Hz. Muhammed (sav), Mekke halkından, çağrısını engelleyici, kendisini ve ashabını rahatsız edici eziyetler görüyordu. îslam davetinin kendilerine ulaşmasına rağmen, onlar bu davete karşı hücuma geçmişlerdi. Ama islam´ın daveti geneldi.Yalnızca Kureyşliler´e değil, bütün insanlara yönelikti. Mekkeliler bunu biliyorlardı. Bu nedenle var güçleriyle ona karşı direnmişlerdi.
Bunda Allah´ın bir hikmeti vardı. Eğer bu davete ilk icabet edenler Mekkeliler olsaydı, onlar bunu yalnızca diğer insanlara karşı otorite kurmak amacıyla yaparlardı.
Peygamber (sav) efendimiz islam davetini Mekke´ye yakın olan Taife de ulaştırmayı istemişti. Taif, kuvvet , otorite, servet, ürün ve ticaret bakımından gelişmiş bir yerdi. Kureyşliler´den görmediği desteği, belki Taifliler´den görebilirdi. Ayrıca Taiflilerle arasında bir tür akrabalık bağları vardı. Çünkü o Taif te bulunan Sa´d oğulları kabilesi arasında süt emme çağım geçirmişti. Sa´d oğulları kabilesine mensup olan Halime´den süt emmişti. Bu bağ, akrabalık bağından daha üstündü. Mekke ile Taif arasındaı yüz yirmi millik bir mesafe vardı. Bu da uzak denebilecek bir mesafe sayılmazdı.[1]
Bütün bu sebepleri gözönüne alarak risaletin onuncu yılı Şevval inin son günlerinde Taife doğru yola çıktı. Kureyşlilerden bazılarının anlattıkları gibi, oraya sadece çok yakın olucundan değil, diğer bazı sebeplerden dolayı gitti. Mesafe olarak yakınlığı, bu gidişin sebeplerinden biriydi, fakat asıl neden bir nevi ümitsizliğe kapıldığı için Taife yönelmişti. O, soğuk demiri döverek bükecek değildi. Ya da îslam davetini sadece onlar arasında yayacak değildi. Kaldı ki, onlar gerçeklere inanmak-tanfea gerçeklere karşı batılca mücadele etme düşüncesine kapılmışlardı. Ruhlarını hakikatlere yöneltmemişlerdi. Peygamber efendimiz, Mekkeliler´i bu durumda bırakarak yakın bir merafedeki Taif şehrine yönelmişti. Onların îslam davetine uyacaklarım ve bu davetin yanı sıra kendisine destek olacaklarını ümid etmişti. Az önce de söylediğimiz gibi aradaki mesafe 120 mili bulduğu halde Peygamber efendimiz yaya olarak Taife gitmişti. Beraberinde, daha önce azad etmiş olduğu Zeyd bin Haris´e vaıdı. Azad edildikten sonra Zeyd ile aralarında ileri bir dostluk meydana gelmişti. Artık hizmetçisi değil yardımcısı idi. Bazılarının söylediklerine göre gidişinden kimsenin haberdar olmaması için yaya olarak yola çıkmıştı. O, davet yolunda mücadele etmek ve bu daveti en uzak yörelere ulaştırmak amacındaydı.
Siret adlı eserinde İbn îshak der ki:
“Resulullah (sav) efendimiz Taife gittiğinde o zaman kavmin önderleri ve eşrafı olan üç kardeşin yanına vardı. Bu üç kardeş Abdü Yaleyl bin Amr bin Umeyr, Mes´ud bin Amr bin Umeyr, Hahib bin Amr bin Umeyr idi. Bunlardan ayrı olarak IbnAvfbin Ukde binAvfbin Sakip´in de yanına gitmişti.”
Taif teki Sakif kabilesinin önderleri ve eşrafı olan bu kimselerin yanına gitti ve bunlarla görüşme yaptı. Ancak davetine icabet görmedi. Ne var ki o, işin peşini bırakmayarak îslam daveti için çabalıyordu. Onunla Amr bin Umeyr´in çocuğu arasında karşılıklı konuşmalar cereyan etmişti. Onları Allah´ı tanımaya ve kavminin muhalefetine karşj kendisine yardımcı olmaya çağırdı. Fakat onlar bu çağrısına kaba sözlerle karşılık verdiler. Onlardan biri şöyle dedi: “Eğer Allah seni birşeylerle gönderdiyse Kabe´nin örtüsünü yırtmış ya da soymuş olayım (Kabe´nin Örtüsü yırtılsın veya çalınsın!)”
Diğeri de: “Allah peygamber göndermek için senden başka kimse bulamadı mı Allah senden başkasını göndermekten aciz mi ” dedi.
Üçüncüsü de şu mukabelede bulundu: “Vallahi ben seninle hiç bir zaman konuşmayacağım. Çünkü sen eğer dediğin gibi Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber isen senin sözünü reddetmekte büyük tehlike vardır. Eğer sen (Allah´ın resulüyüm) diye Allah adına yalan söylüyorsan, o takdirde de seninle konuşmak istemem!”
Peygamber efendimizi alaya alıp küçümseyerek bu cevaplan verdiler ve davetini reddettiler. Peygamber efendimiz, onların hakkı kabul etmediklerini görmüştü. Onlar ne kötü insanlardı-lar! Hidayeti bırakıp sapıklığı tercih etmişlerdi.
Allah´ın davetine icabet etmemişlerse de onlardan mürüvvet umulabilirdi. Peygamber efendimiz Taife gelişini gizlemelerini onlardan rica etti. Bu haberin kendi kavmi olan Kureyşliler´e ulaşmamasını istemişti. Bu haberi duyacak olurlarsa, belki de kendisine karşı galeyana geleceklerdi. Ama Taifliler alçaklıklarından dolayı Peygamber efendimizin bu haberini gizlemediler, bilakis ilan ettiler. Bununla da yetinmeyip kendi beyinsizlerini ve kölelerini Peygamber efendimize karşı kışkırttılar. Ona kötü sözler söylettirdiler. Bağrışıp çağırarak başına toplandılar. Musa bin Ukbe´nin rivayetine göre Taifliler iki sıra halinde yol boyunca dizildiler. Peygamber efendimiz oradan geçerken ayaklarını kaldırıp indirdikçe ona taşlar atıyorlardı. Nihayet mübarek ayakları kanlar içinde yoluna devam etti. [2]
Peygamber efendimiz bu zahmetli seferden ve alçak Taifliler´den Mekke´ye geri döndü. Taifliler mürüvvetin anlamım bilmiyorlardı. Her ne şekilde olursa olsun, insan kıymetini bilememişlerdi.
Belanın en şiddetlisi, azılı düşmanın şefkatini harekete geçirendir. Bu alçakların yaptıkları eziyetler, daha önce Peygamber efendimize karşı yapılan eziyetlere iştirak etmiş olan Rebia oğullarından Utbe ile Şeybe´nin şefkatini uyandırmıştı. Bu iki kardeşin Taife yakın bir bahçeleri vardı. Peygamber efendimiz bu bahçedeki ağaçlardan birinin gölgesi altma sığınmak için bahçeye girmişti. Rebia´mn oğulları Utbe ile Şeybe´deki şefkat duyguları canlanmıştı. Addas adındaki kölelerini yemesi için bir kaç salkım üzümle Peygamber efendimize gönderdiler. Bu da Kureyşliler´in misafirperverlik ve ikramlarının bir örneği idi.
——————————————————————————–
[1] tbn Hİşam. Siret, c.2, s. 149.
[2] İbn Kesir el-Bıdaye ve´n-Nıhaye, c 3, a 136 –