Bazı Batılı yazarların Urşelim (Kudüs)´den bahseden kitaplarını okudum. Bu kitaplarda Urşelim çevresindeki mübarek beldelerin peygamberler medresesi olduğundan bahsediliyor. Peygamberler buralarda yetişmişler ve ilahi risaleti insanlara ilan edip seslerini yükseltmişlerdir. Güya başka yerlerde peygamberlere mahsus bir medrese yokmuş! Davud, Süleyman ve Isa peygamberler buradan çıkmıştı. Musa´nın ele geçirmek istediği ve oraya girmeleri için İsrailoğulları´na çağrıda bulunduğu yer burasıdır. İsrailoğuları ona şöyle cevap vermişlerdi: “Ey Musa, Orada zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça biz asla oraya girmeyiz.”
(Maide: 22)
Yazarın bu sözlerinde doğru taraflar olduğu gibi, yanlış taraflar da vardır. Doğru tarafları şunlardır: Yazar ifadelerinde Urşe-lim´in şerefli bir mekan olduğunu, Mescid-i Aksa´nın burada bulunduğunu, Mirac´a çıkacağı zaman, geceleyin Peygamber efendimizin oraya götürüldüğünü, kendisine ziyaret için yönelinen üç mescidden biri olduğunu, Miraç yolculuğunun oradan başladığını, İslamın ilk kıblesinin burası olduğunu ifade ediyor. Evet… Bu ve buna benzer diğer vasıfları nedeniyle Urşelim (Kudüs) Kur´an-ı Kerim´de ve semavi dinlerin kaynaklarında Arz-ı Mukaddes olarak adlandırılmıştır.
Yazarın ifadelerindeki yanlışlıklara gelince bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Urşelim ve çevresi peygamberler için tek mekan ve çıkış yeri olarak bildirilmektedir. Bu doğru değildir. Çünkü Urşelim´den başka beldelerden de peygamberler çıkmıştır. Çünkü her millete mutlaka bir uyarıcı peygamber gönderilmiştir. Cenab-ı Allah, peygamberlerin sayısından bahsederken kutsal kitabında şöyle buyurmuştur:” Onlardan (peygamberlerden) kimin (in hayatını) sana anlattık, kimini de anlatmadık.” (Mümin: 78)
Urşelim´den fazla uzaklara gitmeyeceğiz. Onun hemen yanıba-şındaki Arap Yarımadası ile çevresini ele alalım. Buralarda risa-let sahibi peygamberler zuhur etmişlerdir. Bu peygamberlere semavi kitaplar gönderilmiştir ki, Kur´an-ı Kerim ile Tevrat bunlardan bahsetmiştir. Allah izin verirse bu konuyu ele aldığımızda gerekli açıklamayı yapacağız.
Yazar peygamberlik için bir medrese bulunduğu vehmine kapılmıştır. Güya peygamberler bu medreselerden yetişirlermiş! Bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü peygamberlik, Cenab-ı Allah tarafından kendi kullarım aydınlatmaları için bazı insanlara verilen bir risalettir. Bu elçiliğin bir okula ihtiyacı olmadığından, peygamberlerin bu tür okullarda yetiştiği görüşü yanlıştır. Peygamberlik, ancak Allah tarafından gönderilen bir vahiy ile gerçekleşir. O´nun bazı seçkin kullarına yüklediği bir mükellefiyettir. Bu ilahi teklif ile vahiy, ya Cenab-ı Allah´ın peygamberlere yaptığı direkt hitap, ya da perde arkasından yaptığı bir bir konuşma ile olur. Nitekim bu şekilde Musa peygambere vahyedip, onunla konuşmuştur. Ya da melek vasıtasıyla vahiy göndermiştir ki, vahiy meleği, Cenab-ı Allah tarafından Nebi, ya da Resul olarak seçilen kimseye ilahi emir ve yasakları, tebliğ etmiştir. Şu halde Urşe-lim´in, peygamberlik medresesi olarak değerlendirilmesi ne dini, ne de ilmi bir dayanağa sahiptir. Bu söz, peygamberler tarihiyle de bağdaşmamakta<%r. Muhammed (sav) neden Davud ve Süleyman peygamberler gibi Kudüs´te risaletle görevlendirilmedi de, Arap Yarımadası´nın Hicaz bölgesinde risaletle görevlendirildi Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Peygamberlerin çoğu, özellikle Musa, İbrahim, Nuh, İsmail ve İshak gibi risalet sahipleri, şu Fransız yazarın vehmettiği gibi, Kudüs´te risaletle görevlendirilmemişlerdir. Bu Fransız yazar ri-saletin anlamını kavrayamamıştır. Arap Yarımadası boş bir bölge değildi. Bilakis eskiden beri risalet sahibi peygamberlerin doğuş yerleri olmuştur. Isa, ve Süleyman peygamberleri istisna edersek, Kudüs´teki diğer peygamberler kitap sahibi değijlerdi. O peygamberlerin çoğu, kendilerinden önceki peygamberlere indirilmiş olan kitaplarla amel ederlerdi. Çoğunluk olarak da Musa peygambere indirilmiş olan Tevrat´ın hükümlerini tatbik etmeye çalışırlardı. Arap Yarımadası´nda risaletle görevlendirilen peygamberlere gelince, bunlar risalet sahipleriydi. Kendi kitaplarını kavimlerine tatbik ederlerdi. Çalışmaları, kendilerinden önceki peygamberlerin risaletlerini açıklamaktan ibaret değildi. Yalnız Cenab-ı Allah´tır ki kitapları muhtelif olan ilahi risaleti açıklamıştı. İlahi ri-saletin kitapları muhtelif de olsa manası muhtelif değildir. Bunu şu ayeti kerimede Cenab-ı Allah şöyle açıklamıştır: " O size, dinden Nuh´a tavsiye ettiğini, sana vahy´ettiğimizi, ibrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya tavsiye ettiğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın (bu) şey, Allah´a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer." (Şura: 13) Bu ayeti kerimede adı geçenler, ülü´l- azm peygamberlerdir. Hz. İsa dışında hiçbiri Kudüs´te doğmamıştır. Diğerleri Arabistan´da, ya da Arabistan´ın çevresinde Kenani diyarı veya Sina toprağı gibi yerlerde doğmuşlardır. Arabistan, risaletin ilk vatanıdır. İlahi risalet ilk olarak burada ortaya çıkmış ve yine bu bölgede sona ermiştir. Muhammed (sav)in Arabistan´da risaletle görevlendirilmesi, nurunun şehir ve köylere yayılmış olması, bütün ufukları kuşatması şaşılacak şey değildir. Bu anlattıklarımız özet mahiyetteydi. Şimdi bunları biraz genişletmemiz gerekmektedir.