Elif-Lâm- Ra, (bunun anlamı için Yunus Sûresi´nin baş tarafına bakınız.) Bir kitap ki, âyetleri muhkem kılınmış, ihkam edilmiştir. Muhkem, yani her bakımdan boşluktan uzak, bozulmak ihtimali olmayan, gayet sağlam ve muntazam veya hakîm, yani yüce hikmetleri içeren, hikmet nizamı ile düzenlenmiş, sonra tafsil de olunmuştur. Tafsil: Aslında bir şeyi fasıl fasıl bölmek, belli ve farklı bölümlere ayırmak demektir. Bu mânâda, mesela, bir inci dizisine ara ara, yer yer iri daneler geçirildiği, veya bir tesbih dizisinin taneleri aradaki imamelerle ayrıldığı gibi diziye fasıla geçirmek anlamına gelir, denilir ki, “yani, içine fasıla yerleştirdi,” demek olur. Ve bir şeyi beyan eylemek açıklamak anlamına…
Yazar: admin
Elif, Lâm, Râ. (Bunun anlamı için Yunus ve Bakara Sûrelerinin ilk âyetlerine bakınız.) Allah bilir, bakınız ağızlarından tek tek çıkan o hece harfleri nasıl ilâhî sırlarla doludur. Bunlar, bu hece harfleri veya bu harflerle başlayan bu sûre, o mübin kitabın âyetleridir. Mübin: Hûd Sûresi (11/6) nde de geçtiği üzere den ismi faildi ki, lazım ve müteaddi olarak her ikisi için de kullanılır. Lazım anlamıyla “mübin” kendi özünde açık, seçik ve aydınlıktır. Yani haddi zatında kendisinin ne olduğu açık ve belli, kendisinin ne olduğunu tanıtmaya kendisi yeterli olan demektir Müteaddi (geçişli) fiil olarak anlamı ise beyan edici, açıklayıcı, açığa çıkarıcı, ayırt…
Bununla neyi murad ettiğini Allah bilir. (Bakara ve Yunus Sûreleri´nin baş tarafına bkz.). Bu sûre hakkında da Abdullah b. Abbas´dan şöyle bir tevil nakledilmiştir: yani, “Ben Allah´ım, bilirim ve görürüm”. Sûrenin ismine ve bu başlangıcın böylece hece harflerine işaret ettiği kavline göre, biz burada şu mânâyı izleyelim: Elif, Lâm, Mîm, Ra. İşte bunlar, (yani bu hece harfleri veya bu sûre) kitabın âyetleridir. Tek başına ve yalnız olarak ele alındıkları zaman hiçbir anlamı yok gibi sanılan o harfler, o sesler Allah tarafından kendilerine verilen şekil, düzen, tertip ve terkip ile anlamlı anlamlı birtakım kelimeler meydana getirerek hakkın kitabının mânâ ve mazmununa…
(Yunus Sûresi´nden beri geçen benzerlerine bakınız.) bu çıkış yeri belli ve sınırlı olmayan, karnın üst tarafından çıkıp her harfin yardımına koşan elif gibi, tevhid (Allah´ın birliğine inanmak) ve doğruluk delili olarak tecelli eden ve tilâvet ve okunması ile gibi dillerde çalkalanarak birlikten çokluğa hitap eden bu seçkin harfler, yani mucizeli nazmıyla bu sûreyi meydana getiren basit ve birleşik sesler öyle büyük bir kitapdır ki, ey Muhammed onu sana yüceliğimizin şanı ile biz indirdik. İndirdik ki insanları karanlıklardan çıkarasın Rablerinin izni ile aydınlığa o aziz (yüce) ve hamdedilmeye layık olan Allah´ın doğru yoluna bütün izzet ve kudret kendisinin, bütün hamd ve…
1- (Yunus Sûresine ve benzerlerine bkz.) Bunlar, ilâhi bir sırrı kapsayan bu sûre, bu kitabın ve apaçık bir Kur´ân´ın âyetleridir. Yani Allah´a ait bütün kitapların mükemmelliklerini kapsayan ve hepsinden üstün olduğu için, kitap denildiği zaman doğrudan doğruya akıllara gelecek olan ve şöhretinden dolayı vasıflandırmaya ihtiyacı olmayan o bilinen kitabın, muhtevasını en güzel beyan ile anlatan eşsiz Kur´ân´ın âyetleridir. Bundan dolayı bunları başka sözlerle mukayese etmeyip tam bir özenle okumalı ve dinlemeliyiz. 2- O inkâr edenler, yani Kur´ân´ı tanımayan, bu kitabın Allah tarafından indirildiğini inkâr edenler, bir zaman olur arzu eder veya bir zaman gelecek arzu edecekler ki müslüman olsaydılar. Keşke…
Allah´ın emri geldi. Buradaki kelimesi un tekili, yani Allah´ın ilâhlığı gereğince işler mânâsına “emr” olması muhtemel olduğu gibi, in tekili, yani Allah´ın nefsi gereği, hüküm ve fermanı mânâsına “emr” olması da muhtemeldir. Ve ikisiyle de tefsir edilmiştir. Birinci durumda maksat, kâfirlere vaad edilmiş olan azab veya kıyamettir. Fakat bu şekilde geldi demenin, gelmek üzeredir, gelmektedir, geliyor mânâsına mecaz olması gerekir. “Onu acele istemeyin!” buyurulması da buna ipucu olur. Çünkü gelmiş olsaydı emri gerçekleşirdi. Meydana gelmiş bir şeyi acele istemek de imkansız olurdu. İkinci durumda ise, onun meydana gelmesini gerektiren Allah´ın hükmü geldi demek olacağından gerçek mânâsı üzeredir. Ancak zamirinde bir…
Tesbih ona ki, tesbihin türetilmesi ve mânâsı hakkında Bakara Sûresi´nde açıklama geçmişti. (Bakara, 2/30. âyetin tefsirine bkz.). Keşşâf sahibi der ki: ” tesbihin özel ismidir. Osman, bir adamın ismi olduğu gibi. Zikredilmesi terkedilmiş gizli bir fiile nasb edilmiştir ki, takdiri; dir, sonra fiil yerine konmuş ve onun yerini tutmuştur. Ve Allah´ın düşmanlarının O´na nisbet ettikleri kusurların hepsinden tam bir şekilde uzak olduğuna delalet etmektedir.” Nur Sûresi´nde de demiştir ki: “Bunda aslolan, Allah´ın acaib (şaşılacak ve hayret verecek) bir sanatı görüldüğü zaman Allah´a tesbih etmektir. Sonradan kendisinden hayret edilen her şeyde bile kullanılmıştır. “Demek ki esas mânâsı tesbih ve Allah´ın noksan…
1-2-3- Allah´a hamdolsun o öyle bir Allah´dır ki Kitabı kuluna indirdi. Hem de onun için hiçbir eğrilik yapmayarak; dolambaçlı değil, çarpık değil, yalanı, yanlışı yok. Dosdoğru bir hakim olmak üzere indirdi. Ki kendi katından pek şiddetli bir azab olan ahiret azabı ile (kâfirleri) uyarsın ve iyi işler yapan müminlere şunu müjdelesin onlara kesinlikle öyle güzel bir mükafat vardır ki. Orada (cennette) devamlı kalacaklardır. 4- Uyarmanın kimlere olduğuna gelince, Hem şu kimseleri içindir ki onlar, Allah çocuk edindi dediler. Bunlar meleklere Allah´ın kızlarıdır diyen Arap müşrikleri, Uzeyr´e Allah´ın oğlu diyen yahudiler, Mesîh´e (Hz. İsa) Allah´ın oğlu diyen hıristiyanlardır. Öyle olmakla beraber…
1-15- Sûrenin bir ismidir Bunlardan neyin kast edildiğini Allah bilir. Bununla beraber, bunun anlamı hakkında, sağlamlığı iddia edilemeyen değişik birtakım rivayetler de vardır. İbnü Mürdeveyh´in tahricine göre Ümmühani, Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: (Allah´a hitaben) “kâfî, hâdî´sin yâ Âlim-i Sâdık!” Hz. Ali´nin de “Ey kâf hâ yâ ayn Sâd, beni bağışla” diye dua ettiği rivayet edilmiştir ki, buna göre bu, Allah´ın bir ismidir. İbnü Abbas´tan da her harfin, kebir, kerim gibi Allah´ın isimlerinden birini gösteren bir işaret olduğuna dair bir kaç mânâ rivayet edilmiştir. Kısaca dil bakımından sözlük anlamı itibariyle bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Fakat akıl yoluyla bu…
1-9- Tâ, Hâ harfleri, -en iyisini Allah bilir benzerleri gibi heca harfleridir, Esmâ-i Hüsnâ´dan (Allah´ın güzel isimlerinden) kasem (yemin) olduğu da söylenmiştir. Bazı lugatlarda “ya recül (behey adam!)” demek olduğu da rivayet edilmiştir. Bir de ; den emr-i hazır; “hâ” zamir olarak “bas onu, yahut çiğne onu” diye Hz. Peygamber´e hitab olduğu şeklinde de açıklanmıştır. Çünkü Allah´ın resulü teheccüd namazlarında (yorulup bitkin düştüğünden, ayaklarına nöbetleşe istirahat vermek için, bir ayak üzerinde durduğunda) iki ayağını da yere basması, yani her iki ayağı üzerinde rahatlıkla durabilecek, çok fazla yorulup bitkin düşmeyecek şekilde ibadet etmesi emrolunmuştur. Buna göre zamir ya ayak, ya da…