Son Peygamber Hz. Muhammed
Verdiği nimetlerden dolayı hamd Allah´a mahsustur. Yaptığı ikramlardan ötürü fazilet Allah´a mahsustur. Çünkü O, Muhammed (s.a.v)´i, hidayet ve hak din ile göndermekle, dini kemale erdirmiş ve ilahi risaleti tamamlamıştır. Bunu, İslamiyet´i bütün dinlere üstün kılmak için yapmıştır. Hidayeti tamamlamış, risaleti sonuca ulaştırmış, delilleri açıklamış, hakikat yolunu ortaya çıkarmış, güçlü ve yüksek İslam sancağım semalarda dalgalan-dırmıştır. Muhammed (s.a.v)´in sahabileri de Allah´ın kendilerine yüklediği sorumlulukları hakkıyla taşımışlardır. Çağrı görevini yerine getirip omuzlarındaki emaneti korumuşlar ve İslam´ın nurundan birer kıvılcım olmuşlardır. Muhammedi risaletin anlamından taşıdıkları kıvılcımlar sebebiyle Allah onlardan razı oldu ve insanlığa da rahmet etti.
Resulullah´a Hitap
Ey Allah´ın Resulü!
Allah seni normal bir insan olarak yarattı. Ama sen diğer insanlardan üstünsün. Senden sonraki nesillerin taşıdıkları sana ait eserler, takdirin üstündedir. Senin yolunda yürümekte olan bizler de sana olan tâbi yetimizden dolayı bir şeref varsa, biz bunu ancak emsallerimizi düşünerek anlarız. Bizdeki hatıra ve duygularla ancak başkalarının ruhi yönlerini kavrayabiliriz, hallerine vakıf olabiliriz. Bizden daha yüksek bir kimsenin ruhi yönünü kavramaya çalıştığımız takdirde o kimsenin üstünlük ve yüceliğinin gözlerimiz önünde müşahede edilmesi ve ufuklarımızın çemberine girmesi gerekir. Ancak o zaman, o kimsenin ruhi yönünü kavramaya çalışır ve sonuca ulaşabiliriz. Ama sen ey Allah´ın resulü, o kadar yücesin ki, senin yüceliğine hayalen dahi ülaşamayız. O kadar yükseklerdesin ki, bulunduğun yeri ve seni göremiyoruz. Aramızda sana benzeyen bir kimse yoktur ki, onu temsil edip seni hayalimizde canlandırabilelim. Biz nerede, senin hakkında kitap yazmak nerede Senin yüceliklerine kavuşmak bizim haddimiz değildir. Bu, ulaşılması gerçekten imkansız olan bir şeydir. Hayallerimiz dahi sana ulaşamaz!
Bu nedenle, bizleri bağışlaması için Allah´a niyazda bulunuyoruz. Her ne kadar senin hakkında kitap yazmaya cesaret ediyorsak da, özrümüz ortadadır. Kusurumuz sabittir. Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.
Ey Allah´ın Resulü!
Senin nurundan bir kıvılcım veya birçok kıvılcımlar olan büyük din önderleri hakkında kitaplar yazdık. Onların nuruna kavuştuk. Bu hususta fayda vereceğini zannettiğimiz noktaya eriştirilmesi için Allah bizi başarılı kılsın. Onların senden aldıkları kıvılcımlardan bazısına ulaştıysak, bununla şeref duyarız. Onların ulaştıkları amaçlardan ve kavuştukları doğru yoldan feyz alabiîdiysek, bununla gurur duyarız.
Ama senin sahana geldiğimizde ve bu sahanın içine girmeye çalıştığımızda, bizi nurun örttü. Parlak ışıkların gözlerimizi perdeledi. Artık nasıl idrak eder ve nasıl görebiliriz ! Gözlerimiz güneşin aydınlığı karşısında perdelenip çapaklandı. Bundan daha yücesine varmaya çalıştığımızda bizi şaşkınlık kapladı. Bizi bu şaşkınlığın içinden Allah´ın bahşettiği hidayet çıkarıp kurtaracaktır. Nitekim noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah şöyle buyuruyor: ” De ki: Hidayet, ancak Allah´ın hidayetidir.” Şu halde senin tertemiz ve arınmış olan şahsını tasvir etmemiz, ya da gücümüzün üstünde olan tasvirine yakın bir tasvir yapabilmemiz, yalvarıp yakararak bizleri hidayete erdirmesi için Allah´tan başka sığınağımız yoktur. Yalnızca O´na sığınırız. Bu alanda doğru yola kavuşmak hususunda acizliğimiz görününce ancak Allah´a yalvarırız ki, bizi doğru yola ulaştırsın. Acizlik, affedilen bir şeydir. Muktedir olamamak, mazur sayılır. Allah bağışlayan ve affedendir.
Ey Allah´ın Resulü!
Büyüklüklerinin önemli yönlerini tasvir etmek için, büyük şahsiyetler hakkında kitaplar yazdık. Bunlardan her birinin, büyüklük alanında sadece bir tek yönü vardır. Bu yöne yönelmek, onun büyüklüğünü anlamak için anahtar teşkil eder ve onu tanımada kolaylık sağlar. Ama, sen ey Allah´ın Resulü, bütün diğer şahısların büyüklüklerinin çok üstündesin. Çünkü senin büyüklüğün yalmzca bir alanla sınırlanmamıştır. Sayılamayacak kadar
üstünlüklerin vardır. Araştırıcılar bunu ortaya çıkaramayacak kadar kudretsizdirler. Buna gücümüz yetmeyince, bu hususta aciz olduğumuzu anladık. Senin bu alandaki varlığın, beşer muci-zesidir. Buna iman ettik. Sen bir insansın, ilah değilsin. Melek de değilsin. Senin makamın, insanlık ve melekîik makamının üstündedir. Rabbin seni her zaman korudu. Çocukluğunda Rab-bin seni koruyup himayesi altına aldı. Cahiliyet devrinde gençler arasında, küfrün pisliklerinden korunmuş güvenilir bir genç oldun. Peygamberlik öncesi hayatında da sebep ve müsebbeplerin üstündeki harika bir şahsiyettin. Bu üstünlüğün, ne aile büyüklerinin verdiği terbiyeden ve ne de içinde bulunduğun çevrenin etki-siyledir. Her ne kadar asil bir aileye mensup olsan da, bu üstünlüğün o asaletten kaynaklanmıyordu. Fakat sen, Allah´ın bir eseriydin. Varlığınla, şahsiyetinle bir mucizeydin. Sende hem insanlık Özelliği vardı, hem de ilahi mucizenin eseri. “Allah, elçilik görevini kime vereceğini daha iyi bilir.” (En´am: 124)
Ey, insanlığın en hayırlısı!
Sen güçlü bir yaratılışa ve kuvvetli bir ahlaka sahiptin. Her şeyi yerli yerince yapan bir idareciydin. Büyük bir kumandandın. Merhametli bir hakimdin. Ümmetini, şûra ile terbiye ederdin. Vahiy de sana inerdi. Ümmetine karşı çok şefkatli ve merhametliydin. Aynı zamanda düşmanlarına karşı da merhametini esirgemeyen bir savaşçıydın. Peygamber merhametiyle, İslam sancağını taşıyordun- Bu sancağı taşırken güçlü ve üstündün. İmanlı bir cemaat yetiştirdin. O cemaate salihlik tohumlarını ektin. Bu tohumlar senin temiz çevrende gelişip yetişti. Bunlar iman hücrelerinde gizlenerek geliştiler, filizlendiler ve olaylara karşı mukavemet ettiler. Oluşumları güçlüydü. Kuvvetlenip kökleri üzerinde dimdik durdular. Hakkın yeryüzündeki kuvveti oldular. Nitekim sen de, Allah´ın buyurduğu gibi, oldun: “Muhammed Allah´ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onların, rüku ve secde ederek Allah´ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Onların Tevrat´taki vasıfları ve incil´deki vasıfları şudur: Bir ekin gibidirler ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı; derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kafirleri de öfkelendirir (Bir duruma geldi).” (Fetih: 29)
Bütün bunlar Rabbi´nin yönlendirmesiyle ve nefsinin ilhamı-yla oldu. Senin fikrinin üstünlüğü ve kalbinin kuvvetiyle oldu. Şu halde araştırmacılar, senin hayatını hangi yönden inceleyip araştıracaklardır Sendeki her şey güçlü ve muazzamdır. Nitekim rabbin, hakkında şöyle buyurmuştur: “Doğrusu sen büyük bir ahlak üzeresin.”
Allah´ım sen benim Rabbimsin, senden başka yaratıcı, senden başka ilah yoktur. Hiçbir şey senin dengin ve benzerin değildir. Sen her sözü işiten ve her şeyi görensin. Muhammed (sav)´i bir insan olarak yarattın, onu beşeriyetin efendisi kıldın. Onu alemlere rahmet olarak gönderdin. Onun varlığı ve kendisini çevreleyen şeyler, sebeplerle müsebbepleri yırtıp aşan harikalar olduğuna göre, onu bir mucize olarak insanlığa gönderdin. Onun mucizesi, kıyamete dek insanlığa meydan okuyacaktır.
Ey büyük Rabbim!
Haddimi aşarak senin Peygamber´in ve peygamberlerin sonuncusu Muhammed (sav) hakkında bir siyer kitabı yazmaya cesaret ettim. Bu cüretimi bağışla! Sensin bağışlayıp merhamet eden! Gücümü aşan bu işe giriştiğim için bana yardımını ve tevfi-kini ihsan et! Eğer senin yardımın olmazsa, bu işte gerçekten aciz kalırım. Rabbim beni yardımsız bırakma! Bu işi ancak senin tevfî-kin ile başarabilirim. Üstünlük minnet sanadır. “Başarıya ulaşmam, ancak Allah sayesindedir. O´na dayandım ve O´na yöneldim.”
Kitabı yazarken sözü kısa tutmaya Özen gösterdim. Ne kadar ayrıntıya girilirse de, bu konuda istenilene ve peygamberimizin yüceliğine ulaşmak mümkün değildir. Bu sebeple gücümüz dahilinde sözü kısa tutmaya özen gösterdik. Ama yine de sonuca ulaşmayıp bazı yerlerde sözü uzatmak zorunda kaldık. Bu, benim gibi aciz birinin kudretinin üstündedir.
Bu kitabı üç kısma ayırdım:
Birinci Kısım: Burada harikalarla kuşatılmış doğumundan ve peygamber olarak gönderilinceye kadar olağanüstü hallerle çevrelenmiş hayatından bahsettim. Peygamber olarak gönderildikten sonra da kendisi ve Allah yolundaki arkadaşlarının uğradıkları eziyetleri ve gösterdikleri dayanıklığı izah etmeye çalıştım. Nihayet İslam kenti olan Medine-i Münevvere´nin ve iman devletinin kurulmasıyla sonuçlanan hicreti anlattım. ,
İkinci Kısım: Bu kısımda Hz. Peygamber´in cihadını, şirki kökten söküp atmasım, Muhammedi çağrı yolunu açmasını, zorbaların tecavüzünü ve engelleri ortadan kaldırmasını, mü´minle-re karşı yapılan fîtnekarlığı bertaraf etmesini anlattım. Peygamber efendimiz bu engelleri ortadan kaldırdı. Böylece İslam çağrısı engelsiz bir şekilde yoluna devam etti. Eza ve cefalar onu engellemedi. Bu kısım Hudeybiye barışıyla sona ermektedir. Hudeybiye barışı ile müşrikler, artık mü´minlere birşey yapamıyacaklarını anlamışlar ve onlara galip gelmekten umutlarım kesmişlerdi. Mü´minlerle savaşmaktan aciz kalmışlardı. Arap Yarımada-sı´nda söz, imanın olmuş, İslam çağrısı her tarafa yayılır hale gelmişti.
Üçüncü Kısım: Bu kısımda da Hudeybiye barışından sonraki safhaları anlattım. Bu safhalarda Peygamber (sav) Efendimiz, Arap müşriklerinin yanında bir güç oluşturan Yahudilerle uğraşmaya başlamıştır. Artık İslam dini Arap Yarımadasını her taraftan hüküm altına almış, hatta Arap Yarımadası´nın dışında da yayılmaya başlamıştı. Örneğin Mûte savaşının arkasından, artık şeytan Araplar arasında tapınılır bir mabud olmaktan umudunu kesmişti. İslamiyet, Arap Yarımadası´nın çevresinde sözünü geçirmeye başlamıştı. Peygamber efendimiz mektuplar, elçiler ve seriyyeler göndererek İslamiyet´i etrafta yayıyordu. Şam´daki mü´minlerin bir kısmını Öldüren Rumlara karşı savaşmaya hazırlanıyordu. Sonunda onlarla da savaşılmıştı. İslam davetini teminat altına alması, fitneyi yok etmesi gerekiyordu. Bu kısım, Peygamber efendimizin irtihaliyle sona ermektedir.
Allah´ım! Bizi Muhammed (sav)´in hidayetinden faydalandır. Bizi onun yolunda yürüyen kullardan et. Doğrusu sen dilediğini doğru yola iletirsin ve şüphesiz sen her şeye güç yetirensin.
Muhammed Ebu Zehra –