İbrahim ve Lut peygamberlerden sonra Şuayb peygamber gelmiştir. Onun Yusuf peygamberden sonra gelmiş olduğunu söyleyenler de vardır. Kesin olan, onun Lut peygamberden sonra gelmiş olmasıdır. Çünkü o, kavmini uyarırken, Lut kavminin başına gelen felaketlerin kendilerinin başına da gelebileceğini söylemiştir. Cenab-ı Allah, onun kendi kavmine şöyle uyarıda bulunduğunu bizlere nakletmektedir: “Ey kavmim bana karşı gelmeniz, sakın sizi Nuh kavminin yahut Hud kavminin veyahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete uğratmasın! Lut kavmi sizden uzak değildir” (Hud: 89)
Bu yüce Kur´ani ifadeler iki şeye işaret etmektedir:
1- Şuayb (as), Hud ve Salih peygamberle Lut peygamberden sonra gelmiştir. Çünkü kavmini uyarırken, onlara Salih ve Lut peygamberlerle Hud peygamberin kavimlerinin başına gelen dünyevi azabı hatırlatmıştır.
2- Yine yukarıdaki ayet-i kerimeler, Lut kavminin arap olduğunu göstermektedir. Bu sebeple yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Lut kavmi de sizden uzakta değildir.” Lut kavmi onlara yakın idi. Onlar da Arabistan Yarımadasının etrafında Şam bölgesindeydi-ler. Çünkü Lut, amcası İbrahim´in bulunduğu bölgeden başka bir bölgeye yerleşmeyi tercih etmiştir. Bunlar, Allah tarafından diğer kullara üstün kılınmış ve seçilmiş kimselerdi, insanlara müjde veren ve onları uyarıp korkutan resullerdi. Bunlar Kur´an-ı Ke-rim´in bırakmış olduğu ebedi bir risaleti insanlığa bırakmışlardır.
Şuayb hakkında şu iki meseleyi de açıklamamız gerekiyor:
1- Şuayb peygamber Medyenliler´e gönderilmiştir. Medyenli-ler, Eyke ahaKsidir. Bunlara Eyke ahalisi denilmesinin sebebi, onların Eyke denilen büyük bir ağaca tapmalarıymış. Bunlar gölge gününün sahipleridirler. Peygamberler tarihi alimlerinin anlattıklarına göre, gölge gününde Eykeliler´i şiddetli bir sıcaklık basmıştı. O günde Cenab-ı Allah hava esintisini durdurmuştu. Bu hal yedi gün devam etmişti. Gölge ve su fayda vermiyordu. Yeraltına, bodrumlara, mağaralara girmekle de sıcağın tesirinden kur-tulamıyorlardı. Sonunda çaresiz kalıp sıkıntıdan çöle kaçtılar. Bir bulut gelerek gölge yaptı. Bulutun altına gelip gölgesinden istifade etmek istediler. Hepsi gelip bulutun altında durduklarında Cenab-ı Allah, üzerlerine kıvılcım ve ateş korları saçtı yer, kendilerini sarstı, gökten kendilerine bir çığlık geldi ve bu yüzden hepsi birer korkuluk gibi yere yığıldılar.
Şuayb kavmine isabet eden gölge ile çığlığın manasıyla ilgili olarak İbn Kesir´in anlattıkları, bunlardır. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, sarsıntı ile çığlığı anlatarak şöyle buyurmaktadır: “Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çöke kaldılar.” (A´raf: 9i)
“Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar” (Hud:67)
Bunlar, içinde bulundukları zillet dolayısıyla kendilerine isabet eden cezalardı. Nihayet bütün genişliğine rağmen, yeryüzü onlara dar geldi. Nefisleri sıkıntıya düştü. Öyle ki, bulundukları yerlerden kaçmaya başladılar. Bir bulut geldi, onun gölgesinden yararlanabileceklerim, ya da içinde ilahi rahmeti bulabileceklerini umdular. Fakat şiddetli çığlık kendilerini yakalayıverdi. Büyük bir sarsıntıya tutuldular.
Bununla ilgili olarak İbn Kesir şöyle der: Cenab-ı Allah onları çeşitli işkencelere, türlü azaplara ve birçok belalara uğrattı. Çünkü onlar çirkin sıfatlarla nitelenmişlerdi. Cenab-ı Allah onlara şiddetli bir sarsıntı verdi; bütün hareketleri duruverdi. Onları şiddetli bir çığlığa vakalattı; bütün sesleri kısıhverdi. Onlara bir gölge gönderdi; o gölgeden, üzerlerine ateş kıvılcımları yağıverdi. Bu kıvılcımlar her taraftan ve her yönden onları kuşatıverdi.
2- Medyenliler diğer putperestler arasından temayüz etmişlerdi. Çünkü bunlar ağaca tapmanın yanısıra, ahlak bakımından da kötülüklere bulaşmışlar ve biribirlerine karşı çirkin muameleler içine girmişlerdi. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapıyorlar, yol kesiyorlardı. Fazla kar alıp eksik veriyorlardı. Borçlarını tam olarak öde-miyorlardı. Bu alanda çok kötüleşmişler ve fesada sürüklenmişlerdi. Bu nedenle peygamberleri, onları fesattan ve kötülükten alıkoymaya çalışıyordu. Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın” diyordu. Toplumları bozan ve onları darmadağın edip helake götüren şey, aralarındaki bu kötü muamelelerdir. Medyen halkının nüfusları daha önceleri azdı. Cenab-ı Allah onları çoğalttı. Fakat onlar kendi güçlerini zayıflatıp onurlarını mahvettiler, fesada sürüklendiler.
Şuayb peygamberin, kendilerini davet ettiği en belirgin husus, vefakarlık ve güzel muamele idi. iyilikte yardımlaşıp hakkı sahibine vermekti. Kötülükler konusunda yardımlaşmaktan uzaklaşmaktı.
Şuayb peygamber güzel, açık ve seçik konuşan bir kimseydi. Açıklama ve etki gücü fazlaydı. Hatta bazı rivayetlerde nakledildiğine göre o, peygamberlerin hatibi idi. Medyen, Arap beldelerinden olup Şam taraflarındaydı. Ebu´l- Fidâ´mn “Kısas´-ül Enbi-ya”adlı eserinde Medyen beldesiyle ilgili olarak şu ifadelere rastlamaktayız: “Medyenliler, Arap milletinden olup, Şam´a ait Maan bölgesine yakın bir yerdeki kendi şehirlerinde otururlardı. Bu şehirleri Hicaz´a komşuydu. Lut gölüne yakın bir yerdeydi. Lut kavminin helakinden kısa bir süre sonra ortaya çıkmışlardı. Medyen, bilinen meşhur bir kabiledir. Medyan İbn Medyen´in neslinden-dirler.” [1]
——————————————————————————–
[1] Ebu´l-Fida, Kısasu´l-Enbiya, c. 1, s. 275.