Yeni doğan çocuğun başındaki tüyüne (Akîka) denir. Böyle bir çocuk için Cenab-ı Hak´a şükür yerine geçmek üzere kesilen kurbana da “Akîka” adı verilmiştir. Bunun müslümanlarca asıl adı “Nesîke” dir. Akîka, bizce mübah ve güzeldir. Üç İmama göre ise sünnettir. Zahiriyye mezhebinde vaciptir. Akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden büluğ çağına erinceye kadar kesilebilir. Fakat yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Çocuğun yedinci doğum günü adı konulur ve başının saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka verilir. Aynı günde bu kurban kesilir; çünkü böyle yapılması üç İmama göre müstahabdır. Kurbana elverişli olan hayvan akîkaya da yeterli olur. Erkek çocuk için bu kurban kesilebileceği…
Yazar: admin
Zebh, hayvanın boğazına bıçak vurup boğazlamak ve damarlarını kesmek demektir. Boğazlanmış veya boğazlanacak hayvana da “Zebiha” denir. Tezkiye de, boğazlamak anlamında olup dinimizde iki türlüdür: Birisi hakîkî ve ihtiyarî tezkiyedir. Bu da bir hayvanı usulü üzere keskin bir aletle boğazlamaktır. Diğeri de, hükmî ıztırarî tezkiyedir. Bu da, bir avın aldığı yaradan ibarettir. Bir av, şartlarına uygun olarak bu yaradan ölürse, boğazlanmış sayılır. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup damarlarını kesmeye “Nahr” denir. Deveyi, zebh etmek (çenesinin altından kesmek) mekruhtur. Zebh (Boğazlama) İşlemi Din kurallarına uygun olarak boğazlama, nefes borusu ile yemek borusunun ve bunların yanlarında bulunan iki damarı kesmekle yapılır.…
Yaratılışında vahşet ve bayağılık olmayan, iğrenç görülmeyen hayvanların etleri din ölçüleri içinde helaldır, yenebilir. Tavuk kaz, ördek, zürafa, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, koyun, keçi, deve, sığır, manda, ekin kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, tavşan ve turna gibi hayvanlar bu kısım eti yenen havanlardandır. Serçe ve sığırcık kuşlarını yemekte de bir sakınca yoktur. Yarasa kuşunun yenip yenmemesinde, haram veya mekruh olup olmamasında ihtilâf vardır. Hüdhüd kuşunu yemek mekruhtur. Saksağan, kumru, bülbül, keklik kuşlarının eti aslen helaldır. Ancak bunların etlerini yiyenlerin bir belâya tutulacakları halk arasında söylenti haline geldiği için yenmeleri iyi değildir. (Şafiîlere göre, kırlangıç, tavus, hüdhüd ve papağan kuşlarının…
Sayd (av), yaratılışında vahşi olup insandan kaçınan, eti yensin yenmesin, herhangi bir hayvandır ki, ele geçirilmesi ancak bir hile ile mümkün olabilir. Böyle bir av hayvanını kaçamaz bir hale getirip elde etmeye İstiyad (Avlamak) denir. Bir av hayvanına karşı bir köpeğini salıvermeye “İrsal”, kışkırtıp sıçratmaya da “İğra” denir. İğra irsalden sonra olur. Ava kendiliğinden varan öğretilmiş köpek gibi bir hayvanın arkasından yapılacak “İğra”, irsal hükmündedir. Vahşi hayvanları avlamak caizdir. Bu mübah olan bir kazanç yoludur. Fakat diğer kazanç yollan bundan daha faziletlidir. Zevk ve eğlence için av avlamak uygun değildir. Kalbe katılık ve gaflet getirir. Yaratıklara karşı şefkat duygularını azaltır.…
İstihsan Bir şeyi güzel saymak ve güzel sanmaktır. Fıkıh usulünde “Zahiren kıyası bırakıp insanların ihtiyacına daha uygun olanı almakdır.” Diğer bir ifade ile: “Kolaylık için güç olanı terk etmek ve herkesin alışık olduğu işlerde, din yönünden bir müsaadeye bağlı, kolaylık tarafını arayıp benimsemek demektir. Burada İstihsan´dan maksad, çok gerekli ve çok güzel bir takım dinî meseleleri açıklamaktır.” Dinimizin güzel gördüğü ve müstahab saydığı şeylerden her birine Müstahsen denir. Bunun karşıtı da “Gayr-i müstahsen” dir. Kerahiyet Lûgat anlamı bakımından, zahmet, meşakkat, şiddet ve bir şeyi fena görmektir. Din deyiminde ise, yapılmaması daha iyi olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması demektir. Buna…
İlim elde etmek, her müslüman erkek ve kadın için bir görevdir. Şöyle ki: Her müslümanın yapmakla yükümlü bulunduğu din görevlerini yerine getirmek, hak ile batılı, helal ile haramı ayırmak için yeterince bilgi sahibi olması üzerine farzdır. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur. “Her müslüman erkek ve kadına ilim öğrenmek bir farzdır.” Başkalarına muhtaç oldukları şeyleri öğretmek için ilim öğrenmek de sünnettir, bir ibadettir. Bundan fazlasını bir kemal ve bir şeref olmak üzere öğrenmek de mübahtır. Başkalarına karşı öğünmek, mücadele edip büyüklenmek için ilim elde etmek ise mekruhtur. İlim öğrenmek aslında hem ferdler için, hem de cemiyet için gereklidir. Bu bir zarurettir. Böyle…
Müslümanlar arasında bir din kardeşliği vardır. Bu, din bakımından genel bir yakınlık ve akrabalıktır, en kuvvetli bir bağdır. Bu yönden müslümanlar, herhangi ırka, herhangi yurda bağlı olurlarsa olsunlar, birbirine bağlıdırlar, birbirini sever, birbiri hakkında hayır isterler. Bir âyet-i kerimede buyurulmuştur. “Müminler şübhe yok ki, kardeştirer.” Bundan başka müslümanlar arasında birbirinden farklı derecelerde bir soy, bir neseb, bir hısımlık ve akrabalık vardır. Bu bakımdan da aralarında birtakım görevler haklar ve hükümler bulunur. Bunların gözetilmesi dinimizce gereklidir. Müslümanların çoğalmaları ve kuvvetlenmeleri, yurdlarını ve varlıklarını savunabilmeleri aralarında aile ocağının gelişmesine bağlıdır. Bu yönü ile aile kurmak ve bu ailenin devamına çalışmak İslâmda önemli…
İslam’da kazanç (geçim sağlama) alanına atılmak, aslında ilim gibi bütün müslümanlar için pek önemli bir görevdir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: “Çalışarak kazanç sağlama yollarını aramak, müslüman olan her erkek ve kadın için bir farzdır.” Çünkü her müslüman, yükümlü olduğu görevleri kazanç sayesinde yerine getirebilir. Bu görevlerin yapılması kuvvet ve sağlığa bağlıdır. Kuvvet ile sağlık da gıdaya ve diğer ihtiyaçlara bağlıdır. Bunlar da ancak kazançla sağlanabilirler. Onun için kazanç alanına atılmak önemli bir görevdir, bir farzdır. Şöyle ki: Herhangi bir müslüman kendi nefsini ve geçimleri üzerine gerekli olan kimseleri geçindirmeye ve borçlarını ödemeye yetecek kadar helaldan kazanmakla yükümlüdür, bu bir…
Ferdlerin ve cemiyetlerin selâmetine, selâmet ve mutluluğuna aykırı olan şeyler, İslâm dininde yasaktır, haramdır. Bunların yapılması, hem dünyaca, hem de âhiretçe sorumluluğu gerektirir. Bunlara: “Günah, masiyet, ism” denir. Günah olan şeyleri bizzat yapmak caiz olmadığı gibi, o gibi şeylere razı olmak ve bir zorlama olmadıkça yardım etmek de caiz değildir. Misal: Bir kimse, bir eşya çalamaz, bu haramdır, cezayı gerektirir. Bir kimse bir şeyin çalınmasına razı da olamaz, ona yardım da edemez. Bu da haramdır, yasaktır. Günah olan şeylere razı olmak veya yardım etmek, yerine göre ya haram, ya da mekruh olur. Bu, dinde bir esastır. Bunun üzerine çeşitli binlerce…
İmam Zeynelabidin (k.s.) : Allah’ ım, ey niteleyenlerin nitelemesiyle nitelenmeyen, ey umutluların vazgeçemediği, ey iyilik yapanların mükâfatı katında zayi olmayan, ey kulluk sunanların korkusunun sonu, ve ey takvalıların haşyetinin ereği! Günahtan günaha sürüklenen, hatalardan bir türlü kurtulamayan, şeytana yenik düşerek emirlerini yerine getirmekte kusur eden, tutkusuna aldanarak yasaklarından sakınmayan, kudretinden habersiz, bol ihsanını yadsıyan kimse gibi, ancak hidayet gözü açılıp körlük bulutları önünden dağıldıktan sonra kendine ettiği zulümlerin farkına varan, Rabbine muhalefeti hakkında düşünüp ona karşı gelmenin ne kadar büyük, ona muhalefetin ne kadar korkunç olduğunu anlayan, daha sonra utanarak ama umutla sana gelen, reddetmeyeceğinden emin olarak isteğini sana bildiren,…