“Güneşe ve onun parıltısına yemin olsun”. Nâziât Sûresi´nde geçtiği üzere “duhâ”nın asıl mânâsı güneşin, doğduğu mer´i ufuktan yükselip ışığının parlama ve yayılmasıyla bakanlara açıkça görünmesidir. Sonra o vakti ifade etmekte hakikat olmuştur. O zaman kerahet vakti geçmiş olur. Bu aydınlığın başlamasına dahve (kuşluk), biraz sonrasına duhâ (kaba kuşluk), daha sonrasına zevale yakına kadar “hâ”nın fethası ve med ile dahâ (koca kuşluk) denir. Kuşluk vakti kesilen kurbana da udhiyye ve dahiyye denilmiş, daha sonra bu genelleştirilerek her kurbana bu isim verilmiştir. Burada “güneşin duhası” denilerek onun güneşe ait olduğu belirtilmesi nedeniyle tefsirciler bunu güneşin doğarak parlayan ışığı diye tefsir etmişlerdir. Önce…
Yazar: admin
“geceye yemin olsun”. Bu sûrenin başındaki yeminler, önceki sûredeki yeminlerin bir özeti olmakla beraber, sıralanmaları itibarıyla ayrıca dikkate değerdir. Orada nurdan karanlığa geçerek, yok olma ve soyulup çıkarılma âleminden Allah´ı ve nefsi tanımaya giden yol gösterilmiş ve bedenin karanlıklarında kalanlara sonunda hüsran ve zarar ile Semud kıssası anlatılmış idi. Burada ise yokluk karanlıklarından var olup görünme nuruna doğru açılmak, temizlenmek ve gelişmek suretiyle beka billah (Allah´ta baki kalmağ)´a doğru gidilecek ve sonunda rızaya erilecektir. O sûre bir korkutma ile son bulmuştu. Bu, korkutma ile başlayıp müjdeye doğru gidecektir. Önceki sûre yok olma ve ceza hatırlatmasıyla son bulduğu için bu sûreye…
And olsun o duhâya. Duhâ diye bilinen kuşluk vaktine ki, güneşin parlayıp yükselmeğe başladığı, gündüzün gençliği zamanıdır. “Lâm” cins için olur. Yahut, kuşluk vakitleri içinde seçkin bir kuşluk vaktine ki, “lâm” aht için olarak hakikat güneşinin Muhammed ufkundan doğup “âlemlere rahmet olarak”(Enbiya, 21/107) her tarafa elçilik göreviyle ışıklar saçmaya başladığı zamana işarettir. Hitabın Resulullah (s.a.v.)´a olması itibariyle “lâm”daki bu ahit mânâsı tercih edilir. Bundan dolayı Hz. Muhammed (s.a.v)´in yüzüne veya ilâhî konuşma zamanına işaret olduğu da söylenmiştir. Nitekim “Tâhâ” Sûresi´ndeki “İnsanların kuşluk vakti toplanması.”(Tâhâ, 20/59) âyetinden anlaşıldığı üzere halkın toplanıp Musa (a.s)´nın sihirbazlara galip geldiği vakit de bilinen bir kuşluk…
Açmadık mı Açıp genişletmedik mi Senin için. Senin mutluluğun için göğsünü de nefesine genişlik, kalbine ferahlık, nefsine kuvvet ve ferahlık vermedik mi İçinde bulunulan anda ve gelecekte, dünya ve ahirette bütün dilekleri izah edip de her zorluğu yenecek büyük bir ruh ile şaşkınlıktan doğru yolu bulmaya, gamdan sevince, darlıktan genişliğe erdirmedik mi Râğıb şöyle der: Şerhin aslı, eti ve benzeri şeyleri açmak, yani açıp genişletmektir. Şerh-i sadr, yani göğsü açmak da bundandır ki, ilâhî bir nur ve Allah tarafından bir gönül rahatlığı ve bir ruh ile onu genişletmektir. Şihâb yazarı der ki: Aslı, eti yarıp açmak olduğu ve bunda bir…
“Tin´e ve Zeytun´a andolsun”. Tin incir demek ise de burada öyle terceme etmek pek uygun olmayacaktır. Zira tefsircilerin bir çoğunun açıklamasına göre burada Tin ve Zeytun birer özel isim yerindedir. Özel isim olmuş kelimelerin ise tercemesine kalkışmak doğru değildir. Çünkü onlar neye isim olmuşlarsa onları mânâlarıyla değil lafızlarıyla tanıtırlar. “İncir Köyü” diye bilinen bir köy, “Tin Karyesi” diye terceme edilmekle tanıtılmış olmayacağı gibi, Tin adıyla anılan bir dağı veya mescidi veya beldeyi de incir diye anlatmaya kalkışmak izah değil, karıştırma olur. Gerçekte tefsirler burada Tin ve Zeytun hakkında başlıca iki görüş nakletmişlerdir: BİRİSİ: Bazı tefsirciler demiştir ki: Görünen şekli ile…
Tam sûre itibarıyla da Fatiha´dır. Fatiha bundan ve in ve in baş kısımlarından sonra inmekle beraber tam sûre olarak indirildiğinden, sûre itibarıyla önce indirilen Fatiha, âyet itibarıyla önce indirilen de ´dir. İmam Ahmed b. Hanbel, Buharî ve Müslim ve Abd b. Humeyd ve Adurrezzak ve daha başkaları İbnü Şihab yoluyla “Urve b. Zübeyr´den, Hazreti Aişe (r.a.)´den vahyin başlaması ile ilgili hadiste -ki Fatiha da tamamı nakl edilmişti- ilk vahyin rüyayı sadıka (doğru çıkan rüyalar) ile başladığını açıkladıktan sonra Hira mağarasında meleğin gelip tazyik ile tutup sıkıp da “oku” dediğini, “Ben okumuş değilim.” diye cevap verdiğini, bunun üzerine bir daha sıkıp…
Muhakkak biz indirdik onu. Yani oku da ancak bize secde ve ibadet et. Çünkü yüce şanımızla biz indirdik onu, o okunan Kur´ân´ı. İlâhî kudret her kuvvetin üstünde, her kemâli içine almış olduğuna uyarmak için “azamet nûnu”yla “Biz indirdik onu.” buyurulması indirenin büyüklüğünü ifade ederken, indirilenin şanını yüceltmeyi de ifade eder. İndirilenin ismi açıklanmıyarak (hu) zamiriyle işaret olunması da onun açıklanmasına lüzum olmayacak şekilde zihinlerde bilinmiş olduğuna işaret olması itibarıyla şânının yüksekliğine ikinci bir uyarı; sonra Kadir gecesinde indirildiğini beyan ile Kadir gecesinin kadir ve faziletinin anlatılması da yine onun kıymet ve şerefini açıklamaktır. ´nın aslı ´dır. hükmü tahkik ile kuvvetlendirir.…
Değildi, o küfredenler kitap ehli ve müşriklerden. (Min) teb´îzıyye veya beyâniyye, mahzûfe müteallık olup, yahut takdirinde zarf-ı müstekar, o küfredenlerin hali veya sıfatıdır. Bu iki kısımdan kâfirler veya iki kısım kâfirler ki, bazısı kitap ehli, bazısı müşrik, yahut hem kitap ehlinden, hem de müşriklerden olan kâfirler demek olabilir. Zira “vav”ın atf-ı rabıttan sonra da, önce de olması mümkündür. Bu üçüncü takdirde bilhassa kitap ehlinden oldukları halde Allah´a çocuk isnad etmek veya teşbihe kail olmak gibi herhangi bir vechile açık veya gizli şirke kail olanlar kastedilmiş olur. Üçüncü âyette yalnız kitap ehli zikredilmesine bu mânâ daha çok yakındır. Kitap ehli yahudi…
Yerin o zilzali, zelzelesi. Yerin, hareketi-i arz (yer hareketi) dediğimiz zangır zangır sarsıntısıdır. “Zell”, hareket mânâsı ifade ettiği çin zelzele ve zilzal onun muzaafı olarak tekrar etmeyi ifade eder. Bilhassa izafetle ifade edilmesi, yerin mümkün olabilen bütün şiddet ve dehşetiyle sarsıntısına işarettir ki, maksat Hacc sûresinde geçtiği üzere “Şüphesiz kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.” (Hacc, 22/1) Vakıa Sûresi´nde ve daha birçok sûrelerde: “Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar parçalandığı, dağılıp toz duman haline geldiği zaman.” (Vakıa, 56/4-5) gibi âyetlerle açıklanmış ve haber verilmiş olan kıyamet depremidir. 2. Yerin ağırlıklarını çıkardığı. Yerin ağırlıklarını çıkarmasında iki rivayet vardır. Birisi: Ölüleri kabirlerinden fırlatıp çıkarmasıdır,…
“Vav”, kasemdir. “Adiyat” hızla koşmak, seğirtmek mânâsına “adv”den ism-i fail cem-i müennes salimdir. Şu halde at, deveye diğer koşanların hepsine söylenebilir. “Kamus” sahibinin “Besâir”de beyanına göre bu “adv” maddesi, esasında tecavüz mânâsında kullanılır. Kâh yürüyüş itibarıyla düşünülür, ona “adv” yani seğirtmek denilir. Ve kâh kalbi olarak düşünülür, ona adavet ve muadat yani düşmanlık denir Kâh da adalet bozmak itibarıyla düşünülür ona da udvar, yani zulüm ve adaletsizlik denilir. Ve kâh da mekan ve yer itibarıyla düşünülür, ona da adva yani sivayet denilir. Diğer mânâlar bundan türemiştir. “Ğaniy” vezninde “adiy” ve sariye vezninde “âdıye” daima harp ve kıtale koşup hücum eden…