Hud, ibrahim peygamberden daha önce gelmiştir. Ad kavmine mensuptu. Ad kavmi, Arap olup Ahkaf denen yerde yaşardı. Çoğunlukla büyük sütunlu çadırlarda yaşarlardı. İbn Kesir´in anlattığına göre, Hud peygamber, Arapça´yı ilk konuşan kimsedir. Vehb bin Münebbih´in ifadesine göre ilk Arapça´yı konuşan kişi, Hud´un babasıdır. Başka tarihçilere göre ise, Arapça´yı ilk konuşan kişi, Nuh peygamberdir. İsmail peygamberden Önceki Arap-lar´a Arab-ı Aride denir. Bunlar bir çok kabilelerden müteşekkildir. Örneğin Ad, Semud, Cürhüm ve diğer kabileler bunlardandır. İsmail peygamberin çocuklarına gelince, bunlara Arab-ı Müs-ta´rebe denir. Anlatıldığına göre, Nuh peygamberden^sonraki ilk peygamber, Hud (as)´dır. Cenab-1 Allah´ın bildirdiğine göre o, kavmine hitapta bulunarak şu işaretleri vermiştir:…
Yazar: admin
Salih (as), Semud kavminin peygamberiydi. Onlar, Arab-ı Aribe´den idiler. Hicaz´la Tebük arasında, Hicr denen yerde yaşarlardı. Resulullah Muhammed (sav), Tebuk gazvesine giderken onların diyarlarına uğramıştır.Salih peygamber, Semud kavmini tevhid inancına davet ediyordu. Mucizesi de bir dişi deveydi. Ona kötülük yapmamalarını ve ilişmemelerini, aksi takdirde zarara uğrayacaklarını bildiriyordu. Nitekim Cenab-ı Allah, onunla kavminin durumunu bize şu ayetle açıklamaktadır: “Semud (kavmin)e de kardeşleri Salih´i (gönderdik): “Ey kavmim dedi, Allah´a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbiniz´den açık bir delil geldi, işte şu, Allah´ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah´ın arzından yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi…
İbrahim peygamber Keldaniler toprağında, yani Babil diyarında doğmuştur. Şam´a bağlı Berzeden ve Kasyon dağlarının eteğinde bulunan bir kasabada doğduğunu söyleyenler de olmuştur. Ibn Asakir´e göre ise, Babil´de doğduğuna dair rivayet daha sahihtir. Ama İbrahim peygamber Babil´de sürekli kalmamıştır. O, diğer bölgelere de göçmüştür. Mesela Filistinliler´in toprağı olan Kenan eline, sonra Harran´a, Cezire ve Şam´a hicret etmiştir. Yerleştiği beldelerde yıldızlara tapma yaygındı. Kendisi ise insanları bir, tek ve Kahhar olan Allah´a ibadete davet ediyor, putları kırıp parçalıyordu. Tanrılarına yaptığı hakaretten dolayı müşrikler, onu ateşle yakmak, ateşe atmak istiyorlardı. Kendisi ise Allah´tan başka hiçbir şeye dayanmıyordu. “Bize Allah yeter o ne güzel…
Allah´ın dostu ibrahim´in, Hacer´le oğlu İsmail´e yaptığı ziyaretlerden birinde, genç İsmail, babası İbrahim´le karşılaştı. Ona bir çocuğun babasına göstereceği saygıyı gösterdi; İbrahim (as) da ona, bir babanın çocuğuna göstereceği şefkati gösterdi. Uzun bir ayrılıktan sonra, ikisi de özlemle birbirlerine sarıldılar. Baba, genç oğluna şöyle dedi:- Ey İsmail! Cenab-ı Allah bana bir şey emretti. – Babacığım, Rabbi´nin sana emrettiği işi yap. – Bana yardımcı olur musun – Elbette sana yardımcı olurum. – Cenab-ı Allah bana, şuracıkta bir Beyt (ev) inşa etmemi emretti. Böyle derken, Kabe´nin şimdiki yerinde bulunan bir tepeciğe işaret etti. Orada derhal işe başladılar ve Kabe´nin temellerini yükselttiler. İsmail,…
İbrahim ve Lut peygamberlerden sonra Şuayb peygamber gelmiştir. Onun Yusuf peygamberden sonra gelmiş olduğunu söyleyenler de vardır. Kesin olan, onun Lut peygamberden sonra gelmiş olmasıdır. Çünkü o, kavmini uyarırken, Lut kavminin başına gelen felaketlerin kendilerinin başına da gelebileceğini söylemiştir. Cenab-ı Allah, onun kendi kavmine şöyle uyarıda bulunduğunu bizlere nakletmektedir: “Ey kavmim bana karşı gelmeniz, sakın sizi Nuh kavminin yahut Hud kavminin veyahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete uğratmasın! Lut kavmi sizden uzak değildir” (Hud: 89) Bu yüce Kur´ani ifadeler iki şeye işaret etmektedir: 1- Şuayb (as), Hud ve Salih peygamberle Lut peygamberden sonra gelmiştir. Çünkü kavmini uyarırken, onlara…
Musa peygamber Mısır´da doğdu ve büyüdü. Firavun´un sarayında yetişti. Burada Cenab-ı Allah´ın himayesinde gençlik çağına erdi. Allah, onu kendi gözetimi ve himayesi altında tuttu. Onu korudu ve ona peygamberlik verdi. Kendisi ile konuşma şerefine ulaşan bir kul yaptı. Ama Rabbi´nin risaleti, doğup geliştiği yer olan Mısır´da değil, Mısır diyarının dışında Arap beldelerinde bir ağacın ardında kendisine ulaştı. Rabbi o ağacın gerisinde kendisi ile konuştu. Bu noktaya şöyle gelinmişti: Musa Peygamber, İsrailoğulları´ndan birine saldıran Mısırlı bir adamı öldürmüştü. Fakat saldırıya uğramış olan İsrailli adam, Musa peygamberi bir başka Mısırlıyı öldürmeye teşvik etmişti. Musa, bunun bir fitne olduğunu anlamasaydı, ikinci adamı da…
Arap diyarı, zulümden kaçan diyanet sahiplerinin sığınağı olmuştu. Bu din mazlumları, umumi risalet sahibi olan peygamberlerin diyarı Arabistan´ı vatan ve makam edinmişlerdi. Bu bölge, Arap diyarı dışında ortaya çıkan diğer dinlerin de barınağı olmuştu. Zulüm gören diyanet sahipleri buraya sığınıyordu. Tatarlar in zulmüne uğrayan, Tatarlar tarafından evlerinin içinde yakalanıp eziyete uğrayan ve paramparça edilen İsrailoğulları´nın sığınma yeri de, Arap diyarı olmuştu. Daha sonra Romalılar da diyanet sahiplerine, yani îsrailoğullan´na çeşitli zulüm, zillet ve meskeneti reva görmüşlerdi. Roma vatandaşlarına tanınan haklar Israilo-ğulları´na asla tanınmıyordu. Onları Romalı olarak kabul etmiyorlardı. Halbuki İsrailoğulları onların tebaası olup yönetim ve otoriteleri altında yaşamaktaydı. Ronıalılar´dan daha…
Yahudiler´in, bir özgürlük ülkesi olan Arap topraklarına göç edip orada barınmaları gibi, Hıristiyanlar´m da, Romalıların zulüm ve işkencesinden kaçarak sığındıkları yer Arabistan olmuştu. Yahudiler Hıristiyanlar´ı Romalılara karşı kışkırtmışlar, öte yandan, Romalılar´ı da îsa peygambere ve tabilerine karşı kışkırtmışlardı.Hıristiyanlar Necran diyarına sığındılar. Öyle görülüyor ki, oraya sığınanlar, Roma imparatorlarının ve kayserlerinin zulmünden kaçan Hıristiyanlar´dı. Yine bu Hıristiyanlar, evvel emirde tevhid inancına sahiptiler. Fakat daha sonra putperestliğin tesiri altında kalarak, Semavi bir din olan Hıristiyanlığa teslis inancını karıştırmış; Meryem oğlu İsa´nın da tanrı olduğunu iddia etmişlerdi. Tanrılığı, Meryem oğlu îsa ile anası Meryem ve Ruhül-Kudüs arasında paylaştırmışlardı. “El- İktifa” adlı kitapta şu…
Necranlılar´la ilgili olayları nakleden tarihçiler, orada bulunan Abdullah Ettamir´in yanı sıra Şam Hıristiyanları´ndan olan salih bir insanın varlığından da sözederler. Bu insan ya Romalıların Hıristiyanlar´a uyguladıkları işkence ve zulümden dolayı, ya da Romalıların uyguladıkları zulmün sona ermesinden sonra Hıristiyanlar´a putperestliği empoze ettiklerini ve tevhid inancından saptıklarını gördüğü için kaçmıştı. Bu salih insanın adı Fimyon´du. Zahid, salih, gayretli, çalışkan ve elinin emeğiyle kazandığından başka birşey yemeyen bir kimseydi. Uzlette yaşamak isterdi. İnsanlar tarafından tanınmamaya itina gösterirdi. Bir köyde tanınacak olursa, oradan çıkıp başka bir köye giderdi. Fakat erdemli oluşu, onu her zaman ele veriyordu. Gizlenmesinin sırrı, onun zulme uğramış olmasında yatmaktadır.…
Necran ahalisi, ihlaslı bir şekilde Hıristiyanlığa sarılmışlar ve bu uğurda şiddetli eziyetleri göğüslemek zorunda kalmışlardı. Başka bir akideye gönülleri yatmadığı için, dinlerinden vazgeçmemiş ve bu nedenle de işkenceye uğramaya razı olmuşlardı. Bu uğurda büyük bir mihnete maruz kalmış, bu mihnetten de başarılı bir şekilde çıkmışlardı. Sabrederek imtihanlarını muvaffakiyetle vermişlerdi. Şöyle ki: Zanuvas, Necranlılara giderek onları Yuhudiliğe, ya da putperestiğe döndürmeye uğraştı. Necranlılar onun bu isteğine karşı çıktılar. Dinlerini değiştirmektense işkenceye uğramaya razı oldular. Bunun üzerine Zanuvas onlar için büyük bir hendek kazdırdı. Hendeğin içinde ateş yaktırdı. Sonra da onları bu ateşin içine atarak yaktı. Buna rağmen o ihlaslı kimseler tevhid…