sebepleri ve müsebbepleri yaratan üstün güce sahip…
Yemen yönetimi, Ebrehe adındaki Habeşli bir adamın eline geçmişti. Bu adam Yemen´e hakim olmuş ve San´a kentinde Ku-leys adım verdiği muazzam bir kiliseinşa etmişti. Arapların, özellikle Hıristiyan Araplar´ın orayı ziyaret etmelerini istiyordu. Ne var ki Araplar, Kabe dururken buraya iltifat etmediler. Kuleys kilisesini inşa ettikten sonra Habeş kralı Necaşi´ ye mektup yazdı. Kendisini onun hakimiyeti altında görüyordu. Necaşi´ye yazmış olduğu mektubunda şöyle diyordu: “Ey hükümdar, daha önce benzeri yapılmamış olan bir kiliseyi senin için inşa ettim. Araplar´ın hacılarını bu kiliseye yöneltinceye kadar, kendimi bu işteki maksadımı gerçekleşmiş sayamayacağım.” Ama Araplar´dan bir adam, Ebrehe´nin inşa ettirdiği bu kiliseyi tahkir etmek istedi.…
Muhammed (sav)´in bereketi, vücudundan önce geldi. Ravile-rin çoğunun belirttiklerine göre, fil vak´asmdan elli gün sonra dünyaya gelmiştir. Fil ile sahiplerinin perişan bir halde Mekke´yi terkedişlerinin ellinci gününde nuru ile dünyayı aydınlatmıştır. Cenab-ı Allah, Fil sahiplerinin çoğunu helak etmiş, gururlarına aldanışlarından sonra, yere batmışlardı. Peygamber efendimizin doğumunu anlatmaya başlamadan önce deriz ki; o, babası öldükten sonra dünyaya geldi. Daha Önce de işaret ettiğimiz gibi, babası, ailesinin geçimini sağlamak maksadıyla Kureyş´e ait bir kervanla Medine taraflarına gitmişti. Ticaret yapıp rızık kazanmak maksadıyla zevcesini evinde terket-mişti. Bu vefakâr güvenilir insan, Medine´ye gidişini fırsat bilerek dedesi Haşim´in mezarını ziyaret etti. Dedesi Haşim, tiride ekmek…
Rivayetçilerin çoğuna göre Peygamber efendimiz, babası Abdullah´ın vefatından sonra doğmuştur. Bununla birlikte Abdullah´ın doğumdan sonra vefat ettiğini rivayet edenler de olmuştur. Babasının, Peygamberimizin doğumundan sonra vefat ettiğini söyleyenlere göre, doğumuyla babasının vefatı arasındaki süre kimine göre kısa, kimine göre uzundur. Hatta bazıları bu süreyi üç seneye kadar uzatmışlardır. Zahirilerden olan İbn Hazm, bu konuda şunları söylemiştir: “Muhammed (sav) Mekke´de doğmuştur. Kendisi üç yaşını tamamlamadan babası vefat etmiştir. Yine kendisi yedi yaşını tamamlamadan da anası vefat etmiştir.” Bu söz, Peygamber efendimizin babasının, kendisinin doğumundan 28 ay sonra vefat ettiğini söyleyenlerin ifadelerine yakındır. Ancak İbn Hazm´ın söyledikleri, daha uzun bir süreye işaret…
Peygamber efendimiz anasının karnında bir cenin iken Cenab-ı Allah ona ikramda bulunmuş ve onun için bazı harikalar yaratmıştı. Dünyaya gelişi de olağanüstü bir olay şeklinde tezahür etmişti. Çünkü doğumundan Önce ana rahminde iken Cenab-ı Allah onun yüzü suyu hürmetine fil sahiplerini, yani Ebrehe ve ordusunu geri püskürtmüş, kurdukları tuzağı boşa çıkarmıştı. Anasının karnında iken de Cenab-ı Allah, Amine Hatun´da fevkalade haller izhar etmişti. Hamilelik dolayısıyla herhangi bir zahmet ve meşakkate katlanmamıştı. Suyun oluktan akışı gibi Muhammed de anasının rahmine akmıştı. Hamilelik müddeti uzun sürmüş olsa dahi, annesi yine de bu süre içinde hiç bir zorlukla karşılaşmamıştı. Sonra olaylar öyle bir…