234- Örf ve Adet Nedir Örfü Alanlar: Hayat akımında insanlardan bir toplumun birlikte kabul edip yaktıkları bir iştir. Adet ise, ferdlerin ve toplumun tekrarlanan amelleridir. Bir toplum, bir işi âdet edinip tekrar tekrar işlerse, o örf haline gelir. Adet ve örfün mefhumları ayrı ise de anlamlan birleşir.[1] Mâliki fıkhı, da Hanefî fıkhı gibi, örfü deli! alır ve nass olmayan yerde onu fıkıh usulünden bir asıl kabul eder. Hatta o örfe, Hanefîlerden daha çok saygın bir yer verir. Zira Mâlikî fıkhının istidlalde ana direği mesalih-tir, şüphe yok ki örfe riayet etmek, maslahatın nevilerinden biridir, fakih onu ihmal edemez, onu alması lazımdır.…
Yazar: admin
241- İbni Haldun´un Bir Görüşü: Buraya kadar geçen bahislerde Mâliki mezhebinin usulünü beyan ettik ve sözümüzü: Bu usul ve kaideler, bu mezhebi devamlı bir gelişme, verimli ve bereketli bir halde bulundurur diye bitirdik. Fakat İbni Haldun gibi bazı mevsuk tarihçilerimiz bu büyük mezhebe ve salikle-rine donukluk isnad ettiler. Onun için biz, madem ki, bu mezhebin gelişmesini anlatmak istiyoruz, önce bu büyük İslam tarihçisinin iddiasının doğruluk derecesini anlayalım. Zira ulema diyor ki, aklı doldurmadan önce boşaltmak lazım, yani medihden önce ayıklamak gerek. Biz, önce onun sözünü aynen nakledelim, tâki birşey katmamış olalım, sonradan doğru olanı, olmıyanı tartışalım. Doğuda Ebû Hanife´nin, Şafii´min…
247- İçtihada Duyulan İhtiyaç: Bir mezhebin gelişmesi, ufkunun genişlemesi, insanların karşılaştıkları meseleleri çözebilmesi, içtimai sorunları tedavi edebilmesi için mutlaka ictihad lazımdır. Bu, ya mutlak ictihad ve istinbatyoluyla, ya o mezhebin usulüne göre mezhebde ictihad ile veyahut da mezhebde sabit hükümlere tahric yoluyla yapılır. Müftiler değişik içtimai meseleleri çözmek zorunda kalırlar, çapraşık örf ve âdetlerle karşılaşırlar. Bu muhtelif örf ve âdetler, türlü, karışık içtimai olaylar, düğümlenmiş problemler, bunlar fakihin zihnini kurcalar ve açar, onu ictihade, hükümler çıkarmaya sevkeder. Muhtelif usulleri genişletip artırmaya, tedavi edeceği içtimai problemlere göre onları ayarlaması lazımdır. Fukahanın akılları kuvvetince, ufuklarının genişliği nisbetinde, kullandıkları usulün esnekliği derecesinde mezhebin…
257- Maliki Mezhebinin Usulü, Diğerlerinden Çoktur ve Bu Bir Avantajdır: Tahric yoluyla İçtihadın bu mezhebde açık tutulup kapanmadığını beyan ettik. Hatta mezheb fukahası, içtihadın bu nev´inin kapanmasının mümkün olmadığını söylemişlerdir. Ancak insanlara zararı dokunmak-sızın, dini işler aksamaksızın mutlak ictihad bir süre kesilebilir. Yalnız tahric kapısının açık olması, bu mezhebde gördüğümüz gelişmeyi sağlamaya yeterli değildir. Onun hükümlerindeki bu canlılık nedendir Biz hiç çekinmeden söylüyoruz ki, o yaşayan ve yaşayanlar mezhebidir. Muhtelif asırlarda ulemanın tecrübesinden geçmiş, problemleri çözmüştür. Hatta çağımızda kanun uleması onu denemiş, onda ihtiyaçlara cevap veren ilacı bulmuşlardır. Biz bunları müctehidlerine ve usulünün çokluğuna borçlu olduğumuzu söylüyoruz. Bu usulün çokluğu…
260- Kavillerin Çokluğu Sebepleri ve Bunun Faydaları: Mâliki Mezhebinde kavillerin çokluğu, kendini yenileyen diri her mezheb gibi, insanların maslahatına rivayeti ve muhtelif örf ve âdetlere Uyumu sağlar. Mezhebde kavillerin ihtilafı İmam Mâlik´in devrinde baş-jamıştîr. Onun bazı meselelerde muhtelif görüşleri var, hangisi daha önce olduğu belli olmadığından rücu1 ettiği kavli bilinemiyor. Talebelerinden muhtelif rivayetler var, rivayetin mevsukiuğuna bakarak biri diğerine tercih yapılamıyor. Bir mesele hakkında müctehidin muhtelif kavilleri bulunması yadırganacak garib birşey değildir. Bu Tabiînde, onların talebelerinde olmuştur, ashabda da görülmüştür. Müctehid imamların ekserisinde de -böyle olmuştur. Çünkü ihlas ve iyi niyet hakim olunca, hakikat mesele hakkındaki görüşünü değiştirmeye onu sevkeder.…
264- Mâliki Mezhebinin Yayıldığı Yerler: Kadı İyad´ın Medârik kitabında, Mâliki Mezhebinin yayıldığı ülkeler osaca şöyle beyan olunur: Mâliki Mezhebi, Hicaz´da, Basra´da Mısır´da, ondan sonra Afrika ülkelerinde, Endülüs´de, Sicilya´da, Fas´ta Sudan´ın Müslüman olan kısımlarında yayılmıştır. Bağdad´da çok meydana çıkmıştı. 400. yılından sonra zayıfladı, Nisâbur´da yayıldı, orada ve diğer yerlerde büyük alim-ieri ve müderrisleri bulunmaktadır.»[1] Kadı İyad bu sözleriyle, Mâliki Mezhebinin yayıldığı yerleri, nerede çok bulunduğunu, zayıfladığı yerleri bildiriyor. Yayıldığı ve ekseriyette bulunduğu yerleri ve sebeplerini açıklayalım: Bu büyük mezheb Hicaz ülkesinde yayıldı, orada üstün mevki´deydi ve bu da tabiîdir. Çünkü o, Hicaz´da kurulmuş bir mezhebdir. İstinbatta Hicaz ehli tankıyla meydana çıkmıştır.…
Âlemlerin Rabbı olan Allah´tı Teâlâ´ya hamd ederiz. Peygamberimiz Hazret-i Muhammed´e, Onun âl ve Ashabına salât ü selâm olsun. İslâm Fıkhının yüksek tedrisatı kısmında bu sene İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe Hazretlerini seçtim. Onun hayatım, hukuk görüşünü ve fıkıh usulünü inceledim. Cenâb-i Hakk´ın bu büyük fakîhe, değerli hukukçuya bahşetmiş olduğu güzel sıfatları ve Özellikleri gösterir bir şekilde okuyuculara onu doğru ve sahih olarak tanıtacak bir surette takdim edebilmek İçin, onun şahsiyetini tanıyıp kendisini ve fikirlerini anlamak amaciyle hayatını İncelemeğe koyuldum. Ondan rivayet olu-nagelen akaide dair düşüncelerden fetvalardan ve kıyaslardan bir netice çıkarmağa çalıştım. Gerçekten tarih ve menakıb kitaplarından o büyük imamın hayatını…
1- Ebû Hanîfe Hakkında Söylenenler Şahabedin Ahmed b. Hacer Heysemî, Hayrat´ul-Hisan adlı kitabında şöyle diyor: «Bir adamın hakkında insanların birine aykırı iki zümreye ayrılması, o adamın şeref ve mevkiinin yüksekliğini gösterir. Bakınız Hz. Ali hakkında nasıl oldu: Onun uğrunda iki zümre helake maruz kalmıştır: Aşın derecede sevmekte ifrata düşenler, ona düşmanlıkta ileri gidenler…» Çok doğru olan bu söz, îmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe´ye de tıpatıp uymaktadır. Çünkü bazı insanlar ona taraftarlıkta o kadar ileri gitmişlerdir ki, onu peygamberler mertebesine yaklaştırdılar. Tevrat´ın onu müjdelediğini iddiaya kalkışmışlar. Hz. Muhammed (A.S.) onun ismini zikretmiş ve ümmetinin çırağı olduğunu haber vermiş, dediler. Ona Öyle sıfatlar…
10- Doğumu Ebu Hanîfe Hazretleri, Hicretin 80 inci yılında Kûfe´de doğmuştur. Ekseriyetin rivayeti bu olup tarihçiler de bunda ittifak etmiştir. Diğer bir rivayete göre 61 senesinde doğduğu söyleniyorsa da bu hem zayıftır, hem de onun hayatının sonuna uymamaktadır. Çünkü onun vefatı 150 senesindedir. Ekseriyete göre ölümü Man-sur´un ona yaptığı işkenceden sonradır. 61 senesinde doğduğu far-zedilirse, Mansur´un ona kadılık teklif ettiği zaman 90 yaşında olması lâzımdır. Halbuki bu yaşta olan kimseye böyle gayet mühim bir devlet işi teklif olunmaz. Teklif olunsa bile yaşının geçkinliğini ileri sürerek özür dilemesi gayet kolay olurdu. Fakat hiçbir rivayette böyle bir özür dilediğinden bahis olunmuyor. Öyle…
45- Medhedenlerî, Zemmedenlerden Daha Çok İslâm fıkıh tarihi, Ebû Hanîfe kadar medhedenîeri veya ten-kidçileri çok olan başka bir şahsiyet tanımamıştır. Onun Övenleri ve yerenleri pek çoktur, medhi hakkında nice kitaplar yazıldığı gibi aleyhinde bulunup ona dil uzatanlar da vardır. Zira o, müstakil fikirli bir fakıhtı, başlı başına bir görüş sahibi idi. Düşünceleri gayet derindi. Onun bu görüşlerine hayran kalıp ona uyanlar olduğu gibi, anlamayıp da ona muhalefet edenlerin bulunması da pek tabiîdir. Onun aleyhinde bulunanların çoğu, onun fikir istiklâline ayak uyduramayan veya anlayışları onun geniş anlayış ufkuna eri-şemiyen kısa görüşlü kimselerdir. Veyahut da yalnız geçmişlerin akvalini tutmayan her yolu kötü…