Risâle´nin şerhleri ve tercümeleri Edip, şâir ve hatip bir kalemin mahsûlü olan Risale gayet açık, sade ve külfetsiz bir lisanla yazılmıştır. Müellif tasavvufun temeli olan konuları şüpheye yer verilmeyecek derecede açık bir şekilde izah etmek, tasannu ve tekellüften kaçınmak için elinden gelen gayreti sarfetmiştir. Ancak dildeki değişmeler ve ilimdeki gelişmeler bin sene evvel yazılan bu eseri zamanla —kısmen de olsa— anlaşılmaz hale getirmiştir. Tasavvufi mevzuları anlatmanın güçlüğü, konuların bazan nazarî ve mücerred bir hal alması da buna ilâve edilirse, ne kadar açık bir dille yazılmış olursa olsun eserde anlaşılması güç bazı hususların bulunmasını tabiî karşılamak icab eder. Risale ile ilgili…
Yazar: admin
Melekûtunun büyüklüğü bakımından eşsiz, ceberûtunun güzelliği yönünden biricik, teklifindeki yücelik cihetinden aziz, her nevi ihtiyacı görmedeki (samediyyet) yüksekliği itibariyle mukaddes, zatı bakımından herhangi bir şeye benzemiyecek kadar ulu, sıfatları bakımından her nevi son ve kusurdan münezzeh, ulûhiyet makamının hakkı ve hususiyeti olan sıfatlara sahip ve yarattığı şeylerden hiç birine benzemediğini ifade eden delillere mâlik olan Allah´a hamd olsun (1). O ne kadar aziz ve ne kadar mukaddes bir varlıktır ki, künhüne ve sınırına ulaşılmaz, en ince mânada bile çokluk (kesret) O´na yol bulamaz, hiç bir gaye ve hudut O´nu sınırlandıramaz, hiç bir kimse O´na yardımda bulunamaz, kendisine şefaatçi olacak ne…
Kuşeyrî bu bölümde 83 kadar sûfîden bahsederek, bunların ne derece din! hükümlere saygılı ve hürmetkar olduklarını, şeriata ne kadar tazim ettiklerini ifade eden hal, hareket ve sözleri üzerinde durmaktadır. Ricâl-i Kibar İbrahim Ethem hatiften gelen bir ses (2) ona: Ey İbrahim sen bunun için mi yaratıldın ! Bu işi yapmaya mı memur kılındın ! diye hitap etmişti. Sonra eğerinin ön kaşından bir ses ona: Vallahi sen ne bunun için yaratıldın, ne de bunu yapmakla emrolundun! dedi. Bunun üzerine atından indi, babasının çobanlarından birine rastladı, çobanın sûf-tan yapılmış cübbesini aldı, sırtına giydi, atı ile birlikte yanında bulunan her şeyi çobana verdi. Sonra…
Aşikârdır ki, çeşitli sınıflara ve ilimlere mensup âlimlerden her bir zümrenin aralarında kullandıkları bir takım ıstılahları mevcuttur. Her zümre kendisine has bu nevi ıstılahlarla diğerlerinden ayrılır. Belli bir ilme mensup âlimler kendilerine mahsus bir takım maksat ve mânaları muhatablarının anlayışına yaklaştırarak veya muayyen ıstılahlar söylendiği zaman belli bir sanata veya ilme mensup olanların o sanat ve ilme has mânaları anlıyabilmelerini kolaylaştırmak maksadıyle belli ıstılahlar üzerinde anlaşmışlardır. Bunun gibi sûfiler zümresi de aralarında bir takım tâbir ve terimler kullanmaktadır. Maksat, kendilerine has (ruhî ve sırrî) mânaları birbirine anlatmak ve açıklamak, kendi yollarına yabancı olanlardan bu mânaları gizlemek ve saklı tutmaktır. Sûfiler,…
Şimdi sıra, sülük sahipleri için (Hakk´a giden yolda birer menzil, durak ve) basamak olan makamların açıklanması bahsine gelmiş bulunmaktadır. Ondan sonra da Allah Taâlâ´nın fazlı ve lutfu ile kolaylaştırdığı nisbette hâllerin (ahval) tafsilâtlı bir şekilde anlatılacağı bölümlere geçilecektir, İnşaallah Taâlâ… 1. Tevbe* Allah Taâlâ: «Ey iman edenler, hepiniz toptan Allah´a tevbe ediniz, umulur ki, felah bulursunuz» (Nur, 24/31), buyurmuştur (1). Hz. Enes, Resûlüllah (s.a.) dan şu hadisi rivayet etmiştir: «Günahtan tevbe eden, günahsız gibidir. Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez (çünkü tevbe etmesini nasip eyler)». Bundan sonra Resûlüllah: «Şüphesiz ki, Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları sever»…
10. Hüzün Yüce Allah: «Bizden hüznü gideren Allah´a hamdolsun, dediler». (Fâtır, 35/34) buyurmuştur. Ebu Saîd Hudrî, Resûlüllah (s.a.) dan şu hadisi rivayet etmiştir: «Mümine isabet eden ve onu üzen hastalık, sıkıntı, hüzün ve elem gibi şeylere karşılık Allah Taâlâ kulunun günahlarını siler, bu nevi musibetler günaha keffaret olur» (34). Hüzün; kalbi sıkarak gaflet vadilerine dalmasına ve dağılmasına engel olur. 33. Aclunî, II, 244. 34. Buharî, Merza, 1; Müslim, Birr, 14; Tirmizî, Cenaiz, 1. Hüzün sahibi, hüzünlü olmayanların senelerce katedemedikleri Allaha giden yolu bir ayda kateder. Hadiste: ´Allah kalbi hüzün içinde olan tüm kullarını sever´ (35) buyurulmuştur». Tevrat´ta: «Allah bir kulunu…
13. Nefse muhalefet ve kusurlarını hatırda tutma Allah Taâlâ, «Rabbının makamından korkup nefsini hevâ ve hevese uymaktan menedene gelince, onların yurtları Cennettir.» (Nazi´at, 79/40) buyurmuştur ( 45). Resûlüllah (s.a.), «Ümmetim hakkında endişe ettiğim hususların en korkuncu hevâ ve hevese uymak ve tûl-i emel (hırs) dir. He-vâya tâbi olmak insanı hak yoldan sapıtır. Tûl-i emel ise âhireti unutturur,» buyurmuşlardır (46). Malum olsun ki, nefse muhalefet ibadetin başıdır. Şeyhlere îslâmın ne olduğu sorulunca-. Nefsi, muhalefet kılıcı ile boğazlamaktır, diye cevap vermişlerdir. Bilmek lâzımdır ki, bir kimsenin içinde nefsaniyet yıldızları doğarsa, o kimsenin kalbinde Allah ile üns güneşi batar. Zunnûn Mısri der ki:…
TEVEKKÜL «Müminler Allah´a tevekkül etsinler». (İbrahim, 14/11); «Eğer mümin iseniz Allah´a tevekkül ediniz». (Mâide, 5/23) buyurmuştur (56). Resûlüllah (s.a.) buyurmuştur ki: «Bir hac mevsiminde bütün ümmetler bana gösterilmişti,´ dağları ve ovaları dolduran ümmetimin çokluğu ve teşkil ettiği yekûn hoşuma gitmişti. Bana soruldu: Durumdan memnun musun Evet, dedim. Bunlarla beraber, (Allah´a tevekkül ederek) dağlama ile tedavi yapmıyan, falcılık ve üfürükçülük gibi şeylere inanmayan ve Rablerine tevekkül edenlerden yetmiş bin kişi hesapsız ve sualsiz cennete gireceklerdir. Bunun üzerine Ukkaşe b. Mıhsan Esedî ayağa kalktı ve: Ya Resûlallah! Dua buyur da Allah beni o zümreden eylesin, dedi. Resûlüllah (s.a.)-. Allahım! Bunu da onlardan…
20. Sabır İzzet ve Celâl sahibi Allah: «Sabret, senin sabrın sadece Allah iledir» (Nahl, 16/127) buyurmuştur: Resûlüllah (s.a.): «Sabır, (hadisenin) sarsıntı tesiri yaptığı ilk anda gösterilen tahammüldür», buyurmuştur (63). Resûlüllah (s.a.): «Sabır ilk vuruşta (ve sadmede) olur», buyurmuştur (64). * Sabır bahsini krş: Luma, s. 49; Ta´arruf, s. 94; Kûtu´l-kulûb, I, 324; ihya, IV, 80. 63. Buharî, Cenalz, 32; Müslim, Cenaiz, 8. 64. Aynı kaynaklar, aynı yerler. Kulun irâdesi dahilinde olmayan şeylere gösterdiği sabır, kulun kendisi ile ilgili Allah´ın meşakkatli (hastalık, zarar v.s. gibi) hükümlerine ve bunlardan doğan” sıkıntılara göğüs gererek sabretmesidir. Cüneyd demiştir ki: «Mümin için dünyadan âhirete gidiş…
21. Murakabe Allah her şeyi murakabe etmektedir». (Ahzab, 33/* Murakabe bahsini krş: Lunıa, s. 54; Kutu´l-kulûb, I, 606; İhya, V, 381. Hz. Ömer Anlatıyoru: Bir gün biz Rasulullah ile otururken beyaz elbiseli, temiz giyinişli ve kendinde yorgunluktan eser olmayan biri gelip Ya rasulullah iman nedir diye sordu. Resûlüllah şöyle buyurdu: iman; allaha meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, kadere, hayırın ve şerrin, tatlının ve acının Allah´tan olduğuna inanmandır. Adam: Doğru söyledin, diye cevap verdi». Cerir diyor ki: «Sual soran adamın Resûlüllah (s.a ı tasdik etmesine hayret ettik. Adam yine sordu-. Bize İslâmın ne olduğunu bildir. Resûlüllah şöyle cevap verdi: İslâm, namaz kılman, zekât…