UMUMÎ AÇIKLAMA
Şirket, lügat olarak ihtilât (karışma) demektir. İbnu Hacer, bunu şer´î bir ıstılah olarak: “İki veya daha fazla kimsenin, kâr gayesiyle kendi ihtiyarlarıyla, hasıl ettikleri ihtilat ve beraberliktir” diye tarif eder. Bu beraberlik beşerî hayatın bir gereğidir. İnsanlar her devirde sermaye ve emeklerini birleştirerek ticârî şirketler kurma ihtiyacını duymuşlardır. Ferdî kaldığı zaman zayıf kalan sermayeler bir araya gelince büyük güç kazanır ve daha büyük iş yapmaya zemin hazırlar. Millî ve ümmetî terakki, belli bir ölçüde millet ve ümmet ferdlerinin bir araya gelebilme, şirketleşebilme ve böylece büyük işlere girişebilme kapasitesine bağlıdır. Öyle işler vardır ki, ferdî teşebbüsü aşar ve bu yüzden o işin millete mal edilmesi, o tekniğin yerli olarak îmâli imkansız olur. Keza, bazen öyle işler, teknikler çıkar ki, devletler de tek başına hakkından gelemeyebilirler. Bu çeşit işlerde de devletlerin şirketleşmesi gerekir. Günümüzde feza araştırmalarını tek başına yürütebilen devletler nadirdir. Nitekim bu işte geri kalmak istemeyen ve fakat tek başına güç yetiremeyen Batı Avrupa devletleri, aralarında şirketleşmişlerdir. Uçak sanayiinden harp sanayiine, atom sanayiinden feza araştırmalarına varıncaya kadar asra ayak uydurmada aşılması gereken pek çok sahada İslam devletleri işbirliğine gitmek zorundadır.
Yüce dînimiz, beşerî hayattaki ehemmiyetine binaen şirket meselesine de yer vermiş, bunun sağlıklı, istikametli yürümesi için pek çok tavsiyelerde bulunmuş, prensipler vaz´etmiştir. Şu halde bu bölümde, Resûlullah´ın şirket meselesine temas eden bir kısım hadislerin göreceğiz.[1]
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: يَقُولُ اللّه تعالى أنَا ثَالِثُ الشّرِيكين مَالَمْ يَخُنْ أحَدُهُمَا صَاحِبَهُ، فإذَا خَانَهُ خَرَجْتُ مِنْ بَينَهُمَا[. أخرجه أبو داود.وزاد رزين: »وَجَاءَ الشَّيْطَانُ« .
1. (2299)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allahu Zülcelâl hazretleri buyurdu ki: “Biri diğerine ihanet etmediği müddetçe iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”[2]
Rezîn şunu ilave etmiştir: “… şeytan gelir.”[3]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), şirketlerin devam edebilmesi ve kârlı olabilmesi için birinci şart olarak, ortakların birbirlerine karşı dürüst olmalarını nazar-ı dikkate arzetmektedir. Bunu, şirkete Allah´ın da bir ortak olarak katılması olarak ifade buyurmuştur. Bir şirkete Cenâb-ı Hakk´ın ortak olması, hıfz ve berekette yardımcı olması, muâmelelerinde hayır ve rızk vermesidir.
2- Allah´ın aralarından çekilmesi de ilâhî hıfzın onlardan uzaklaşmasıyla, bereketin yok olmasını ifade eder. Elbette bereketin kalkıp kârın kesildiği şirket devam edemez.
3- Şeytanın gelmesi, Allah´ın yerini alarak aralarında üçüncü şahıs olması demektir. Şeytanın girdiği iş, elbette her çeşit hayırdan uzaklaşacaktır. Tîbî merhum demiştir ki: “Şirket birden fazla kimsenin mallarının, temyiz edilemeyecek derecede birbirine karışmasıdır. Allah´ın onlara iştirak etmesi bir istiâredir. Allah Teâlâ hazretleri sanki bereket, fazl ve kârı, karıştırılmış mal menzilesinde tutmuş, böylece kendisini üçüncü ortak olarak tesmiye etmiştir. Şeytanın hıyanetini ve bereketi kaldırmasını da mahlut (karışan şey) menzilesinde tutmuş ve onu ortakların üçüncü ferdi kılmıştır…”
Bu hadis, mü´minleri şirketleşmeye teşvik etmektedir. Zîra, münferide vaad edilmeyen bereket, şirkete Allah´ın bir lütfu olarak nasib kılınmıştır.
Şirketleri imtiyazlı kılan durum şöyle de açıklanabilir: Şirkete mensup her ferd, arkadaşının yardımcısı durumundadır. Öte yandan, hadisler bildirmiştir ki, Cenâb-ı Hakk müslüman kardeşinin yardımında oldukça kişiye yardım etmektedir.[4]
ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]اشْتَرَكْتُ أنَا وَعَمَّارٌ وَسَعْدٌ فِيمَا نُصِيبُ يَوْمَ بَدْرٍ، فَجَاءَ سَعْدٌ بِأسِيرَيْن، وَلَمْ أجِئُ أنَا وَعَمَّارٌ بِشَىْءٍ[. أخرجه أبو داود والنسائى .
2. (2300)- İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Ben, Ammar ve Sa´d, üçümüz Bedir´de nasibimize düşecek ganimette ortak olduk. Derken Sa´d, iki esirle geldi, Ammâr ve ben ise hiçbirşey getiremedik.”[5]
ـ3ـ وعن زهرة بن معبد عن جده عبداللّه بن هشام: ]وكانَ قَدْ أدْرَكَ النَّبىَّ #، وَذَهَبَتْ بِهِ أُمُّهُ زَيْنَبُ بِنْتُ حُمَيْدٍ إلى رسُولِ اللّهِ #، فَقَالَتْ يَا رسُول اللّهِ: بَايِعْهُ؟ فقَالَ: هُوَ صَغِيرٌ، فَمَسَحَ رَأسَهُ وَدَعَا لَهُ بِالْبَرَكَةِ، فكَانَ يخْرُجُ بِهِ جَدُّهُ عَبْدُاللّهِ بنُ هِشَامٍ إلى السُّوقِ، فَيشْتَرِى الطَّعَامَ فَيَلْقَاهُ ابنُ عُمَرَ، وابنُ الزُّبَيْرِ فَيَقُوَنِ أشْركْنَا، فإنَّ النّبىَّ # قَدْ دَعَا لَكَ بِالْبَرَكَةِ فَيُشْركُهُمْ، فَرُبَّمَا أصَابَ الرَّاحِلَةَ كَمَا هِىَ فَيَبْعَثُ بِهَا إلى المَنْزِلِ[. أخرجه البخارى.
3. (2301)- Zühre İbnu Ma´bed, ceddi Abdullah İbnu Hişam´dan naklen anlatıyor: “Abdullah Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı görmüş idi. Annesi Zeyneb Bintu Humeyd onu (Abdullah´ı) Resûlullah´a götürüp şöyle dedi:
“Ey Allah´ın Resûlü; bundan biat al!” Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:
“O henüz küçük!” deyip başını okşadı, bereketle dua etti.
Onu (Zühre İbnu Ma´bed´i) ceddi Abdullah İbnu Hişam çarşıya çıkarır, yiyecek satın alırdı. Bir gün, ona İbnu Ömer´le, İbnu´z-Zübeyr (radıyallâhu anhümâ) rastladılar:
“(Satın aldıklarına) bizi de ortak kıl, zîra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sana bereketle dua buyurdu!” dediler. O, (bu teklifi kabul ederek) onları ortak yaptı.
(Abdullah İbnu Hişam o duanın bereketine) bazan bir deve yükü kâr ederdi de olduğu gibi eve gönderirdi.”[6]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in duasıyla hasıl olan bereket mucizesine bir örnek sunmaktadır. Hadisin sonunda, bazan devenin, kendi mislince kâr ettiği belirtilmektedir. Bu bir bakıma yüzde yüz kâr demektir. İbnu Hacer bunu istiğrabla karşılayacakları ikna edici -aynı şekilde Efendimiz´in bereket duasına mazhar olan- Urvetu´l-Bârikî ile alakalı bir örnek kaydeder: Urve, ticaret kasdıyla pazara indiği zaman bir defada 40 bin (dirhem) kazanabilmektedir. Zîra o da, Resûlullah´ın bereket duasına mazhar olmuştur. O´nun dua alma vesilesi şöyledir: “Resûlullah´ın bereket duasına mazhar olmuştur. O´nun dua alma vesilesi şöyledir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine bir dînar vererek bir kurbanlık almaya gönderir. Urve onunla iki kurbanlık alır, birini bir dînara tekrar satar. Resûlullah´a gelince hem dînarını verir ve hem de bir kurbanlık. İşte bunun üzerine Efendimiz berekete mazhar olması için dua ediverir.
2- Bu rivayetten şu fevâid çıkarılır:
* Çocukların başı okşanır.
* Büluğa ermeyenlerle biat yapılmaz.
* Geçimlik aramak (ticaret etmek) kasdıyla çarşı ve pazara uğranılır.
* Nerede olursa olsun bereket aranır.
* Helâl şeylerde bile bollukta kerâhet olduğunu söyleyen aşırılara (zahidlere) reddiye var.
* Resûlullah´tan herhangi bir şeyi hatırlayabilen çocuğun sahabeliğine hükmedilir (Bu husus ihtilaflıdır).
* Kadınlar çocuklarını çeşitli vesilelerle Resûlullah´a götürmüşlerdir.
* Ticaret talebi ve ortaklık müracaatı meşrudur.
* Resûlullah´ın duasına icâbet-i İlâhî nev´inden bir mucize örneği mevcuttur.
* Bazı âlimler; “Seni ortak yaptım” şeklinde mutlak bırakılan ifadenin yarı yarıya ortaklık hakkı tanıdığını belirtirler.[7]
ـ4ـ وعن السائب بن أبى السائب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَيْتُ النّبىَّ # فَجَعَلُوا يُثْنُونَ عَلىَّ وَيذْكُرُونَنِى، فقَالَ #: أنَا أعْلَمُكُمْ بِهِ، فقُلْتُ: صَدَقْتَ بِأبِى أنْتَ وَأُمِّى، كُنْتَ شَرِيكِى، فَنِعْمَ الشَّريكُ كُنْتَ َ تُدَارِى وََ تُمَارِى[. أخرجه أبو داود.»المُدَارَةُ«: المدافعة. »وَالمُمَارَاةُ«: المجادلة .
4. (2302)- Saib İbnu Ebî´s-Sâib (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a geldim. Beni O´na zikredip hakkımda medh u senada bulun(arak tanıt)maya başladılar. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz:
“Ben onu sizden iyi tanırım!” buyurdu. Ben (hemen atılıp):
“Annem, babam sana kurban olsun dedim, doğru söyledin, zîra sen benim ticaret ortağım idin, sen ne iyi ortaktın, ne itham görmüştüm, ne de münakaşa yapmıştık!”[8]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la ortaklık yaptığını belirten es-Sâib İbnu Ebi´s-Sâib (radıyallâhu anh), Resûlullah´a henüz peygamberlik gelmezden önce, Mekke´de ticaret ortağı idi. Gerçi Resûlullah´ın ortağı hususunda ihtilaf edilmiştir, bu zikri geçen Sâib mi, babası mı, Kays İbnu´s-Sâib mi, başkası mı vs. Burada adı geçen Sâib hakkında da ulema arasında bazı ihtilaflar olmuştur. Bunların, isim benzerliğinden hasıl olan iltibaslara mebnî olması muhtemeldir.
2- Hadisten ulema, münakaşanın mekruh olduğuna dair hüküm çıkarmıştır. Nitekim Ebû Dâvud, bu hadisi Münakaşanın Mekruh Olduğuna Dair ismini verdiği bir bâbta zikreder.
3- Ticârî ortaklığın insanı tanımada iyi bir imkan olduğu, insan hakkında bu kanaldan elde edilen bilginin daha mûteber olacağı da anlaşılmaktadır.
4- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın peygamberlikten önceki hayatı da bizim için sünnettir, örnektir. Zîra o zaman da ilâhî ismete (korumaya) mazhar idi. [9]
——————————————————————————–
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/174.
[2] Ebû Dâvud, Büyû: 27, (3383).
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/174-175.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/175.
[5] Ebû Dâvud, Büyû: 30, (3388); Nesâî, Büyû: 109, (7, 319); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/175.
[6] Buhârî, Şirket: 13, Daavât: 31, Ahkâm: 46; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/176.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/176-177.
[8] Ebû Dâvud, Edeb: 20, (4836); İbnu Mâce, Ticârât: 63, (2287); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/177.
[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/177-178.