Bu fasılda gece ibadeti ve uykusunun taksimini, gece ibadete kalkanların ve teheccüd kılanların vasıflarını anlatacağız. Allah Tea-la gece ibadetine kalkanları Resulü´yle (sav) bir tutmuş ve hepsine de onunla aynı şükür ve sevabın yazılacağım bildirmiştir: “Muhakkak Rabbin biliyor ki, gecenin üçte ikisine yakın ve yarısı ve üçte birinde sen ve beraberindekilerden bir topluluk kalkıyorsunuz”. (Müzzemmiî/20) Yüce Allah, gece okunan Kur´an´m kalbe daha tesirli, akılda da daha kalıcı olduğunu haber vermektedir Yani gece okunan Kurban, anlama ve hıfzetme bakımından dil ile kalbi birleştirmektedir.
Allah Teala gece kalkanları “Ulema” olarak vasfetmiş ve onları korku ve ümit ehlinden (=Ehl-i havf ve reca´) kılmıştır. Onlar için göz aydınlatacak bir ödül saklamaktadır. O, gece kalkanlarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp kıyama durarak daima vazifesini yapan, ahiretini hesaba katan ve Rabbinin rahmetini dileyen o kimse gibi mi olacaktı De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu 3´. (Zümer/9)
Bu ayette sözün delaletiyle anlaşılan bir lafız kaldırma (=hazif) mevcuttur. Şöyle ki: Gece ibadete kalkan, Allah´a itaat eden kimse, gece boyunca uyuyan ve gaflet içinde olan kimseyle bir olur mu Elbette olmaz. Çünkü gafil, Rabbinden umduğu ve sakındığı şeyi bilmemektedir.
Allah Teala, onların dünyadaki vasıflarını böyle belirttikten sonra ahirette de onlar için neler hazırladığını şöyle haber vermektedir: “Onlar Rableri için secde ve kıyamla gecelerler”. (Al-i İm-ran/191) “Onlar ki, ayakta iken, otururken, yanları üzerinde yatarken Allah´ı zikrederler”. (Al-i İmran/191) “Onlar (geceleyin) yataklarından kalkarlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler”. (Secde/16) Yani yataklarından gece yarısı Allah için kalkmalarına rağmen, cenneti ümit etmekten, cehennemden de korkmaktan kendilerini alıkoyamayarak Rablerine sürekli yakarırlar.
Allah Teala, onları böyle vasfettikten sonra şöyle buyurur: “Onların yapmış oldukları amellere mükafaat olarak kendileri için göz aydınlığından nelerin gizlenmekte olduğunu şimdi hiç kimse bilmez”. (Secde/17) Bu ayetin tefsirinde, sözü edilen kimselerin gece namazına kalkanlar olduğu, korku ve ümit ehli olduğu gibi görüşler beyan edilmiştir. Ancak bunların her ikisi de müşahede-i guyûb babından kalbi amellerdir.
Onlar Allah Teala´ya olan ihlas ve samimiyetlerini gizleyerek kalbi amellerde bulundukları gibi Allah Teala da onlara sakladığı en güzel mükâfaatı gizlemiştir. Allah daha iyi bilir ama bunun, O´nun yüzünü görmek (=ru´yetullâh) olması muhtemeldir. Çünkü o aşıkların gözleri, ancak O´nun vech-i kerimiyle aydınlanabilir. Zaten onlar da o vech-i ilahi için amel etmektedirler.
Bir alim, Allah Teala´nm “Sabır ve namaz ile yardım isteyin”. (Bakara/45) buyruğunun tefsirinde “Bu, Gece Namazı´dır” demiştir. Buna göre mana şu şekilde olmaktadır: Nefisle cihadınızda ve düşmanınıza karşı sabrınızda gece namazı ile yardım isteyin. Ve o şöyle demiştir: Gece namazı, sadece Allah´tan huşu duyan mütevazı kullara ağır gelmeyen zor bir ibadettir. Onlar bu namazdan sıkıntı duymazlar. Hatta bu onlara çok hafif ve çok tatlı gelir.
Konuyla ilgili şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Ey Allah Resulü, falan kişi gece namazı kılıyor, gündüz kalktığında hırsızlık yapıyor. Buyurdu ki: Dediğiniz şey onu menedecektir”.[89] Allah Resulü (sav) buyurdu ki: “Abdullah b. Ömer, eğer gece namazı kılsaydı ne kadar da güzel bir adam olurdu”. Denir ki, Abdullah b. Ömer (ra) bundan sonra hiç bir gece kaçırmaksızm teheccüd namazı kılmıştır”.
Bir başka hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: “Gece namazına kalkmaya sarılın. Muhakkak ki o, Rabbinizin rızası, günahlarınızın kefareti, sizden Önceki salihlerin adeti, kötülükten sakındırın, ağırlığı kaldırıcı, şeytanın tuzağını savıcı ve bedenden dertleri koyucudur”[90]
Yüce Allah, gece ibadetine kalkmayı salihlerin sıfatlarından biri olarak bildirmiştir: “Onlar gece vakitleri Allah´ın ayetlerini okuyup secdelere kapanırlar. Allah´a inanır, iyiliği emreder, kötülükten nehyederler, hayırlara koşuşurlar. İşte bu vasıfları taşıyanlar salih olanlardır”. (Al-i İmran/113-114)
Gece ibadetinde müstehap olan, üçte ikisi boyunca ibadet etmektir. Müstehap olan sürenin en kısası altıda biridir. Rivayet edildi ki: “Allah Resulü (sav) hiç bir gece sabaha kadar ibadet etmezdi. Aksine uyurdu. Hiç bir gece de sabaha kadar uyumazdı. Aksine ibadete kalkardı”.
Denir ki, gecenin başında kılman namaz teheccüd edenler içindir. Ortasında kılınan namaz Kanitun (=Allah´a samimiyetle kulluk edenler) içindir. Gecenin sonunda kılman namaz, Musallin <=namaz kılanlar) içindir. Fecr vakti kalkmak ise, gafiller içindir. Abdullah b. Ömer´den (ra) şöyle bir söz rivayet edilmiştir: Dedi ki: Yusuf b. Mehran (ra) bize şunu anlattı: Bana ulaşan bir bilgiye göre, Arş´m altında horoz suretinde bir melek vardır. Onun pençeleri incidendir. Tırnakları yeşil zübürceddendir. Gecenin ilk yarısı geçince kanatlarım çırpar ve öterek şöyle der: Kalkacaklar kalksın! Gecenin yarısı geçerken tekrar kanatlarını çırparak öter ve şöyle der: Teheccüd namazı kılacaklar kalksın! Gecenin üçte biri geçtiğinde de kanatlarını çırpar ve öterek şöyle der: Namaz kılacaklar kalksın! Fecr doğduğunda tekrar kanatlarını çırparak öter ve şöyle der: Gafiller kalksınlar! Onların günahları sırtlarmdadır". Bir alim de şöyle demiştir: Gece halkı, üç sınıftır: Bir topluluk vardır ki gece bunların üzerinden geçip gider. Bunlar, virdleri ve cüzleriyle sanki geceyle boğuşuyor gibidirler, gece de onları mağlub etmiştir. Bir diğer topluluk ise gecenin üzerinden paylarını alarak geçerler. Onlar, geceye karşı sabreden ve sabırlarında ısrarlı olan ilim sahipleridirler ve geceyi mağlub ederler. Başka bir topluluk daha vardır ki gece onlarla boğulur. Onlar da muhabbet ehli olan, fikir, sohbet, meclis, ünsiyet erbabı olan alimler, zikir ve nıünacat ehli olan, derin düşünce ve tefekkür sahibi olan insanlardır ki gece onlara dar gelir. O gece nimet onlara hasrolur. Habib Teala onlar üzerindeki kınanmayı kaldırır, yaptıkları ibadet anlayışlarını arttırır, süreklilikleri onlardaki bıkkınlığı giderir ve uykusuzlukları onların gönül hoşluğunu kesintisiz kılar. Gece ibadetine devam edenlerden birine şöyle sorulmuştu: Geceyle aran nasıl O da şu cevabı verdi: Yüzünü bana göstermesi için onu gözetmeme rağmen başaramadım. Benden hemen kaçtı ve ona şöyle derin derin bakamadım. Başka biri ise şöyle demiştir: Ben ve gece, iki at gibiyiz. Fecre giden koşumuzda beni bazan geçer, bazan da beni fikirden keser. Birine de "Gecen nasıl geçiyor " diye sorulmuş o da şu cevabı vermişti: Onunla ben, daima iki halden birindeyiz. Geldiği zaman karanlığıyla sevinirim. Doğduğu zaman da fecriyle hüzünlenirim. Ondan duyduğum mutluluk, asla tam olamadı. Onda olan şifamı asla tam alamadım. Allah dostlarından birine şu sorulmuştu: Geceyle aran nasıl Şöyle cevap verdi: Yemin ederim ki, onda nasıl olduğumu bilmiyorum. Tek bildiğim, geceleyin bir bakış ve duruş arasında olduğum. Karanlığıyla üzerime geldiği zaman onu yakalamaya çalışırım, ama onu üzerime almadan geçip gidiverir. Sonra da şu şiiri okudu: "Gelişinden dolayı onu tanı kucaklayamamışken, Bana veda etmek için selam verdiğini görürüm". Bazıları da şöyle bir şiir söylemişlerdir: "Hayalin bana konuk oldu da, Gitmek istediğinde ona sarılıverdim, Gecem keşke sonsuz olsaydı da, Sabahın yıldızına hiç bakmasaydım". Bir mürid, hocasına gece boyunca uzun süre uykusuz kalmasından yakınmış ve uykusuzluğun kendisine zarar verdiğini söyleyerek: Bana bir şey göster de onunla uyuyabileyim, demişti. Hocası şu cevabı verdi: Oğlum, Allah Teala´nın gece ve gündüz yayılan nefesleri vardır. Bunlar, uyanık kalplere isabet ederken, uyuyan kalplere hiç uğramaz. Eğer o nefeslere maruz kalırsan, bunda senin için hayır vardır. Bunun üzerine mürid şöyle dedi: Hocam, bana öyle bir şey söylediniz ki beni gece de gündüz de uyutmayacak! Bir topluluğun geceyi zikirle geçirmesi, onu kısaltır. Hatta biri şöyle demiştir: Bana gelince, gece beni ayaktayken ziyaret ediyor, henüz oturmadan kalkıp gidiyor! Ali b. Bekkar şöyle derdi: Kırk yıldır beni üzen tek şey; fecrin doğuşudur. Fudayl b. İyaz ise şöyle derdi: Güneş battığı zaman, karanlığın çöküşüyle sevinirim. Çünkü o vakit, Rabbimle başbaşa halvette olurum. Fecr doğduğunda ise, insanların bana gelmelerinden dolayı üzülürüm. Ebu Süleyman Darani şöyle derdi: Gece ehlinin ibadetten aldıkları lezzet, heva ehlinin eğlencelerindeki lezzetten çok daha fazladır. Eğer gece olmasaydı, dünyada kalmak istemezdim. Yine o, şöyle demiştir: Eğer Allah Teala gece ibadetine kalkanlara, amellerinin sevabına karşı kalplerinde buldukları lezzeti bedel olarak verseydi, muhakkak ki bu, onların amellerinden daha büyük olurdu. Ulemadan biri de şöyle demiştir: Dünyada cennet ehlinin tattıkları nimete benzer tadı alabilenler, sadece geceleyin ibadete kalkarak tefekküre dalanlardır ki onların, Allah´a münacattan aldıkları tad, cennet ehlinin oranın nimetlerinden aldıkları tada benzer. Bir alim de şöyle demiştir: Allah ehli için dünyada gece ibadete kalkmak, Habib Teala´yı düşünmek, her şeyden yakın olan Allah´a nıünacat etmek cennetten çok dünyada daha güçlüdür. Bunu da ancak onlar bilir ve ancak onlar kalplerinde bir rahatlık bulurlar. Utbetü´l-Gulam şöyle demiştir: Yirmi yıl geceyle boğuştum. Yirmi yıl da ondan zevk aldım. Yusuf b. Esbat ise şöyle demiştir: "Gece ibadete kalkmak, bana bir küfe yapmaktan daha kolay gelir. O, her gün on küfe yapardı. Başka bir alim ise şöyle demiştir: Tedirgin olduğunda gecenin sana galip gelmesinden daha şaşılacak bir şey bilmem. Eğer sen sebat edersen, o duramaz. Amir b. Abdullah kendisine ölüm geldiği zaman ağladı. Ona bu husus söylendiği zaman şöyle dedi: Allah´a yemin ederim ki, dünyada kalmak için ağlamıyorum. Sadece yaz mevsiminin Öğle sıcaklarının susuzluğunu ve kış gecelerinin ibadetini hatırladım. İbni´l-Münkedir şöyle derdi: Dünyevi lezzetlerden sadece şu üçü kaldı: Gece ibadetine kalkmak, ihvan ile buluşmak ve cemaatla namaz kılmak. Bir arif ise şöyle demiştir: Allah Teala seher vakitlerinde uyanık olanların kalplerine bakar ve onları nurlarla doldurur. Onların kalplerine nice faideler gelir ve onları nurlandırır. Onların kalpleri de gafil olanların kalplerine şifa dağıtır. Bir alim ise şöyle demiştir: Allah Teala, seher vakti cennetlere nazar eder. Bu öyle bir nazardır ki, cennetler parlar, aydınlanır, kıpırdar, sarsılır, cemal, güzellik ve hoşlukları, her bakımdan binlerce kat birden artar ve şöyle derler: Muhakkak ki müminler felah buldular! O zaman Allah Teala da şöyle buyurur: Tebrikler size ey, kralların meskenleri! İzzetim, celalim ve makamımın yüceliği adına yemin ederim ki sizin üzerinizde hiç bir azgın, kibirli, cimri ve kendini beğenmiş yaşatmayacağım. Allah Teala bundan sonra Arş´a öyle bir nazar eder ki, Arş binlerce kat genişlemeye ve binlerce kat artmaya başlar ki, her katına binlerce alem sığar. Bu alemlerin genişliğini de Allah Teala´dan başkası bilemez. Arş daha sonra titrer ve Arş´ı taşıyan meleklere (=Hamele-i Arş) ağır gelmeye ve melekler birbirleri üzerine yıkılmaya ve birbirlerini ezmeye başlarlar. Bu melekler, Allah Teala´nın yarattıkları, hatta bunların da binlerce katı kadardır. O zaman Arş da şöyle der: Neredeysen ve nerede olursan ol, Seni teşbih ederim ey Allahım. Hamele-i Arş da şöyle derler: Nerede olduğunu Zatından başkasının bilmediği Allah Teala´yı teşbih ederiz. Ne olduğunu Zatından başka kimsenin bilmediği Allah Teala´yı teşbih ederiz. Eski ümmetlerin alimlerinden birinden şöyle bir rivayet ulaşmıştır: Allah Teala, sıddıklardan birine şöyle vahyetti: Kullarım arasında öyle kullarım vardır ki, Beni severler Ben de onları severim, Bana özlem duyarlar, Ben de onlara özlem duyarım, Beni zikrederler Ben de onları zikrederim, Bana nazar ederler Ben de onlara nazar ederim. Eğer onların yolunu takip edersen, seni de severim. Eğer o yoldan dönersen, sana gazap ederim. Dedi ki: Ey Allahım, onların alametleri nedir Buyurdu ki: Şefkatli bir çoban, sürüsüne nasıl düşkünse, onlar da gündüz vakti karanlığa o kadar düşkündürler. Kuşlar, akşam yuvalarına dönmeyi ne kadar özlerlerseler, onlar da güneşin batışını öyle özlerler. Gece olup da karanlık basınca, örtüler serilip yataklar hazırlanınca ve herkes sevdiğiyle başbaşa kalınca onlar ayaklarını Benim için diker, yüzlerini Bana doğru çevirir ve Benim kelamımla Bana yakararak nimetlerim üzerinde tefekküre dalarlar. Onların kimi haykırmakta, kimi ağlamakta, kimi sızlanıp sitem etmekte, kimi ayakta, kimi secdede kimi de rükudadır. Uğruma tahammül ettikleri gözümün önünde ve muhabbetim için ettikleri sitemler kulağımın dibindedir. Buna karşılık onlara verdiğim ilk mükafaat; onları kalplerine attığım nurdur, o sayede nasıl Ben onlardan haberdar isem, onlar da Ben´den haberdar olurlar, ikincisi ise, gökler, yer ve o ikisi arasında olanların tamamı bir kefeye konulsalar, yine de bu kullarımın ağırlığını bulamazlar. Üçüncüsü, onlara Vechimle yönelirim ki, Benim Vechimle yöneldiğim her kimse, ona ne vereceğimi bilir. Malik b. Dinar şöyle dedi: Kul, emrolunduğu gibi gece teheccü-de kalktığı ve Kur´an-ı Kerim´i tilavet ettiği zaman, Cebbar olan Allah Teala ona yaklaşır. Yine o şöyle demiştir: Allah´ın ihlash kulları, kalplerindeki incelik, tad, fütuhat ve nurların Allah Teala´mn kalplerine olan yakınlığından kaynaklandığını bilirlerdi. Rivayet edildiğine göre Cebbar olan Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ey kulum! Ben, o Allahım ki senin kalbine yakın oldum ve sen gayb aleminde Benim nurumu gördün. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadiste ise şöyle buy-rulmaktadır: "Allah Teala, Kur´an okuyan güzel sese verdiği kadar başka hiç bir şeye kulak vermez" [91] Yani, hiç bir şeyi güzel sesle okunan Kur´an gibi dinlememiştir. Başka bir hadiste ise şöyle buy-rulmaktadır: "Allah Teala, Kur´an okuyucusuna, bir şarkıcının kendi şarkısına verdiğinden daha çok kulak verir" [92] Oyun ve eğlence ehli ise, ahiret ehlinin içinde bulundukları bu saadet halinden tamamen gafildirler. Onlar, ahiret ehlinin gördüklerine karşı tam bir körlük içindedirler: "Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar delil var ki yanma uğrarlar da yüz çevirip geçerler". (Yusuf/105) "Fakat onların kalpleri buna karşı bir gaflet içindedir". (Mü´minun/63) "Fakat kalplerini mühürleriz de doğruyu işitmezler" (A´raf/100) Denilir ki Vehb b. Münebbih el-Yemani, otuz sene yanı üzerine yatmamıştı. Uykusu bastırdığı zaman sert deriden bir dayanağa yaslanır ve hafifçe dalardı. Çok geçmeden tekrar ibadete kalkardı. O şöyle derdi: Evimde şeytan görmek, yastık görmekten daha hafif gelir. Kasdettiği, yastığın insanda uykuyu çağrıştıran bir eşya olmasıydı. Rakabe b. Meskale de şöyle derdi: Rüyamda İzzet sahibi Rabbi-mi gördüm ve şöyle buyurduğunu işittim: İzzetim ve Celalim üzerine yemin ederim ki, Süleyman et-Temimi´nin konağını mükerrem kılacağım. Çünkü o, kırk sene boyunca yatsı namazının abdestiyle kuşluk namazı kılmıştır. Denir ki Süleyman´ın anlayışına göre, kalbe uyku mahmurluğu çöktüğü zaman abdest almak vacib olurdu. Gecenin tamamım ibadetle ihya eden, gecenin tamamını ibadetle ihya ederek otuz ya da kırk sene boyunca yatsı namazının abdestiyle kuşluk namazı kılmakla şöhret bulmuş olanlara gelince Tabi-un arasında kırk kişi bunlar arasında zikredilmiştir. Misal olarak Medineli Said b. el-Müseyyeb ve Safvan b. Süleym, Mekkeli Fudayl b. Iynz ve Vüheyb b. el-Verd, Yemenli Tavus ve Vehb b. Münebbih, Kufeli er-Rebi´ b. Haysem ve el-Hakem b. Uyeyne, Şamlı Ebu Süleyman Darani ve Ali b. Bekkar, Abbadlı Ebu Abdullah el-Havvas ve Ebu Asım, Farslı Hubeyb Ebu Muhammed ve Ebu Cabir el-Sel-mani, Basrah Malik b. Dinar, Süleyman et-Temimi, Yezid er-Rek-kaşi, Hubeyb b. Ebi Sabit ve Yahya el-Bekka´. Basralı Kehmes b. el-Minhal ise her ay Kur´an-ı Kerim´i doksan kezthatmederdi. Okurken anlayamadıklarını ise dönüp bir kez daha okurdu. Bunlara ilaveten Medineli Ebu Hazım ve Muhammed b. el-Münkedir´i de zikretmemiz gerekir. Tabii bunlar dışında sayıları hayli fazla olan bir cemaat da bu adet ile şöhret bulmuşlardır. Yukarıda zikrettiklerimiz, onların en meşhurlarıdır. Mürid dilerse, gecenin ilk üçte birinde uyuyup yarısında ibadetle iştigal ettikten sonra son altıda birinde de uyuyabilir. Eğer ilk yarısında uyur, sonra üçte birinde ibadete kalkıp son altıda birinde yine uyursa bu da olabilir ve bize gelen rivayetlere göre en makbul olan gece ibadeti de budur. Bu şekil gece ibadeti Allah Teala´mn değerli peygamberlerinden olan Davud´un (as) sünnetidir. Bununla ilgili iki rivayet mevcuttur. Bu iki rivayette, kulun arzusuna göre gece ibadetini öne alarak, vitr namazım seher vaktine yakın kılabileceği söylenmektedir. Eğer gecenin yarısında kalkarsa, uykusunu ikiye taksim etmiş olur ve ilkini gecenin ilk kısmında diğerini gecenin son kısmında uyur. Eğer gecenin üçte birinde kalkarsa, o zaman da son altıda birinde uyur. Eğer gecenin ilk kısmından uyku bastırıncaya kadar ibadet etmek isterse uyur, uyandığı zaman tekrar ibadet eder, uykusu ağır basınca tekrar uyur, sonra gecenin son kısmını ibadetle ihya eder. Böylece gece boyunca iki defa uyumuş, iki defa da ibadete kalkmış olur. Bu, geceyle mücadele etmek olup en ağır amellerden biridir. Ekli huzur ve´l-yakaza ile Ehli tezekkür ve´t-tezkira´nm yolu da budur. Bu aynı zamanda Allah Resulü´nün de (sav) ahiakındandı. Enes b. Malik (ra) şöyle derdi: "Allah Resulü´nü (sav) uyur halde görmek istediğin hiç bir zaman yoktur ki, O´nu uykuda görmeyesin. Yine O´nu ayakta görmek istediğin hiç bir zaman yoktur ki O´nu ayakta görmeye sin". Sahabeden İbni Ömer (ra) ve azimet ehli olanlar gece ibadetinde bu yolu takip ederlerdi. Tabiun´dan bir cemaat da bu hususta onlara tabi olmuştur. Sahabe ve Tabiun arasında bu sünneti ifa edenleri gördük. Ne var ki, gece esnasındaki iki uyku ve iki kıyamın, adil bir şekilde dengeli olması, ancak Allah Teala´mn vahyi ile kalbi daima uyanık bir Peygamber için mümkün olabilir. Bu yolda ancak sebeblere (=esbâb) sarılarak gidilebilir. Çünkü esbab, bu yolun azığıdır. Her uzun yol, bu tür bir azıkla alınabilir. Böyle bir yolu katetmek isteyen kimse, heybesini alır ve azığını ona koyar. Bu yolda lazım olan esbab şunlardır: Öncelikle, kalpten ayrılmaması gereken bir kaygı lazımdır. Sonra kalpte sükun bulan bir hüzün gerekir. Veya kalbin sürekli yaşamasını temin eden daimi bir uyanıklık ve kesintisiz bir melekut tefekkürü gerekir. Midenin yemekten hali olması, içeceğin az tutulması gerekir. Vücudun dinlenmiş olması ve dünya işleri için aşırı derecede yorgun düşürülmemiş olması gerekir. Mürid, gece ibadetine alışmcaya kadar bu riyazeti yapar. Böylece kalbinde yer etmiş olan korku ve ümidin varlığından dolayı gece istediği saatte ibadet için kalkabilir. Allah Teala´mn şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki Benim kulum, hakikaten Benim kulum o kimsedir ki, uykudan kalkmak için horozun ötmesini beklemez". Görüldüğü gibi bu rivayette, seher vaktinden önce uyanmaya dair bir teşvik vardır. Gecenin son kısmındaki uykuyu, şu iki sebepten müstehap görürüz: Birincisi, bu uyku kuşluk vakti insana hakim olacak olan mahmurluğu giderir. Çünkü Selef, bu vakitteki mahmurluğu mekruh görür ve mahmur kimseye, sabah namazından sonra uyumayı emrederlerdi. İkincisi ise, yüzdeki sarılığın azalması içindir. Kul, eğer gecenin büyük bölümünde uyumayarak ibadet eder ve seher vakti uyursa, kuşluk vakti üzerine çökecek uyku mahmurluğunu atmış olacak, böylece çehresindeki sararma da azalacaktır. Eğer gecenin büyük bölümünde uyur da seher vaktinden sonra uykusuz kalırsa, yine uyku mahmurluğu çökecek ve yüzü solup sararacaktır. Kul, bundan kesinlikle sakınmalıdır. Çünkü bu, bir tür gizli şöhret kapısı ve gizli arzu vasıtasıdır. Gece boyunca mümkün olduğunca az su içilmelidir. Çünkü gecenin sonunda ve uykudan uyandıktan sonraki sarılık bundan da kaynakl anabilir. Aişe (ra) şöyle demiştir: "Allah Resulü (sav) gecenin sonunda vitrini kıldıktan sonra eğer ihtiyacı varsa hanımına yaklaşır, aksi halde namaz kıldığı yerde uzanırdı. Ta ki Bilal gelir ve O´na namaz vaktinin geldiğini bildirirdi"[93]Yine o, başka bir rivayetinde şöyle demektedir: "O´nu Seher-i A´la vaktinde ne zaman görsem, uyur bulurdum"[94]. Başka bir hadiste ise şöyle denilmektedir: "Allah Resulü (sav) gecenin sonunda vitr namazını kıldıktan sonra sağ yanı üzerine uzanarak uyurdu. Ta ki Bilal yamna gelir ve onunla birlikte sabah namazına çıkardı". [95] Selef-i Salih, sabah namazından önce ve vitri kıldıktan sonra uyunan bu uykuyu müstehab görürdü. Hatta aralarında Ebu Hü-reyre (ra) ve Mervan´ın (ra) da bulundukları bir cemaat, bunun sünnet olduğunu söylemişlerdir. Gecenin sonundaki ve son üçte birindeki uyku Müşahede ve Huzur Ehli için, sevap arttırıcı bir alışkanlıktır. Çünkü bu uyku, onlara nıelekut kapılarını açar ve Ceberut´tan çeşitli ilimlerin dinlenmesini temin eder. Ayrıca bu uyku, amel sahipleri ve Mücahede Ehli için bir istirahat ve sükunet temin eder. İşte bu sebepledir ki sabah namazından ve ikindi namazından sonra namaz kılmak mahzurlu görülmüştür. Allah Teala´nın amil kulları, gece ve gündüz evradını hakkıyla ifa edenler, bu vakitlerde istirahat ederler. Gecenin sonundaki uyku, dalgınlık ve gaflet erbabı için de bir noksandır. Bu uyku, Müşahede ve Huzur Ehli için bir takviye iken, onlar için bir eksilticidir. Çünkü salih kimseler bu vakitte, hizmetlerinin hatimesi olarak istirahata çekilip uyurlar. Gaflet ve dalgınlık içinde yüzenler için bu uyku da bir eksikliktir. Kul, gece namazı arasına fasılalar koymalı ve bu esnada oturarak yüzer kez teşbih çekmelidir. Bu, onu rahatlatıp namaza devam etmesini kolaylaştırıcıdır. Ayrıca böyle yapmakla Allah Teala´nın şu ayetinde vasfettiği kulları arasına da girmiş olur: "Gecenin bir kısmında ve secde arkalarında Rabbini teşbih et". (Kaf/40) Ayetteki "Secde arkasında" ifadesi, bir görüşe göre namazlardan sonra, anlamındadır. Gece ibadetinde daha fazla zikretmek isteyenler, gecenin başlangıcındaki iki virdi, yani iki namaz arasındaki virdle, uykudan önceki virdi tekrar ihya edebilirler. Bazı alimlere göre ibu iki virdi tekrar ihya etmek, bir günlük oruçtan daha faziletlidir. Kul, bundan sonra iki fecr arasında olan dördüncü virdi ifa etmelidir ki bu vakit, gecenin son üçte birinin başlangıç vaktidir. Ya da beşinci vird olan son seher vakti virdini ifa etmelidir. Bu da ikinci fecrin doğuşundan önceki vakittir. Eğer gecenin orta kısımlarında kalkma alışkanlığı kaz anılmamış s a bu vakit, Kur´an okumak ve istiğfarda bulunmak için çok uygun bir vakittir. Ebu Musa (ra) ve Muaz (ra).bir mecliste karşılaşmışlardı. Mu-az (ra) Ebu Musa´ya (ra) şöyle dedi: Gece ibadetini nasıl yapıyorsun O da şu cevabı verdi: Bütün gece uyanık kalıyorum. Gecenin hiç bir bölümünde uyumuyorum ve geceleyin Kur´an ile yükseldikçe yükseliyorum. Bunun üzerine Muaz da (ra) şöyle dedi: Ama ben uyuyor, sonra tekrar kalkıyorum. Uykuda geçen sürenin, uyküsuzluk süresiyle aynı olmasına çalışıyorum. Bilahare bu durumu Allah Resulü´ne (sav) bildirdiler. O da Ebu Musa´ya şöyle buyurdu: "Muaz, fıkıh bakımından senden daha ileri". Seleften bazıları uyku tamamen bastırıncaya kadar uyumuyorlardı. Seleften bazıları ise şöyle diyorlardı: Her şey ilk uykudur. Eğer ondan uyanır da tekrar uyursan bu kötüdür. Allah gözlerimizi uyutmasın. Fezaretü´ş-Sami´ye -ona göründükleri için- abdalın sıfatları sorulduğunda şöyle demiştir: Yemekleri ihtiyaçtan, uykuları uykunun ağır basmasından, konuşmaları zaruretten, sükutları hikmetten ve ilimleri kudrettendir. Başka birine de şöyle denilmişti: Bize korku makamına sahip olanların (=Hâ´ifun) sıfatlarını anlat. O da şu cevabı verdi: Yemekleri hastaların yemeği gibi, uykuları ise boğulanların uykusu gibidir. Kul, gecenin beşte veya altıda birinde kalkma alışkanlığını asla terketmemelidir. Çünkü bu vakit, gece virdlerinden bir ya da uzunluk ve kısalıklarının farklılığına göre ikisini teşkil etmektedir. Gece kıyamı ister sürekli ister kesintili olsun, virdlerden hangisini hangi zikirlerle ihya etmiş olursa olsun, gece ibadetine kalkanlar arasında (=Ehlü´l-leyl) yerini alır. Onlarla beraber, onun da geceden bir nasibi olur. Gecenin büyük bölümünü veya yarısını ibadetle ihya eden kimseye, gecenin tümünü ihya etmiş gibi sevap yazılır ve gecenin kalan kısmı da onun için ibadet vasfında kabul edilir. Her kim geceleyin yirmi rekat namaz, ardından da üç rekat vitri kılarsa, Allah Teala´nın lütfuyla bütün geceyi ibadetle ihya etmiş gibi olur. Allah Resulü (sav), gece ibadetinde bir gece, gecenin yarısında, başka bir gece üçte birinde, bir başka gece ise üçte ikisinde kıyam ederdi. Bu husus, Muzzem.mil suresinin başındaki ilk iki ayetle de teyid edilmiştir. Allah Resulü (sav) bazan gecenin yarısı ve altıda birinin yarısında, bazan gecenin dörtte birinde, bazan da altıda birinde kıyam ederdi. Bu da yukarıdaki iki ayetin sonunda zikredilmektedir. Bu, sözkonusu ayetteki "Nısf=yarı" kelimesini esreli okuyanların görüşüne göredir. Sözkonusu kelimeyi fethalı okuyanlara göre ise, anlam yarısı ve üçte biri şeklinde olmaktadır. Bu da Allah Resulü´nün (sav) gecenin yarısında altıda birinin yansıyla beraber kıyam ettiği anlamına gelmektedir. Sadece üçte biri veya sadece yarısı, yukarıda zikrettiğimiz ilk ayete göredir. Bu ayetlerin tefsirinde de benzer görüşler serdedümiştir. Allah Resulü´ne (sav) teheccüd namazı kılmak farz kılınmıştı. Müzzemmil suresinin ikinci ayetinde Allah Teaîa O´na bunu açık bir şekilde emretmektedir. Diğer ayet ise, gece ibadetinin keyfiyetini açıklamaktadır. Teheccüd konusunda en güzeli, Allah Resulü´ne (sav) emredilen şekle devam etmektir ki bize aktarılan da budur. Çünkü yüce Allah, bizzat O´na "Gece kıyam et" (Müzzemmil/2) buyurmakta, ardından istisna getirerek "Birazı hariç" (Müzzemmiî/2) buyurmaktadır. Hemen ardından gelen ayette ise bunu da açıklayarak "Yarısında veya yarısından biraz eksilt" (Müzzemmil/3) buyurmaktadır. Allah Teala daha iyi bilir ama, bize göre bundan anlaşılan, altıda biri veya üçte birinin yarısından eksiltmek şeklindedir. Çünkü Araplar nezdinde eksiltme isimlerinin en küçüğü bunlardır. Takip eden ayette ise "Yahut arttır" (Müzzemmil/4) buyurmaktadır. Burada da gecenin- yansının üzerine çıkması istenmektedir. Burada da altıda birin yarısı sanki O´na geri verilmektedir. Çünkü başka bir ayet-i kerimede üçte ikisinden az kıyam ettiği haber verilmektedir: "Muhakkak ki Rabbîn senin gecenin üçte ikisine yakın bir süre kıyam ettiğini bildi". (Müzzemmil/20) Bu süre de gecenin yarısı ve altıda birinin yansı olabilir. Çünkü Araplar nezdinde en küçük eksiltme ismi budur. Yine bu ayette şöyle buyrulmaktadır: "Ve yarısına". (Müzzemmil/20) Bundan da, Allah Teala, senin gecenin yarısında da kıyam ettiğini bildi, şeklinde bir anlam çıkmaktadır. Bunu takiben de "Ve üçte birine". (Müzzemmil/20) buyurmaktadır. Bundan da Rabbin, senin gecenin üçte birinde kıyam ettiğini de bildi, şeklinde bir anlam çıkar. Bu ihbar, üstteki kelimenin esreli okunma şekline daha uygun düşmektedir. Ayetteki, "yarısına ve üçte birine yakın" ifadesinden anlaşılan, yarısına yakın olanın dörtte bir, üçte birine yakın olanın da altıda bir veya altıda birin yarısı olmasıdır. Aişe (ra) şunu nakleder: "Allah Resulü (sav) geceleyin, sesi -horoz sesini- duyduğunda kalkardı". [96] Oysa bu, seher vaktini gösterinektedir ki bu da ancak gecenin altıda birini veya altıda birinin yarısını ifade eder. Şu halde bu mikdar, gece kıyam edenler için bir genişlik ve ruhsat ölçüsüdür. Bunları da yaklaşık olarak bilmekteyiz. Kafi olanı ancak Allah Teala bilir. Bize göre ikinci ayetteki kelimenin okunuşu fethayla olmalıdır. Çünkü kıyamın çokluğuna ve Allah Resu-lü´nün (sav) kıyamıyla ilgili ihbarlara uygun olan budur. Bir rivayette şöyle denilmektedir: Bir keçiyi sağacak kadar süre için bile olsa gece namazı kıl. Bu süre dört rekata tekabül etmektedir. Ruhsat olarak iki rekat da kılmabilir. Ebu Süleyman Daranı şöyle derdi: Gündüz ihsanda bulunana gece mükafaat verilir. Gece ihsanda bulunana ise gündüz mükafa-at verilir. Yine o, şöyle derdi: Gece Ehli, üç tabakadır: Bir tabaka-dakiler, düşünerek okuduklannda ağlayanlardır. Diğer tabakada-kiler, düşündükleri zaman çığlık atanlardır ki çığlık onlann rahatlamasını sağlardı. Üçüncü tabakadakiler ise, düşünerek okuduklannda dehşete kapılanlardır; ne ağlarlar, ne de çığlık atarlar. Kendisine dedim ki: Bunlar niçin çığlık atarlar, öbürleri de niçin dehşete kapılırlar Dedi ki: Bunu açıklamaya gücüm yetmez! Bir adam Hasan el-Basri´ye (ra) şöyle dedi: Ey Eba Sa´id, sağlıklı olarak yatannı, gece kıyamını da çok sever, hatta abdestimi alıp annarak yatanm. Buna rağmen nasıl olur da gece kalkamam Hasan el-Basri ona şöyle dedi: Seni -yatağa- bağlayan, günahlarındır ey kardeşim! Hasan el-Basri (ra) çarşıya çıkıp da bazı kimselerin çirkin ve anlamsız sözlerini işitince şöyle derdi: Zannederim ki bunlann geceleri, ifsat ettikleri ticaretten de kötüdür! Seleften bir alim de şöyle demiştir: Gündüz çirkinliğe bulaşıp geceyi uykuyla geçiren bir tacir, ağır ahiret hesabının şerrinden nasıl kurtulur Süfyan-ı Sevri (ra) dedi ki: İşlediğim bir günahtan dolayı beş ay gece kıyamından mahrum edildim. İşlediğin günah neydi ´ diye sordular. Dedi ki: Bir gün ağlayan bir adam gördüm ve kendi kendime ´Bununki riyakarlık´ dedim! Bir başka zat ise şu hadiseyi nakleder: Kurz b. Vebere´nin yanına gittiğimde onun ağladığını gördüm ve şöyle dedim: Ne oldu, bir yakınının vefat haberini mi aldın Dedi ki: Daha da beteri! Ben de merakla: Sana acı çektiren bir sancın mı var Dedi ki: Daha da beteri! O zaman daha çok merak ederek sordum: Peki nedir Dedi ki: Kapım kapalı ve örtüm yerinde, sadece işlediğim bir günahtan dolayı dün geceki cüzümü okuyamadığım için ağlıyorum! Muhammed b. Şebane ise şöyle dedi: Bağdat´ta güvenilir ve günahtan sakınan şeyhlerden birinin şöyle dediğim işittim: İbni es-Safi el-Bakkal´m Dinever´de şu rivayetini dinledim: Dinever´de bir gardiyan vardı ve şöyle derdi: Otuz küsur yıl hapishane kapısında durdum. Bu süre esnasında gece bekçileri tarafından toplanıp getirilen kimselerden hiç biri yoktur ki kendisine ´Yatsı namazını cemaatla kılıp kılmadığım´ sormuş olmayayım ve o da ´Hayır´ dememiş olsun! Ebu Süleyman Darani şöyle derdi: Hiç kimse bir günah işlemedikçe cemaat namazını kaçırmaz! Yine o şöyle derdi: "Gece ihtilam olmak (=rüyada hamamcı olmak) bir ceza, cenabettik (=cinsi münasebetle cünüb olmak) ise uzaklaştırmadnr". Çünkü kul, cünüb olduğu zaman, Allah Teala´ya yakınlık vasıtası olan namaz ve tilavetten uzak kalır. Yüce Allah da bu anlamda şöyle buyurmuştur: "O da uzaktan (-cünübden) gözetti". (Kasas/11) Hasan el-Basri (ra) şöyle derdi: Kul, mutlaka bir günah işlediği için gece kıyamından ve gündüz orucundan mahrum edilir. Bir alim de şöyle derdi: Ey zavallı! Oruç tuttuğun zaman kimin yanında ve neyle iftar ettiğine bak. Kul, öyle bir yemek yer ki, yemekten sonra kalbinin durumu, ilk halinden tamamen farklılaşır ve bir daha o hale geri dönemez. Sonunuz, gece kıyamına mani olan yemektendir. Nice bakışlar vardır ki kişiyi bir sure okumaktan mahrum eder. Kul, bir yemek yiyerek veya bir fiil işleyerek bir sene gece kıyamından mahrum olabileceği için en güzeli, ne yediğini, ne yaptığını ve neye baktığını iyice araştırması dır. Günahların azlığı, araştırmanın çokluğuna bağlıdır. Fudayl b. Iyaz şöyle derdi: Eğer Kufan´ı anlama ve gece kıyamı nimetiyle şu anda nzıklandığım gibi işin başında merzuk olabilseydim, tek bir hadis dahi yazmaz ve Kur´an-ı Kerim dışında hiç bir şeyle meşgul olmazdım. Denir ki: Gece kıyamının uzunluğu, Kıyametin anının şiddetinde rahatlık, gece namazı da büyük günahlar için (=kebair) kefarettir. Denildi ki, gece kıyamının uzunluğu, eksik kalan gece namazları için de tamamlayıcıdır. Selef-i Salih, gündüz namazlarında rüku´ ve secdeleri uzatmayı, gece namazında ise kıyamı uzatmayı müstehab görürlerdi. Teheccüd namazı Allah Resulü (sav) için bir nafile idi, çünkü O, farz namazlarını tamamlamış idi. Bizim içinse gece namazı, farz namazlarının tamamlayıcısıdır. Rivayete göre, kul uyuduğu zaman şeytan onun başına üç düğüm atar. Eğer oturur ve Allah Teala´yı zikrederse bir düğümü çözülür. Eğer abdest alırsa diğer düğüm de çözülür. İki rekat namaz kılarsa başındaki bütün düğümler çözülmüş olur. Dinçleşir ve hoş nefısli olur. Çirkin nefisli ve tembel olmaktan kurtulur. Bir başka rivayette ise şöyle denilmektedir: Şeytanın bir gagası, bir dili ve bir üfürüğü vardır. Kulu gagaladığında onun ahlakı bozulur, diliyle dilini yaladığında dili her türlü kötülükle dolar, üzerine üfürdüğünde ise sabaha kadar uyuya kalır. Kul, bunlara karşı üç şeyden medet umar: Helal yemek, tevbe üzerinde istikamet bulmak ve azap tehdidinin kaygısını ya da cennet vaadinin ümidini taşımak. Kul, şu üç şeyi yaparsa gece kıyamından mahrum edilir veya uzun bir gafletle cezalandırılır: Şüpheli şeyler yemek, günahta ısrar etmek ve kalbinde dünyevi kaygıların ağır basması. [97] (Kutul Kulub dan alıntıdır.)