İşte o zamanlarda felsefeyi dinle birleştirmek, ya da felsefeyi dinin yerine koymak istediler. Çünkü putlaşmış heykellerin halkın gönlünde hiçbir etkileri kalmamış, putların bulundukları ma-bedler, eski canlılıklarını yitirmişlerdi. Romalılar´m gönülleri şiddet ve üzüntü veren iki güçlü faktörün etkisi altında kalmıştı. Elem ve acıları hissetmeleri, onları dinde teselli aramaya muhtaç kılmıştı. İçinde yaşadıkları günden başka, yaşayacakları bir ahi-ret gününü düşünerek teselli buluyorlardı. Onlara teselli veren ikinci bir faktör -her ne kadar birinciye nisbetle daha zayıf olsa da-putlarda temsil ettikleri tanrıları, kendi inançlarına göre tesir ve kuvvetlerini kaybetmişlerdi.
İşte bu esnada felsefe, dinlerin yerine geçmek istedi. Ama kendi başına bir etkisi yoktu. Bu nedenle dinle birleşmek zorunda kaldı. Artık felsefe, dine karşı düşmanlık göstermekten vazgeçerek, onunla uyuşma yolunu seçmişti. Dinle felsefe, bu çizgi üzerinde birleştiler.
“Felsefi İlkeler” adlı kitapta şu ifadelere rastlamaktayız: “Felsefe, dini görüşleri süslemek, tertip ve düzene sokup, katı dinsel şuura takdim etmek için Yunan ilim teorilerini kendi amacı doğrultusunda istihdam etmiştir. Bu nedenle dinlerle uyum sağlayan bir dini sistem ortaya çıkarmıştır. Bu sistem madde Ötesini ilgilendirmektedir. Aralarında çok az bir ihtilaf olsa bile, birçok noktalarda felsefeyle din arasında ittifak görülmüştür.”
Görülüyor ki, modern Eflatunculuk diye adlandırılan Yunan felsefesi, o zamanlar mevcut olan İki din ile uyum sağlama çabası içine girmiştir. Yunan ve Roma putperestliği, kendinde tek başına ayakta duracak gücü bulamamışlardır. Bu nedenle, alemin yaratılma-sıyla ilgili görüşleri ortaya koyarken, kainatı yoktan vareden bir gücün bulunduğu fikrini ileri sürmüşlerdir. Bu zat ibadete layıktır. Mabud olması uygundur. Bu görüş üç hususu kapsamaktadır:
1- Bu evreni ezeli ve ebedi olan bir zat yaratmıştır. Gözler onu idrak edemez ve kuşatamazlar. Fikirler onu şümullerine alamazlar. İdraklerimiz onun künhünü kavrayamazlar.
2- Bütün ruhlar, tek bir ruhtan doğmuşlardır. Yaratıcıdan sudur eden akıl vasıtasıyla da ilk yaratıcıyla irtibat kurarlar. Kadim-likte aynı çizgidedirler. Şu halde ilk yaratıcıyı “baba”, aklı “oğul” kelimesiyle ifade etmemiz doğru olur. Her ne kadar bu ikisi zaman bakımından birbirinden farklı olmasalar da, bunları bu kelimelerle ifade etmemiz uygun olur.
3- Düzen, idare ve oluşumu bakımından bu alem, yukarıdaki üç şeye itaat eder ve emirlerine boyun eğer. –