Yazar: admin

Konfüçyüs´ün doğru ve hikmetli görüşleri arasına doğru olma­yanlar da katılmıştır. Örneğin o, birkaç tanrının varlığına, gökle­rin, evrenin de iyi olacağına, insanın bozulması halinde evrenin de bozulacağına inanırdı. Konfüçyüs, eski Çinliler´in inandıkları şey­lere inanırdı. Bu inançlarının esasını şu üç şey oluştururdu: 1- Sema ´ 2- Eşyanın zahirine hükmeden ruhlar 3- Melekler ve babaların ruhları Taptıkları semadan kasıt, şu gökyüzü değildi. Sema kelimesiy­le onlar, felekleri ve gök cisimlerinin yörüngelerini ve gökcisimle-rine hükmeden kuvveti kasdederlerdi. Semanın; yer, rüzgar ve yağmurla olan ilintisini kasdederlerdi. Yeryüzünde bitkilerin ye­tişmesini sağlayan yağmurlarla rüzgarlardır. Semaya, ince ve sağlam bir düzene göre hareket eden bir alem olduğu için ibadet…

Read More

Bu sırada Avrupa da putperestliğin karanlığı içinde yaşamak­taydı. Batısındaki Vandallar´la Saksonlar, İsa Peygamber´den ön­ce, kör bir cahiliyet ortamı içinde bulunuyordu. Onları doğruluğa ulaştıracak hidayetçi ye mürşit yoktu. Nitekim Afrika´nın cahil bazı kabileleri de, kör bir cahiliyet ortamı içinde yaşamaktaydı. Afrikalılarla batılılar arasında inanç ve yaşantı bakımından hiç­bir fark yoktu. Sadece renkleri farklıydı. Onlar beyaz, bunlar si­yah idiler. Ama yaptıkları iş aynıydı. Vahşilikleri birbirine yakın derecedeydi. Hatta beyazlar daha katı kalpliydiler. Nihayet Hıristiyanlık; değişikliğe, tahrif ve tebdile uğradıktan sonra, Avrupa´da yayılmaya başladı. Çünkü Yunan ve Roma fel­sefeleri ahlakı düzeltmekten, kalplere sükunet ve nefislere hoş­nutluk vermekten aciz kalmıştı. Öyleyse aklı, insanların iyiliğine…

Read More

İşte o zamanlarda felsefeyi dinle birleştirmek, ya da felsefeyi dinin yerine koymak istediler. Çünkü putlaşmış heykellerin hal­kın gönlünde hiçbir etkileri kalmamış, putların bulundukları ma-bedler, eski canlılıklarını yitirmişlerdi. Romalılar´m gönülleri şid­det ve üzüntü veren iki güçlü faktörün etkisi altında kalmıştı. Elem ve acıları hissetmeleri, onları dinde teselli aramaya muhtaç kılmıştı. İçinde yaşadıkları günden başka, yaşayacakları bir ahi-ret gününü düşünerek teselli buluyorlardı. Onlara teselli veren ikinci bir faktör -her ne kadar birinciye nisbetle daha zayıf olsa da-putlarda temsil ettikleri tanrıları, kendi inançlarına göre tesir ve kuvvetlerini kaybetmişlerdi. İşte bu esnada felsefe, dinlerin yerine geçmek istedi. Ama kendi başına bir etkisi yoktu. Bu…

Read More

Özetle söylenirse, ilk şey, her şeyin kaynağıdır. Her şey ona dö­ner. İlk şey, sonradan meydana gelen şeylerin vasıflarıyla nitelen­mez. O ne cevherdir, ne arazdır. Bizim fikrimiz gibi bir fikir, bizim irademiz gibi bir irade değildir. O tanımlanamaz. Fakat varlığı zo­runludur. Yani varlığı kendi zatının gereğidir. Kendisine layık olan sıfatlarla nitelenir. Varlık nimetiyle bütün eşyanın üzerinde feye­zan eder. O, kendi yarattığı hiç bir şeye muhtaç olmaz. Bu ekolün kurucusu Eflatun´a göre, sözü edilen yaratıcıdan çı­kan ilk şey akıldır. Onun bir yavrusu gibi ondan doğmuştur. Bu ak­lın üretim gücü vardır, ama ondan doğan bir şey gibi değildir. Akıldan da ruh fışkırmıştır. İşte…

Read More

Uzağı ve yakınıyla, bütün doğu ve batı düşünceleri üzerinde bir gezinti yapmış olduk. Ancak Arap ülkelerine giremedik. Öyle sanı­yoruz ki, Arap ülkeleri, düşünce dünyasının kalbi ve edebiyatın zir­vesidir. Eskiden beri dini gerçekler bu yerlerde gelişip güçlenmiş­tir. Peygamberlerin sesi de hep bu yerlerde yükselmiş, daha sonra ilahi risalet yine bü ülkelerin kalbinde nihayete ermiştir. Peygam­berlerin atası ibrahim (as) Arap beldelerine hicret etmiş, orada oğ­lu İsmail dünyaya gelmiştir. İsmail (as) Allah´ın ona müjdelediği ilk çocuğuydu. İsmail´in doğumu nedeniyle Allah´a hamd ve senada bulunmuştu. İsmail´den sonra İshak adındaki çocuğu dünyaya gel­miştir. İlk çocuğu olan İsmail, zevcesi Hacer´den; ikinci çocuğu İs­hak da zevcesi Sara´dan…

Read More

Putperestlik, Araplar ve onların düşüncesine üç yönden girmistir: 1- Her ne kadar ülkede egemen konumunda olmasalar bile, es­ki dinlerin kalıntılarında putperestlik vardı. Örneğin Nuh kavmi içinde de putperestlik yaygındı. Denildiğine göre Nuh peygamber Arap´tı, ya da Araplar´a hitap eden bir peygamberdi. Nitekim Al-lahü Teala, Nuh kavminin putlarıyla ilgili olarak şöyle buyur­maktadır: “İnsanlara: ´Sakın tanrılarınızı bırakmayın, Veda Suva, Ye-ğus, Yeuk ve Nesruputlarından asla vazgeçmeyin´ dediler. Böyle­ce bir çoğunu yoldan çıkardılar.” (Nuh: 23-24) Şüphesiz bu izler, putperestliğin kalıntılarından kaynaklan­maktadır. Her ne kadar putperestlik, o zamanlar Arap beldelerin­de egemen değilse de, tek sebebi budur. Şüphesiz, görüldüğü üze­re, semavi dinlere bağlı bazı kimselerin kalplerinde…

Read More

Araplar puta^tapmayı çok ileri aşamalara götürdüler. Öyle ki put, onların idraklerinin ve akıllarının bir parçası haline geldi. Taşlardan medet umar oldular. Taşların ve putların kendi sorula­rına cevap vereceklerini ve dilediklerini yerine getireceklerini sanmaya başladılar. Ama bununla birlikte, şu kainatı yoktan ya­ratan yüce Allah´ı unutmadılar. Nitekim bu durumu Allahü Teala şöyle anlatmaktadır: “Andolsun onlara: ´Gökleri ve yeri kim yarat­tı ´ diye sorsan mutlaka: ´Allah´ derler.” (Lokman: 25) İşte bu noktada Roma ve Yunan putperestliği, Arap putperestli­ğinden ayrılmaktadır. Çünkü, Arap putperestliğinde Allah´a iman vardır. Her ne kadar tevhid şeklinde olmasa bile, Araplar Allah´a inanırlardı ama bunun yamsıra başka varlıklara da inanırlardı. Romalılarla…

Read More

Bazı Batılı yazarların Urşelim (Kudüs)´den bahseden kitapla­rını okudum. Bu kitaplarda Urşelim çevresindeki mübarek belde­lerin peygamberler medresesi olduğundan bahsediliyor. Peygam­berler buralarda yetişmişler ve ilahi risaleti insanlara ilan edip seslerini yükseltmişlerdir. Güya başka yerlerde peygamberlere mahsus bir medrese yokmuş! Davud, Süleyman ve Isa peygam­berler buradan çıkmıştı. Musa´nın ele geçirmek istediği ve oraya girmeleri için İsrailoğulları´na çağrıda bulunduğu yer burasıdır. İsrailoğuları ona şöyle cevap vermişlerdi: “Ey Musa, Orada zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça biz asla oraya girmeyiz.” (Maide: 22) Yazarın bu sözlerinde doğru taraflar olduğu gibi, yanlış taraf­lar da vardır. Doğru tarafları şunlardır: Yazar ifadelerinde Urşe-lim´in şerefli bir mekan olduğunu, Mescid-i…

Read More

Arap beldeleri peygamberliğin beşiğidir. Allah tarafından yüce makamlara yükseltilen İdris (as), rivayetlere göre Adem Peygam-ber´in üçüncü batmndan gelmektedir. Yine rivayetlere göre İdris Peygamber, Arap´tı ve Arap toprağında doğmuştu. Onun, insanlı­ğın atası olan Adem Peygamber´in üçüncü batmndan geldiğine inanmamızı gerektirecek herhangi bir delil yoktur. Bu nedenle bu rivayeti ne yalanlıyor, ne de doğruluyor, olduğu gibi bırakıyoruz. İlk insanların efsane ve uydurması olduğunu da zannetmiyoruz. Ancak kabul ettiğimiz husus şudur ki, İdris, Cenâb-ı Allah´ın da nitelediği şekilde, Allah´ın elçisi olan doğru sözlü ve dürüst bir kimsedir. Onu tavsif ederken Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur: “Kitapta İdris´i de an; çünkü o, çok doğru bir…

Read More

Nuh Peygamberin Babil´de mi, yoksa Arap Yarımadası´nda mı doğduğu hususunda çeşitli görüşler nakledilmiştir. Ama onun Arap beldelerinde doğduğu kesindir. Anlatıldığına göre O´nun ge­misi Kabe´nin karşısında kırk defa dönmüştür. îbn Kesir de, onun, Arap beldelerine defnedildiğini kesin bir ifadeyle söylemektedir. Onun mezarı ile ilgili olarak İbn Kesir, şu açıklamada bulunmuş­tur: “Nuh (as)´m mezarı, İbn Cerir ile Ezrak´m, Abdurrahman bin Samit´ten mürsel olarak yaptıkları rivayete göre Mescid-i Ha-ram´da yani onun inşa edildiği yerdedir. İbn Kesir der ki: “Bu rivayet, birçok tarihçilerin anlattıkların­dan daha kuvvetli ve daha gerçektir. Tarihçilerin çoğu Nuh pey­gamberin mezarının PKerk-i mıh1 denen yerde olduğunu ifade et­mişlerdir. Bu nedenle orada…

Read More