LİBAS (GİYECEKLER) BÖLÜMÜ
(Bu bölüm altı fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
GİYİM VE KIYAFET
SARIKLAR
KAMİS VE İZAR
İZARIN YERE DEGMESİ
KADIN İZARLARI
İHTİBA VE İŞTİMAL
KADIN BAŞÖRTÜLERİ
AYAKKABI GİYİNMEK
SÜSÜ TERK
SÜSLENME
İKİNCİ FASILGİYECEK ÇEŞİTLERİ
ÜÇÜNCÜ FASIL
ELBİSELERİN RENKLERİ
BEYAZ
KIRMIZI
SARI
YEŞİL
SİYAH
DÖRDÜNCÜ FASIL
İPEGİN HÜKMÜ, TAHRİMİ
İPEKTEN MÜBAH OLAN
BEŞİNCİ FASIL
YÜN
ALTINCI FASIL
DÖŞEK VE YASTIKLAR
UMUMI AÇIKLAMA
Libas, beşer kültürünün temel unsurlarından biridir. Cenab-ı Hak, dileseydi insanlara da, hayvanlarda olduğu gibi fıtrî bir elbesi giydirebilirdi. Ancak bütün mahlukata halife ve üzerlerinde tasarrufa yetkili kıldığı insanoğlunu, onlardan ayırarak sunî kıyafet üniforması ile tezyin etmiştir.
Bir kıyafete bürünmek, bir başka açıdan, Rab Teala´nın Settar ismine mazhar olmak demektir.
Kıyafet insanoğlunun hayatında ciddi bir yer işgal eder. Bir yönüyle o tekniktir: Sıcak ve soğuğa karşı korur, avret yerlerimizi örterek mahremiyetimizi sağlar. Bir başka yönüyle kültürel değer taşır, dinî, millî, mahallî, örfî ve ferdî şahsiyetlerimizi temsil eder. Her dinin, her kavmin, her bölgenin, her örfün ve hatta her ferdin kendini ifade ettiği, başkasından farklı bir kıyafeti vardır. Taşıdığı kıyafetten insanın dini, milliyeti, bölgesi, maddî ve manevî durumları, hatta halet-i ruhiyesi hakkında bilgi edinmek mümkündür. “Pejmürde”, “pasaklı”, “zevk sahibi”, “kibar giyinişli” gibi tabirler hep kıyafetle ilgilidir. Bazan kıyafetin iyi bir tavsiye mektubu olduğu söylenir.
İslam medeniyetinin kurucusu olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), medenî hayatımızdaki ehemmiyetine muvafık şekilde, kıyafet üzerinde çokça durmuştur. Kadın ve erkeğin kıyafeti, çocukların kıyafeti, kıyafetlerin boyu, dar ve geniş oluşu, rengi, kumaşların cinsi, temizlik ve kirlilikleri, cuma ve bayram kıyafetleri, kıyafetin İslamî olan ve olmayanları vs. hep hadislerde mevzubahis edilmiştir. Bu sebeple bütün hadis kitaplarında Kitabu´l-Libas veya Kitabu´z-Zinet adı altında müstakil bölümler yer alır.
Kur´an-ı Kerim´de de kıyafet ve libasla ilgili ayetler mevcuttur: (Bakara 187, 233, 259; Nisa, 5; Maide 89, A´raf 26, 27, 32; Hud 5; İbrahim 50; Nahl 5, 14, 81, 112; Kehf 31; Enbiya 80; Hacc 19, 23; Mü´minun 14; Nur 58, 60; Furkan 47; Ahzab 59; Fatır 12, 33; Duhan 53; Nuh 7; Müddessir 4; İnsan 21; Nebe 10).
Libas ve kıyafet bahsine saç kıyafeti, ayakkabı, elbise hepsi dahildir.
Keza süs ve takılar da bu bahis içerisinde ele alınıp işlenmiştir.
İslam´ın kıyafetle ilgili olarak vazettiği esasları anlamada sünnette gelen bazı yasakları şöyle özetleyebiliriz:
1- İslâmî tesettürü sağlamayan giyecekler:
a) Kısa olanlar.
b) Vücut hatlarını ortaya vuracak kadar dar olanlar.
2- Dinî kültüre (sünnete) zıd düşen kıyafetler:
a) Yabancı kültürü temsil eden kıyafetler.
b) Şekil veya renk yönleriyle mukaabil cinse ait olan giyecekler.
c) Tekebbür verecek kıyafetler.
d) Erkekler için, ipekten mamul giyecekler.
e) Mevkiine uygun düşmeyen kıyafetler (belli bir sınıfa (mesela zahidlere) alem olan elbiseyi başkalarının giymesi, zenginin fukaraca giyinmesi gibi).
f) Dikkat çekici elbiseler (hadislerde şöhret elbisesi diye geçer ve şarihlerce “cemiyetin umumi modasına uymadığı için dikkat çeken, çok güzel veya çok çirkin olan” diye açıklanır.
g) Pejmürde olan kıyafetler.
Kıyafetle alâkalı olarak varid olan birkısım hadisleri tedkik sonucu, çıkarılan yukarıdaki esasların teker teker açıklanması, bizi belli bir ölçüde asıl mevzumuzun dışına çıkaracağı için burada, bilhassa yabancı kültürü temsil eden kıyafetler üzerinde duracağız.
Farklı medeniyete (dine) mensup kimselerin daha ilk nazarda, kıyafetiyle tefrik edilmesini esas kabul eden İslam dini, bu maksadla bilhassa baş kıyafetine ehemmiyet verir. Hadislerde sakal ve bıyığın traş şeklinden, bunlara gereğinde vurulacak rengin çeşidine, başı örten serpuşun çeşit ve şekline varıncaya kadar bazı teferruat üzerinde ehemmiyetle durulmuştur. Bu cümleden olarak sarık “imanla küfrü”, “müşriklerle bizi” ayıran alâmet-i farıka olarak tavsif edilir.
“Yahudiler gibi iştimal[1] etmeyin” hadisiyle, tesettürü sağlasa bile, bazı hususi giyim tarzlarında Ehl-i Kitab´a benzemekten kaçınmak dile getirilmektedir.
Rivayetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, bir Hıristiyanlık sembolü olan haç işaretinin değil elbiseler, eşyalar üzerinde bulunmasına izin vermediğini, “üzerinde haç bulunan her eşyanın haçını mutlaka bozduğunu” belirtir.
Yabancı kültür unsurları karşısında İslam´ın bidayetteki tutumunu anlamak için Hz. Ömer´in tatbikatından da bir misal vermeyi faydalı görüyoruz. Rivayetler, ehl-i zimmenin kendilerine has kıyafetlerini muhafaza ederek Müslümanlara benzemeye yeltenmelerini önlemek için “Başın ön kısmındaki saçlarını kesip, orta kısımdakileri uzatmalarını ve hiçbir şeylerinde Müslümanlara benzememelerini emrettiğini” kaydeder. Hatta Şam´daki Hıristiyanlarla yaptığı anlaşmada, kıyafet meselesi ile alâkalı müstakil bir pasaja rastlamaktayız. Orada Hıristiyanlar şu taahhüdde bulunurlar: “Biz, gerek ayakkabılarında, gerekse baş kıyafetlerinde (imame, kalansuve) ve libaslarında hiçbir surette Müslümanlara benzemeyeceğiz; onların lisanlarıyla konuşmayacağız, künyelerini kendimize künye yapmayacağız… yüzüklerimize Arapça kelime nakşetmeyeceğiz.. başlarımızın önünü traş edeceğiz. Ziyyimiz[2] eskiden nasıl idiyse aynen takınacağız. Bellerimize zünnar bağlayacağız. Müslümanların sokaklarında haçlarımızı ve kitaplarımızı izhar etmeyeceğiz…”
Klasik İslam alimleri, imanî ayrılık halinde bir kısım kültürel tezahürlerdeki ayrılığa o kadar ehemmiyet vermişler ki, bunu, yukarıda görüldüğü üzere, sadece kılık kıyafete, dile, yazıya inhisar ettirmemişler, daha da ileri giderek binaların haricî şekillerinde bile aramışlardır. Hanefîlerce meşhur ve muteber el-Hidaye´de şöyle denir: “…Evlerine tefrik edici alâmetler de koymak gerekir, ta ki, dilenciler gelip, yanlışlıkla kapılarında durup mağfiret duasında bulunmasınlar.”[3]
BİRİNCİ FASIL
GİYİM VE KIYAFET
* SARIKLAR
ـ5233 ـ1ـ عن محمّد بن رُكَانَة عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: فَرْقُ مَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْمُشْرِكِينَ الْعَمَائِمُ عَلى الْقََنِسِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
1. (5233)- Muhammed İbnu Rükane, babası (radıyallahu anh)´tan anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansuveler üzerindeki sarıklardır.” [Ebu Davud, Libas 24, (4078); Tirmizî, Libas 47, (1785).][4]
AÇIKLAMA:
1- Amâim, imamenin cem´idir, amame diye de okuyan olmuşsa da, doğrusu imame şeklinde okumaktır.
2- Hadis Müslümanlarla müşrikler arasında bariz farkın baş kıyafetinde bulunmasını ifade etmektedir. Baş kıyafetinin İslamî şekli kalansuve üzerine sarıktır. Kalansuve fes, takke nevinden başı örten serpuştur. Bazı alimler, kalansuveyi müşriklerin de giydiğine, buna sarık ilavesinin İslamî kıyafet olduğuna işaret ederler.
Şarihler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, sarığın altına kalansuve giydiğini, kalansuve olmadan da tek başına sarığı başına koyduğunu, ama sarıksız kalansuve giydiğinin hiç görülmediğini; bu durumun da, kalansuvenin tek başına olması halinde müşriklere mahsus bir kıyafet olduğunun tescili bulunduğunu kaydederler. Kalansuve için “fes”dir, “takke”dir, “külah”dır, “şapka”dır diye tek bir şeyle ifade etmek muvafık düşmemektedir. “Sarık konulmasına mani olmayan bir serpuş” diye tarif etmek daha uygun gözükmektedir.[5]
ـ5234 ـ2ـ عن أبي الْمُلَيْح عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ
رَسُولُ اللّهِ #: اِعْتَمُّوا تَزْدَادُوا حِلْماً؛ قَالَ: وَقَالَ عَلىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: اَلْعَمَائِمُ تِيجَانُ العَرَبِ[. أخرجه أبو داود .
2.(5234)- Ebu´l-Müleyh babası (radıyallahu anh)´tan anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“Sarık sarın da hilminiz ziyadeleşsin!” buyurdular. Ravi devamla der ki: “Hz. Ali (radıyallahu anh) da: “Sarıklar Arapların taçlarıdır” buyurdular.”
[NOT: Hadis, Teysir´de Ebu Davud´a nisbet edilmiş ise de, onda mevcut değildir. Camiu´s-Sağir´de mevcuttur (1, 555).][6]
AÇIKLAMA:
1- Sarığın insandaki hilmi (hoşgörülü ve sabırlı olma halini) artırması meselesinde Münavi şu açıklamayı sunar: “Sarıkla hilminiz artar, göğsünüz genişler. Çünkü kıyafetin güzelleşmesi kişiyi vakar ve ihtişama sevkeder, hafifliği, seviyesizliği ve düşük davranışları terke zorlar. Sünnette sarık sarıldığı zaman, sarığın bir ucunun omuz arasında serbest bırakılması irşad buyrulmuştur, bu müsneddir.”
2- Sarığın taç olarak ifadesi, yine Münavi´ye göre, onda izzet, cemal, heybet ve vakar bulunması sebebiyledir. Nitekim krallar da taçlarıyla başkalarından ayrılmaktadırlar. Sarıksız olan diğer kalansuveler ise acemler ve hafifmeşreb insanlara aittir ve onları tefrik eden taçları durumundadır.
Bir başka hadiste: “Sarıklar Arapların taçlarıdır. Onu bıraktıkları vakit izzetlerini de bırakırlar” denmektedir. Deylemî´nin bir rivayetinde sarığın terkedilip kalansuvenin alınması kıyamet alâmeti olarak ifade edilmiştir.[7]
ـ5235 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا اعْتَمَ سَدَلَ عِمَامَتَهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ[. أخرجه الترمذي .
3. (5235)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı.” [Tirmizî, Libas 12, (1736).][8]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet sarığın nasıl olacağı hususunda bir fikir vermektedir. Buna göre sarık sarılınca bir ucunun iki omuz arasında sarkıtılması mendub olmaktadır. Bununla ilgili birçok rivayet gelmiştir. Bazısında sarkacak kısmın dört parmak uzunluğunda olacağı tasrih edilir. Çok zayıf bir rivayette, Resulullah´ın taşraya vali tayin ederken, göndereceği kimselere sarık sardığı, sarığın ucunu kulağı hizasına inecek kadar sağ omuzundan sarkıttığı ifade edilir. Abdullah İbnu Zübeyr´in sarığın ucundan bir zira´lık bır kısmı sarkıttığı rivayet edildiği gibi, bir karış ve hatta daha az bir kısmı sarkıttığı da rivayet edilmiştir. es-Sübülu´s-Selam´da: “Sarığın adabı onun sarkan kısmını kısa tutmaktır, aşırı gitmemektir” denir. Nevevî de: “Sarığın sarkıtılan kısmında ifrat etmek, tıpkı elbiseyi fazla uzatmak gibidir, kibirlenenlere haram, başkalarına da mekruhtur” demiştir.
Muhakkikler, Resulullah´ın sarığının boyu hakkında rivayete rastlamadıklarını belirtirler.[9]
ـ5236 ـ4ـ وعن عبدِالرّحمن بن عوف رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَمَّمَنِى رَسُولُ اللّهِ # بِعَمَامَةٍ فَسَدَلَهَا مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي أصَابِعَ[. أخرجه أبو داود .
4. (5236)- Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana bir sarık sardı, onu önümden ve arkamdan birkaç parmak sarkıttı.” [Ebu Davud, Libas 24, (4079).][10]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste, sarığın bir ucunun göğüs istikamtinde sarkıtıldığı, diğer ucunun ise arka tarafında sarkıtıldığı ifade edilmektedir. Rivayet zayıf olmaktan başka, kendisinden kuvvetli olan rivayetlere de muhalefet etmektedir. Zira diğer rivayetlerde sarığın önden sarkıtıldığı mevzubahis edilmemekte, hepsinde iki omuz arasından sarkıtıldığı belirtilmektedir. İbnu Ömer, Nafi, Salim ve Kasım´ın da hep omuzlarının arasından sarkıttıkları rivayetlerde gelmiştir. Bu sebeple çoğunluk sarığın önden değil, arkadan sarkıtılacağını söylemiştir.[11]
ـ5237 ـ5ـ وعن عمرو بن حُرَيْثٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # وَعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْدَاءُ، قَدْ أرْخَى طَرَفَيْهَا بَيْنَ مِنْكَبَيْهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .
5. (5237)- Amr İbnu Hureys (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı gördüm, üzerinde siyah bir sarık vardı. İki ucunu omuzları arasından sarkıtmıştı.” [Müslim, Hacc 453, (1359); Ebu Davud, Libas 24, (4077); Nesâî, Zinet 109, (8, 211).][12]
ـ5238 ـ6ـ وعن أبي كَبْشَةَ ا‘نْمَارِى قَالَ: ]كَانَتْ كِمَامُ أصْحَابِ رَسُولِ اللّهِ # بُطْحاً، يَعْني َطِيةً[. أخرجه الترمذي .
6. (5238)- Ebu Kebşe el-Enmârî anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ashabının kalansuveleri geniş idi.” [Tirmizî, Libas 40, (1783).][13]
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen kimam kelimesi iki ayrı tefsire tabi tutulmuştur. Birine göre kummenin cem´idir. Bu yuvarlak kalansuvenin adıdır, başı tam olarak örter. Bazıları küçük, dar kalansuve diye açıklamıştır. Bu durumda Ashab´ın, üzerine sarık sardıkları serpuşun külah gibi uzun olmayan takke gibi başlarına yapışık olduğu anlaşılmıştır. Ancak küm kelimesi ile ilgili bir başka yoruma göre, kalansuve geniştir ve yüksektir. Zira kim´in cem´idir.[14] Araplar kalansuveyi az giyerlerdi. Buth, geniş arazi manasına gelen batha´nın cem´idir. Hadis bu durumda kalansuvenin geniş olduğunu ifade etmelidir. Öyleyse, mezkur kalansuveler Rumî ve Hindî kalansuveler gibi dar olmayıp geniş olmalıdır, hatta genişliği (yüksekliği) bir karışa ulaşmalıdır. Aliyyu´l-Kârî, bir kısım Hanefî kitaplarında kalansuvenin bir karış kadar geniş tutulmasının müstehab olduğunun kayıtlı bulunduğunu zikreder. Şu halde Mevlevî külahlarının uzunluğu menşeini bu te´vilden almış olmalıdır. Ancak İbnu Hacer el-Heytemî yukarıda belirttiğimiz önceki görüşte cezmeder ve kimam´ın kim değil, kümmenin cem´i olduğunu söyler ve kalansuvelerin genişlemesini mezmum bid´alardan sayar. Kârî, bu ifadenin ifrata kaçan genişlik hakkında olabileceğini belirterek, sahabeden nakledilen zahiri, Heysemî´nin söylediğinin aksini te´yid ettiğini ilave eder.
Başta Tirmizî, ulemanın büyük çoğunluğu, hadisten ifarata kaçmayan genişliği anlamışlardır.[15]
* KAMİS VE İZAR
ـ5239 ـ1ـ عن أسْمَاءَ بِنْت يَزِيد بْنِ السَّكَنِ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قال: ]كَانَتْ يَدُ قَمِيصِ رَسُولِ اللّهِ # الى الرُّسْغِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.
1. (5239)- Esma Bintu Yezid İbnis-Seken (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın gömleğinin kolu bileğe kadardı.” [Tirmizî, Libas 28, (1765); Ebu Davud, Libas 3, (4027).][16]
AÇIKLAMA:
Kamis, beden üzerine giyilen, cilde temas eden çamaşırdır.
İzar ise peştemal gibi belden aşağıyı örten, bele bağlanmak suretiyle giyilen libasa denir.
Sadedinde olduğumuz hadis, yen uçlarının bileğe ulaşıp, bilekten öte taşmadığını göstermektedir. Bazı rivayetlerde kamisin boy itibariyle topukların yukarısında kaldığını görmekteyiz. Ancak yenlerin parmaklara kadar uzandığını te´yid eden rivayetler de var. Alimler, kamisin kolunun, parmakların yen ile bilek arasında olacak bir uzunlukta bulunmasının müstehab olacağı hükmünü çıkarırlar.[17]
ـ5240 ـ2ـ وعن الْعََءِ بن عبدالرّحمنِ عن أبيهِ قال: ]سَألْتُ أبَا سَعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عنِ ا“زارِ. فقَالَ: عَلى الخَبِيرِ سَقَطْتَ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أُزْرَةُ الْمُؤْمِنِ الى نِصْفِ السَّاقِ، وََ جُنَاحَ عَلَيْهِ فِيمَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْكَعْبَيْنِ، وَمَا كَانَ أسْفَلَ مِنْ ذلِكَ فَهُوَ في النّارِ، وَمَنْ جَرَّ إزَارَهُ بَطَراً لَمْ يَنْظُرِ اللّهُ إلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه مالك وأبو داود. ولم يقل أبو داود: يَوْمَ الْقِيَامَةِ .
2. (5240)- Alâ İbn Abdirrahman babasından naklediyor: “Ebu Said (radıyallahu anh)´e izar hakkında sordum. Dedi ki:
“Tam bilene düştün! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demişti:
“Mü´minin izarı bacağın yarısına kadar uzanmalıdır. Burası ile topuklar arasında olmasının da bir günahı yok. Ama topuktan aşağı inen kısım ateştedir. Kim de, gururla izarını (yerde) sürürse kıyamet günü Allah ona (rahmet) nazarı ile bakmaz.” [Muvatta, Libas 12, (2, 914, 915); Ebu Davud, Libas 30, (4093); İbnu Mace, Libas 7, (3573).]
Ebu Davud´un rivayetinde “kıyamet günü” ibaresi mevcut değildir. [18]
ـ5241 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَا قَالَ رَسُولُ اللّهِ # في ا“زَارِ فَهُوَ في الْقَمِيصِ[. أخرجه أبو داود .
3. (5241)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) izar hakkında ne söylemişse o, kamis hakkında da muteberdir.” [Ebu Davud, Libas 30, (4095).][19]
AÇIKLAMA:
Hadis, izarın boyu, yerde sürünmesi ile ilgili olarak Resulullah´ın beyan ettiği bütün hükümlerin kamis için de geçerli olduğunu belirtmektedir. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “İzarda, kamisde, sarıkta isbal (sarkıtma) vardır. Kim bu sarkıtılan kısımdan bir miktarını yerde kibirle sürüyecek olursa Allah kıyamet günü ona rahmet nazarında bulunmaz.”[20]
* İZARIN SARKITILMASI
ـ5242 ـ1ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَنْظُرُ اللّهُ الى مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيََءَ. قَالَ أبو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: يَا رَسُولَ اللّهِ، إنْ إزَارِى يَسْتَرْخِى إَّ أنْ أتَعَاهَدَهُ؟ فَقَالَ #: لَسْتُ مِمَّنْ يَفْعَلُهُ خُيََءَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .
1. (5242)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Allah, elbisesini kibirle sürüyene bakmaz” buyurmuştur. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh):
“Ey Allah´ın Resulü! İzarım salık durumda, dikkat etmezsem sürünüyor” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Sen, bunu kibirle yapanlardan değilsin!” cevabını verdi.” [Buhârî, Libas 5, 1, 2, Fezauli Ashab 5, Edeb 55; Müslim, Libas 45, (2085); Ebu Davud, Libas 28, (4085); Nesâî, Zinet 102, 105, (8, 206).][21]
AÇIKLAMA:
Hadis, izarın yerde kibirle sürünmesinin haram olduğunu beyan etmektedir. Ancak bu, kibir gurur gibi bir kasda makrun olmazsa haram değildir. Fakat yine de mekruhtur. İzarın erkeklerde topuklardan aşağı düşmemesi gerekir. [22]
* KADIN İZARLARI
ـ5243 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيََءَ لَمْ يَنْظُرِ اللّهُ إلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. فقَالَتْ أُمُّ سَلَمَة: كَيْفَ تَصْنَعُ النِِّسَاءُ بِذُيُولِهِنَّ؟ قَالَ يُرْخِينَ شِبْراً. قَالَتْ: إذَنْ تَنْكَشِفَ أقْدَامُهُنَّ. قَالَ: فَيُرْخِينَ ذِرَاعاً وََ يَزِدْنَ عَلَيْهِ[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ الترمذي. والنسائي .
1. (5243)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“Kim elbisesini gururla yerde sürürse, kıyamet günü Allah ona (rahmet nazarıyla) bakmaz!” buyurmuştu. Ümmü Seleme atılarak:
“Öyleyse kadınlar zeyllerini ne yapacaklar ” diye sordu.
“Bir karış salarlar!” buyurdu. Ümmü Seleme:
“Bu taktirde ayakları açılır!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Öyleyse bir zira´ salsınlar bunu daha da artırmasınlar!” buyurdular.” [Tirmizî, Libas 9, (1731); Nesâî, Zinet 106, (8, 209); Ebu Davud, Libas 40, (4119).][23]
AÇIKLAMA:
1- Zeyl: Her şeyin son kısmına denir. Kadın elbiselerinde yerde sürünen kısımdır.
2- Daha önce de geçtiği üzere şarihler erkek ve kadın kıyafetlerinin boyu hususunda iki durum beyan ederler: Erkekte normal uzunluk, baldırların ortasına kadar uzanmalıdır. Ancak topuklara kadar uzaması da caizdir.
Kadınlarda ise yerde sürünen kısım bir arşın olmalıdır, bu normal uzunluktur. Bir karışlık bir kısmın sürünmesi de caizdir.[24]
* İHTİBA VE İŞTİMAL
ـ5244 ـ1ـ عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ #
وَهُوَ مُحْتَب بِشَمَلَةٍ قَدْ وَقَعَ هُدْبُهَا عَلى قَدَمَيْهِ[. أخرجه أبو داود .
1. (5244)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı bir örtü ile ihtiba etmiş gördüm. Örtünün saçağı ayaklarının üzerine dökülmüştü.” [Ebu Davud, Libas 23, (4075).][25]
AÇIKLAMA:
İhtiba, dizlerini dikip karnına çekmiş vaziyette kabalarının üzerine oturmaktır. Çömelmeye benzer ise de çömelme değil. Dilimizde çömelme deyince kabaların üzerine oturma hatıra gelmez. Halbuki ihtiba ile ilgili lügatlerde gelen tarifler kabaların üzerine oturmaktan bahsederler. Azimabadi hadiste belirtilen oturuş tarzını şöyle tasvir eder: “Aleyhissalâtu vesselâm ihtiba şeklinde oturmuş, örtüsünü dizlerinin arkasına atmış, her bir eliyle örtünün birer ucundan tutmuştu; ta ki, bir şeye dayanır vaziyette olsun. Bu tarz (oturuş), bir şeye dayanmadıkları zaman başvurulan bir Arap âdeti idi.”
Müteakip hadiste görüleceği üzere, üzerinde izar gibi tek parça giyecek taşıyan kimsenin ihtiba tarzında oturması yasaklanmıştır. Çünkü avret mahalli üzerinde o tek parça giyecekten bir şey yoktur, tesettür olmaz.[26]
ـ5245 ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عنِ الصَّمَّاءِ وَاُحْتَُبَاءِ في ثَوْبٍ وَاحِدٍ[. أخرجه أصحاب السنن .
2. (5245)- Yine Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), sammâ sarınmasını ve tek bir giysi içerisinde ihtiba oturuşunu yasakladı.” [Ebu Davud, Libas 25, (4081); Tirmizî, Edeb 20, (2768); Nesâî, Zinet 18, (8, 210);[27]
AÇIKLAMA:
Sammâ, vücudun, el, kol çıkacak bir aralık bırakılmadan sarılmasıdır. Bu tarz bir giyinme yasaklanmıştır. Çünkü kişi gereğinde elini kullanamayacağı gibi, zarar ihtimali de vardır. Lügatçiler, sammâyı vücudun kollardan birini kaldıramayacak ve elin de çıkmasına imkan tanıyan bir delik olmayacak şekilde sarılması diye tarif etmişlerdir. İbnu Kuteybe, bu tarz bir giyinmeye sammâ denmesini “bütün menfezlerin kapanması sebebiyle hiçbir çatlağın bulunmadığı kayaya benzemesiyle” izah eder. Esasen sammâ sert kaya manasına gelir. Fukaha da: “Bu, kişinin bir kumaşla sarındıktan sonra bunun bir tarafını kaldırıp omuzlarına koyması ve fercini açık bırakmasıdır” diye tarif etmiştir.
Nevevî der ki: “Lügatçilerin açıkladığı tarza göre, sammâ mekruhtur. Ta ki, ihtiyaç halinde kişi elini çıkarmada karşılaşacağı zorluk sebebiyle zarara uğramasın. Fukahanın açıklama tarzına göre ise, avret yerinin açılmasına meydan vereceği için haramdır.” Hadisin Buhârî tarafından kaydedilen veçhinde, fukahanın yorumunu te´yid eden Nebevi açıklama şöyledir:
“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sammâ sarınmasından ve kişinin ferci üzerinde bir başka örtü almadan tek bir elbise ile ihtiba şeklinde almadan yasakladı.”[28]
ـ5246 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لِبْسَتَيْنِ: عَنْ اِشْتَمَالِ الصَّمَّاءِ، وَهُوَ أنْ يَجْعَلَ ثَوْبَهُ عَلى عَاتِقِهِ فَيَبْدُوَ أحَدُ شِقَّيْهِ، لَيْسَ عَليْهِ ثَوْبٌ آخَرُ، وَأنْ يَشْتَمِلَ عَلى يَدَيْهِ في الصََّةِ؛ وَالْلُبْسَةُ ا‘خرَى اِحْتِبَاؤُهُ بِثَوْبِهِ وَهُوَ جَالِسٌ لَيْسَ عَلى فَرْجِهِ مِنْهُ شَىْءٌ[. أخرجه الستة .
3. (5246)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), şu iki çeşit giyinmekten men etti: “Sammâ sarınması ki bu, üzerinde bir başka giysi olmadığı halde giysisini omuzuna koyup bir yarısını açık bırakması ve namazda iki elini de sarmasıdır. Diğer giyinme de, fercini örtecek kadar olmayan tek giysisi içinde ihtiba tarzında oturmasıdır.” [Buhârî, Libas 20, 21, Büyû 62, 63, Salat 10, Mevakit 30, 31, Savm 67; Müslim, Büyû 2, (1511); Muvatta, Büyû 76, (2, 666); Ebu Davud, Libas 25, (4080); Tirmizî, Libas 24, (1758); Nesâî, Büyû 23, 25 (7, 259-260).][29]
AÇIKLAMA:
İhtiba oturuşu ve sammâ sarınmasının ne olduğu hususundaki tarifleri önceki iki rivayetin açıklamasında yaptık.[30]
* KADIN BÜRGÜLERİ
ـ5247 ـ1ـ عن أُمُّ سلَمةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا نَزَلَ قَوْلُهُ تَعالى: يُدْنِىنَ عَلَيْهِنَّ مِنْ
جََبِيبِهِنَّ. خَرَجْنَ نِسَاءُ ا‘نْصَارِ كَأنَّ عَلى رُؤُسِهِنَّ الْغِرْبَانَ مِنَ ا‘كْسِيَةِ[. أخرجه أبو داود .
1. (5247)- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Cenab-ı Hakkın şu (mealdeki) kavl-i şerifleri indiği zaman, “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü´minlerin hanımlarına söyle. Evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.” (Ahzab 59) Ensar kadınları başlarında (siyah) örtüden kargalar taşıyor oldukları halde dışarı çıkarlardı.” [Ebu Davud, Libas 32, (4101).][31]
AÇIKLAMA:
Burada başlarının kargaya teşbihi, örtülerinin siyah olması sebebiyledir.[32]
ـ5248 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَتْ أسْمَاءُ بِنْتُ أبي بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه على رَسُولِ اللّهِ # وَعَلَيْهَا ثِيَابٌ رِقَاقٌ فَأعْرَضَ عَنْهَا. وَقَالَ: يَا أسْمَاءُ! إنَّ الْمَرْأةَ إذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ يَصْلُحْ أنْ يُرَى مِنْهَا إَّ هذَا وَهذا، وأشَارَ الى وَجْهِهِ وَكَفّيْهِ[. أخرجه أبو داود .
2. (5248)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve:
“Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!” dedi ve yüzü ile ellerini işaret etti.” [Ebu Davud, Libas 34, (4104).][33]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, fitneden emin olunduğu takdirde, büluğa ermiş yabancı kadının el ve yüzüne bakılmasının caiz olduğunu ifade eder. Nur suresinde geçen “Zinetlerini de açmasınlar, ancak görünenler hariç” ayeti de bu manaya delil kılınmıştır. Celaleyn Tefsiri´nde zinetten istisna edilen yerlerin eller ve yüz olduğu belirtilir. Şafii hazretleri, yabancı kadının yüz ve ellerine bakmanın fitne tehlikesi taşıdığı için haram olduğunu da söylemiştir. Buradaki istisnadan maksadın yüz ve eller olduğuna dair İbnu Abbas´tan da rivayet gelmiştir. İbnu Abbas´ın bir rivayetinde bu açıklama Resulullah´a aittir. [34]
ـ5249 ـ3ـ وعن دِحْيَةُ الْكَلْبِى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُتِىَ رَسُولُ اللّهِ # بِقَبَاطِىَّ فَاَعْطَانِى قُبْطِيَّةً. وَقَالَ: اصْدَعْهَا صِدْعَيْنِ، فَاقْطَعْ إحْدَاهُمَا قَمِيصاً، وَأعْطِ اَخرَ امْرَأتَكَ تَخْتَمِرُ بِهِ، وَلْتَجْعَلْ تَحْتَهُ ثَوْباً َ يَصِفُهَا[. أخرجه أبو داود.»القَباطىُّ« ثياب رقاق بيض بمصر، واحدتها قبطية بضم القاف، وأما بكسر القاف فمنسوب الى القبط، الجيل المعروف.و»الصَّدع« الشق: أي شقها نصفين، وكل واحد منهما صدع بكسر الصاد، وأما بالفتح فهو المصدر .
3. (5249)- Dihye el-Kelbî (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (Mısır´dan), (beyaz renkli ve ince olan) kubâtî kumaşlar getirilmişti. Bana ondan bir kupon verdi ve:
“Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine kamis yap, diğerini hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın!” buyurdular. (Ayrılmak üzere Dıhye) geri dönünce:
“Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini vasfetmesin!” buyurdular.” [Ebu Davud, Libas 39, (4116).][35]
AÇIKLAMA:
Kubâtî, kıbtî kelimesinden gelir. Kıptî, Mısır´ın yerli halkına verilen isimdir. Kopt da denir. Kubâtî, Mısır´da koptlar tarafından imal edilip, hariç memleketlerde pazarlanan bir kumaş nevidi. Hadis bu kumaşın beyaz ve ince olduğunu, giyen kimsenin bedenini gösterdiğini belirtmektedir. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm bunu giyecek kimsenin alta, astar dediğimiz bir başka kumaş koymasını emreder. Bu emir iki ayrı mahzuru bertaraf etmeye matuf olabilir:
a) Kumaşın teni göstermesi,
b) Vücud hatlarını göstermesi. Dinimiz, vücud hatlarını gösterecek darlık ve incelikte olan elbiselerin giyilmesini tecviz etmemiştir. [36]
ـ5250 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَتْ أُمُّ سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها َ تَضْعُ جِلْبَابَهَا عَنْهَا وَهِيَ في الْبَيْتِ طَلَباً لِلْفَضْلِ[. أخرجه رزين .
4. (5250)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ), evinde iken de cilbabesini (başörtüsünü) fazilet ümidiyle üzerinden hiç çıkarmazdı.” [Rezin tahric etti.][37]
ـ5251 ـ5ـ وعن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ أَمةً كَانَتْ لِعَبْدِ اللّهِ بْنِ عُمَرَ رَآهَا عُمَرُ وَقَدْ تَهَيّأتْ بِهَيْئَةِ الْحَرَائِرِ فَأنْكَرَ ذلِكَ عَلَيْهَا[ .
5. (5251)- İmam Malik rahimehullah´a ulaştığına göre, Abdullah İbnu Ömer´in bir cariyesi vardı. Hz. Ömer onu, hürlerin kıyafetine bürünmüş vaziyette görünce bu davranışını normal karşılamayıp müdahale etti. [Kızı Hafsa´nın yanına girip:
“Oğlan kardeşinin cariyesini halkın içine karışmış görmedin mi, hürlerin kıyafetine bürünmüş değil mi ” dedi ve Hz. Ömer bu hali hoş karşılamadı.]” [Muvatta, İsti´zan 44, (2, (981).][38]
AÇIKLAMA:
Kılık kıyafet, kişinin içtimâî statüsünü de tayin eden bir faktördür. İslam dini, herkesin kendine uygun kıyafeti taşımasını esas kabul etmiştir. Erkek kadına, kadın erkeğe kıyafette benzememelidir. Kölenin hür olana benzemesini de uygun görmez. Hz. Ömer, kölehür ayırımının kıyafette korunması taraftarıdır.”[39]
* AYAKKABI GİYİNME
ـ5252 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا انْتَعَلَ أحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأ بِالْيُمْنَى، وَإذَا خَلَعَ فَلْيَبْدَأ بِالشِّمَالِ[ .
1. (5252)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın [ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.]” [Müslim, Libas 67, (2097).] [40]
ـ5253 ـ2ـ وفي رواية: ]َ يَمْشِى أحَدُكُمْ في نَعْلٍ وَاحِدَةٍ لِيُحْفِهِمَا جَمِيعاً أوْ لِيُنْعِلْهُمَا جَمِيعاً[. أخرجه ا‘ول مسلم، والثانية الستة .
2. (5253)- Bir rivayette de: “Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın, yahut ikisini de giyinsin” buyrulmuştur. [Buharî, Libas 39 Müslim, Libas 68, (2097); Muvatta, Libas 14, 15, (2, 916); Ebu Davud, Libas 44, (4139); Tirmizî, Libas 37, (1780).][41]
ـ5254 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها، قالت: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُعْجِبُهُ التَّيَمُّنُ في تَنعُّلِهِ أوْ تَرَجُّلِهِ وفي طُهُورِهِ وفي شَأنِهِ كُلِّهِ[. أخرجه الخمسة.»التّرجُّل« تسريح الشعر وغسله .
3. (5254)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi.” [Buhârî, Salat 47, Vüdu 31, Et´ime 5, Libas 38, 77; Müslim, Taharet 67, (268); Ebu Davud, Libas 44, (4140); Tirmizî, Salat 428, (608); Nesâî, Taharet 90, (1, 78).][42]
ـ5255 ـ4ـ وعن أبي هريرة وأنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قاَ: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ #: أنَّ يَنْتَعِلَ الرَّجُلُ قَائِماً[. أخرجه الترمذي وأخرجه أبو داود عن جابر .
4. (5255)- Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes (radıyallahu anhümâ) anlatıyorlar: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.” [Tirmizî, Libas 35, (1776, 1777). Bu hadisi Ebu Davud Hz. Cabir (radıyallahu anh)´dan rivayet etti: Libas 44, (4135).][43]
AÇIKLAMA:
Ayakkabının ayakta giyilmesinin yasaklanış sebebiyle ilgili olarak Hattâbî şu açıklamayı yapar: “Resulullah bunu yasaklamıştır. Çünkü ayakkabıyı oturarak giymek kişiye daha kolay ve daha rahattır. Ayrıca ayakta giyinmesi, adamın başaşağı olmasında da bir sebeptir. Bu sebeple oturmayı ve elini de kullanarak sıkıntıya düşmeden giyinmeyi emretti.” [44]
ـ5256 ـ5ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مِنَ السُّنَّةِ إذَا جَلَسَ الرَّجُلُ أنْ يَخْلَعَ نَعْلَيْهِ فيَضَعَهُمَا بِجَنْبِهِ[. أخرجه أبو داود .
5. (5256)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) diyor ki: “Kişi oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.” [Ebu Davud, Libas 44, (4138), Salat 89, (648).][45]
AÇIKLAMA:
Şarihler, bu hadisi açıklama sadedinde şu bilgiyi sunarlar: “Ayakkabının oturulacağı zaman çıkarılması sünnettir. Ebu Davud´un namazla ilgili bölümünde gelen rivayette, çıkarılan ayakkabının sol tarafa konması emredilir. Kâri´nin yorumuna göre sağa konmayış, sağın bereketi sebebiyledir. Öne konmayış da kıbleye hürmetendir. Çalınma endişesiyle de arkaya konulmaması uygundur.”
Hadis, sergisiz olan Resulullah devrinin mescit şartlarını aksettirir. Günümüzde, mescide ayakkabıyla girmek mevzubahis olamaz. Ayrıca ayakkabılıklar varken halıların üzerine ayakkabı taşımak da tecviz edilemez. Hırsızlık endişesi galebe çalan kimselere, hadiste ayakkabıyı beraberinde götürme ruhsatı vardır. Ancak bunu naylon torbalarda yapmak gerekir. Hadisleri anlarken veya tatbik ederken, Aleyhissalâtu vesselâm devrinin içtimâî ve teknik şartlarını gözönüne almak, muhataplarıyla ilgili değişken unsurlara dikkat etmek gerekir.[46]
ـ5257 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # في غَزْوَةِ غَزَوْنَاها: اِسْتَكْثِرُوا مِنَ النِّعَالِ فإنَّ الرَّجُلَ َ يَزَالُ رَاكِباً مَا انْتَعَلَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
6. (5257)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), katıldığımız bir gazvede buyurdular ki:
“Ayakkabıları çoğaltın. Çünkü kişi ayakkabı giydiği müddetçe binmeye devam eder.” [Müslim, Libas 66, (2096); Ebu Davud, Libas 44, (4133).][47]
AÇIKLAMA:
Hadiste, sefer sırasında ayakkabı giymeye teşvik var. Ayakkabı giymekle biniyor olmanın manası, “ayakkabılı kimsenin ayakları binen kimsenin ayakları gibi bir kısım zararlardan ve meşakkatlerden selamette kalır” demektir. [48]
ـ5258 ـ7ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَلْبَسُ النِّعَالَ السِّبْتِيَّةَ، وَهِىَ الّتِي لَيْسَ عَلَيْهَا شَعْرٌ، وَيَتَوَضّأ فيها، وَأنَا أُحِبُّ أنْ ألْبَسَهَا[. أخرجه النّسائى.»السِّبْتِيةُ« جلود بقر مدبوغة بالقرظ قد سبت عنها شعرها: أى حلق .
7. (5258)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı sebtiyye ayakkabısı giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy bulunmayan ayakkabıdır. Aleyhissalâtu vesselâm bu ayakkabı içinde abdest alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim.” [Nesâî, Taharet 95, (1, 80), Zinet 67, (7, 186).][49]
AÇIKLAMA:
1- Sebtiyye: Debbağlanmış sığır derisi demektir. Üzerindeki bütün kıllar, debbağlanma sırasında yolunmuştur. Sebt kelimesi yolunmayı ifade eder. Yumuşama manası da bulunduğundan, ismin bu manadan geldiği de söylenmiştir.
2- Hadis, Ashab´ın zevklerini bile sünnete göre ayarladığına güzel bir örnektir.[50]
ـ5259 ـ8ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِنَعْلَىْ رَسُولِ اللّهِ # قِبَاَنِ[. أخرجه الخمسة إ مسلماً.»قِبَال النّعلِ« زمامها، وهو السير الذي يكون بين ا‘صبع الوسطى والتي تليها .
8. (5259)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ayakkabısında parmak arasına geçen atkısı vardı.” [Buhârî, Libas 41, Ebu Davud, Libas 44, (4134); Tirmizî, Libas 33, (1773, 1774); Nesâî, Zinet 117, (8, 217).][51]
AÇIKLAMA:
Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ayakkabısı hakkında bilgi verilmektedir. Yapılan tarife göre, ayakkabısında parmak aralarından geçen bir atkı mevcuttur. Kıbal, bu parmak atkısına denmektedir. Sırımdan olan bu atkı, orta parmakla onu takip eden parmak arasına girmelidir. Aliyyu´l-Kârî´nin el-Cezerî´den nakline göre, “Resulullah´ın ayakkabısında iki sırım vardı. Birini başparmağı ile onu takip eden parmağın arasına geçirirdi, diğerini de orta parmakla onu takip eden parmağın arasına geçirirdi. Bu iki sırımın birleşme yeri ayağın üst yüzünün üzeri idi. Bu, ayakkabının şirak denen bağlama takımını teşkil ediyordu.” Kıbal´ı, Cevherî şöyle açıklamıştır: “Ayakkabı atkısı: Ortaparmakla onu takibeden parmak arasında bulunan zimam (yular)dır.”[52]
ـ5260 ـ9ـ وعن ابن أبي مُلَيْكَةَ قَالَ: ]قِيلَ لِعَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. هَلْ تَلْبَسُ الْمَرأةُ النّعْلَ؟ فقَالَتْ: قَدْ لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ # الرَّجُلَةَ مِنَ النّسَاءِ[. أخرجه أبو داود.»اَلْمُترجِّلَةُ« من النّساءِ: هِىَ الّتِي تشبّه بالرجال في هيئتهم وأحوالهم وأخقهم وأفعالهم .
9. (5260)- İbnu Ebi Müleyke anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´ye:
“Kadın (erkeğe mahsus) ayakkabı giyer mi ” diye sorulmuştu:
“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlardan erkekleşenlere lanet etti!” diye cevap verdi.” [Ebu Davud, Libas 31, (4099).][53]
AÇIKLAMA:
1- Na´l kelimesi, nalın veya ayakkabı diye çevrilebilir. en-Nihaye´de “yürüme sırasında giyilen şey” diye açıklanmıştır. Şu halde bunu sadece takunya diye anlamak hatalı ve eksik olur. Bu durumda hadisi “erkek ayakkabısı” diyerek kayıtlayarak anlamak gerekecektir.
2- Hadis, kadınların ayakkabıda dahi erkeklere benzememesi gereğini teşri buyurmaktadır. Recüle kelimesi reculün müennesidir. Erkekleşmiş, kılık kıyafetiyle, konuşma tarzıyla erkeğe benzemiş kadın demek olur.[54]
ـ5261 ـ10ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلرَّجُلَ يَلْبَسُ لِبْسَةَ الْمَرْأة، وَالْمَرْأةَ تَلْبَسُ لِبْسََةَ الرَّجُلِ[. أخرجه أبو داود.
10. (5261)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lanet etti.” [Ebu Davud, Libas 31, (4098).][55]
AÇIKLAMA:
“Bu hadis, benzeşme meselesini önceki hadise nazaran daha umumi olarak ele almaktadır. Anlaşılacağı üzere, sadece ayakkabıda değil, kılık kıyafete giren her hususta cinsler birbirlerine benzememelidir. en-Nihaye´de, “kadınların rey ve ilimde erkeklere benzemelerinin mahmud olduğu”nu, bunun takdir edilecek bir meziyet olduğunu belirtir.[56]
* ZİNETİN TERKİ
ـ5262 ـ1ـ عن معاذ بن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَرَكَ اللِّبَاسَ تَوَاضعاً للّهِ، وَهُوَ يَقْدِرُ عَلَيْهِ، دَعَاهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلى رُؤُسِ الْخََئِقَ حَتّى يُخَيِّرَهُ مِنْ أىِّ حُلَلِ ا“يمانِ شَاءَ يَلْبَسُهَا[. أخرجه الترمذي .
1. (5262)- Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Kim muktedir olduğu halde tevazu maksadıyla (Allah için) (kıymetli) elbise giymeyi terkederse, Allah kıyamet günü, onu mahlukatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte onu muhayyer bırakır.” [Tirmizî, Kıyamet 40, (2483).][57]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste sadece “elbise” kelimesi geçmektedir. Ancak bundan maksad pahası yüksek olan kıymetli, süslü elbisedir. Ayrıca Teysiru´l-Vüsul´ de eksik olduğu halde, Tirmizî´deki aslında “Allah için” tabiri vardır. Bu ziyade, hadis metninde olmasaydı bile takdiren var kabul edilecekti. Çünkü sırf “mütevazi” veya “zahid ” desinler diye güzel elbise giymeyi terketmek zikredilen fazilete sebep olamaz.
2- Mahlukatın başları üstüne çağırılması, onun herkese gösterilip, ammenin huzurunda taltif ve tebcil edilmesi demektir.
Bir başka rivayette, Resulullah´ın şöyle söylediği de belirtilmiştir: “Kim almaya gücü yettiği halde güzellik elbisesini terkederse… Allah ona keramet elbisesini giydirir.”
Resulullah: “Allah, nimetini kulu üzerinde görmeyi sever” hadisleriyle herkesi geliriyle mütenasib giyinmeye teşvik etmiş, iyi ve kıymetli şeylerin giyilmesinin günah olmadığını belirtmiş ise de, sadedinde olduğumuz hadiste, Allah rızası için mütevazi giyinmenin faziletini de belirtmiş olmaktadır. Şu halde, bu hadis, mütevazi giyinmeye bir emir olmayıp, bir irşaddır.[58]
ـ5263 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ لَبِسَ ثَوْبَ شُهْرَةٍ ألْبَسَهُ اللّهُ ثَوْبَ مَذَلَّةٍ؛ وفي رواية: ألْبَسَهُ اللّهُ أيَّاهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ ألْهَبَ فيهِ النّارَ[. أخرجه الرواية ا‘ولى أبو داود، والثانية رزين.»ثَوْبُ الشّهْرَةِ« هو الذي إذا لبسه ا“نسان افتضح به اشتهر بين الناس، والمراد به ما يجوز للرجال لبسه شرعاً و عرفاً .
2. (5263)- Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Kim şöhret elbisesi giyerse Allah ona zillet elbisesi giydirir.”
Bir rivayette de şöyle denmiştir: “…Kıyamet günü Allah ona onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur.” [Ebu Davud, Libas 5, (4029), 4030).][59]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Ebu Davud´daki aslı ile Teysir´deki metin arasında, manaya tesir etmeyen bazı farklılıklar mevcuttur.
2- Şöhret elbisesi: İbnu´l-Esir bunu, “rengi, herkesin giydiği elbiselerin rengine muhalefetle dikkatleri kendine çeken elbisedir, sahibi böylece hasıl ettiği istiğrabla tekebbür eder” diye açıklar. Dikkat çekmek her zaman renk farklılığı ile olmaz. Giyilen elbisenin şekli, tarzı da dikkatleri kendine çekebilir. Bir başka ifade ile, hadisin mutlak ifadesi gözönüne alınınca, bölgenin umumi ve mutad modasına ters düştüğü için şu veya bu yönüyle garabet arzederek dikkatleri üzerine çeken her çeşit elbise bu gruba girmeli ve yasak olmalıdır. Nitekim bu elbise “şeriate ve örfe uymayan kıyafet” diye de tarif edilmiştir.
Öyleyse İslam kıyafeti, sadece tesettürün sağlanmasıyla gerçekleşmez, başka esaslar da arar. İşte bunlardan biri dikkat çekici olmamaktır. Aksi takdirde, Allah kıyamet günü, kişinin işlediği suça muvafık bir ceza ile cezalandırıp onu zillete atacaktır. الجزاءُ مِنْ جِنْسِ العَمَلِ [60]
* SÜSLENME
ـ5264 ـ1ـ عن أبي ا‘حْوص عن أبيه قال: ]أتَيْتُ النّبِىَّ # وَعلَيَّ ثَوْبُ دُونٍ. فقَالَ: ألَكَ مَالٌ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قَالَ: مِنْ أىِّ الْمَالِ؟ قُلْتُ مِنْ كُلِّ الْمَالِ قَدْ أعْطَانِى اللّهُ تَعالى. قَالَ: فَاِذَا أتاكَ اللّهُ تَعالى مَاً فَلْيُرَ أثَرُ نِعْمَةِ اللّهِ عَلَيْكَ وَكَرامَتِهِ[. أخرجه النسائي .
1. (5264)- Ebu´l-Ahvas babasından naklen diyor ki: “Üzerimde adi bir elbise olduğu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanına gelmiştim. Bana:
“Senin malın yok mu ” diye sordu.
“Evet var!” cevabıma:
“Hangi çeşit maldan ” sorusunu yöneltti.
“Her çeşit maldan Allah bana vermiştir [deve, sığır, davar, at, köle, hepsinden var]” demem üzerine:
“Öyleyse Allah Teala hazretleri sana bir mal verdiği vakit Allah´ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!” buyurdular.” [Nesaî, Zinet 83, (8, 196).][61]
AÇIKLAMA:
Dinimiz, her ne kadar mütevazi bir hayat tavsiye ediyorsa da, tevazuda ileri gidip varlık içinde yokluk hayatı yaşamayı hoş görmez. Ayet-i kerime dünyadaki nasibin unutulmamasını emreder (Kasas 77). Hadiste de: “Allah birinize bir mal verdi mi, onu önce kendine harcasın” buyurarak daha açık bir üslupla kişinin kendisi için makul ölçülerle harcaması gereğine dikkat çeker.[62]
ـ5265 ـ2ـ وعن محمّد بن يحيى بن حِبّانٍ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَا عَلى أحَدِكُمْ إنْ وَجَدَ سَعَةَ أنْ يَتَّخِذَ ثَوْبَيْنِ لِيَوْمِ الْجُمْعَةِ غَيْرُ
ثَوْبى مِهْنَتِهِ[. أخرجه أبو داود.»المهنة« الخدمة ومعاناة ا‘شغال .
2. (5265)- Muhammed İbnu Yahya İbnu Hibban anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Sizden biri bolluğa erince iş elbisesinden başka bir de cum´a elbisesi edinirse üzerine (bir vebal) yoktur.” [Ebu Davud, Salat 219, (1078); İbnu Mace, İkametu´s-Salat 82, (1095).][63]
AÇIKLAMA:
Rivayetin Ebu Davud´daki aslında, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu irşadı hutbe sırasında beyan ettiği belirtilir. Böylce cum´a ve bayramlarda giyilmek üzere hususi bir elbise bulundurmanın dinen reddedilen israf sayılmayacağı beyan edilmiş olmaktadır. Bu, hem cum´aya katılan insanların iş elbiselerinin neşredeceği nahoş kokulardan uzak tutulmasını sağlayarak mescidleri daha cazip, daha huzurlu kılar, hem de Müslümanların bayramı olan cum´aya tazim ifade eder.
Hadis, cum´a günü güzel ve temiz elbise giymenin ve hatta sırf cum´ aya mahsus bir takım bulundurmanın müstehab olduğunu ifade eder.[64]
ـ5266 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَظَرَ رَسُولُ اللّهِ #: الى صَاحِبِ لَنَا يَرْعى ظَهْراً لَنَا وَعَلَيْهِ بُرْدَانِ قَدْ أخْلَقَا. فَقَالَ: أمَالَهُ غَيْرُ هذَيْنِ؟ قَلْتُ: بَلى لَهُ ثَوْبَانِ في الْعَيْبَةِ كَسَوْتُهُ إيّاهُمَا. فقَالَ: ادْعُهُ، فَلْيَلْبَسْهُمَا، فَلَبِسَهُمَا. فَلَمَّا وَلّى؛ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَالَهُ؟ ضَرَبَ اللّهُ عُنُقَهُ. ألَيْسَ هذَا خَيْراً؟ فَسَمِعَهُ الرَّجُلُ فقَالَ: في سَبِيلِ اللّهِ يَا رَسُولَ اللّهِ؟. فقَالَ: في سَبِيلِ اللّهِ. فَقُتِلَ الرَّجُلُ في سَبيلِ اللّهِ[. أخرجه مالك .
3. (5266)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bize binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki parçalı giysi vardı.
“Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu ” buyurdular. Evet var dedim. Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları giydirmiştim.”
“Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!” emrettiler. (Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim, o da onları giyindi. Geri gitmek üzere dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm:
“Nesi var (da bu yenileri giymiyor ) Allah boynunu vurasıca! Bu daha hoş değil mi ” buyurdular. Adam bu sözü işitti ve: “Allah yolunda mı (boynum vurulsun) ey Allah´ın Resulü ” dedi.
“Evet buyurdular, Allah yolunda!” Adam Allah yolunda öldürüldü. [Muvatta, Libas 1, (2, 910).][65]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Muvatta´daki aslında mevzumuz açısından ehemmiyetli bir ziyade var. Hz. Cabir bu hadisenin bir sefer sırasında (Enmar Gazvesi´nde) cerayan ettiğini belirtir. Yani savaş sırasında bile olsa, çoban bile olsa eskipüskü pejmürde bir kıyafetten imkan nisbetinde kaçınılmalıdır. İslam uleması, nususun karinesine dayanarak kıyafetin insan ruhuna tesir edeceğini kabul etmiştir.
2- Hadiste geçen “Allah boynunu vurasıca!” tabiri, bir bedduadan ziyade memnuniyetsizliği ifade eden bir tabirdir. Dilimizde Allah hayrını veresice tabirini bu makamda kullanırız. Hadisin devamındaki inceliğin hatırına, dilimizdeki örfî karşılığını kullanmadık.
Hadisin devamı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bir mucizesiyle tamamlanmaktadır.[66]
ـ5267 ـ4ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ #: عَنْ هَاتَيْنِ اللِّبْسَتَيْنِ: اَلْمُرْتَفِعَةِ، وَالدُّونِ[. أخرجه رزين .
4. (5267)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu iki kıyafeti yasakladı: Çok yüksek kıyafet, çok düşük kıyafet.” [Rezin tahriç etmiştir.][67]
AÇIKLAMA:
Rivayet Rezin İbnu Muaviye´ye aittir. Ancak mütedavil kaynaklarda bulunamamıştır. Hadiste insan haysiyetine yakışmayacak derecede düşük bir kıyafetin yasaklanması yanında, kişiye kibir telkin edecek çok pahalı bir kıyafet de yasaklanmaktadır. Böylece, “Her işin hayırlısı vasat olanıdır” hadisi kıyafette de cari olmaktadır. Çok düşük kıyafet kişiyi ruhen sefilleştirip, insanî itibarını da haleldar edeceği gibi, yüksek bir kıyafet de israfa kaçmaktan öte, ruhta mezmum olan tekebbür hissini doğurabilecek, normal insanların uzaklaşmasına ve kişinin yalnızlaşmasına sebep olabilecektir.[68]
İKİNCİ FASIL
ELBİSE ÇEŞİTLERİ
ـ5268 ـ1ـ عن أمُّ سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ أحَبُّ الثِّيَابِ الى رَسُولِ اللّهِ #: اَلْقَمِيصُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
1. (5268)- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın en ziyade sevdiği elbise kamîs idi.” [Ebu Davud, Libas 3, (4025); Tirmizî, Libas 28, (1762, 1763).][69]
AÇIKLAMA:
1- Arapça´da vücudu örtmek üzere giyilen veya sarılan her şeye sevb denir. Sevb dikişli de olabilir, dikişsiz de. Dilimizdeki giysi kelimesi sevbin karşılığı olabilir. Kamis ise dikişli giysidir. Bunun baş ve kolların geçmesini sağlayan oyukları vardır. Şu halde, kamis, bedenin yukarı kısmını örten dikişli giysinin adıdır ki, gömlek demekteyiz.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), vücudu örtmede, rida ve izar gibi dikişsiz olup sargı ve atkı suretiyle vücudun örtülmesine bedel, dikişli olan kamisin giyilmesini tercih etmektedir. Rida belden yukarıyı atkı suretiyle izar da belden aşağıyı sarınma suretiyle örten giysilerin adıdır. Şu halde dikişli olan kamis, örtünme işini daha iyi, daha sağlam yapacağı için (aleyhissalâtu vesselâm) bunu daha çok sevmiş olmalıdır. İzar ve ridanın ayrıca bağlanarak bedene rabtedilmeye ihtiyacı vardır.[70]
ـ5269 ـ2ـ وعن سُوَيْدِ بْنِ قَيْسٍ قَالَ: ]جَلَبْتُ أنَا وَمَحْرَفَةُ الْعَبْدِىُّ بَزَّا مِنْ هَجَرَ، فأتَيْنَا بِهِ مَكَّةَ، فَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ # فَسَاوَنَا سَرَاوِيلَ فَبِعْنَا مِنْهُ فوَزَنَ ثَمَنَهُ وَقالَ لِلّذِى يَزِنُ زِنْ وَأرْجِحْ[. أخرجه أصحاب السنن .
2. (5269)- Süveyd İbnu Kays anlatıyor: “Ben ve Mahrefetu´l-Abdî, Hacer´den bez alıp, Mekke´ye getirdik. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) [yanımıza] gelip bizimle bir şalvar pazarlık etti ve satın aldı. Fiyatını bize tartıp ödedi. Tartan kimseye de: “Tart (ve ibreyi lehine) kaydır!” emretti.” [Ebu Davud, Büyû 7, (3336); Tirmizî, Büyû 66, (1305); Nesaî, Büyû 54, (7, 284).][71]
AÇIKLAMA:
1- Hacer, Medine´ye yakın bir yer adıdır.
2- Alimler bu hadisten, tartma ve ölçme işinin ücretle olabileceği, bu hizmete mukabil ücret alınabileceği hükmünü çıkarmışlardır. Bundan hareketle taksim eden ve muhasebe işini yapanların da bu hizmetleri mukabili ücret alabileceği hükmüne varılmıştır. Sadece Ahmed İbnu Hanbel ile Said İbnu Müseyyeb rahimehümallah´ın taksim eden ve hesap yapanların (kassam ve hasib) ücret almalarını mekruh addettikleri rivayet edilmiştir.
3- Resulullah´ın hitabında, fiyatın tartılma (ve bozdurulma) ameliyesinin müşteriye terettüp ettiği hükmü çıkarılmıştır. Sözgelimi bu iş bir külfet, bir ücret mukabili yapılacaksa bu külfet ve ücret müşteriye aittir, satıcıya değil. Günümüzdeki tatbikat buna uymuyor denebilir. Müşteri bütün para verir, bozma veya bozdurma zahmetine satan katlanır. Paranın tartılması günümüzde mevzubahis değildir. Resulullah devrinde madrub dediğimiz dökme para mevcut değildi. Altın ve gümüş tartılarak ödeme yapılırdı. Şimdilerde dövizden bozdurarak ödeme mevzubahis olabilir.
Alimler, bu hadisten hareketle, satın alınan eşyaya terettüp eden tartma bölme gibi ameliyenin külfet ve ücretinin de satıcıya ait olacağına hükmetmişlerdir.[72]
ـ5270 ـ3ـ وعن الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ قالَ: ]قَسَمَ رَسُولُ اللّهِ # أقْبِيَةً فَلَمْ يُعْطِ مَخْرَمَةَ مِنْهَا شَيْئاً. فقَالَ: يَا بُنَىَّ انْطَلِقْ بِنَا الى رَسُولِ اللّهِ #، فَانْطَلَقْتُ مَعَهُ. فقَالَ: ادْخُلْ، فَادْعُهُ لِي. فَدَعَوْتُهُ، فَخَرَجَ وَعَلَيْهِ قِبَاءٌ مِنْهَا. فقَالَ: خَبَأنَا هذَا لَكَ ثُمَّ نَظَرَ رَسُولُ اللّهِ # الى أبِي، فقَالَ: رَضِيَ مَخْرَمَةُ[. أخرجه الخمسة .
3. (5270)- Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (ashabına) bir kısım kaftanlar taksim etti, fakat (babam) Mahreme´ye hiçbir şey vermedi. Bunun üzerine babam:
“Haydi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gidelim!” dedi ve beraber gittik. Bana: “Gir de Aleyhissalâtu vesselâm´ı bana çağır!” dedi. Ben de çağırdım. Resulullah üzerinde dağıttığı kaftanlardan biri olduğu halde dışarı çıktı ve “Bunu senin için sakladık!” buyurdu. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) babama baktı ve: “Mahreme razı oldu!” buyurdu.” [Buharî, Farzu´l-Humus 11, Libas 12; Müslim, Zekat 129, (1058), Ebu Davud, Libas 4, (4028); Tirmizî, Edeb 53, (2819); Nesâî, Zinet 100, (7, 205).][73]
ـ5271 ـ4ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ أحَبَّ الثِّيَابِ الى رَسُولِ اللّهِ # أنْ نَلْبِسَهُ الْحِبَرَةُ[. أخرجه الخمسة.»الحِبَرَةُ« واحدة الْحِبْرُ، وهي البرود الْمَوشِية الْمَنْقُوشَةِ .
4. (5271)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) en çok, hıbere (denen Yemen´de mamul, çubuklu) kumaştan giyinmemizi severdi.” [Buhârî, Libas 18; Müslim Libas 32, (2079); Ebu Davud, Libas 15, (4060); Tirmizî, Libas 45, (1788); Nesaî, Zinet 95, (8, 203).][74]
ـ5272 ـ5ـ وعن أبي زميل قال: حَدّثَنَا ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَمّا خَرَجَتِ الْحَرُورِيّةُ أتَيْتُ عَلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فقَالَ: ائْتِ هؤَُءِ الْقَوْم، فَلَبِسْتُ أحْسَنَ مَا يَكُونُ مِنْ حُلَلِ الْيَمَنِ، قَالَ أبُو زُمَيْلٍ: وَكَانَ ابْنُ عَبّاس رَجًُ جَمِيً جَهِيراً. قَالَ ابْنُ عَبّاس: فأتَيْتُهُمْ فقَالُوا: مَرْحَباً بِكَ يَا ابْنُ عَبّاس، مَا هذهِ الْحُلّةُ؟ قُلْتُ: مَا تَعِيبُونَ عَلَىَّ؟ لََقَدْ رَأيْتُ عَلى رَسُولِ اللّهِ # أحْسَنَ مَا يَكُونُ مِنَ الْحُلَلِ[. أخرجه أبو داود .
5.(5272)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Harûriyye (denen Haricîler) çıktığı zaman Hz. Ali (radıyallahu anh)´nin yanına geldim. Bana:
“Şu adamlara bir uğra!” dedi. Ben de mevcut Yemen hullelerinin en güzelini giydim.”
Ebu Zümeyl der k: “İbnu Abbas yakışıklı ve gür sesli biriydi.” İbnu Abbas der ki:
“Harurîlerin yanına vardım. Bana:
“Hoş geldin ey İbnu Abbas! Bu takımın da ne ” dediler. Ben:
“Beni ayıplıyor musunuz Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm!” dedim.” [Ebu Davud Libas 8, (4037).][75]
ـ5273 ـ6ـ وعن عبدُ الواحِدِ بْنِ أيْمَنْ عَنْ أبيه قال: ]دََخَلْتُ عَلى عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها وَعَلَيْهَا دِرْعٌ قِطْرِىٌّ ثَمَنُ خَمْسَةِ دَرَاهِمَ فقَالَت: اِرْفَعْ بَصَرَك الى جَارِيَتِى فإنَّهَا تَزْهَى أنْ تَلْبِسَهُ في الْبَيْتِ، وَقَدْ كَانَ لِى مِنْهَا دِرْعٌ على عَهْدِ رَسولِ اللّهِ # فَمَا كَانَتِ امْرَأةٌ تُقَيِّنُ بِالْمَدِينَةِ إَّ أتَتْ اليّ تَسْتَعِيرُهُ[. أخرجه البخاري.»اَلدُّرُوعُ الْقِطِرِّيَةُ« دروع حمر لها أعم فيها بعض الخشونة، وقيل هى حلل جياد تحمل من قبل البحرين.و»تَزَهى« أى تتكبر.و»تُقيِّنُ« أى تزين للدخول على زوجها .
6. (5273)- Abdülvahid İbnu Eymen babasından anlatıyor: “Hz. Aişe´nin yanına girdim. Üzerinde kalın Yemen bezinden yapılmış fiyatı beş dirhem olan bir elbise bulunuyordu. Hz Aişe:
“Gözünü cariyeme kaldır da ona bir bak! Zira o şimdi benim giydiğim şu elbiseyi evin içinde giymekten arlanır. Halbuki, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında benim o (kaba kumaş)tan bir elbisem vardı. Medine´de zifaf için süslenen her kadın gelip o elbiyi benden iareten alırdı.” [Buhârî, Hibe 34.][76]
AÇIKLAMA:
Kıtrî: Bahreyn´deki Katar karyesine mensup demektir. Şu halde dır´un kıtrî, orada imal edilen bir kumaştır. Lütgatçiler bunun çizgili sert kaba bir kumaş olduğunu söylerler. Dır´ (cem´i: durû) kadınların giydiği kamis (gömlek)dir. Zırh kelimesi bundan gelir.
Şu halde Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan sonra kavuştuğu fevkalade bolluğa rağmen zahidane bir hayatı tercih etmiş, ince, narin, kumaşlar varken kaba ve sert olan düşük kumaşlarla iktifa etmiştir. Kumaşın kalitesinin düşüklüğünü ifade için cariyelerin bile giymekten ar duyacaklarını söylemektedir.
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında Arap cemiyetinde, evlenecek olan kadınların gelinlik elbise iare ettiklerini ve dolayısıyla bunun caiz olduğunu da belirtmektedir.[77]
ـ5274 ـ7ـ وعنِ الْمُغِيرَةُ بن شُعْبَة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]وَضّأتُ رَسُولَ اللّهِ # وَعَليْهِ جُبَّةٌ مِنْ صُوفٍ شَامِيَّةٌ ضَيِّقَةُ الْكُمَّيْنِ، فَذَهَبَ يُخْرِجُ يَدَهُ مِنْهَا، فَضَاقَتْ عَلَيْهِ، فأخْرَجَهَا مِنْ تَحْتِ بَدَنِهِ فَغَسَلَهُمَا[. أخرجه الترمذي .
7. (5274)- Muğîre İbnu Şu´be (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a üzerinde yünden Şamî bir cübbe olduğu halde abdest suyunu döktüm. Cübbenin yenleri dar idi. Elini çıkar(ıp cübbenin yenlerini çemre)mek istedi. Fakat kol dar gelince, (cübbeyi omuzuna atarak) ellerini bedeninin altından çıkardı ve yıkadı.” [Tirmizî, Libas 30, (1768, 1769).][78]
AÇIKLAMA:
Resulullah bu Şamî (bazı rivayetlerde Rumî) cübbeyi Tebük Seferi sırasında giymiştir. Giyme sırasında temizliğini tahkik etmediği için küffardan satın alınan elbisenin pisliği belli olmadıkça temiz addedileceği hükmü çıkarılmıştır.[79]
ÜÇÜNCÜ FASIL
ELBİSELERİN RENKLERİ
* BEYAZ
ـ5275 ـ1ـ عن ابن عباّسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلْبَسُوا مِنْ ثِيَابِكُمُ الْبَيَاضَ، فإنَّهَا مِنْ خَيْرِ ثِيَابِكُمْ، وَكَفِّنُوا فيهَا مَوْتَاكُمْ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
1. (5275)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Elbiselerden beyaz olanları giyin. Çünkü onlar en hayırlı giyeceklerinizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin.” [Tirmizî, Cenaiz 18, (994); Ebu Davud, Tıbb 14, (3878).][80]
* KIRMIZI
ـ5276 ـ1ـ عن هلِ بن عامرٍ عن أبيه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # بِمِنىً يَخْطُب، وَعَلَيْهِ بُرْدٌ أحْمَرُ، وَهُوَ عَلى بَغْلَتِهِ، وَعَلِىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه أمَامَهُ يُعَبِّرُ عَنْهُ[. أخرجه أبو داود .
2. (5276)- Hilal İbnu Amir babasından naklediyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı Mina´da halka hitap ederken gördüm. Sırtında kırmızı bir bürde vardı ve katırının üzerinde idi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de önüne durmuş, Aleyhissalâtu vesselâm´ın söylediklerini tekrarlıyordu.” [Ebu Davud, Libas 21, (4073).][81]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kırmızı renkli elbise giydiğine delalet etmektedir. Erkeklerin kırmızı giymesini hoş karşılamadığını ifade eden rivayetler de var. Bu sebeple renk hususunda mezhepler ihtilaf etmiştir. Rivayetlerin değerlendirilmesi, kırmızı renk için Hanefîleri “mekruh” demeye sevkederken, Şafiî, Malikî gibi bazılarını da “mübah” demeye sevketmiştir. Bu meseledeki ihtilafın teferruatına inmeyi, her iki tarafın delillerini mütalaalarını burada kaydetmeyi gereksiz görüyoruz. Zaten bir kısmı müteakiben kaydedilecek. Şu halde sadedinde olduğumuz hadis, “kırmızı renk erkekler için mübahtır” diyenlerin delillerinden birini teşkil etmektedir.[82]
ـ5277 ـ2ـ وعن البراء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # مَرْبُوعاً، وَقَدْ رَأيْتُهُ في حُلَّةٍ حَمْرَاءَ مَا رَأيْتُ شَيْئاً أحْسَنَ مِنْهُ قَطُّ[. أخرجه الخمسة .
2. (5277)- Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) orta boylu idi. Ben onu kızıl bir hulle içerisinde gördüm. Ben Aleyhissalâtu vesselâm´dan daha güzel bir şeyi hiç görmedim.” [Buhârî, Libas 35; Menakıb 23; Müslim, Fezail 91, (2337); Ebu Davud, Libas 21, (4072); Tirmizî, Libas 4, (1724); Nesâî, Zinet 94, (8, 203).][83]
ـ5278 ـ3ـ وعن ابن عمرو بن العاصٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَرَّ رَجُلٌ وَعَلَيْهِ ثَوْبَانِ أحْمَرانِ، فَسَلَّمَ عَلى النّبِىِّ # فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيْهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
3. (5278)- İbnu Amr İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Üzerinde kırmızı renkli iki giyecek bulunan bir adam geldi ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a selam verdi. Ama (aleyhissalâtu vesselâm) adamın selamını almadı.” [Ebu Davud, Libas 20, (4069); Tirmizî, Edeb 45, (2808).][84]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisi, bir kısım alimler kırmızı renkli elbise giymenin erkeklere yasak olduğu istikametinde değerlendirmiştir.Resûlullah´ın selamı almayışı için bir başka sebep olabileceği söylenmişse de, o sebep belli değildir ve hadisin siyakı, selam almama hadisesinin adamın kırmızı giymiş olmasından ileri geldiğini müşirdir.
2- Hadisten çıkarılan diğer bir hükme göre, münker iş yapan kimseye, onu bu davranışından zecretmek (vazgeçirmek) için selamını almamak, selam vermemek caizdir. Yine denmiştir ki: “Bid´at ehline ve açıktan günah işleyene, tahkir olsun diye selam vermemek ve bu yolla onları davranışlarından zecretmek müstehabtır.” Nitekim Tebük Seferi´ne mazeretsiz ve izinsiz katılmayanlardan Ka´b İbnu Malik´e vahiyle af gelinceye kadar Resulullah ne selam vermiş, ne de selamını almıştır.[85]
ـ5279 ـ4ـ وعن اِمْرَأةٍ من بَنِى أسد قالت: ]كُنْتُ يَوْماً عِنْدَ زَيْنَبَ امْرَأةِ النّبِىِّ # وَنَحْنُ نَصْبُغُ ثِيَاباً لَهَا بِمَغْرَةٍ، فَبَيْنَا نَحْنُ كذلِكَ إذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللّهِ # فَلَمَّا رَأى الْمَغْرَةَ رَجَعَ. فَلَمَّا رَأَتْ زَيْنَبُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها ذلِكَ عََلِمَتْ أنَّهُ كَرِهَ ذلِكَ. فَغَسَلَتْ ثِيَابَهَا وَوَارَتْ كُلَّ حُمْرَةٍ! فَرَجَعَ؛ فَاطَّلَعَ. فَلَمَّا لَمْ يَرَ شَيْئاً دَخَلَ[. أخرجه أبو داود .
4. (5279)- Benî Esed´den bir kadın anlatıyor: “Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerinden Zeyneb´in yanında idim ve kızıl toprakla onun elbiselerini boyuyorduk. Biz bu işle meşgulken Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi. Ancak kızıl toprağı görünce geri döndü. Zeynep bu hali görünce, Aleyhissalâtu vesselâm´ın bunu mekruh addettiğini anladı ve derhal elbiselerini yıkadı ve bütün kırmızılığı örttü. Aleyhissalâtu vesselâm geri döndü ve aniden geldi. (Boyadan) hiçbir şey görmeyince içeri girdi.” [Ebu Davud, Libas 20, (4071).][86]
ـ5280 ـ5ـ وعن عِمْران بن حُصَيْنٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ أرْكَبُ ا‘رْجُوَانَ، وََ اَلْبَسُ الْمُعَصْفَرَ، وََ الْقَمِيصَ الْمَكْفُوفَ بِالْحَرِيرِ؛ أَ وَطِيبُ الرِّجَالِ رِيحٌ َ لَوْنَ لَهُ. أَ وَطِيبُ النِّسَاءِ لَوْنٌ َ رِيحَ لَهُ[. أخرجه أبو داود.»ا‘رْجُوَانُ« صبغ أحمر شديد الحمرة .
5. (5280)- İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Ben erguvan (koyu kızıl) renkli şeyin üzerine binmem. Ne sarıya boyanmışı ne de (eteğinin ucuna, yakasına, yenine) ipekli geçirilmiş gömleği giymem. Bilesiniz erkeğin sürünme maddesi kokuludur, renksizdir. Bilesiniz kadının sürünme maddesi renklidir kokusuzdur.” [Ebu Davud, Libas, 11, (4048); Tirmizî, Edeb 30, (2789).][87]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen “el-ercuvan”dan maksadın meyseretu´l-ercuvan olduğu belirtilir. Meyseretu´l-ercuvan ise, en-Nihaye´nin açıklamasına göre, kırmızı ipekten ve atlastan yapılan yumuşak küçük bir minderdir. İçerisine pamuk veya yün doldurulmuştur. Deve vs. bineklerde semerin üzerine konulur. Hayvana binen kimse bunun üzerine oturur. Hadiste Aleyhissalâtu vesselâm bu evsafta minderlerin konduğu hayvana binmeyeceğini ifade etmektedir.
Şarihler bu Nebevi yasağın israf sebebiyle konduğunu, bunun bir erkek giysisi olmadığını belirtirler.
2- Bu hadis, Müslim´de Hz. Esma´dan gelen ve Hz. Peygamber´in cübbesinin iki oyuğunun (yenler ve yaka) ipek şeritle kaplı olduğunu belirten rivayete muhalif gözükmekte ise de, el-Kâdî, burada muaraza olmadığını, Aleyhissalâtu vesselâm´ın ipekle şeritlenmiş cübbeyi giymiş olsa bile aşırı bir süslenme ve tereffüh bulunduğu için ipekle şeritlenmiş gömleği giymediğini belirtir. Aliyu´l-Kârî aradaki tearuzu te´lif sadedinde der ki: “Buradaki şeridin eni ruhsat verilen dört parmaklık miktardan fazla olabilir veya biri vera ve takvaya hamledilir, diğeri de ruhsata.” Yasak ifade eden beyanın, cübbenin giyilmesinden önceye ait olabileceği ihtimali de söylenmiştir.
3- Kırmızı renkli elbisenin hükmü hususunda, ulemanın nususa dayanarak ileri sürdüğü ihtilafları İbnu Hacer yedi görüşe irca eder ve delilleriyle birlikte zikreder. Biz sadece görüşleri kaydederek özetleyeceğiz:
1) Mutlak cevaz var.
2) Mutlak yasaktır.
3) Kırmızılık galebe çalan elbiseyi giymek mekruhtur.
4) Şöhret ve zinet kasdıyla kırmızı giyinmek mutlak haramdır; evde, iş hayatında giymek caizdir.
5) İpliği kızıl olmakla birlikte sonradan dokunmuş olan kumaşın giyilmesi caizdir, dokunduktan sonra boyanan yasaktır.
6) Kırmızı boyalıyı giymek Resulullah´a hastır sonrakilere yasaklanmıştır.
7) Yasak tamamı boyanmış elbiseye hastır, başka renkler de ihtiva eden elbiseler giyilebilir.
İbnu Hacer en sonda der ki: “Bu makamda tahkik şudur: Kızıl, giymekten nehiy, kâfir kıyafeti olduğu içinse, burada hüküm miseretu´lhamra (kızıl renkli eyer minderi) hakkındaki gibidir. Onun, kadın kıyafeti olmasından dolayı ise, yasak, kadınlara benzemekten zecre racidir. Bu durumda yasak rengin kendisi sebebiyle (lizatihi) değildir. Şöhret veya mürüvveti yaralaması sebebiyle ise, yasak bu durumun bulunduğu yerde mevzubahis olur. Aksi takdirde, İmam Malik´in, evler mahfiller arasında yer verdiği tefrik görüşü kuvvet kazanır.”[88]
* SARI
ـ5281 ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]رَأى عَليَّ رَسُولُ اللّهِ # ثَوْبَيْنِ مُعَصْفَرَيْنِ. فقَالَ: أُمُّكَ أمَرَتْكَ بهذا؟ قُلْتُ: أغْسِلُهُمَا يَا رَسُول اللّهِ. قَالَ: بَلْ اِحْرِقْهُمَا؛ وَفي رواية: إنَّ هذِهِ مِنْ ثِيَابِ الْكُفَّارِ فََ تَلْبَسْهُمَا[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .
1. (5281)- İbnu Amr İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) üzerimde sarıya boyanmış iki giysi görmüştü. Derhal:
“Bunu giymeni annen mi sana emretti ” diye sordu. Ben: “Bunları yıkayayım mı, ey Allah´ın Resulü!” dedim.
“Hatta yak onları!” buyurdular.”
Bir rivayette: “Bu, kâfirlerin kıyafetidir, sakın bunları giyme!” buyurdular” denmiştir. [Müslim, Libas 27, (2077); Ebu Davud, Libas 20, (4066, 4067, 4068); Nesaî, Zinet 96, (8, 203, 204).][89]
AÇIKLAMA:
1- Sarı renge boyanmış elbisenin giyilip giyilmeyeceği de alimler tarafından münakaşa edilmiştir. Sadedinde olduğumuz hadis caiz görmeyenlere delildir.
Sahabe ve Tabiin´in cumhuru bunun cevazına hükmetmiştir. Ebu Hanife, Şafii ve Malik de cevaza hükmedenler arasında yer alır. İmam Malik, varid olan nehye binaen, bir başka renge boyanmış olanı sarıya tercih ettiğini söylemiştir. Sarı en ziyade dikkat çeken bir renk olduğu için İmam Malik´in insanların çoklukla bulunduğu mahfillerde mekruh olacağına, evlerde, iş yerlerinde caiz olacağına hükmettiği de rivayet edilmiştir.
2- Rivayette, Resulullah´ın Abdullah İbnu Amr´a “Bunu giymeni annen mi emretti ” demesi, sarı kıyafetin kadınlara has olduğuna delil kılınmıştır. Yasak erkekler hakkında mevzubahistir.
Ateşte yakılmasının emredilmesi, başkalarını da zecre, yasağın ciddiyetini ifadeye hamledilmiştir.[90]
ـ5282 ـ2ـ وعن علِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لِبْسِ الْقَسِىِّ وَالْمُعَصْفَرُ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»القَسِّى« ثياب كتان مخططة بابريسم كان يجاء بها من مصر .
2. (5282)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kasiy (yol yol ipek bulunan keten) kumaşla sarıya boyanmış kumaşı yasakladı.” [Ebu Davud, Libas 11, (4044); Tirmizî, Libas 5, (1725); Müslim, Libas 29, (2078).][91]
AÇIKLAMA:
Kasiyye ipekli bir kumaştır. Dokuma sırasında yol yol ipek tabakasına yer verilmiş bir ipekli çeşidi. Tariflerde ipek damarlarının kaburga kemiği kalınlığında ve onun gibi eğrice olduğu belirtilir. Kumaş, Kass şehrinde imal edildiği için kasî veya kısî diye nisbet ismini almıştır.
Hattâbî, gerek ipekli kumaşın ve gerekse sarıya boyanmış elbisenin kadınlara helal, erkeklere haram olduğunu belirtir.[92]
* YEŞİL
ـ5283 ـ1ـ عن أبي رَمْثَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ عَلى رَسُولِ اللّهِ # ثَوْبَيْنِ أخْضَرَيْنِ[. أخرجه أصحاب السنن .
1. (5283)- Ebu Remse (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah´ın üzerinde iki yeşil giysi gördüm.” [Ebu Davud, Libas 19, (4065); Tirmizî, Edeb 48, (2813); Nesâî, Zinet 97, (8, 204); Iydeyn 16, (3, 185).][93]
AÇIKLAMA:
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yeşil renkli elbise giydiğini ifade etmektedir.
Bir kısım rivayetler, yeşilin cennetliklerin çoğunun elbiselerinin rengi olduğunu te´yid etmektedir. Ayet-i kerimede de: “Üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır” (İnsan 21) buyrulmuştur. Göz için en uygun rengin yeşil olduğu, yeşili seyretmenin gözde dinlendirici etki yaptığı bilinmektedir. Yeşile gerek ayet-i kerimelerde yer verilmiş olması ve gerekse Aleyhissalâtu vesselâm´ın onu sevmesi sebebiyle, yeşil İslam´a sembol olmuştur.[94]
* SİYAH
ـ5284 ـ1ـ عن أمّ خَالِدْ بِنْتُ خَالِد بن سعيد بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قالت: ]أُتِىَ رَسُولَ اللّهِ # بِثِيَابٍ فيهَا خَمِيصَةٌ سَوْدَاءُ. فقَالَ: مَنْ تَرَوْنَ أكْسُو هذهِ؟ فَسَكَتُوا. فقَالَ: اِئْتُونِى بِأُمِّ خَالِدٍ فَأُتِىَ بِِى، فَألْبَسْنِيهَا بِيَدِهِ، وقَالَ: أبْلى وَأخْلِقِى مَرَّتَيْنِ، وَجَعَلَ يَنْظُرُ الى عَلَمِ الْخَمِيصَةِ وَيُشِيرُ بِيَدِهِ اليّ، وَيَقُولُ: يَا أمَّ خَالِدٍ هذَا سَناً يَا أمَّ خَالِدٍ هذَا سَنّاً. وَالسَّنَا بِلِسَانِ الْحَبَشَةِ: الْحَسَنُ[. أخرجه البخاري وأبو داود.»أخلقى« بالفاء والقاف.و»الخميصةُ« كساء اسود له علم، فإن لم يكن له علم فليس بخميصة .
1. (5284)- Ümmü Halid Bintu Halid İbni Said İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a benekli siyah bir giysi getirilmişti.
“Bunu kime giydirmemi uygun bulursunuz ” buyurdular. Herkes susmuştu.
“Bana ümmü Halid´i getirin!” emrettiler. Beni yanına götürdüler. Giysiyi elleriyle bana giydirdi ve sonra da:
“Üstünde eskit, üstünde eskit!” diye iki sefer tekrarladılar. Siyah kumaşın beneğine bakıyor, eliyle de bana işaret ediyor ve:
“Ey Ümmü Halid! Bu senna (güzel), ey Ümmü Halid bu senna!” diyordu. Senna, Habeşistan dilinde güzel demekti.” [Buhârî, Libas 22, 32, 188; Menakıbu´l-Ensar 37, Edeb 17; Ebu Davud, Libas 1.][95]
AÇIKLAMA:
1- Hamîsa, yün veya ibrişimden mamul siyah benekli kumaşa denmektedir. Bu kumaşa hamîsa denmesi için benek bulunmasının gereğine dikkat çekilir. Hadis, siyah renkli kumaştan giysi yapmanın caiz olduğuna delil kılınmıştır. Aleyhissalâtu vesselâm´dan, siyahın cevazına delalet eden başka rivayetler de gelmiştir.
2- Hadis, ayrıca yeni bir elbise giyene nasıl duada bulunulacağı hususunda da fikir vermektedir. اَبْلى اَخْلِقى eskit, parçala demektir. Ancak dilimizde bu makamda: “Üzerinde eskisin, sağlıkla eskit!” gibi tabirler kullanırız. Yani “O eskiyinceye kadar ömrün uzun olsun, kazadan beladan uzak kalasın!” manasında bir dua… [96]
DÖRDÜNCÜ FASIL
İPEK HAKKINDA
* İPEGİN TAHRİMİ
ـ5285 ـ1ـ عن أبي عُثمان النّهْدِى قال: ]كَتَبَ إلَيْناَ عُمَرُ بن الخطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، وَنَحْنُ بأذْرِبِيجَانَ مَعَ عُتْبَةَ بْنِ فَرْقَدٍ. فَقَالَ: يَا عُتْبَةُ، إنَّهُ لَيْسَ مِنْ كَدِّكَ وََ كَدِّ أبِيكَ وََ كَدِّ أُمِّكَ، فأشْبِعِ الْمُسْلِمِينَ في رِحَالِهِمْ مِمَّا تَشْبَعُ مِنْهُ في رَحْلِكَ، وَإيَّاكُمْ وَالتَّنَسُّمَ، وِزِيَّ أهلِ الشِّرْكِ، وَلَبُوسَ الْحَرِيرِ، فإنَّ رَسُولَ اللّهِ # نَهى عَنْ لَبُوسِ الْحَرِيرِ إَّ هكذَا، وَرَفَعَ لَنَا رَسُولَ اللّهِ # اَلْوُسْطَى وَالسَّبَابَةَ وَضَمَّهُمَا[. أخرجه الخمسة .
1. (5285)- Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: “Ömer İbnu´l-Hattab (radıyallahu anh), biz Utbe İbnu Ferkad ile Azerbaycan´da iken bize şöyle yazmıştı:
“Ey Utbe, (bu mal) ne senin emeğin, ne babanın emeği ne de annenin emeğidir. Öyleyse mü´minleri, evlerinde, kendi evinde doyduğun şeyden doyur. Zevk için yemekten ve şirk ehlinin zinetinden, ipekli giymekten kaçın. Zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu kadarı hariç ipekli giymekten yasakladı ve Resulullah bize orta ve işaret parmağını kaldırarak birbirine bitiştirdi.” [Buhârî, Libas 25; Müslim, Libas 12, (2069); Ebu Davud, Libas 10, (4042); Nesâî, Zinet 93, (8, 202); İbnu Mace, Libas 18, (3593).][97]
AÇIKLAMA:
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın elbiselerde, şehadet ve orta parmak enindeki bir genişlikten fazla ipeği tecviz etmediğini ifade etmektedir. İpek bahsinin sonunda teferruata yer vereceğiz. [98]
ـ5286 ـ2ـ وعن علِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أخَذَ رَسُولَ اللّهِ # حَريراً فَجَعَلَهُ في يَمِينِهِ؛ وَذََهَباً فَجَعَلَهُ في شِمَالِهِ. فقَالَ: إنَّ هذَيْنِ حَرَامٌ عَلى ذُكُورِ أُمَّتِي[. أخرجه أبو داود والنسائي.وفي أخرى للترمذي والنسائي، عن أبي موسى: ]حُرِّمَ لِبَاسُ الْحَرِيرِ وَالذَّهَبِ عَلى ذُكُورِ أُمَّتِي، وَأُحِلَّ “نَاثِهِمْ[ .
2. (5286)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu sonra da:
“Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!” buyurdu.” [Ebu Davud, Libas 14, (4057); Nesâî, Zinet 40, (8, 160).]
Tirmizî, ve Nesâî´de Ebu Musa´dan gelen diğer bir rivayette: “Ümmetimin erkeklerine, ipek elbise ve altın haram kılındı, kadınlarına helal kılındı” buyrulmuştur.[99]
ـ5287 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّمَا يَلْبَسُ الْحَرِيرَ في الدُّنْيَا مَنْ َ خََقَ لَهُ في اŒخِرَةِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .
3. (5287)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Dünyada ipeği, ahirette nasibi olmayanlar giyer.” [Buhârî, Libas, 25; Müslim, Libas 6, (2068); Nesâî, Zinet 91,(8, 201).][100]
ـ5288 ـ4ـ وعن أبي أمَامَة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ لَبِسَ الْحَرِيرَ في الدُّنْيَا لَمْ يَلْبَسْهُ في اŒخِرَةِ[. أخرجه الشيخان .
4. (5288)- Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“İpeği dünyada giyen, ahirette giyemez.” [Buhârî, Libas 25; Müslim, Libas 23, (2075); Nesâî, Zinet 91, (8, 200).][101]
ـ5289 ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]رَأى عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه حُلَةً مِنْ إسْتَبْرَقٍ تُبَاعُ فَأتَى بِهَا النّبِيَّ #، فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ: اِبْتَعْ هذِهِ فَتَجَمَّلْ بِهَا لِلْعِيدِ وَالْوُفُودِ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #! إنَّمَا هذِهِ لِبَاسُ مَنْ َ خََقَ لَهُ. ثُمَّ لَبِثَ عُمَرُ مَا شَاءَ اللّهُ أنْ يَلْبَثَ فأرْسَلَ إلَيْهِ بِجُبَّةِ دِيبَاجٍ فَأتَى عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه؛ فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، قُلْتَ: إنَّمَا هذِهِ لِبَاسُ مَنْ َ خََقَ لَهُ، ثُمَّ أرْسَلْتَ إليَّ بهذِهِ؟ فقَالَ #: إنِّي لَمْ أُرسِلْهَا إلَيْكَ لِتَلْبَسَهَا، وَلَكِنْ لِتَبِيعَهَا وَتُصِيبَ بِهَا حَاجَتَكَ[. أخرجه الستة إ الترمذي.»ا“سْتَبْرُقُ« ما غلظ من الديباج .
5. (5289)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “(Babam) Ömer (radıyallahu anh) satılmakta olan atlas bir elbise gördü. Onu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a getirip:
“Ey Allah´ın Resulü! Bunu satın al da bayramlarda ve taşradan gelen heyetlerin karşılanması sırasında tecemmülen giyin!” dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“Bu, (ahirette) nasibi olmayanların giysisidir” buyurdular. Sonra Hz. Ömer, Allah´ın dilediği kadar kaldı. Aleyhissalâtu vesselâm ona atlastan mamul bir cübbe gönderdi. Ömer gelerek:
“Ey Allah´ın Resulü! Siz (ipek hakkında): “Bu, (ahirette) nasibi olmayanların giyeceğidir” demiştiniz. Sonra bana bunu gönderdiniz, (hikmeti nedir )” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm, buna karşılık:
“Bunu, sana bizzat giyesin diye göndermedim. Bilakis, satasın ve parasıyla ihtiyaçlarını göresin diye göndermiştim” buyurdular.” [Buhârî, Libas 30, Cum´a 7, Iydeyn 1, Büyû 40, Hibe 27, 29, Cihad 177, Edeb 9, 66; Müslim, Libas 6, (2068); Muvatta, Libas 18, (2, 917, 918); Ebu Davud 10, (4040, 4041); Nesâî, Zinet 84, 86, 87, (8, 196-198).][102]
ـ5290 ـ6ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَسَانِى رَسُولُ اللّهِ # حُلّةً سِيَرَاءَ فَخَرَجْتُ بِهَا، فَرَأيْتُ الْغَضَبَ في وَجْهِهِ فأطَرْتُهَا خُمُراً بَيْنَ نِسَائِي[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .
6. (5290)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana siyera (denen yolyol sarı kalemli dokunmuş ipek) kumaştan bir takım elbise giydirdi. Sonra ben onu giyip çıktım (Resulullah bunu üzerimde görünce bana kızmıştı), öfkesini yüzünde görüyordum. Hemen dönüp, onu hanımlarım arasında başörtüsü yapmaları için taksim ettim.” [Buhârî, Libas 30, Hibe 27, Nafakat 11; Müslim, Libas 19, (2071); Ebu Davud, Libas 10, (4043); Nesâî, Zinet 85, (8, 197).][103]
ـ5291 ـ7ـ وفي رواية لمسلم: ]أنَّ أُكَيْدِرَ دُومَةِ الْجَنْدَلِ أهْدَى الى النّبَىِّ # ثَوْبَ حَرِيرٍ فأعْطَاهُ عَلِيّاً، وقَالَ: شَقِّقْهُ خُمُراً بَيْنَ الْفَواطِمَ[.»والفواطم« جمع فاطمة، وهن: فاطمة الزهراء بِنْتِ رَسُولِ اللّهِ #، وفاطمة بنت أسد: أم علي بن أبي طالب، وفاطمة بنت حمزة. وقيل الثالثة فاطمة بنت عتبة ابن ربيعة، وكانت قد هاجرت.»الحُلةُ السِّيراءُ« المخططة بابريسم والقز.و»أطَرْتُهَا« شققتها وقسمتها بينهن .
7. (5291)- Müslim´in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. Dûmetu´l-Cendel şefi Ukeydir, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a ipek bir elbise hediye etti. Aleyhissalâtu vesselâm da onu Hz. Ali (radıyallahu anh)´ye verdi ve:
“Bunu Fatımalar arasında taksim et!” buyurdular. “[Müslim, Libas 18, (2071).][104]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen Fevatım, Fatımalar demektir. Bundan üç kadın kastedilmiştir:
1) Fatımatu´z-Zehra: Resulullah´ın kızı ve Hz. Al´nin zevce-i tahireleri.
2) Fatıma Bintu Esed: Hz. Ali´nin annesi.
3) Fatıma Bintu Hamza İbni Abdilmuttalib… Üçüncünün hicrete katılan Fatıma Bintu Utbe İbni Rebia olduğu da söylenmiştir.
2- Kaydedilen hadisler ipek ve ipekli kumaşların erkeklere haram, kadınlara ise helal kılındığını ifade etmektedir. İpek olmayan kumaş üzerine, yaka şerit, alem, yama gibi ipekten parçaların belli bir ölçüyü aşmayan miktarı caiz görülmüştür. Keza bazı hallerde erkeğe de ipek kumaş caiz görülmüştür. Bu hususta teferruat bahsin sonunda (5295. hadisten sonra) yer alacak.[105]
* İPEKTEN MÜBAH OLAN MİKTAR
ـ5292 ـ1ـ عن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]إنَّمَا نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنِ الثَّوْبِ المُصْمَتِ مِنَ الْحَرِيرِ، وَأمَّا الْعِلْمُ وَسَدى الثَّوْبِ فََ بَأسَ بِهِ[. أخرجه أبو داود .
1. (5292)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) saf ipekten yapılmış elbiseyi yasakladı. Ama alem olarak konan ve kumaşın direzisinde kullanılan ipeğe yasak yoktur.” [Ebu Davud, Libas 12, (4055).][106]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste, kumaşta ipek karışımı olur, fakat bu karışım galebe çalmazsa bunun kullanılmasının caiz olduğuna delil var. Cumhur bu görüştedir. Ancak Sahabe´den İbnu Ömer, Tabiin´den İbnu Sîrin gibi bazıları ipek karışımı kumaşın da (kasiyy) yasaklandığını ifade eden rivayetlere dayanarak ipek karışımı kumaşların da erkeklere haram olduğuna hükmetmişlerdir.[107]
ـ5293 ـ2ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَخَّصَ رَسُولُ اللّهِ # لِلزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَعَبْدِالرَّحْمنِ بْنِ عَوْفٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما في لُبْسِ الْحَرِيرِ لْحِكَّةِ كَانَتْ بِهَمَا[. أخرجه الخمسة .
2.(5293)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Zübeyr İbnu´l-Avvam ve Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anhümâ) için kendilerindeki uyuz sebebiyle ipekli giymelerine izin verdi.” [108]
ـ5294 ـ3ـ وفي رواية: ]شَكَوْا الى رَسُولِ اللّهِ # اَلْقَمْلَ، فَرَخَّصَ لَهُمَا في الْحَرِيرِ في غَزَاةٍ لَهُمَا[ .
3. (5294)- Bir rivayette de şöyle denmiştir: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (hacc sırasında) bitten şikayet ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm onlara katıldıkları gazveleri sırasında ipek gömlekler giymeye ruhsat tanıdı.” [Buhârî, Libas 29, Cihad 91; Müslim, Libas 25, (2076); Tirmizî, Libas 2, (1722); Ebu Davud, Libas 13, (4056); Nesâî, Zinet 93, (8, 202).][109]
AÇIKLAMA:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Hz. Zübeyr ve Hz. Abdurrahman (radıyallahu anhümâ)´a tanıdığı ipek ruhsatının sebebi bazı rivayetlerde “bit sebebiyle”, bazı rivayetlerde “uyuz sebebiyle” diye ifade edilmiştir. Ulema bunu çeşitli şekillerde yorumlamıştır.
* Bu iki zattan birine bit, diğerine de uyuz sebebiyle ruhsat vermiş olabilir.* Rivayetin birinde bir hata veya bir te´vil olabilir.
* Her ikisi için de ruhsat çıkmış olabilir.
* Uyuz bit sebebiyle hasıl olur. Öyleyse ruhsat, bazan sebebe (uyuz), bazan da sebebin sebebine (bite) nisbet edilerek ifaade edilmiş olabilir.
Keza rivayetlerde bazan “sefer”de, bazan “gazve”de ruhsatın geldiği belirtilmiş, bazan da “bit”den veya “uyuz”dan dolayı ipekliye ruhsat verildi denilerek mutlak bırakılmıştır. Bu ifadelerin her biri ulemanın farklı değerlendirmelerinde müessir olmuştur.
* İmam Malik ve Ebu Hanife´ye göre ipek mutlak olarak haramdır.
* Şafii ve Ebu Yusuf´a göre zaruret halinde cevaz vardır.
* İbnu Mâceşûn´a göre harpte müstehabtır.
* Mühelleb: “Harpte ipeğin düşmanı korkutmak maksadıyla giyilmesi, harpte hileye ruhsata benzer” demiştir.
* Nevevî: “İpeğin giyilmesindeki hikmet onda mevcut olan soğukluk hassasına dayanır” demişse de “onun hassası sıcak olmaktır” diye tenkit edilmiştir. İbnu Hacer, ipeğin bazı hastalıklara giyilmesine verilen ruhsatın hikmetini “onda uyuzun hasıl olmasına sebep olan bit gibi bazı haşaratın defedilmesine müessir bir hassanın bulunmasıyla” izah eder.[110]
ـ5295 ـ4ـ وعن سُوَيْدُ بنِ غَفَلَةَ قَالَ: ]خَطَبَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه بِالْجَابِيَةِ، فقَالَ: نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لُبْسِ الْحَرِيرِ إَّ مَوْضِعَ إصْبَعٍ أوْ إصْبعَيْنِ أوْ ثَثٍ أوْ أربَعٍ[. أخرجه مسلم .
4. (5295)- Süveyd İbnu Gafele anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) el-Cabiye´de halka hitap ederek: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) iki, üç veya dört parmak yeri hariç, ipek giymeyi yasaklamıştı!” dedi.” [Müslim, Libas 12, (2069).][111]
AÇIKLAMA:
İpekle ilgili kaydedilen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere, bazı hallerde giyilmesine cevaz verilmiş olmasına rağmen erkeklere haram kılınmış olması esastır. Tahrîm ve ibahe ile gelen rivayetler alimlerin hükümde ihtilafa düşmelerine sebep olmuştur. Ebu Bekr İbnu´l-Arabî on farklı görüşün ileri sürüldüğünü belirtir:
1) Mutlak olarak haramdır.
2) Harpte mübahtır.
3) Sefer (yolculuk) halinde helaldir.
4) Sadece hastalık sırasında helaldir.
5) Sadece gazve sırasında helaldir.
6) Sadece alem olarak mübahtır.[112]
7) Kadınlara da erkeklere de haramdır.
8) Üste giymek haramdır, yerde yaygı olarak kullanmak mübahtır. Ebu Hanîfe ve İbnu Mâceşûn böyle demişlerdir.
9) Mutlak olarak mübahtır.
10) Başka bir şeyle karışık da olsa haramdır.
Seferde helal diyenler, ipeğin insanlara kibir verdiği için yasaklandığını ileri sürer. “Çünkü derler, kâfire karşı gurur ve tekebbür câizdir.”
Seferde mübah diyenler, Zübeyr ve Abdurrahman radıyallahu anhümâ´ya sefer ve gazve sırasında Resûlullah´ın, uyuz sebebiyle tanıdığı ruhsatı esas almışlardır. Bu rivayette ruhsata üç illet müessir olmaktadır: Sefer, gazve, hastalık… İbnu´l-Arabî, ipekten nehyin sebebi hususunda başka sebepler üzerinde durulduğunu da belirtir:
* Kadınlara benzeme,
* İsraf,
* Kibir.
Yasakta israfın asıl sebep olduğunu belirten İbnu´l-Arabî, bidayette ipeğin helal olduğunu, sonradan tahrîm edildiğini not eder. Bazı hadislerde, bu sebeple Resûlullah´ın ipek giydiği, sonra çıkarıp, “Bu muttakîlere uygun değildir” dediği gelmiştir. İbnu´l-Arabî, ipeğin bazı kayıtlar ve şartlar altındaki ruhsatını ifade eden hadislerin bu yasaklamadan sonra Aleyhissalâtu vesselâm´dan vârid olduğunu belirtir. [113]
BEŞİNCİ FASIL
YÜN HAKKINDA
ـ5296 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]صَنَعْتُ لِرَسُولِ اللّهِ # بُرْدَةً سَوْدَاءَ فَلَبِسَهَا، فَلّمَا عَرِقَ فيهَا وَجَدَ مِنْهَا رِيحَ الصُّوفِ، فَقَذَفَهَا، وَكَانَ تُعْجِبُهُ الرِّيحُ الطَّيِّبَةُ[. أخرجه أبو داود .
1. (5296)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a siyah bir bürde (hırka) yaptım, bunu giydi. İçinde terlediği zaman ondan yün kokusu hissetti. Bunun üzerine o hırkayı çıkarıp attı. Aleyhissalâtu vesselâm güzel kokudan hoşlanırdı.” [Ebu Dâvud, Libâs 22, (4074).][114]
AÇIKLAMA
Hadis, yün kumaşın giyilebileceğini ifade ettiği gibi, siyah renkli kumaşın giyilmesinin câiz olduğuna da delalet eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) güzel kokuya karşı hassas olduğu için fena koku neşredecek elbiselere karşı ihtiyatlı olmuştur. Sadedinde olduğumuz rivayet, neşrettiği ağır koku sebebiyle yünden mâmul hırkasını attığını göstermektedir. Bu rivayet yünün haram olduğunu ifâde etmez. Aleyhissalâtu vesselâm´ın yünden mâmul esvap kullandığını ifade eden rivayetler vardır. Müteakiben bazılarını göreceğiz.[115]
ـ5297 ـ2ـ وعن أبي بُرْدَةُ بن أبي مُوسى ا‘شْعَرى قال: ]دَخَلْتُ عَلى عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها فأخْرَجَتْ إلَيْنَا كِسَاءً مُلَبَّداً وَإزَاراً غَلِيظاً. فقَالَتْ: قُبِضَ رَسُولُ اللّهِ # في هذَيْنِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
2. (5297)- Ebu Bürde İbnu Ebî Mûsa el-Eş´arî anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ´nın yanına girdim. Bana yamalı bir giysi ve kaba bir izar çıkardı ve “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu iki (parça)nın içinde vefat etti!” dedi.” [Buhâri, Humus 5, Libâs 19; Müslim, Libâs 35, (2080); Ebu Dâvud, Libâs 8, (4036); Tirmizî, Libas 10, (1733).] [116]
AÇIKLAMA:
Hadis, devlet reisliği gibi dünyevî en büyük makamı da elinde tutan Aleyhissalâtu vesselâm´ın dünyalık karşısındaki zühd ve istiğnasına da bir örnek olmaktadır. Resûlullah´ın bu zühdü yokluktan gelmiyordu. Rabb-i Kerîminden zaten bunu istiyor “Ey Allahım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak huzuruna al!” diye dua ediyordu.
Ümmeti, zengin bile olsa, Fahr-i Kâinat´ın bu sünnetine uyma hakkına sahiptir.[117]
ـ5298 ـ3ـ وعن عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالتْ: ]خَرَجَ رَسُولُ اللّهِ # ذَاتَ غَدَاةٍ وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْرٍ أسْوَدَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.»اَلْمِرْطُ« كساء من خزّ أو صوف يؤتزر به.و»المرحلُ« بالحاء المهملة: الذي فيه صور الرحال، وقيل المقرش .
3. (5298)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir sabah üzerinde, siyah kıldan yapılmış desenli bir giysi olduğu halde çıktı.” [Müslim, Libâs 36, (2081); Ebu Dâvud, Libâs 6, (4032); Tirmizî, Edeb 49, (2814).][118]
AÇIKLAMA:
Mırtın, yün veya kıldan mâmul bir giysi olup, izar olarak vücuda sarıldığı belirtilir.
Murahhal, üzerinde daha ziyade rihal (deve) desenleri bulunan kumaş demektir.
Şu halde Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz, üzerinde bazı desenler bulunan kaba kumaştan mâmul giysileri giymiştir. Bu rivayet, aynı zamanda Aleyhissalâtu vesselâm´ın tek parça giysi ile dışarı çıktığını da ifade eder.[119]
ـ5299 ـ4ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: كَانَ عَلى مُوسى عَلَيْهِ السَّمُ يوْمَ كَلَّمَهُ رَبُّهُ تَعالى سرَاوِيلَ
صُوفٍ، وَجُبَّةُ صُوفٍ، وَكِسَاءُ صُوفٍ، وَكُمَّةُ صوفٍ وَنَعَْنِ مِنْ جِلْدِ حِمَارٍ مَيِّتٍ[. أخرجه الترمذي .
4. (5299)- İbnu Mes´ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Hz. Musa aleyhisselâm´ın Rabbi Teâlâ hazretleriyle konuştuğu gün, üzerinde yünden bir şalvar, yünden bir cübbe, yünden bir kisâ, yünden küçük bir serpuş (takke) vardı. Ayağında da ölü eşek derisinden mâmul bir ayakkabı vardı.” [Tirmizî, Libâs 10, (1734).] [120]
ALTINCI FASIL
MİNDER VE YASTIKLAR
ـ5300 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ فِرَاشُ رَسُولِ اللّهِ # مِنْ أدَمٍ حَشْوُهُ لِيف[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
1. (5300)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın minderi deridendi ve içi hurma lifiyle dolu idi.” [Buhârî, Rikâk 17; Müslim, Libâs 38, (2082); Ebu Dâvud, Libâs 45, (4146, 4147); Tirmizî, Libâs 27, (1762).][121]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, Resûlullah´ın zühdünü ve hayatının ne kadar sade olduğunu gösteren rivayetlerdendir. Evinde minder ve yastık olarak içerisi hurma lifi ile doldurulmuş, deri kılıf kullanmaktadır.
Bir başva rivayette, bazı hücrelerinde sadece hasır üzerinde oturduğu, hasırın, bedeninde izler bıraktığı belirtilmiştir. Hatta hasır üzerine konacak bir başka sergi getirilmesi teklif edilince: “Ben kendimi dünyada yolcu gibi biliyorum. O yolcu bir ağacın dibinde bir miktar dinlenmiştir, sonra da bırakıp gitmiştir. (Bu yolcu ağacın altını tefrişle, tezyinle uğraşmaz)” buyurmuştur.[122]
ـ5301 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]ذُكِرَ لِرَسُولِ اللّهِ # الْفَرْشُ فقَالَ: فِرَاشٌ لِلرَّجُلِ، وَفِرَاشٌ لِلْمَرأةِ، وَفِرَاشٌ لِلضَّيْفِ، وَالرَّابِعُ للشَّيْطَانِ[. أخرجه أبو داود والنسائي .
2. (5301)- Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a evde (bulunması gereken) yataklar zikredilmişti. Şöyle buyurdular:
“Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak, misafir için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır.” [Ebu Dâvud, Libas 45, (4142); Nesâî, Nikâh 82, (6, 135); Müslim, Libas 41, (2084).] [123]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada, gösteriş için ihtiyaç fazlası eşya bulundurmayı yasaklamaktadır. Görünüşte dördüncü yatak israfa girmektedir. Ancak, hadisin gayesi evlerde bulunması gereken kesin yatak sayısını belirtmek olmamalıdır. Bilakis prensip vazetmektedir. Çünkü, çocuk yatağından bahis yoktur. Hele çocuklar kız-erkek şeklinde ayrı cinsten iseler, yaş itibariyle büluğa yaklaşmış iseler, her birisi için ayrı bir yatağa ihtiyaç olacaktır. Ya annebaba gibi barındığı yaşlılar da varsa
Şu halde evdeki kesin yatak sayısı her ailede değişebilir. Esas olan, gösteriş için israf sayılacak ihtiyaç dışı yatağın bulundurulmamasıdır.
Fazla yatak şeytana nisbet edildiğine göre, bu mezmumdur, yasaktır.
Erkek ve kadın için ayrı ayrı yataklar bahsi, hastalık gibi, ihtiyaç durumlarında kullanılmak üzere cevazı ifade eder. Asıl olan beraber yatmalarıdır.[124]
ـ5302 ـ3ـ وعن جابرِ بن سَمُرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # مُتَّكِئاً عَلى وِسَادَةٍ عَلى يَسَارِهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
3. (5302)- Hz. Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bir yastığa solu üzerine yaslandığını gördüm.” [Ebu Dâvud, Libâs 45, (4143); Tirmizî, Edeb 23, (2771).][125]
ـ5303 ـ4ـ وعن أبي الْمَلِيحْ عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ جُلُودِ السِّبَاعِ أنْ تُفْتَرَشَ[. أخرجه أصحاب السنن.إنما نهى عن جلود السباعِ قبل أن تدبغ ومع بقاء شعرها فإن الشعر يقبل الدباغ .
4. (5303)- Ebu´l-Melih, babası radıyallahu anh´tan anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vahşi hayvanların derilerinden yaygı yapılmasını nehyetti.” [Ebu Dâvud, Libâs 43, (4132); Tirmizî, Libâs 32, (1771); Nesâî, Fere´ 12, (7, 176).][126]
AÇIKLAMA:
Bu hadisle istidlal eden bazı alimler vahşi hayvanların derisinden istifade etmenin caiz olmayacağına hükmetmiştir. Yasağın hikmeti hususunda ihtilaf vardır. Beyhakî: “Bu yasak deride kalan kıllar sebebiyle olabilir. Çünkü debbağlamanın kılların temizliğine tesiri olmaz” demiştir. Bazıları da: “Yasak, debbağlanmamış deriler, tereffüh ve israf ehlinin, kibirlilerin oturduğu yaygılar olduğu içindir” demiştir.
Şevkânî münakaşayı şöyle özetler: “Vahşi hayvan derisini yasaklayıcı hadis ve onun manasındaki rivayetlerle, bu hadisin; “debbağlamak bütün derileri temizleyicidir” diye hükmeden hadisler için muhassıs (tahsis edici) olmasına binaen, “debbağlama vahşi hayvanların derisini temizlemez” şeklindeki istidlal zâhir değildir. Çünkü hadisin nihâî gayesi, o deriden faydalanmayı mücerret bir nehiydir; bu yasak, derinin necis olmasını şart kılmaz, nitkekim altın ve ipeğin yasak olması onların necis olmasını gerektirmiyor.”[127]
ـ5304 ـ5ـ وعن عُتْبَةُ بن عبدِ السُّلَمِى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]إسْتَكْسَيْتُ رَسُولَ اللّهِ فَكَسَانِي خَيْشَتَيْنِ. فَلَقَدْ رَأيْتُنِي وَأنَا أكْسِي أصْحَابِي[. أخرجه أبو داود .
5. (5304)- Utbe İbnu Abdi´s-Sülemî radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah´dan beni giydirmesini talep ettim. Bunun üzerine bana iki parça hayşe (âdi keten) bezi giydirdi. Kendimi, bununla arkadaşlarım arasında en iyi giyinmiş gördüm.” [Ebu Dâvud, Libâs 6, (4032).][128]
AÇIKLAMA:
Hayşe: Kaba ve âdi keten ipliğinden dokunan bir bezin adıdır. Kalite ve değer yönüyle düşük olan iki parça bezle giyinen kimsenin kendisini, arkadaşları arasında en iyi kıfayette görmesi, diğerlerinin kıyafetleri hakkında bir fikir verir.
İslâm böylesi bir fukaralık içerisinde neşv ü nema bulmuştur. İslâm memleketlerinin geriliğini maddî darlıkla izah edip, kalkınmak bahanesiyle kâfir milletlere borçlanmayı tercih edenlerin gittiği yolun yanlışlığı açıktır. Tabiî ki bu bir bahanedir. Nitekim bütün bu borçlara rağmen kalkınma ve terakkî bir türlü gerçekleşmiyor. Demek ki teşhis yanlış, reçete ve yol yanlış. [129]
——————————————————————————–
[1] Burada yasaklanan “yahudi iştimali”ni şarihler : “Elbisenin, ucu aşağıya serbestçe sarkmaksızın, vücudu sımsıkı sarması” şeklinde izah ederler.
[2] Ziyy : Kıyafet, dış görünüş. Zünnar : Papazların bellerine bağladıkları kuşağın adı.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/42-44.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/45.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/45.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46-47.
[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47.
[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47.
[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47-48.
[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/48.
[14] Kim, çiçek ve meyveyi örten kabuk manasına gelir. Bilahare bu kabuk açılır.
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/48.
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[21] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[22] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[23] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/51.
[24] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/51.
[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[28] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52-53.
[29] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/53.
[30] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/53.
[31] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[32] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[33] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[34] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[35] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/55.
[36] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/55.
[37] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[38] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[39] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[40] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[41] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[42] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[43] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[44] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[45] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[46] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[47] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[48] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[49] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[50] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[51] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[52] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59-60.
[53] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.
[54] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.
[55] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[56] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[57] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[58] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61-62.
[59] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/62.
[60] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/62-63.
[61] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/63.
[62] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/63.
[63] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64.
[64] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64.
[65] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64-65.
[66] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[67] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[68] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[69] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66.
[70] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66.
[71] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66-67.
[72] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/67.
[73] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/67-68.
[74] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/68.
[75] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/68-69.
[76] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/69.
[77] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/69-70.
[78] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/70.
[79] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/70.
[80] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71.
[81] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71.
[82] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71-72.
[83] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72.
[84] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72.
[85] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72-73.
[86] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/73.
[87] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/73-74.
[88] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/74-75.
[89] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/75.
[90] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/75-76.
[91] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[92] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[93] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[94] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76-77.
[95] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/77.
[96] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/78.
[97] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/79.
[98] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/79.
[99] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80.
[100] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80.
[101] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80-81.
[102] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/81.
[103] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82.
[104] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82.
[105] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82-83.
[106] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[107] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[108] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[109] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/84.
[110] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/84.
[111] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/85.
[112] Müslim Şerhinde Ahmed Davudoğlu merhum metinde geçen اَلْعِلْمُkelimesini ilm olarak okuyarak ipeğin ilim tahsilinde giyilmesi helaldir şeklinde yorum kaydetmiştir. (9. cilt s. 426).
[113] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/85-86.
[114] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[115] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[116] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[117] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[118] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[119] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[120] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/89.
[121] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[122] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[123] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[124] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[125] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[126] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[127] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91-92.
[128] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/92.
[129] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/92. –