Mahdûmzâde Ebü´l-Kâsım Hindistan´da yetişen büyük velîlerdendir. Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma´sûm-i Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin üç cildlik Mektûbât kitabında bu torununa yazılmış mektuplar vardır. İkinci cild, 123´üncü mektup, bu mektuplardan biridir. Burada buyruluyor ki: “Allahü teâlâya hamd olsun! O´nun sevdiği, seçtiği kullarına selâm olsun! Kıymetli mektubunuz geldi. Bizi çok sevindirdiniz. Huzur ve safâ hâsıl olduğunu yazıyorsunuz. Ne iyi bir haber! Fitne ateşi ne kadar söndürülür, bastırılırsa, o kadar iyidir. Dostlardan, sevdiklerinden insanlık îcâbı bir kusur, sevgiye uymayan, ters düşen bir şey meydana gelirse, bağışlamalı, iyiliklerini, iyi taraflarını görmelidir. Mısra´: “Mert isen, kötülük yapana, iyilik yap.” Derler ki, bir kimse, bir kimsenin…
Yazar: admin
Meşhûr velîlerden ve akâid imâmı Amr bin Osman Mekkî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet güzel ahlâktır.” Bağdât´ın büyük velîlerinden Câfer-i Huldî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet, nefsini aşağı tutup, müslümanlara hürmeti büyük bilmektir.” Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah el-Mukrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet; kızdığı kimseye karşı güzel huylu olmak, hoşlanmadığı kimseye ihsân etmek, kalbinin nefret ettiği kimse ile hüsn-i sohbette, güzel sohbette bulunmaktır.” Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine “Fütüvvet nedir ” dediler. Cevaben buyurdular ki: “Dostların kusurlarını hoş görmektir.” Bağdât velîlerinden Rüveym bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet; din kardeşlerinden…
Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri gaflet hakkında buyurdular ki: Allhü teâlâdan hakkıyla hayâ ediniz. Gaflette olmayınız. Zamânınız, zâyi olup gidiyor. Hâlbuki siz, yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamak, ulaşamayacağınız şeylerin peşinde koşmak, oturamayacağınız binâları kurmakla meşgûl oluyorsunuz. Bütün bunlar size, Rabbinizin huzûrunda hesap vermek için duracağınızı unutturuyor. Hâlbuki Allahü teâlâyı anmak, âriflerin kalblerinde yerleşir. Onların kalblerini kuşatır. Onlara, Allahü teâlâyı hatırlamaya mâni olan her şeyi unutturur.” Fıkıh, hadîs ve tasavvuf âlimlerinden Hamdûn-i Kassâr (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) gafleti şöyle târif etmiştir: “Kulun Rabbini unutup, O´nun rızâsını aramayı bırakıp, nefsinin esiri olmasıdır. Dünyâ için süslenen kendisine bir fayda ve…
Hindistan evliyâsından ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerden Abdullah-ı Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, müslümanlara çok şefkatli idi. Seher vakti onlara duâ ederdi. Kötülük gördüklerine de iyilik yapardı. Hâkim Kudretullah Han Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin komşusu idi. Çoğu zaman Abdullah-ı Dehlevî´yi gıybet eder, aleyhinde konuşurdu. Bir gün hapse düştü. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri onu hapishâneden çıkartmak için çok uğraştı. Fakat bunu ona söylemedi. Abdullah-ı Dehlevî´nin meclisinde dünyâ ile ilgili sözler konuşulmaz- dı. Birisi gıybet etse ona mâni olur, gıybet edene; “O dediğine ben daha layıkım.” derdi. Bir gün yanında; pâdişahı kötülediler. O gün oruçlu idi. Kötüleyene dönerek; “Eyvâh orucumuz…
Türkistan´da yetişen büyük velîlerden Ahmed Yesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hikmet denilen şiirler yazmıştır. Bu şiirler; Dîvân-ı Hikmet´te toplanmıştır. Bu manzumelerin konularından birisi şudur: Günâhkârların vaziyeti: Dünyâ benim diyenler, cihan malını alanlar Herkes kuş gibi olup, o harama batmışlar. Molla, müftü olanlar, yalan fetvâ verenler Akı kara kılanlar Cehenneme girmişler. Kâdı, imâm olanlar, haksız dâvâ kılanlar Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar. Rüşvet alan hâkimler, haram alıp yiyenler Parmağını dişleyip, korkup durup kalmışlar. Büyük velî ve Hanbelî mezhebî fıkıh âlimi Ali bin Muhammed bin Beşşâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Allahü teâlâya isyânkâr olup, günahlara dalan kimsenin, Allahü teâlânın verdiği cezâları…
Evliyânın büyüklerinden, Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında Muhammed Ezher şöyle anlatır: Gavs-ül-âzam Medîne-i münevvereden Bağdad-ı Dârüsselâma gelirken, yolda hırsızlardan birine rastladı. Hırsız soyacak adam arıyordu. Gavs-ül-âzam ona; “Sen kimsin ” buyurdu. Hırsız; “Ben çölde yaşıyanlardanım.” dedi. Gavs-ül-âzam ona, isminin mâsiyet, günah mürek- kebi ile yazılmış olduğunu açıkladı. Hırsızın kalbinden, bu heybet ve azamet sâhibi kişinin Gavs-ül-âzam olması muhtemeldir düşüncesi geçti. Hırsızın kalbinden geçeni kendisine söyledi ve; “Evet, ben Abdülkâdir´im.” buyurdu. Hırsız, derhal mübârek ayaklarına kapandı ve dilinden; “Ey Seyyid Abdülkâdir! Allah için bana bir ihsânda bulun!” sözleri çıktı. Gavs-ül-âzam, hâline acıdı ve kabinin düzeltilmesi için, Allahü…
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) pekçok kez hacca gitti. Bir sene hacdan sonra rüyâsında gökten inen iki melekten birinin diğerine; “Bu sene kaç kişi hacca geldi ” dediğini duydu. Öbür melek; “Altı yüz bin kişi.” dedi. “Peki kaç kişinin haccı kabûl edildi ” O da; “Bunlardan hiç birinin haccı kabûl edilmedi.” diye cevap verdi. Abdullah bin Mübârek buyurdu ki: Bunu işitince üzerime büyük bir sıkıntı çöktü. Dedim ki: “Bunca insan, bunca zahmet ve meşakkate katlanıp dünyânın her tarafından hacca geldiler. Çöller aşarak zor şartlarda büyük sıkıntılara katlandılar. Bütün bu emekler boşa mı gidecek ” Bunun üzerine…
Mısır evliyâsının büyüklerinden ve Şafîi mezhebi fıkıh âlimi Abdül- vehhâb-ı Şa rânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri Peygamber efendimizin sözlerine, sünnetine uymaya çok dikkat ederdi. Hadîs-i şerîfleri kabul etmeyenlere şöyle buyururdu: Sünnet, yâni hadîs-i şerîfler, Kur´ân-ı kerîmi açıklamaktadır. Mezheb imâmları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezheb imâmlarının sözlerini açıkladılar. Kıyâmete kadar da böyle olacaktır. Sünnet, yâni hadîs-i şerîfler olmasaydı suları, tahâreti, namazların kaç rekat olduklarını, rükû ve secdede okunacak tesbîhleri, bayram ve cenâze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisâbını, orucun, haccın farzlarını, nikâh ve hukûk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur´ân-ı kerîmde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Hasîn´e birisi; “Bize yalnız Kur´ân´dan söyle.” deyince;…
Meşhûr velîlerden Abdurrahmân Tafsûncî (rahmetullahi teâlâ a leyh) buyurdular ki: “Dünyâda haram, günah olan işlerle meşgûl olan kimseler, herkesin yanında zelîl olur, aşağılanır.” Tebe-i tâbiînden, Meşhûr hadîs, fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerinden olan Abdülvâhid bin Zeyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak Muhammed bin Abdullah buyurdu ki: Ben bir defâsında, Abdülvâhid bin Zeyd hazretlerinin; “Kim mîdesini haramlardan koruyabiliyorsa, o kimse dînini ve güzel ahlâkını muhâfaza edebilir. Kim de karnını haramlardan koruyamıyorsa, o kişi ne dînini ne de güzel ahlâkını muhâfaza eder.” dediğini işittim. Âlim ve evliyâdan Abdülvehhâb bin İbrâhim (rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle anlatır: Bir gece rüyâmda Resûlullah efendimizi…
Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin sohbetleri ile hasta gönüller şifa bulur, katı kalpler yumuşardı. İnsanların mânevî hastalıklarını tek tek bildirir, onları tedâvî ederdi. Hasedin, kıskançlığın Allahü teâlânın gazâbına sebeb olacağını şöyle anlatır: Ey mümin! Ne oluyor ki, seni, komşunu; yemede, içmede, giymede ve başka şeylerde kıskanır görüyorum. Bu nasıl iş Bilmiyor musun ki, bu senin îmânını zayıflatır. Mevlânın yanında kıymetin kalmaz. Seni, Allahü teâlânın gazabına uğratır. Peygamber efendimiz; “Allahü teâlâ, hasetçi kimse nîmetimin düşmanıdır,” buyurdu.” diye bildirmiştir. Resûl-i ekrem bir hadîs-i şerîfte; “Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer.” buyurdu. Sen, haset ettiğin…