ÇOK MÜTEVÂZİ İDİ Evliyânın büyüğü, “Abdülazîz Dîrînî”, Yayıp kuvvetlendirdi, Allah´ın dînini. Bin iki yüz on altı, yılında doğan bu zât Yetmiş dokuz yaşında, Mısır´da etti vefât. Güler yüz, tatlı dille, mümtaz idi bilhassa, Hiç kimsenin kalbini, incitmezdi o aslâ. O, hâlini herkese, etmezdi fazla izhâr, Bir gün onu dışarda, gördü bâzı insanlar. Gayr-i müslim bir kimse, zannedip kendisini, İstediler onun da îmâna gelmesini. Dediler ki: “Ey kişi, kelime-i şehâdet, Söyle ki, senin olsun, ebedî bir saâdet.” O dahi “Peki” deyip, şehâdet söyleyince, Büründü oradakiler, bir sürûr ve sevince. “Müslüman yaptık.” diye gayr-i müslim birini, Kâdıya götürdüler, bu İslâm âlimini. Dediler:…
Yazar: admin
İstanbul´un mânevî fâtihi, büyük âlim, üstad, hekim ve velî Akşem- seddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde ve vâzlarında buyururdu ki: “Mânevî huzûra ermek ve bu yolda ilerlemek için dört şey lâzımdır. 1. Az yemek, 2. Az uyumak, 3. Halka az karışmak, 4. Allahü teâlâyı çok zikretmek.” Evliyânın büyüklerinden Alâeddîn Âbizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, “Zâhirî ve bâtınî bütün saâdetlerin, rahatlıkların hepsi, Resû- lullah efendimize tâbi olmakla ele geçer. O´na uymak nisbeti ne ise, huzûr ve saâdet de o nisbettedir. Bu yolda ilerlemek, kâbiliyet, gayret ve isteğin bir araya gelmesiyle mümkündür.” buyurdular. Osmanlı âlim ve evliyâsının meşhûrlarından Kınalızâde Ali bin Emrullah (rahmetullahi…
Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) iyi zan sâhibi olmak hakkında buyurdular ki: “Müslümanlar hakkında iyi zan sâhibi ol. Onlar hakkında niyetini düzelt. Her türlü hayır işi yapmaya koş. Bilmediğin hususlarda âhireti düşünen âlimlere sor.” Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı Ahmed bin Hanbel (rahmetullahi teâlâ aleyh) sık sık talebesine buyururdu ki: Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer.” Evliyânın önde gelenlerinden Ebü´l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) devamlı müslümanlara hüsn-i zan etmenin önemini anlatırdı. Bu hususta; “Müslüman idârecilere iyi zanda bulunmalı. Şâyet onlar zulüm ederlerse, Allahü teâlâ âhirette hiç kimseye;…
Anadolu velîlerinden Seyyid Burhâneddîn Muhakkık Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Kötülük etmeyen temiz bir kimseye iftirâda bulunmak, göklerden de ağır bir suçtur.” Kuzey Afrika´da yetişen büyük velîlerden Ebü´l-Hasan-ı Şâzilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) memleketinden İskenderiyye´ye geldiğinde, o zamânın sultânı bir mektup yazarak kendisini dâvet etti. Sultan, dâveti kabûl edip gelen Ebü´l-Hasan´a çok izzet ve ikrâm gösterip hürmette bulundu. Sonra İskenderiyye´ye, büyük bir saygıyla uğurladı. Sultâna, bir müddet sonra Ebü´l-Hasan-ı Şâzilî aleyhinde iftirâlarda bulundular. Öyle ki, sultan çok kızıp, muhâfızına, onu öldürme emrini verdi. Muhâfız, İskenderiyye´ye, Ebü´l-Hasan´ın huzûruna gelip sultânın emrini bildirdi ve; “Efendim, benim size çok hürmetim ve muhabbetim vardır.…
Uğraşmadan, zorlamadan, külfetsiz ele geçen ihlâs devamlı olup, hakkal-yakîn mertebesinde ele geçer. Devamlı ihlâs sâhibi, her şeyi Alla- hü teâlânın rızâsı için yapan muhlastır. Muhlas olana, ibâdet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda, nefislerinin arzûsu ve şeytanın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlâs, insanın kalbine ancak bir velînin kalbinden gelir. Muhlaslar ile, ihlâsı çalışarak elde eden muhlisler arasında fark çoktur. İlim ve amele dâir öğrenmekle, anlamakla hâsıl olan kelâm ilminin bilgileri, tasavvuf yolunda ilerleyenlerde keşf yolu ile hâsıl olur, ele geçer. Ameller, ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp, nefis ve şeytandan hasıl olan tembellik ve gevşeklik kalmaz. Günâhlar, harâm olan şeyler çirkin,…
Hindistan evliyâsından ve Kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerden Abdullah-ı Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Îmânı olmayan kimsenin Cehennem ateşinde sonsuz yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır. Ateşte sonsuz yanmak ne demektir Herhangi bir insan sonsuz olarak ateşte yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felâketten kurtulmanın çâresini arar. Bu ise, çok kolaydır. “Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muham- med aleyhisselâmın O´nun son peygamberi olduğuna ve O´nun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak” insanı bu sonsuz felâketten…
Ehl-i sünnetin îtikâddaki iki imâmından biri ve büyük velîlerden Ebü´l-Hasan-ı Eş´arî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sırasında insanın yaratılışını ve yaratılış safhalarını açıklayarak şöyle buyurdular: İnsanın yaratılış safhaları, sûret ve şekillerindeki değişik durumlara; “Biz insanı (Âdem´i) şüphesiz ki, çamurun özünden yarattık. Sonra Â- dem´in neslini, sağlam bir yerde (rahimde) bir nutfe (az bir su) yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hâline getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir parça et yaptık. O et parçasını da kemikler hâline çevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en güzeli olan Allahü teâlânın şânı ne…
Mısır´da yetişen büyük velîlerden Muhammed Şâzilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında Ebü´l-Abbâs Sersî şöyle anlatır: “Mu- hammed Şâzilî okuldan, medreseden çıkınca, çarşıda dükkânında oturur ve kitap satardı. Ona bâzıları uğrayıp; “Yâ Muhammed! Sen dünyâ için yaratılmadın.” dediler. Bu söz üzerine dükkândan ayrıldı, kitapları ile bütün varlığından vazgeçti. Hepsini terk etti. Sonra bunların ne olduğunu bir daha sormadı. Kendisine halvet (yalnızlık) sevdirildi. Halvete girdiğinde 14 yaşında idi. Yedi sene halvette kaldı, yeraltındaki odasından in- sanlar arasına hiç çıkmadı. Muhammed Şâzilî hazretleri gaybdan bir nidâ işitinceye kadar halvetten çıkmadı. Bu ses üç defâ şöyle diyordu: “Yâ Muhammed! Çık ve insanlara faydalı ol!”…
Abdülazîz Bekkine (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, “İslâmiyet baştanbaşa mes´ûliyet ve mükellefiyettir. Ondan kaçamayız.” buyurdular.Hindistan evliyâsının büyüklerinden Abdülazîz Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Müslümanların İngiliz idâresine karşı direnmelerinde büyük rol oynadı. Ona; “İslâm âleminde görülen kötülüklerin başlıca sebebi nedir ” denildiğinde; “İslâm âleminde görülen kötülüklerin başlıca sebebi müslümanların İslâmiyetten uzaklaşmalarıdır.” Kurtuluşun nerede olduğu soruldukta; “İslâma uymak, bid´atleri terketmekte.” buyurdu. Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son asır âlim ve velîlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki; Hak´ tan ve Hak yolundan başka her ne düşünülürse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur. Din bilgileri, dünyâda ve âhirette, huzûru, seâdeti kazandıran bilgilerdir. Bütün üstünlükler,…
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son asır âlim ve velîlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bir gün sed kenarında hasır koltuklarında İstanbul´a doğru bakarlarken yanındakilere dönerek; “Şu İstanbul ne garip belde! İnsan mümin olmak için de, kâfir olmak için de burada her vâsıtayı, her imkânı bulabilir.” buyurdular. Sinop evliyâsından, şehîd ve mücâhid Seyyid Bilâl (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, Peygamber efendimizin; “İstanbul elbette feth olunacaktır. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandan ve onu feth eden asker ne güzel askerdir.” hadîs-i şerîfindeki müjdesine kavuşmak ve o büyük şehri İslâm beldelerinin sınırları içine katmak isteyenlerden birisi de Halîfe Ömer bin…