Peygamber (sav)´in davetini öğrenince müslüman olanlardan bazıları da 20 kişilik Necranlı bir heyet olmuştu. 20 kişi ya da yirmiye yakın kişi olan bu heyet Hıristiyanlar´dan teşekkül etmişti. Habeşistan´da iken Resulullahla ilgili bilgileri sonucunda Mekke´ye geldiklerinde müslüman olmuşlardı. Bu konuda İbn îshak´ın neler dediğine bir bakalım:
“Resulullah (sav) Mekke´de iken yanına 20 ya da 20´ye yakın Hıristiyan geldi. Bunlar Habeşistan´da iken İslam´la ilgili bir takım şeyler duymuşlardı. Peygamber efendimizi Mescid-i Ha-ram´da buldular. Onunla konuşarak kendisine bazı sorular yönelttiler. Onlar Peygamber efendimizle konuşurken Kureyşli bazı adamlar da Kabe-i Muazzama´nın çevresinde bulunan meclislerinde oturup olanları izlemekteydiler. Bu Hıristiyanlar Peygamber efendimizle konuşmalarını bitirdikten sonra Peygamber efendimiz onları aziz ve celil olan Allah´a kul olmaya, O´na iman etmeye davet etti. Kur´an-ı Kerim´i kendilerine okudu. Onlar Kur´an-ı Kerim´i dinleyince gözlerinden yaşlar boşandı. Sonra Allah´a icabet edip ona iman ettiler ve onu doğru-ladılar. Kitaplarında bu konuda anlatılan hususları da göz önüne getirerek İslamiyet´i bildiler. îman etmiş olarak yerlerinden kalkıp gitmek üzere iken Ebu Cehil, Kureyşli birkaç kişi ile karşılarına çıktı. Onlara kötü sözler sarfettikten sonra şöyle dedi: “Allah sizi umduğunuza erdirmesin. Sizi dininizden koparıp buraya gönderen ve bu adamla ilgili bilgiler edinip kendisine gelmenize aracı olan kimdir1 t Allah belanızı versin. O adam dininizi ifsat etti. Sizi dininizden çıkardı. Siz de onun söylediklerini tasdik etttiniz. Sizden daha ahmak bir yolcu kafilesi görmüş değiliz!” Habeşliler de Ebu Cehil ve adamlarına şu karşılığı verdiler: “Selam size… Biz size karşı cahillik etmez ve cahilce cevaplar vermeyiz. Biz, üzerinde bulunduğumuz dine tabi olduk. Siz de kendi dininizde kalın. Biz kendimizi hayra ulaştırdık.”
Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah bu Hıristiyan heyetle ilgili haberleri açıklayarak Kitap ehlinin bir bölümünün genel vasıflarına işarette bulunarak şöyle buyuruyor:
“Bu (Kur´an)dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz buna inanırlar. Onlara (Kur´an) okunduğu zaman “O´na inandık O, rabbimizden (gelen) gerçek (hak)tır… Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik.” derler. İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükafatları iki kere verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar. Ve kendilerine verdikleri rızıktan (hayır yoluna) harcarlar. Boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim işlerimiz bize sizin işleriniz size. Size selam olsun. (Haydi hoşça kalın) biz cahiller (le sohbet etmey)i istemeyiz.” derler. (Ey Muhammed), sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediğini doğru yola iletir. O, yola gelecek olanları daha iyi bilir.”
(Kasas: 52-56)
Ulemanın çoğuna göre bu ayet-i kerimeler, durumlarını anlatmış olduğumuz Necranlı Hıristiyanlar hakkında nazil olmuştur. Bu ayet-i kerimeler, Necaşi ile ona tabi olan kimseler hakkında nazil olmuş değildir. îbn îshak, Necaşi ve kendisine uyan Hıristiyan arkadaşları hakkında nazil olan ayet-i kerimelerin, Maide süresindeki şu ayet-i kerimeler olduğunu söylemektedir. Zira noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah buyuruyor ki:
“İnsanlar içerisinde, inananlara en yaman düşman olarak Yahudileri ve (Allah´a) ortak koşanları bulursun, inananlara sevgice en yakınları da aBiz Hıristiyanlarız diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar. Resule indirilen (Kur´an)ı dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz, inandık, bizi şahitlerle beraber yaz.
Biz, rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umarken neden Allah´a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım ”
Bu sözlerinden dolayı Allah onlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler verdi. Güzel hareket edenlerin mükafatı işte budur.” (Maide 82-85)
Resulullah Bizzat Kabilelere Gidiyor
Resulullah (sav) efendimiz o esnada kavminin kendisine iman etmesinden ümidini kesmişti. Ancak aradan uzun zaman geçtikten sonra Cenab-ı Allah onun kavmine rahmet edip onları imana yöneltecekti. Bu esnada Peygamber efendimiz onların imanlarından ümidini kesmişse de aradan devirlerin geçmesinden sonra da iman edeceklerine dair ümidi vardı. Çünkü Ce-nab-ı Allah, Nuh peygambere söylediklerini ona söylememişti. Nuh peygambere şöyle demişti:
“Kavminden, inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak. ” (Nuh. 36)
Muhammed (sav), o ortamda kendi kavminden, eziyetten başka birşey görmemişti. Ama Hacca gelen heyetler arasında hak sözü dinleyebilecek ve kalplerine iman nuru girecek kimseler görmüştü.
îslam nurunun Mekke dışına yayıldığım önceki bölümlerde anlatmıştık. Bazı arap kabileleri Mekke-i Mükerreme´ye geliyor, Kur´an-ı Kerim´i dinliyorlardı. Onlar sözü dinleyip en güzeline tabi olan kimselerdiler. Kendilerine Kur´an-ı Kerim okunur okunmaz hemen Allah´ın huzurunda secdeye kapanıyor, sonra da gidip kendi kavimlerim ve milletlerini İslam´a davet ediyorlardı.
Peygamber (sav) efendimiz hac mevsiminde kabilelerin yanına gitmeyi uygun gördü. Minaya konaklamış oldukları yerlere vardı. Kabile kabile onları hakka davet ediyor, Kur´an-ı Kerim´i kendilerine okuyordu. Kureyşliler bu durumdan haberdar oldular. Hakkın azılı düşmanları, insanları Allah´ın yolundan geri çevirmek için başlarında Ebu Cehil ile Ebu Leheb olmak üzere işe giriştiler. Peygamber efendimiz nereye giderse onlar da ardı sıra gidiyorlardı. Peygamber efendimiz insanları Allah´a davet ederek şöyle diyordu: “Ey insanlar! “La ilahe illallah” deyin kurtuluşa erin.” O böyle deyince Ebu Cehil ile Ebu Leheb de ortaya atılıyor, sıra ile şöyle diyorlardı: “Ey falan oğulları bu adam sizi, Lat´tan Uzza´dan uzaklaştırmaya davet ediyor. Lat ve Uzza´nın üzerimizdeki hakimiyetini atmak istiyor. Sizi bidat ve dalaletlere çağırıyor, ona itaat etmeyin ve sözlerine kulak vermeyin!”
Muhammedi davet işte böylece yoluna devam ediyordu. Öte taraftan insanları Allah´ın yolundan geri çevirmeye çalışanlar da bu daveti tökezletmeye çabalıyorlardı. Fakat hakkın nurunu sapıklık söndüremeyecekti. Gözlerin hakkı görmelerine, sapıklık engel olamayacaktı. Peygamber (sav) efendimiz davetini sürdüyordu. İnsanların bir kısmı ona tabi oluyor, bir kısmı ondan uzaklaşıyordu. Bazan da kendi izleyicilerinde gaflet görüyor, bunu fırsat bilerek onları uyarıyordu. Kendisine icabet eden kimselerin sayısı ne olursa olsun, insanların önde gelen şahsiyetleri, tevhid akidesiyle zihinleri, putlar üzerinde düşünme hususunda uyarıyorlardı. Zaten putlar üzerinde düşünür düşünmez, insanlar onlara olan inançlarını yitiriyorlardı.
İbn Şihab El-Zühri´nin şöyle dediği rivayet edilir:
“Resulullah (sav) efendimiz her hac mevsiminde arap kabilelerine uğrayarak onların önde gelen eşrafıyla konuşuyordu. Onlardan, kendisini koruyup müşriklere karşı himaye etmelerini istiyor ve şöyle diyordu: “Ben hiç kimseyi birşeye zorlamam. Davet ettiğim şeye aranızda kendi rızasıyla yaklaşan olursa ne ala, ama davet ettiğim şeylerden hoşlanmayan olursa ben onu-illada davetimi kabul etmesi için-zorlamam. Sizden tek isteğim şudur ki, bana karşı yapılacak suikastlara karşı -Rabbimin ri-saletini tebliğ edinceye kadar- beni korumanızdır. Allah benimle arkadaşlarım hakkında hükmünü verinceye kadar beni himayenize olmanızdır.”
Bu ifadelerden de anlaşılıyordu ki Peygamber (sav) efendimiz onları hikmet ile davet ediyordu. Arapların yardımseverlik ve hamiyet duygularını bildiği için bu yönlerinden yararlanarak onlara yaklaşıyordu. Çünkü araplar bu duygularıyla şöhret bulmuşlardı. Kendilerine savaş ilan ederek işe koyulmuyor, bilakis yumuşaklık ve hikmetle onları davet ediyordu. Nitekim Cenab-ı Allah buyurmuş ki: “(Ey Muhammed), sen hikmetle, güzel öğütle rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahi: 125)
Peygamber (sav) efendimizin buluştuğu cemaatlerin çoğunluğu hak daveti sevmiyorlardı. Kimi de Peygamber efendimizi lisan-ı münasible ve güzel bir üslupla reddediyorlardı. Kimi de: “Sen kavmine git” diyorlardı. Ancak bazı kimseler de gönül kulağıyla hakkı dinliyorlardı. Her ne kadar çoğunluk, boyunlarına geçen küfür halkasını bir defada çıkarıp atamıyor duy s a da hakkı dinleyen kimseler de görülüyordu. –