Tasavvufun en önemli problemlerinden biri de şatahâttır. Şatah ifadeler, tasavvuf alanında uzman olmayanların hemen hemen hiç anlayamadıkları bir husus olarak kalmaya devam etmektedir. Tasavvuf tarihi içinde sûfîlerden nakledilen bu sözlere, açık seçik anlaşılamadığından müteşâbihât da denilmiştir. İlahî feyz ve güçlü tecelliler altında, kendinden geçip coşan sûfîlerin, dışı itibarıyla akla ve şeriata aykırı gibi gelen bu sözlerinin anlaşılıp yorumlanması problemi, tarih boyunca sûfîlerle zahir uleması arasında büyük tartışmalara sebep olmuştur. Öyle ki, bu ifadelerin zahirine taalluk eden yüzeysel ve ilkel yorumlamalar sebebiyle bazı sûfilerin şeriat ve din dairesi dışına çıktıkları iddiası bile gündeme gelmiştir. Sûfîler, bu ifadeleri, yaşadıkları derunî halin etkisi…
Yazar: admin
Evlenmeyen papazlar; hristiyan din adamları, keşişler, Müslümanlık´tan başka dine mensup din adamları. Arapça “rahib” kelimesinin çoğulu; Batı´da soylular ve şehirliler sınıfıyla beraber protokolde onlardan önde gelen zümre. Bir mezhep veya bir memlekete mensup kilise adamlarının hepsine ruhbân denir. Katolik ruhbânı, Anglikan ruhbânı, Fransız ruhbânı vb. Ruhbânlık kurumu, râhiplerin teşkilâtlı bir şekilde çalışmalarını sağlamak için oluşturulmuştur. Katolik Kilisesi´nde ruhbânlık, papa, râhip ve diyakoz üçlüsü üzerine kurulmuştur. Ruhbânlık kurumunun Hristiyanlığın ilk dönemlerine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Protestan kilisesinde ruhbanlığın işleyişi devletler ve mezheplere göre bazı farklılıklar göstermektedir. Genel olarak ruhbanlık, dünya hayatıyla dini hayat arasında aracılık görevini yapan bir kurumdur. Ruhbânlık…
Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat (rahmet ve sena) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selâm verin. (Ahzab, 56) Salat etmek kelimesi rahmet,istiğfar,dua,tebrik,tezkiye gibi manaları içinde barındırmaktadır.Buna göre : Allah´ın(c.c.) Peygamberine (s.a.v.) salat etmesi: O´na rahmeti ve O’ndan hoşnut olması, O´na yardım etmesi,tebliğ ettiği İslâm dinini yayarak O´nun şanını artırması, O´nun işlerini bereketli kılması, ismini yüceltmesi, O’na ahiret mükafatlarını vermesi ve getirilen salatı kabul etmesi anlamına gelir. Meleklerin salatı şu anlama gelir: Melekler Hz. Peygamber´i (s.a.v.) çok severler; O´na en yüce makamları vermesi, dininin ve şerîatının gelişmesi ve O´nu yüksek derecelere…
Huş Der Dem : Anlamı alınan her nefeste kalbi uyanık tutmak. Yani her nefeste huzuru muhafaza etmek. Alınan her nefeste bunun bir nimet olduğunu,Allah tarafından verilmiş bir fırsat olduğunu bilmek. O nefesi Yüce Allah’ı hatırlayarak almak ve aynı şekilde vermeye çalışmak. Allah´tan gafil olarak tek nefes dahi almamak. Bu hali kendine yerleştirmek ve her yerde ve her zaman Allah (c.c.) ile olmaya doğru kendi için bir kapı aralamak.Allah’a doğru yapılan manevi yolculukta bunu bir vesile kılmak. Büyük alim Mevlana Sadettin Kaşgarî bu ölçüyü «Bir nefesten bir nefese geçerken asla gaflete düşmemek ve huzurda olmak» diye tarif etmektedir. Muttakilerin İmamı Hoca…
Belkıs Kıssası Ve Evliyanın Himmeti-Hz.Süleyman (a.s.) Belkıs’ı İslam dinine ve kendi hükümranlığı altına girmeye davet etmişti.Belkıs müşavirlerine danıştıktan sonra,elçiler ile hediyeler göndererek Hz.Süleyman’ın (a.s.) gerçek bir Peygamber mi yoksa bir dünya hükümdarı mı olduğunu anlamak istedi.Elçiler geldiğinde Hz.Süleyman onlara şu şekilde hitap etti: “Süleyman´a geldiklerinde: ´Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah´ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız´ dedi.” (Neml Suresi 36-37.Ayet) Bunun üzerine elçiler geri döndüler.Olanları Belkıs’a anlattılar.Belkıs Hz.Süleyman’ın (a.s.) Allah’ın (c.c.) gerçek…
Hz.Muhammed (sav.) Tevrat´ta da açık işaretlerle geçmiştir. Bu bahisler tağyir ve tebdile uğradığı halde, tamamen ortadan kalkmamıştı. Tevrat´ta onun peygamber olarak gönderileceğine dair açık belgeler mevcuttu. Yahudiler de kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi, evsafım okudukları için, onu tanırlardı. Peygamber olarak gönderilmezden önce, onun geleceğini bekler ve müşriklere karşı onunla yardım umarlardı. Fakat risaletle görevlendirildiğinde peygamberliğini inkar ettiler. Üstad Abdul- Hak, Muhammed (sav)´in peygamber olarak geleceği konusunda İbranice müjdeleri Arapça´ya tercüme ederek şöyle diyor: “Rab Sina´dan geldi. Onlar için bir ateş alevlendirdi. Bu ateş Faran dağlarından (Mekke çevresindeki dağlardan) parladı. Onbin ruhani ile birlikte geldi. Sağ tarafından da kendileri için şeriat…
Hz. Peygamberin kulluk ve ubudiyet yönünü inceleyeceğimiz bu çalışmaya, bazı hususları nazar-ı dikkate vererek başlamak istiyoruz. Kulluk ve ubudiyet, hiçbir insanı dışarda bırakmaksızın, bütün insanlığa bir sorumluluk olarak yüklenmiş olup, Kur an-ı Kerim in ağırlıklı bir şekilde ele aldığı mevzulardandır. Yüce Rabbimiz, Ben, cinleri ve insanları, Bana kulluk etsinler diye yarattım (Zariyat/56) buyurmaktadır. Âyette belirtildiği üzere, kulluk ve ubudiyet, insanların ve cinlerin yaratılış gayesi olarak açıklanmaktadır. Bu âyetten ve Kur an-ı Kerim in genelinden çıkarılabilecek sonuçlara göre, bütün mahlukatı var eden bir yaratıcı vardır ve yaratılan varlıklarla bu yaratıcı arasındaki ilişki, yaratılanların O nu tanıması (marifet), O na, ibâdetetmesi, O…
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek bulunduğum nesilde ortaya çıktım.” [Buharî, Menâkıb 23.][42] Karn kelimesi, bir asırda yaşayan insanlar cemaatine denir. Dilimizde bu mânaya en yakın kelime nesildir. Bizim nesil deyince, kısmen bizimle beraber aynı zamanda yaşayan insanlar kastedilir. Âlimler karn ile ortalama yüz yılı kastetmişlerdir. Yetmiş yıl ve daha başka müddetlere de karn denildiği olmuştur. İbnu Hacer´in kaydettiğine göre karn´la kastedilen müddet hakkında “on” ile “yüzyirmi” yıl arasında değişen ihtilaflar olmuştur. Bu ihtilafı “karn, tamamen helak olup hiçbir ferdinin kalmadığı bir topluluktur” diyerek cem etmeye çalışan da olmuştur.…
Karaman hoca Hz. Mu´âviye (r.a) hakkındaki tavrını et-Teftâzânî´nin ifadeleriyle refere ediyor ve şöyle diyor:”Eserleri yıllarca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bulunan büyük Sünnî alim Teftâzânî´nin (v. 792/1390) bu konuda söylediklerini önemli bir örnek olarak sunuyorum: “Sahabe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Bu böyledir; çünkü her sahâbî masum (günahsız ve günah işleyemez) değildir ve Peygamber´i (s.a.) gören, ona ulaşan herkes hayırlı (iyi) değildir… Ehl-i sünnet ulemasının bu olayları farklı yorumlayıp mazeretlere bağlamalarının sebebi…
Keşifler tarih boyunca insanın din olgusu doğrultusunda ve bunun yanında bazı nedenlerle gerçekleşmiştir. M. Ö. 7. Yüzyılda mısır firavunu Fenikeli denizcilere para vererek keşif yapmalarını istemiştir, Fenikeli denizcilerde üç yılda Afrika´nın çevresini dolaşmışlardır. Daha sonra Kartacalılar batı Afrika kıyısında keşifler yapmışlardır. Bunları Müslümanlar, Hintliler, Çinliler, Vikingler ve Polenezyalılar izlemiştir. Müslümanlar İslami davet şuuruyla dünyanın birçok yerlerine gittiler. Seyyah Müslümanların en meşhurları Yakubi ve İbn-i Batuta´dır. Örneğin Batuta 1303´te Tanca´da dünya´ya geldi. 1324 de Mekke´ye ziyaret amacıyla memleketinden ayrılmış ve 24 yıl sonra memleketine dönmüştür. Müslümanların bu alandaki en önemli özellikleri coğrafya ilmini geliştirip bu alanda öncülük etmeleridir. Dünya sularını tek…