İskenderiye´de yetişen büyük velîlerden Dâvûd-i İskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Bir kimse birini severse, onun bu sevgisi, bu sevgiye kavuşmasına sebeb olanı da sevmeyi gerektirir.”Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde ” Sevgi, kendini büsbütün sevgiliye hîbe ettiğin için sana senden hiçbir şeyin kalmamasıdır.” buyurdular. Tâbiînin meşhurlarından ve büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün Muaz bin Cebel radıyallahü anh hazretleri´ne; “Ben seni Allah için seviyorum.” dedi. Muaz bin Cebel de ona; “Müjdelerim. Müjdelerim. Resûlullah´tan duydum. O; “İnsanlardan bir topluluk için, kıyâmet günü Arş´ın etrâfında kürsüler vardır. Onların ise, yüzleri…
Yazar: admin
Hindistan evliyâsından Abdülehad bin Zeynelâbidîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin oğlu İmâm-ı Rabbânî hazretleri şöyle anlatmıştır: Babamın bana; “Ehl-i beytin sevgisinin, îmân ve hüsn-i hâtimeye yâni son nefeste îmân ile gitmeye büyük tesiri olur.” dediğini hatırlayınca, can verme anlarında bunu kendisine sordum. “Allahü teâlâya hamd ve şükürler olsun, o muhabbetle ve sevgiyle doluyum, nîmet deryâsında yüzüyorum.” buyurdu. Beyt: İlâhi! Fâtıma evlâdı hürmetine, Son sözüm kelime-i tevhîd eyle. Büyük İslâm âlimi ve evliyâ Seyyid Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî hazretlerine, Mevlânâ Hâlid (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri çok iltifatlarda bulunurdu. Hattâ bir gün mescidden çıktıktan sonra Seyyid Abdülgafûr Hâlidî´yi oturur gördü. Yanına yaklaşarak Peygamber efendimize…
Musul âlimlerinden ve Evliyânın büyüklerinden Feth-i Mûsulî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine sıdk nedir diye sorulunca, içinde demir bulunan bir ocağa elini sokup, kızgın bir demir parçasını çıkarıp elinde tuttu ve; “İşte sıdk budur.” dedi.Evliyânın büyüklerinden İbrâhim-i Havvâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:”Sâdık kimseyi ya üzerine farz olan bir ibâdeti yaparken veya nâfile bir ibâdetle meşgûl olurken görürsün. Bunun dışında başka bir halde görmezsin.” Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Sâdık kimseye Allahü teâlâ bir melek gönderir. Bu melek namaz vakti gelince, o kimseye namaz kılmayı hatırlatır, uyuyorsa uyandırır.” Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, hadîs, fıkıh ve kırâat…
Gelibolu´da yetişen velîlerden Ahmed Bîcân (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine bir sohbet esnasında buyurdular ki: Allahü teâlâ, Kur´ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: “Ey îmân edenler! Din uğrundaki eziyetlere sabredin ve düşmanlarınızla olan savaşlarda üstün gelmek için sabır yarışı yapın. Sınır boylarında cihad için nöbet bekleşin ve Allah´tan korkun ki, felah bulasınız.” (Âl-i İmrân sûresi: 200). “Sabrediniz.” buyurması, belâlara sabretmeye işârettir. Bu, halk yâni avam içindir. “Nöbet bekleşin” buyurması, günah işlemeyi terk etmeye işârettir. Bu, havâs içindir. “Sabır yarışı yapınız” buyurması, İbâdet yapmaya katlanmaya işâ rettir. Bu da seçilmişlerin seçilmişlerine mahsustur. Bunun için, kişinin rahatlığı yakînde, şerefi tevâzuda, saâdeti, kurtuluşu İslâmdadır. İsmeti,…
Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin şöhreti her tarafı kaplayınca, Bağdad´ın ileri gelen âlimleri, herbiri bir mesele sorup imtihân etmek için huzuruna gelip oturdular. Bu esnâda Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin göğsünden ancak kalb gözü açık olanların görebildiği bir nûr çıktı ve âlimlerin göğsünden geçip gitti. Âlimleri bir hâl kaplayıp, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin ayaklarına kapandılar. Bunun üzerine onları tek tek bağrına bastı ve şimdi suâllerinizi sorun buyurdu. Her biri suâllerini sorup, hemen cevâbını aldı. Onlara; “Size ne oldu böyle ” denildiğinde; “Huzûrunda oturduğumuzda, bütün bildiklerimizi unuttuk. Bizi bağrına basınca unuttuklarımızı tekrar hatırladık. Suâllerimizi sorunca, öyle cevaplar aldık ki,…
Evliyânın büyüklerinden Ahmed bin Mûsâ el-Acîl (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, bir gün Cebel beldesinden biri geldi. Bir topluluk içinde çeşitli ilimlere dâir meseleler sordu. Ahmed bin Acîl hazretleri suâllerin bir kısmını cevaplandırıp, bir kısmına cevap vermedi. Sükût etti. Soran kişi bunları bilmediğini sandı. Oradaki topluluk birer ikişer dağılıp kimse kalmayınca Ahmed bin Mûsâ hazretleri odasına çekildi. Hizmetçisine soru soran kişinin yanına getirilmesini emretti. Odaya girince; “Kardeşim bu sorularının cevabını herkes anlayamaz. Zihinler karışır. Fitne çıkar. Şimdi sana îzâh edeyim.” buyurdu ve teker teker îzâh etti. Soru sâhibi gerçeği anlayıp kötü zannına tövbe edip af diledi. İslâm âlimlerinin ve velîlerin büyüklerinden…
Meşhûr velîlerden Ahmed bin Ebü l-Havârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Sünnet-i seniyyeye uymadan amel edenin ameli bâtıl olur.”Mısır evliyâsından Ali Havâs Berlisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine sünnet hakkında bir soru sorulunca buyurdular ki; “Ey Oğlum! Bilmiş ol ki, sünnet, Kur´ân-ı kerîmin hükümlerini açıklayan beyânlardır. Çünkü Resûl-i ekrem bize Kur´ân-ı kerîmin hükümlerini, mübârek sözleri ile bildirendir. Kur´ân-ı kerîmde, Necm sûresinin 3 ve 4. âyet-i kerîmelerinde meâlen; “O boşuna konuşmaz. Hep, vahy olunanı söyler.”, Nisâ sûresi elli dokuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen; “Allah´ın kitâbına ve Resûlün hadîslerine mürâcaat edin!” buyruluyor. Sünnet, bize Kur´ân-ı kerîmdeki icmâlleri, kapalı mânâları bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular…
Yemen de yetişen büyük velîlerden Abdullah-ı Yemenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin riyâzet ve mücâhede ile meşgûl olduğu günlerde şeytan siyah bir köle şeklinde karşısına çıktı. Abdullah Yemenî hazretlerinin önünde diz çöküp; “Senin ibâdet ettiğin gibi ibâdet eden hiç bir kimseyi görmedim.” diyerek ucba, kendi ibâdetlerini beğendirmeye, böylece onu ibâdetlerinden vazgeçirmeye yeltendi. Keşf ve kerâmet sâhibi olan Abdullah Yemenî bunun iblis olduğunu anlayıp huzûrundan kovdu. Çünkü o iblisin Allahü teâlânın sevgili kullarına musallat olup, onları doğru yoldan saptırmaya çalışacağını biliyordu. Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Şeytanlar çeşitli kılık ve kıyâfetlere bürünüp toplu hâlde yanıma gelir,…
Ahmed Haznevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerinden birisinin kardeşinin vefâtı üzerine tâziye, başsağlığında bulunduğu sırada buyurdular ki: “Ey kardeş! Hakikaten ölüm, musîbetlerin en büyüklerindendir. Ondan gafil olmak da ondan daha büyük bir musîbettir. Öyle ise fukahânın cenâze bâbında söyledikleri gibi ölüme hazırlık yapılması her mükellefin üzerine vâcibdir. Hele kendisiyle arasında alış-verişi olan kimselerle helallaşması gerekir. Allah´ın mağfiretine kavuşanınızın musîbeti şiddetli ve güç olsa da, kulun Hak sübhânehû ve teâlânın yaptığı işe râzı olması lâzımdır. Çünkü bizler dünyâda ebedî kalmak için yaratılmadık. Belki faydalı işler yapmak için yaratıldık. Öyle ise çalışmak lâzımdır. Esâsen ölüm musîbet olmayıp, belki ölümden sonra, dost olan Allahü…
Evliyâ-yı kirâmda bâzı sıfatlar ve vasıflar vardır. Meselâ velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakınmak, Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan, yasaklardan, günâhlardan sakınmaktır. (E. Ans. c.1, s.24) Kur´ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: “Allahü teâlâ, o takvâ sâhiblerini sever.” (Âl-i İmrân sûresi: 76) Peygamber efendimiz; “Yâ Rabbî! Bana ilim, hilm, takvâ ve âfiyet ihsân eyle.” duâsını çok söylerdi. Ebû Saîd Muhammed Hâdimî Berîkasında bu hadîs-i şerîfi açıklarken, duâda geçen ilimden maksat faydalı ilim, yâni îmân, ibâdet, amel ve ahlâk bilgileridir. Hilm ise, yumuşaklık demektir. Âfiyetten murâd, dînin ve îtikâdın, bozuk inançlardan, işlerden, nefsin isteklerinden, kalbin vesvese ve şüphelerinden, bedenin hastalıklarından kurtulmasıdır demektedir. (E.…