Yazar: admin

Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Hubeyk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Enes bin Mâlik´den rivâyet etti. Birisi Resûlullah efendimize geldi; “Yâ Resûlallah! Kıyâmet ne zaman ” diye sordu. Resûlullah efendimiz; “Kıyâmet koptu (farz et). Onun için ne hazırladın ” diye sordu. O zât; “Fazla bir şey hazırlamadım. Fakat ben, Allah ve Re­sûlünü seviyorum.” dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Senin için tahmîn ettiğin vardır. Sen sevdiğin ile berâbersin.” buyurdu. Büyük velîlerden Seyyid Ahmed Rıfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kı­yamet gününe hazırlanın, çünkü gidişiniz Allahü teâlâyadır. buyurdu­lar. Evliyânın büyüklerinden Ali bin Fudayl (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleribuyurdular ki: NE İÇİN AĞLIYORSUN Hadîs âlimlerinden, Ali bin…

Read More

Âlim ve evliyâdan Ahmed Hilmi Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) komşu hakkında şöyle bildirdi: Hazret-i Enes, Peygamber efendimizden rivâyet etti ki: “Kişinin îmânı doğru olmadıkça, kalbi doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Mümin, komşusunun lisanından (di­linden) emin olmadıkça Cennet´e giremez.”Evliyânın büyüklerinden Alâeddîn Âbizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin büyük oğlu Gıyâseddîn anlatır: “Bir yaz günü, yatsı nama­zından sonra, uyumak üzere odama çekilmiştim. Gökte ay yükselmiş, ortalık ay ışığı ile aydınlanmıştı. Evimizin bitişiğinde bir ev vardı ve içi bomboş görünüyordu. O evde, kimsecikler yoktu. Bir ara bu evden bâzı sesler geldiğini hissettim. Merakla, bir kenardan evin içine baktım. İçe­ride, gölge hâlinde,…

Read More

Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) faydasız şeyleri bırakmak husûsunda: “Ey za­vallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünyâ ve âhirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünyâ düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyâdan alına­cak, âhirete götürüleceksin. Dünyâda rahat ve hoş bir hayat arama. Re­sûl-i ekrem; “Hayat, âhiret hayâtıdır” buyurdular.” Evliyânın meşhûrlarından Ahmed bin Âsım Antâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasihat isteyenlere buyurdular ki: En faydalı, doğru söz, Allahü teâlânın rızâsı için nefsinin ayıplarını kabûl ve tasdik etmektir. En faydalı ihlâs, riyâdan ve gösterişten kurtulmaktır. İstanbul´da yetişen evliyânın büyüklerinden Seyyid Ahmed Raûfî (rahmetullahi…

Read More

Evliyânın önde gelenlerinden Ebü´l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, mahluklara kötü söz sarfetmekten sakındırırdı. Bu hu­susta; Allahü teâlânın yarattıklarından hiç kimseye sövmeyin. Şâyet kötü söz sarfederseniz bir bakıma kendinizi üstün tutmuş olursunuz. Sonra da sonunuzun ne olacağını bilemezsiniz. buyurdu . Tâbiîn devrinde Kûfe de yetişen büyük âlim ve velîlerden Rebî bin Haysem (rahmetullahi teâlâ aleyh) kimseyle münakaşa etmez, kimseye kötü söylemezdi. Bir gün kendisine biri kötü sözler söyleyince, ona; Söylediklerini Allahü teâlâ duyuyor. Şâyet ben, Cennet ile aramdaki güçlükleri aşıp Cennet e girersem, senin sözlerinin bana zararı yoktur. Sırat köprüsünden geçemezsem, anlarım ki; söylediklerinden de kötü bir insanım buyurdu. Tâbiînin…

Read More

Her insan, kulluk vazîfelerini yapmak için yaratıldı. Onun için herkes, Allahü teâlâyı yaratıcı, kendisini yaratılmış bilmelidir. Bir kimsenin, Allahü teâlâya kul olması için, O´ndan başka şeylere kul olmaktan ve bağlan­maktan tam kurtulması lâzımdır. Bunun için büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî vilâyet yâni evliyâlık mertebelerinin so- nunun, en yükseğinin abdiyyet (kulluk) makâmı olduğunu ifâde etmiş­tir. (E. Ans. c.1, s. 6) Evliyânın büyüklerinden Abdülmecîd Şirvânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Mevlânâ hazretlerinin şu sözünü sık sık söylerdi. “Men bende şüdem, bende şüdem, bende, şüdem Men bende behaclet beser efkende şüdem Her bende şeved şâd ki âzad şeved Men şâd…

Read More

Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son asır âlim ve velîle­rinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Kur´ân-ı kerîm şifâdır. Fakat şifâ, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis bo­rudan şifâ gelmez.Hindistan´da yaşayan evliyânın büyüklerinden Seyyid Abdülvehhâb Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hocası ve eniştesi Seyyid Sadreddîn Buhârî´den şu sözleri duydu: “Dünyâda iki büyük nîmet vardır. Bunlar, bütün nîmetlerden üstündür, lâkin insanlar bu iki nîmetin kıymetini bilmi­yorlar. Onlara kavuşmaktan gâfil bulunuyorlar. Birincisi; iki cihânın efen­disi Muhammed aleyhisselâmın mübârek vücûdunun, Medîne-i münev- verede bulunmasıdır. İkincisi ise; Kur´ân-ı kerîmdir. Hak teâlâ, onunla söylüyor ve insanlar bundan gâfillerdir.” O, bu sözleri duyunca, hocasının huzûrundan kalkıp,…

Read More

Gönülle bilmek, Allahü teâlâyı hakkıyla tanıyıp bilmek mârifet diye isimlendirilir. Muhammed Ma´sûm Fârûkî insanın izzetinin, îmân ve mâ­rifet ile olduğunu, mal ve mevki ile olmadığını belirtmiştir. Ahmed bin Hadraveyh hazretleri; “Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyı kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü teâlâdan başka her şeyden ümîdini kesmektir.” demiştir. Ebü´l-Kâsım Nasrâbâdî mârifet ve Allahü teâlâya yakın olma hâlinin, farzları edâ etmekle ve sünnet-i seniyyeye tâbi olmakla ele ge­çeceğini ifâde etmiştir. Ebü´l-Hasan bin Sâî ise; “Mârifet, her durumda kulun, Allahü teâlânın verdiği nîmetlere şükretmede âciz kaldığını, genç ve kuvvetli zamanlarında zayıf olduğunu bilmesi ile ele geçer.” demiştir. (E. Ans. c.1, s.…

Read More

Evliyânın meşhurlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimle­rinden Abdullah-ı Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri şöyle bu­yurdular: “Malı seviyorsan, yerine sarf et de sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de yok olsun.”Anadolu velîlerinden Ahmed Mürşidî Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün şöyle vâz etti: “Ey insanoğlu! Bil ki o sakladığın mallar se­nin değil, hepsi emânettir. Bir gün sen âhirete göçersin onlar burada ka­lır. Oraya bir kefenden başka bir şey götüremezsin. Bir gün biriktirdiğin malları mîrasçılarına bırakıp gidersin. Bütün mal ve mülkün elinden gi­dip, o benim malım mülküm dediğin şeyler, yeni sâhiplerinin eline geçer. Her topladığın malın hesâbını yarın kıyâmet gününde…

Read More

Tîmûr Han Afyon taraflarına geldiğinde, Abapûş-i Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin bölgesine girmedi ve bâzı ihsânlarda bulunmak isteyince; “Bizim abamız, elbisemizi terk ve ihtiyaçsızlık elbisesidir” deyip kabûl etmedi. Tîmûr Han Abapûşî hakkında; “Böyle zatlar boş değildir. Allahü teâlâdan başkasından ne korkarlar, ne bir şey beklerler. Şahların gönüllerinde onların heybeti, korkusu yer etmiştir.” dedi. Abapûş-i Velî hazretlerinin defninden sonra bâzı hâller görüldü. Ta­lebeleri bunları hocalarının kerâmeti olarak kabûl ettiler. Bu sırada sâ­dece görünüşe bakarak konuşanlardan birisi bu hâllerin, talebeler tara­fından uydurulduğunu, bunların aslının olmayacağı gibi sözler söyledi. Ayrıca kabre inkâr gözü ile baktığı anda, Allahü teâlânın gazâbına uğra­yarak gözleri görmez oldu,…

Read More

Allahü teâlâya yakın kullar, yakınlaştırılmışlar mânâsına gelen mukarrebler vardır ki, hadîs-i şerîfte; “Ebrârın iyilik olarak yaptıkları, mukarrebler yanında günâh olur.” buyrularak onların dereceleri belirtili­yor. Cenâb-ı Hak, Kur´ân-ı kerîmde meâlen; “Îmânları ileride olanlar, Allahü teâlâyâ yaklaşmakta ileride olanlardır. Bunların hepsi mukarreblerdir.” (Vâkıa sûresi: 10) buyurmaktadır. İmâm-ı Gazâlî onları şöyle târif etmektedir: “Mukarrebler, Allahü teâlâ için olmayan her şey­den, yemekten, içmekten, yatmaktan, konuşmaktan sakınırlar. Bunlar, din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri, ibâdete lâzım olan aklı ve kuvveti bulmak niyeti iledir. Her şeyleri Allah içindir.” (E. Ans. c.1, s. 11) İmâm-ı Rabbânî de, bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Mukar- rebler asla yakın olanlardır.…

Read More