Yazar: admin

FASIL: 3 49- Yüksek Meziyetleri:Ağır Başlılığı,Ve Karı, İstiklâl Fikri, Şahsiyeti, Hakkı Aramadaki İhlâli Ebû Hanîfe Hazretleri, öyle vasıflan hâizdir ki, bunlar onu ulema arasında en yüksek mertebeye çıkarmaktadır. O her şeyden evvel hak ve hakikati arayan bir âlimdir. Doğruyu bulmak için uğrayan mevsuk bir ilim adamıdır. Gayet uzağı gören düşünce sa­hibidir. Hakikati arar bulur her şeye sür´atle cevap verir fıtrî mantıki sayesinde mes´elenin derhal cevabını bulur. a) Ebû Hanîfe nefsine hâkim, hislerini dizginlemesini bilen, iradesi kuvvetli bir şahsiyettir. Boş kelimelere aldanmaz, müna­sebetsiz ibareler onu haktan ayıramaz. Kabalılka mukabele etmez, nezaketi elden bırakmaz. Bir defa Irak vaizi ve halk arasında pek…

Read More

51- Kimlerden Feyz Aldı Ebû Hanîfe diyor ki: «Ben ilim ve fıkıh ocağında yetiştim. îlim erbabiyle düşüp kalktım. Fukahâdan en değerli birine devam ettim.» îlmî yetişmesi, talebe olarak fıkıh tahsili hakkında Ebû Hanî-feînin kendi söyledikleri işte bunlardır. Bu sözler gösteriyor ki : Ebû Hanîfe bir ilim muhitinde yetişmiş, ilim ocağında yaşamıştır. Bu ilim muhîtindeki ulema ile buluşup görüşmüş, onlardan ilim almış onların ilmî bahis usullerini öğrenmiş, sonra onların ara­sında bir fakım kendine üstad seçmiş. Çünkü onda ilmî temayül­lerini tatmîn edecek dirayeti, arayıp bulmuş, onun dersine devam etmiş, bir daha ondan ayrılmamış, ancak ara sıra diğer ulema ile de ilmî müzakereler…

Read More

66- Münazaraları, Seyahatleri, Ders Usulleri Bir şahsın hususî hayatını saran ahval ve hâdiseler, onun baş­kalarına itimad etmeksizin yaptığı eîüdler ve edindiği tecrübeler, bunların hepsinin o şahsın ilmî hazırlığında, hayatına istikamet verip fikrini kullanmasında tesiri görülür. Ebû Hanîfe´nin hayatı, ilmî araştırmaları, edindiği tecrübeler bunların hepsi Irak fıkhını yoğurup meydana getirmiştir. a) Her şeyden evvel o, ticaretle meşgul bir aile yuvasında ye­tişti. Ve sonraları hayatı boyunca bu ticaretten ayrılmadı. Ticaret işlerine doğrudan kendisi bakmadıysa bile, bunları vekili veya or~ tağı vasıtasiyle yürütmüştür. Bu itibarla çarşı-pazardaki alış veriş usulünü ticaret örf ve âdetlerini yakından tanırdı. Bu bakımdan çarşı-pazarda edindiği tecrübeleri ona ticarette halkın…

Read More

67- Emevı Devrini Görmesi, Abbâsîlere Yetişmesi Ebû Hanîfc Hazretleri, Emevî halifelerinden Abdu´l-Melik b. Mervan zamanında, 80. hicrî senesinde doğdu, 150 senesine kadar yaşadı. Abbasîler devrine yetişti. Emevîlerin en kuvvetli olduğu çağ­ları, sonra da zayıflayıp yıkıldığını gördü. Abbasî devletinin burul­masını, kuvvetlenip gelişmesini müşahede etti. Hayatının çoğu, 52 senesi, Emevller zamanında geçti. Büyüyüp yetişmesi, ilminin en yüksek noktasına çıkması, fikri olgunlaşıp kemâle ermesi hep o devirdedir. Ömrünün 18 senesi Abbasîler devrine raslar ki, bu ih­tiyarlık çağı demektir. Bu yaşta insan, şahsiyetine yeni bir şey kat-raaz. Çünkü o zamana kadar fikirleri mecrasını ve istikametim bu­lup yerleşmiş, ilmî metodu kurulmuştur. Artık fikir mahsullerini harice…

Read More

91-Sahabe Fetvaları Ve Onlar Hakkındaki Sözler Etrafında münakaşa cereyan eden mes´elelerden biri de Saha­benin fetvaları mes´elesidir. Hadîs ehli ve re´yciler onları delil ola­rak almağa meyyaldiler. Çünkü ittiba´, ibtida´dan evlâdır. Yâni baş­kasına uymak, yeni bir bid´at çıkarmaktan daha iyidir. Keza onlar Peygamber´in ashabıdırlar, onlann re´yi savaba yakındır. Dîni an­lamda, onların mevkii yüksektir. Onlar arkalarına düşülecek, izle­rinden gidilecek rehberlerdir. Fukâhâmn ekserisi onların re´ylerin-den almıştır. Ebû Hanîfe´nin şöyle dediği rivayet olunur: «Allah´­ın Kitabında ve Peygamber´in Sünnetinde bulamazsam, o zaman Ashâbdan dilediğimin kavlini alır, dilediğimin kavlini terkederim. Sonra onların kavlinin dışına çıkıp başkalarının kavline bakmam, îş, İbrahim Nahaî, Şa*bî, Hasan Basri, îbn-i Şîrîn ve…

Read More

95- Dînî Fırkalar Hakkında Ebû Hanîfe muhtelif îslâm fırkalarına mensup bir çok kimse­lerle karşılaşmıştır. Onlardan bâzılarından ders almış, onların re´y ve mezheplerini incelemiştir. Buraya kadar naklettiklerimiz bunu açıkça göstermektedir. Ebû Hanîfe devrinde mevcut olan dînî fır­kalardan kısaca bahsetmek yerinde olur. 96- Şia´nın Zuhuru Şia en eski îslâm fırkasıdır. Hz. Osman devrinin sonlarında siyasî bir mezhep olarak meydana çıkmıştır. Hz. Ali devrinde bü­yümüş ve gelişmiştir. Çünkü Hz. Ali halkla temas ettikçe, onu gö­ren halkın onun din ve ilim bakımından kudret ve faziletine hay­ranlığı artıyordu. Propagandacılar bunu istismar ettiler. Ve kendi mezheplerini insanlar arasında yaymak için bunu vasıta yaptılar. Emevîler devri gelince…

Read More

105- Haricîler Kimdîr Hâriciler, kendi inançlarına ve fikirlerine müthiş bir taassup­la bağlı, gayet dindar görünen bir İslâm firkasıdır. Akidelerini çıl­gınca savunurlar. Korkunç hükümleri olan serkeş insanlardır. Ve kanaatleri uğrunda, gayeleri yolunda göğüs gererek savaşırlar, çe­kinmeden ileri atılırlar. Onları buna sürükleyen, şey, zahirine bağ­landıkları bâzı sözler olmuştur. Bunu mukaddes din sandılar ve mü´min olan ondan asla ayrılmaz addettiler. Onların aklı: «Bâ hükme illâlillâh hüküm ancak Allah´ındır» sözüne saplandı. Bunu bir dîni düstur gibi tutup, muhaliflerinin yüzüne daima haykırdı­lar. Konuşmak istiyenlerin sözünü bununla kestiler. Hz. Ali´yi ko­nuşurken gördüler mi, hemen bu sözü söylerlerdi. Bu söz onların kalkanı olmuştu. Hz. Ali onlar bu…

Read More

113- Ezarîka Bunlar Ezrak oğlu Nâfi´a uyanlardır. Nâfi, Arapların Rabîa kabilelerinden Benî Hanîfe´dendir. Hâricilerin en kuvvetli kabile­si bunlardır. Sayıca çok, kuvvetçe üstündür. Nâfi´nin kumandası altında, Emevîlerin kumandanları ile ve Abdullah b. Zübeyr ile 19 sene savaştılar. Bu Nâfi döğüş meydanında öldürülünce onun ye­rine Nâfi´ b. Abdullah geldi, sonra da Katarî başa geçti. Bunun za­manında kuvvetleri çöktü. Çünkü bu kültürsüz insanlar kan dök­mekle şöhret almışlardı. Müslümanlar onlardan nefret ediyordu. Aralarında da hiç ihtilâf eksik olmazdı. Bu sebeple her yerde boz­guna uğradılar. Katarî´den sonra hezimetleri devam etti. Nihayet dağılıp gittiler. Bunlar Hâricilerin yukarıda saydığımız prensiplerine kail ol­makla beraber, üstelik onlara şunları da…

Read More

119- Mürcîe Nedir, Nasıl Başladı Bu bir siyasî fırka olarak başlamıştır. Sonradan dînî esasları da içine almıştır. Ve o sırada İslâm efkârını meşgul eden büyük günah işleme mes´elesini bahis mevzuu etmişlerdir ki, bunu Hârici­ler, Şia ve Mutezile fırkaları da kurcalamakta idi. Mürcie fırkasının ilk tohumları Hz. Osman´ın son devirlerinde ekilmiştir. Zira Hz. Osman´ın hâkimiyeti, Valilerin hükmü hakkın­da sözler çoğalıp îslâm âleminin her tarafında dedikodular artıp nihayet Hz. Osman´ın şehit edilmesiyle îslâmda bir yara açılınca, Ashabdan bir kısmı bu hususta sükûtu ihtiyar ettiler ve Müslü­manları birbirine tutuşturan bu fitneye katılmaktan çekinerek bir köşeye çeşildiler. Bu hususta Ebû Bekir´in Hz. Peygamberden rivayet…

Read More

125- Cebîr Ve İhtiyar Mes´elelerînîn Müslümanlarca Mevzuu Bahis Edîlmesi Müslümanlar kader mes´elesini, Allah´ın iradesi yanında insa­nın kudreti mes´elesini, daha sahabe devrinde mevzuubahis etti­ler. Fakat, fıtrî kabiliyetleri ve yaratılışları itibariyle bu mes´ele- lerde bahsi derinleştirmediler. Sahabe devrinden sonra Müslüman­lar diğer dinler erbabıyla görüşüp temasa gelince, mezhepler ve fır­kalar çoğaldı. Ve bu bahis de genişledi. Bu bahislerde de eski din­lerin tuttukları yola koyuldular. Bu meyanda bahis konusu yaptığımız Cebriyye fırkası ortaya çıktı. «İnsan ef´alini kendisi yapıp meydana getirmiyor, kendisine nisbet olunan işlerde onun dahli yoktur.» Bu mezhebin esası şu­dur: Fi´H kuldan neyf Allah´a izafe etmektir. Fiil kulun eseri de­ğildir. Kul gücü yetmekle…

Read More