Cinayet´in Tarifi
Cinayât cinayet´in cem´idir; ´günah işledi, başkasına kötülük yaptı14 anlamına gelir. Aynı zamanda bedene, mala ve namusa saldırmaya da cinayet denir. Cinayetin ıstılahı mânâsı ise kısas veya diyet gerektirecek şekilde bedene saldırmak demektir. Bu bakımdan cinayet, fakihlerin ıstılahında lügat mânâsından daha özel bir mânâya ıtlak olunmuştur.
Cinayetin Şer´î Hükmü ve Delili
Bedenî cinayetler haram ve yasaktır. Bu bakımdan hiçbir bedene saldırmak caiz değildir. Müslümanlar tüm asırlarda cinayetin, haksız yere insan öldürmenin haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu hususta hiç kimse muhalefet etmemiştir.
Cinayetin haram olduğu Kur´an, Sünnet ve İcma ile sabittir:
Allah´ın haram kıldığı bir cana haksızca kıymayın. Zulmen öldürülen kimsenin velisine (kısas ya da diyet istemede) yetki verdi. O (veli) kısasta ileri gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. (İsra/33)
Bir mü´minin diğer bir mü´mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna.
(Nisa/92)
Bir mü´mini kasden öldüren kimseye gelince; onun cezası orada daimi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, ona lanet etmiş ve bir de ona büyük (dehşetli) bir azap hazırlamıştır. .
(Nisa/93)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Allah´tan başka ibadete layık hiçbir ilah bulunmadığına ve benim de Allah´ın muhakkak bir elçisi olduğuma şehadet eden müslüman kimsenin kan. helâl olmaz, ancak şu üç sebepten biri ile helal olur-Evli olduğu halde zina etmekle, kasden öldürmekle, dinini terkedip cemaatten ayrılmakla![1]
Helak edici olan yedi şeyden çekininiz. ´Onlar nelerdir ey Allah´ın Rasülü!1 diye sorulunca, Hz. Peygamber şöyle-buyurmuştur: ´Allah´a şirk koşmak, sihir yapmak, bir hak karşılığı olmak müstesna Allah´ın haram kıldığı bir nefsi öldürmek, yetim malı yemek, riba (faiz) kazancı yemek, düşmana hücum sırasında savaştan kaçmak, zinadan masun olup hatırından bile geçmeyen müslüman kadınlara zina isnad etmek´.[2]
Ümmet, haksız yere adam öldürmenin haram olduğunda, katl´in şirkten sonra en büyük günah olduğunda, haksız yere adam öldürmenin helâl olduğunu söyleyen kişinin kâfir olup ebediyyen cehennemde kalacağı hususunda, helâl kabul etmeden bir mü´mini kasden öldürenin kâfir olmayıp fasık ve facir olduğunda, durumunun Allah´a ait olduğu hususunda; Allah´ın ona isterse azap edeceği, isterse de affedeceği hususunda, tevbe ettiği takdirde tövbesinin makbul olacağı, cehennemde ebedî olarak kalmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir, Bunun delili şu ayet-i kerimedir:
Şüphe yok ki.Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Şirk koşmaktan başka diğer günahları dilediği kimse için bağışlar. (Nisa/487)
Görüldüğü gibi ayet, şirk dışındaki günahların Allah´ın dilemesiyle bağışlanacağını bildirmektedir. Kati de bu günahlardan biridir.
Şu ayet-i kerime de buna delâlet eder:
Ey nefisleri aleyhinde aşırı giden kullarım! Allah´ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü O, bütün günahları affedicidir.
(Zümer/53)
Ebu Said el-Hudrî, Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı ki doksandokuz kişiyi öldürmüştü. Bu zat, yeryüzünün en âlim insanının kim olduğunu sordu. Kendisine bir rahib gösterildi. O zat, rahib´e geldi ve (kendisini kasdederek) ´Bu adam doksandokuz kişiyi öldürdü. Onun için bir tevbe var mıdır ´ diye sordu. Rahib ´Hayır, yoktur´ diye cevap verdi. Bu menfî cevap üzerine katil o rahib´i de öldürdü. Bu sonuncu cinayetle öldürdüğü kimselerin sayısı yüze tamamlandı.´ Sonra yine yeryüzü halkının en âlim kişisini sorup aradı. Kendisine, âlîm bir kişi gösterildi. Onun yanına gelince ´Bu adam yüz tane insan öldürmüştür. Acaba onun için bir tevbe yolu var mıdır ´ diye sordu. O âlim zat ´Evet, vardır. İnsan ile tevbesi arasına kim perde olabilir Sen falan ve falan yere git. Çünkü orada Allah´a ibadet etmekte olan birtakım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah´a ibadet (ve günahlarından teybe) et ve sakın bir daha kendi memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir mıntıkadır´ dedi. Bunun üzerine o katil kişi, söylenen yere doğru´yönelip gitti. Nihayet yolun yarısına vardığında kendisine ölüm geldi. Rahmet melekleri ile azap melekleri tartışmaya başladılar; rahmet melekleri ´Bu adam tevbe ederek ve kalbi ile Allah´a yönelerek bize doğru geldi´ dediler. Bu sırada insan kılığında başka bir melek geldi. Rahmet ve azap melekleri bu meleği aralarında hakem yaptılar. O melek ´Şimdi siz buradan itibaren geldiği yer ile gideceği yerin mesafesini ölçüp birbiri ile karşılaştırın. Bunun bulunduğu bu yer, iki yerden hangisine daha yakınsa bu kişi oraya ait olur´ dedi. Melekler mesafeleri ölçtüler ve o zatın gitmek- istediği yere daha yakın bir yerde ölmüş olduğunu gördüler. Bunun üzerine onun ruhunu . rahmet melekleri aldılar.[3]
Kâfirin tevbesi makbul olduğuna göre, fasık ve asi bir müslümanm tevbesi haydi haydi makbul olur. Allah Teâlâ´nın ´Bir mü´mini kasden öldüren kimseye gelince; onun cezası, orada daimi kalmak üzere cehennemdir´ (Nisa/93) sözü, kasden insan öldürmeyi helâl gören kişiye hamledilir veya ´Eğer tevbe etmezse Allah onu affetme .´ şeklinde anlaşılır.
Bu ayetin mutlak olduğu, fakat zikredilecek şu ayetle tahsis edildiği de söylenmiştir:
Şüphe yok ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ortak koşmaktan başka diğer günahları dilediği kimse için bağışlar. (Nisa/48)
Cinayetin Kısımları
Cinayetin, bir bedene saldırmak olduğunu söylemiştik. Bu saldırı ya kişinin ölümüyle veya herhangibir azasının sakatlanmasıyla, meselâ elinin kesilmesiyle, gözünün kör olmasıyla, kulağının veya burnunun kesilmesiyle neticelenir. Bu iki kışımın herbirinin de birtakım hükümleri vardır. Allah´ın izniyle şimdi o hükümleri açıklamaya çalışalım.
Katl´in Çeşitleri
Katl´ın (öldürmenin) üç çeşidi vardır:
1. Kasden öldürme
2. Kasden öldürmeye benzer öldürme
3. Kazaen (yanlışlıkla) öldürme
Bu üç çeşit öldürmenin herbirinin de hakikati ve hükmü vardır.
1. Kasden Öldürme
Kasden öldürmenin hakikati, genellikle ölüme sebebiyet veren bir aletle bir kişiyi öldürmeye kasdetmekLir. Kasden Öldürmenin hakikatiyle ilgili bu tariften, bir öldürmenin kasden olup olmadığının şu iki hususun da bulunmasıyla ortaya çıkacağı anlaşılmıştır;
a. Öldürmeyi kasdetmek.
Eğer kişi, öldürmeyi kasdetmemişse bu öldürmeye kasden öldürme denilmez. Meselâ kişi av için bir ok atar da ok bir kişiye isabet edip öldürürse, buna kasden öldürme denmez. Çünkü kişi, o adamı öldürmeyi kasdetmemişLir.
b. Öldürmede kullanılan alet, genellikle ölüme sebebiyet veren aletlerden olmalıdır.
Bu bakımdan bir kişiye küçük bir sopa ile veya kü;çük bir taş ile vurulursa, o kişi de ölürse, buna kasden öldürme denilmez. Çünkü kullanılan alet, genellikle ölüme sebebiyet verecek aletlerden değildir.
Kasden Öldürmenin Şekilleri
Kasden öldürmenin birçok şekli vardır. Bu şekillerin tümünde de yukarıda belirttiğimiz iki husus tahakkuk eder; yani bu şekillerin tümünde hem kasıt, hem de genellikle ölüme sebebiyet veren bir alet vardır. Kasden öldürme şekillerinin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
a. Kişiye kılıcın keskin tarafıyla vurarak veya kişiye kurşun atarak ölümüne sebep olmak.
b. Öldürücü bir noktaya iğne batırarak kişinin ölümüne sebep olmak.
Meselâ kişinin beynine, gözüne, boğazına, mesanesine ve benzeri yerlerine bir iğne batırıhrsa ve kişi de ölürse, bu kasden öldürme sayılır.
c. Genellikle ölüme sebebiyet veren büyük bir şeyle birine vurup ölümüne sebep olmak.
Bu şey bir demir veya bir odun olabilir. Enes´in rivayet ettiği hadîs buna delâlet eder: ´Bir keresinde başı iki taş arasında ezilmiş halde bir cariye bulundu. Bu kadına ´Seni bu hale kim getirdi; falan mı, falan mı ´ diye sordular. Nihayet bir yahudinin ismini zikrettiklerinde cariye başı ile ima etti. Bunun üzerine yahudi yakalandı. Kendisi de cinayeti ikrar edince, Rasûlullah (s.a) onun da başının taşlarla ezilmesini emir buyurdu[4]
d. Kişiyi ateşte yakmak veya asmak veya üzerine duvar yıkmak veya üzerine tavan yıkmak veya bir atla çiğnemek veya bir araba ile ezmek veya diri diri gömmek veya yumurtalıklarım şiddetli bir şekilde sıkmak suretiyle ölümüne sebep olmak.
Bunlar ve bunlara benzer durumlar kasden öldürme sayılır.
e. Boğmak suretiyle kişfnin ölümüne sebep olmak.
Kişinin ağzına bir yastık bastırılırsa veya kişinin ağzı el ile tıkanırsa veya nefesi kesilinceye kadar kişinin üzerine oturulursa, kişi de bu ne^ denle ölürse, bu kasden öldürme sayılır. Hatta son anda el kişinin ağzından çekilse veya yastık kaldırılsa veya üzerinde oturan kişi kalksa, kişi buna rağmen ölse bu yine kasden öldürme sayılır.
f. Kişiye zehir yedirilerek veya ölünceye kadar aç ve susuz bırakılarak veya öldürücü kabul edilen bir sihir yapılarak ölümüne sebebiyet verilirse, bu kasden öldürme sayılır.
g. Kişiye küçük bir sopa veya küçük taşlarla ölünceye kadar vurulursa veya vurmadan ötürü kişi acı duyup ölünceye kadar bu acı devam ederse, bu kasden Öldürme sayihr.
h. İki kişi kadı´nm huzurunda bir şahsın aleyhinde ´Bu şahıs kasden adam öldürdü´ diye şahitlik ederlerse, o şahıs öldürülür. O şahıs öldürüldükten sonra o şahitler şehadetlerinden döner de yalan söylediklerini itiraf ederlerse onlar da öldürülür. Çünkü onlar o şahsın ölümüne sebep olmuşlardır. Onların yalancı şahitliği de kasden öldürme hükmündedir. Kasden öldürmenin birçok şekli daha vardır. Bunlar fıkıh kitaplarında sayılmıştır.
2. Kasden Öldürmeye Benzer Öldürme
Kasden öldürmeye benzer öldürmenin hakikati şudur: Kişiye, genellikle ölüme sebebiyet vermeyen bir aletle vurup ölümüne sebep olmaktır. Kasden öldürmeye benzeyen Öldürmenin birçok şekli vardır; Onların bir kısmını.şöyle sıralayabiliriz:
a. Kişiye, küçük bir sopa ile hafifçe vurup ölümüne sebep olmak.
Kişiye, küçük bir sopa ile hafifçe vurulduğu halde, darbe öldürücü bir noktaya isabet eder de kişi ölürse, buna ´kasden öldürmeye benzer öldürme´ denir.
b. Kişiyi, suya atarak ölümüne sebep olmak.
Yüzme biien bir kişi suya atılır da şiddetli bir rüzgâr veya büyük bir dalga nedeniyle ölürse, buna ´kasden öldürmeye benzer öldürme´ denir. Eğer suya atılan kişi yüzme bilmiyorsa ve boğulursa, bu kasden Öldürme sayılır.
c. Kişiyi bağlayıp bir suyun kenarına bırakarak ölümüne sebep olmak.
Kişi bağlanıp bir nehrin kenarına bırakılırsa, nehrin suyu yükselip kişi de boğuiursa, bu ´kasden öldürmeye benzer öldürme´dir. Ancak nehrin suyunun yükseleceği kesin ise bu kasden öldürme sayılır.
Kasden öldürmeye benzer öldürmenin daha birçok şekli vardır. Meseleyi daha fazla uzatmamak için bu kadarla iktifa ediyoruz. Arzu edenler fıkıh kitaplarından geniş bilgi elde edebilirler.
3. Kazaen (Yanlışlıkla) Öldürme
Kazaen (yanlışlıkla) öldürmenin hakikati şudur: Bu, herhangibir kasıt olmaksızın, iradesiz olarak bir kişinin ölümüne sebep olmaktır. Meselâ kişinin ayağının kayıp başka bir şahsın üzerine düşerek onun ölümüne sebep olması veya bir ava kurşun atarken bir şahsın ölümüne sebep olması veya bir şahsı hedef alırken yanlışlıkla başka bir şahsın ölümüne sebep olması ve benzeri durumlar, kazaen (yanlışlıkla) öldürmedir. Burada kasden öldürme sözkonusu olmadığı gibi, ´kasden öldürmeye benzer öldürme´ de sözkonusu değildir.
Öldürmenin Üç Çeşidinin Hükümleri
Öldürmenin üç şekli olduğunu ve her şeklin de bir hükmü bulunduğunu söylemiştik. Şimdi kısaca bunlardan bahsetmek istiyoruz.
Kasden Öldürmenin Hükmü
Kasden öldürmenin iki hükmü.vardır:
Uhrevî hükmü – –
Dünyevî hükmü
Kasden öldürmenin uhrevî hükmü; haram olması, şirkten sonra en büyük günah olması ve failinin cehennemde elem verici bir azaba duçar olmasıdır. Böyle bir günah işlemekten Allah´a sığınıyoruz. Eğer katil tevbe etmezse veya tevbe etmesine rağmen Allah´ın af ve mağfiretine nail olamazsa, cehennemde elem verici bir azaba mahkum olur. Şu ayet-i celile buna delâlet etmektedir:
Bir mü´mini kasden öldüren kimseye gelince; onun cezası orada daimi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, ona lanet etmiş ve bir de ona büyük (dehşetli) bir azap hazırlamıştır.
(Nisa/93)´
Bu ayetin delâlet ve tefsiriyle ilgili söz yukarıda geçmişti.
Öldürmenin dünyevî, hükmü ise kısastır. Buna gavd da. denir. Gavd, çekilme mânâsına gelir; zira insanlar, katili bağlayarak öldürüleceği yere çekip götürürler. Kısas´ın delili şu ayet-i celiledir:
Ey iman edenler! Öldürmelerde üzerinize kısas farz kılındı. Hüre karşılık hür, köleye karşılık köle ve kadına karşılık kadın (kısas edilir). Fakat (katil) bir kişi, kendi lehine (ölenin) kardeşi tarafından affedilirse, artık (maktulün velîsi) örfe uygun (diyeti) tahsil etsin, (katil de) güzel bir şekilde (diyeti) ödesin. Bu uygulama rabbinizden size bir hafiflik ve rahmettir. Bu (antlaşmadan) sonra (anlaşma şartlarına) tecavüz eden kim olursa olsun onun için elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Sizin için kısas´da hayat vardır. Umulur ki böylece (kısası gerektiren hareketlerden) sakınırsınız! (Bakara/178-179)
Kısas´ın Terki ve Affı
Kısas, aslî bir hükümdür. Kasden bir kişiyi Öldürme üzerine terettüb ´eder. Kısas, öldürülen kişinin velîlerinin hakkıdır. Onlar islerlerse bu hakkı katilden alırlar, Kadı, katili Öldürme imkânını onlara vermek mecburiyetindedir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Zulmen öldürülen kimsenin velîsine (kısas ya da diyet istemede) yetki verdik. O (velî) kısasta ileri gitmesin. Çünkü (bu yetki verilmekle) kendisine yardım edilmiştir.
(İsra/33)
Yani öldürülen kişinin velîsi ka´dı´nın yardımına mazhar olmuştur. Öldürülen kişinin velîleri isterlerse kısas´tan vazgeçerek diyet aîırlar. Velîlerin tümü veya bir kısmı kısastan vazgeçerlerse, katilin diyet Ödemesi vacib olur. Katil, geciktirmeksizin ve tam olarak diyeti ölünün velîlerine vermek zorundadır. Çünkü diyet vacibdir.
Fakat (katil) bir kişi, kendi lehine (ölenin) kardeşi tarafından affedilirse, artık (maktulün velîsi) örfe uygun (diyeti) tahsil etsin, (katil de) güzeî bir şekilde (diyeti) ödesin. (Bakara/178)
Abdullah b. Abbas bu ayet hakkında ´Kasden İşlenildiğİnde, af, diyetin kabul edilmesidir´ demiş ve “(Kati! de) güzel bir şekilde (diyeti) ödesin” ibaresini, bu marufa uyularak güzellikle eda edilmesi gerekfiiğ* şeklinde yorumlamıştır.[5]
Hz. Peygamber, öldürülen kişinin velîsinin hakkı hususunda şöyle buyurmuştur:
Her kimin bir yakını öldürülmüş ise, o kişi, iki görüşten birini seçmek durumundadır: Ya affeder veya (kısas olarak katili) öldürür.[6]
Hadîsin diğer bir versiyonunda ise şöyle buyurulmuştur:
Yakını öldürülen kişi ya kısas olarak katili öldürür veya diyet alır.
[7]Burada şu hususun bilinmesi gerekir: Öldürülen kişinin velîlerinden
bazıları katili affederse, hepsi affetmiş sayılır. Çünkü kısas bölünemez.
Maktulün velîlerinden bazıları katili affettikten sonra, katilin cezası
kısastan diyete dönüşür. Diğer velîlerin ´Diyet almayız, katili kısasen öldüreceğiz´ deme yetkileri yoktur.
Diyet´in Ağırlaştırılması
Öldürülen kişinin velîlerinin kısas´tan vazgeçip diyet´e “razı olduklarında, katilin diyet ödemesinin vacib olduğunu söylemiştik. Bu diyet, katil için ağırlaştırıîıp artırılır. Diyet´in ağırlaştırdıp artırılması üç yönden olur:
a. Diyet, hataen öldürmede olduğu gibi beş çeşit deveden değil, üç çeşit deveden ödetilir.
Bunun izahı daha sonra yapılacaktır.
b. Diyet, derhal alınır.
c. Diyet, sadece katilin malından alınır.
Katilin velîlerinin diyeti ödemesi vacib değildir. Bunun delili Hz. Peygamber´in şu sözüdür-.
Kasden adam öldüren kişinin velîleri (âkilesi), onun diyetini ödemek
mecburiyetinde değildirler.[8]
tbn Şihab´ın şöyle dediği rivayet ediliyor: ´Sünnet, kasden adam öldüren kişinin akrabalarının onun diyetini ödemeye katılmak mecburiyetinde olmadıkları şeklinde cari” olmuştur. Ancak katilin akrabaları isterse diyetin ödenmesine yardım edebilirler´.[9]
Diyet´in Ağırlaştırılmasının Delili
Diyetin ağırlaştırılmasının delili, Hz. Peygamber´in şu hadîsidir:
Kasden (adam) öldüren kişi, maktulün velîlerine bırakılır; dilerlerse öldürürler, dilerlerse de diyet alırlar. Diyet, dört yaşına girmiş 30 dişi deve, beş yaşına girmiş 30 dişi deve ve 40 gebe devedir. Üzerinde musalaha (uzlaşma) yaptıkları bir miktar (varsa, bu miktar) onlarındır. Bu hüküm, diyeti ağırlaştırmak için verilmiştir.[10]
Diyet´i Affetmek
Öldürülen kişinin, velîsi, katili bağışlayıp diyet alma hakkına sahip olduğu gibi, diyet´i affetmek hakkına da sahiptir. Maktulün velîsi dilerse diyet´in bir kısmını affedip bir kısmını alabilir. Affettiği kısım diyetten düşer, Allah Teâlâ diyet´i, kul hakkı olarak, kullar arasındaki ilişkilerin düzelmesi için meşru kılmıştır. Böylece maktulün akrabaları, katil için kin ve buğz besleyip onu öldürmeye çalışmazlar. Maktulün velîsinin, katili affetme, diyet´ten vazgeçme yetkisine sahip olduğunu söylemiştik. Hatta affetmek, daha güzel ve daha üstün bir harekettir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Fakat (sizin) vazgeçmeniz takvaya daha yakındır. (Bakara/237)
Kasden Öldürmeye Benzer Öldürmenin Hükmü
Kasden öldürmeye benzer öldürmenin hakikatini belirtmiştik. Kasden adam öldürmeye benzer öldürmenin ührevî ve dünyevî olmak üzere iki hükmü vardır. Uhrevî hükmü, haram ve günah olup ahirette . azaba müstahak olmaktır. Çünkü burada kasden öldürme sözkonusudur. Ancak azabı, kasden adam öldürmenin cezasından daha azdır. Dünyevî hükmü ise, bazı yönlerden ağırlaştırılmış diyet ödemeye mahkum olmaktır. Ağırlaştırılmış (tağliz edilmiş) diyet´in mânâsını daha önce izah etmiştik. Çünkü bu tür öldürme, kısası gerektirmez, zira bu, kasden öldürme sayılmaz. Maktulün velîsi kısas talebinde bulunsa dahi kısas . tatbik edilmez. Kasden öldürmeye benzer öldürmede katil diyet ödemeye mahkum edilir. Bu diyet üç yılda maktulün akrabalarına
ödenir. Bu diyet´in üç yılda ödenmesi, bu öldürmeyi, kasden öldürmenin diyetinden ayırmaktadır. Bu diyet´in üç taksitte ve belli yaşlardaki develerden verilmesi de bir yönde kasden öldürmenin diyetine benzemektedir; yani bu iki husustan ötürü bu diyet, ağırlaştırılmış diyete benzer. Bu hükmün delili şu hadîstir:
Hataen öldürme olup da kasden öldürmeye benzeyen cinayetin diyeti, kasden öldürme gibidir. Ancak katile kısas uygulanmaz.[11]
Hata ile olup kasden yapılmışa benzeyen cinayetler, kamçı ve sopa ile meydana gelen cinayetlerdir. Bunların diyeti, 40´ı gebe olmak üzere 100 devedir.[12]
Buradaki diyet´in katilin akrabaları tarafından ödeneceğinin delili de Muğire b. Şube´den rivayet edilen şu hadîstir: ´Bir kadın, hamile olan kendi kumasını bir çadır direği ile vurarak öldürdü. Bu iki kadrim biri Lıhyan kabilesine mensuptu. RasûluIIah (s.a) öldürülen kadının diyetini öldüren kadının asabesine yükledi´.[13]
Ebu Hüreyre´den de şöyle rivayet edilmiştir: ´Hz. Peygamber, ölen kadının diyetinin, öldüren kadının asabesine (erkek akrabalarına) ait olduğuna hükmetti´.[14]
Burada şu noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Kadının asabelerinden maksat, erkek akrabalarıdır. Fakat babası ve çocukları buna dahil değildir. Bunlar, diyetin ödenmesine katkıda bulunmak mecburiyetinde değildirler. Katilin asabelerinden en yakını kim ise, diyetin fazlasını o yüklenir. Katilin, asıl ve fer´lerinin diyete iştirak etmeye mecbur olmadıklarının delili Ebu Rimse´nin rivayet ettiği şu hadîstir: Ben babamla beraber Rasûlullah´ın (s.a) yanına gitmiştim. Rasûlullah (s.a) bir zata (veya Ebu Rimse´nin babasına) ´Bu (çocuk) kimdir ´ dedi. O da ´oğlumdur´ cevabını verdi. Rasûlullah ´Sen oğlun (namına) onun aleyhine olacak suç işleyemezsin´ buyurdu.[15]
Rasûlullah´ın ´Sen oğlun (namına), onun aleyhine olacak suç işleyemezsin´ sözünden maksat, babanın işlediği suçtan ötürü oğul, oğulun işlediği suçtan ötürü baba sorumlu tutulamaz demektir; yani baba, oğlunun diyetini, oğlu da babanın diyetini ödemek zorunda değildir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kişi, babasının işlediği cinayetten ötürü muahaze edilemez.[16]
Çocuk, babasının diyetini ödemekten tebrie edilmiştir.[17]
Kazaen Öldürmenin Hükmü
Kazaen (yanlışlıkla) adam öldürmenin hakikatini daha önce izah etmiştik. Yanlışlıkla adam öldürmenin uhrevîve dünyevî olmak üzere iki hükmü yardır. Kazaen adam öldüren kişi dînen günahkâr sayılmaz, uhrevî bir cezaya çarptırılmaz. Çünkü bu kazaen olan bir şeydir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ümmetimin yanılmasını, unutmasını ve zorlandığı şey(in günahın)ı Allah Teâlâ affetmiştir.[18]
Hataen öldürmenin dünyevî, hukukî hükmü İse diyet vermektir. Bu diyet katilin akrabaları tarafından üç yılda ödenir. Bu diyet beş çeşit deve üzerinden verilir. Bu develerin 20 tanesi iki yaşında, 20 tanesi üç yaşında, 20 tanesi erkek ve üç yaşında, 20 tanesi dört yaşında, 20 tanesi de beş yaşında olmalıdır.
Hataen adam ödürmede diyetin vacib olduğunun delili şu ayettir:
Bir mü´minin diğer bir mü´mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna. Kim bir mü´mini yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü´min bir köleyi azad etmesi ve öldürülenin ailesine de teslim edilecek bîr diyetin verilmesi farzdır. Meğer ki (öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak) bağışlamış olsunlar.
(Nisa/92)
Hataen adam öldürmece, diyetin katilin akrabalarına tevzi edilmesine gelince, biz daha önce Lasden öldürmeye benzer öldürmede diyetin katilin akrabaları taraf´man ödeneceğini söylemiştik. Öyleyse hataen öldürmede, diyet´in katilin akrabalarına düşmesi daha uygundur.
Hataen adam öldürmede, diyetin hafif olacağının, yani beş çeşit deveden verileceğinin delili de İbn Mes´ud´dan mevkuf olarak rivayet edilen şu sözdür: ´Hataen adam öldürmenin diyeti, beş çeşit deveden verilir. Bu develerin 20 tanesi beş yaşında, 20 tanesi dört yaşında, 20 tanesi üç yaşında, 20 tanesi erkek ve üç yaşında, 20 tanesi de iki yaşında olacaktır´.[19]
İbn Mes´ud´un bu husustaki sözü merfû hadîs hükmündedir. Çünkü İbn Mes´ud´un, kendiliğinden böyle bir söz söyiemesî düşünülemez.
Hataen adam öldürmenin diyetinin üç yılda ödenmesi ise Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Ömer ve İbn Abbas´ın sözüne dayanılarak hükme bağlanmıştır. Onlar bu şekilde hükmetmişler, ashab-ı kiramdan da hiçbiri onlara muhalefet etmemiştir. “Dolayısıyla bu hüküm üzerinde icma vaki olmuştur. Ashab-ı kiramın kendiliklerinden böyle bir hükme varmaları düşünülemez. Onlar, ancak Rasûlullah´tan İşittikleri için böyle hükmetmişlerdir.
İmam Şafii şöyle demiştir: ´I iz. Peygamber hataen adam öldürmede, diyeti katilin akrabalarının üç yılda ödemelerine hükmetmiştir´.
Tirmizî (1386) Diyet kitabının başında şöyle demiştir: ´Ulema, diyetin üç senede ve her sene üçtebir alınması hususunda mutabık kalmışlardır ve hataen öldürmenin diyetinin katilin akrabaları tarafından ödeneceği hususunda da ittifak etmişlerdir´.
Hataen Öldürmede Diyetin Hafifieştirilmesi ve Katilin Akrabalarına Tevzî Edilmesinin Hikmeti
Hataen öldürmede, katilin kasdı olmadığını, öldürme niyeti taşımadığını söylemiştik. İşte bu nedenle hataen öldürmede diyet hafifletilmiş, kasden öldüren kişiye yüklenen yük hataen öldüren kişiye yük-lenmemiştir. Çünkü kasden adam öldüren kişi bunu isteyerek yapmıştır. Hataen adam öldüren kişi ise böyle değildir. Öyleyse yakın akrabalarının, onun diyet yükünü yüklenmeleri uygun olur. Hataen adam öldüren kişi de öldürmenin kefaretini verir, yani mü´min bir köle azad eder. Eğer köle azad etmeye gücü yetmezse peşpeşe iki ay oruç tutar.
Bir mü´minin diğer bir mü´mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna. Kim bir mü´mini yanlışlıkla öldürürse (kefaret olarak) mü´min bir köleyi azad etmesi ve-öldürülenin ailesine de teslim edilecek bir diyetin verilmesi farzdır. Meğer ki (Öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak) bağışlamış olsunlar.
Sonra Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Kimin gücü bunlara yetmiyorsa, onun, peşpeşe iki ay oruç tutması farzdır ki Allah tarafından tevbesi kabul edilsin. Allah bilendir ve hikmet sahibidir.
(Nisa/92)
Hataen Öldürmenin Diyeti Bazı Durumlarda Ağırlaştırılır
Şafii mezhebi âlimleri, hataen öldürme diyetinin bazı durumlarda ağırlaştırılacağını söylemişlerdir. Ağırlaştırılması, üç yıl ve üç taksitte Ödenme noktasındadır ki bunun Ödenmesi şu şekildedir: Beş yaşında 30 deve, dört yaşında 30 deve ve 40 gebe devedir.
Hataen Öldürme Diyetini Ağırlaştıran Haller
a. Hataen öldürmenin Mekke sınırları dahilinde olması, diyeti ağırlaştırır. Harem´in sınırlan Hac bölümünde zikredilmişti. Bu sınırlar, avlanmanın haram olduğu sınırlardır. Bu sınırlar dahilindeki hataen Öldürme diyetinin ağırlaştırılmasının nedeni, Kabe´nin hürmet ve emniyetini gözetmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Orada zulüm ile haktan saptırmayı isteyenler (var ya! İşte) ona elem verici bir azabı tattıracağız.
(Hac/25)
b. Hataen öldürmenin haram aylarında olması halinde, diyet ağırlaşır.
Haram aylar Zi´1-kâde, Zil´l-hicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bu ayların hürmeti vardır, müslümaniar bu aylarda düşmana karşı savaş açamazlar.
(Ey Muhammedi) Sana haram aylardan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: ´Haram ay´da savaşmak büyük bir günahtır´. (Bakara/217)
Ey iman edenler! Ne Allah´ın hac´da (uyulması istenen) âdetlerine, ne haram ay´a hürmetsizlik etmeyin. (Mâide/2)
c. Anne, kizkardeş, amca, dayı ve benzeri yakın akrabaların hataen
öldürülmesi, diyeti ağırlaştırır.
Burada diyetin ağırlaşacağıntn delili, ashabın fiilidir. Ancak ashab ağırlaşmanın keyfiyetinde ihtilaf etmiştir. İmam Şafii´nin bu husustaki görüşü daha önce zikredilmişti. Ashab´ın bu husustaki hükümlerinin ictihadla olması düşünülemez, onlar ancak Rasûlullah´tan duydukları veya gördükleri için böyle hükmetmişlerdir.
Bir Cemaatin Bir Kişiyi Öldürmede Ortaklaşa Hareket Etmeleri
Bir cemaat (iki veya daha fazla kişi), bir kişiyi öldürmede ortaklaşa hareket ederlerse, yani onlardan birinin vurduğu darbe tek başına bile öldürücü ise, cemaatin tümü kısas edilir. Eğer onlardan biri kişiyi yaralasa, fakat yara öldürücü olmasa, diğeri de öldürse, ikinci şahıs katil sayılır ve kısas edilir. İlk yaralayan ise, yaralamanın kısasını veya diyetini öder. Eğer bir şahıs bir adamı ağır bir şekilde yaralasa, bu yaralama neticesinde adam konuşamaz, hareket edemez hale gelse ve bu yaranın o adamın ölümüne sebep olacağı kesin olsa, sonra başka bir şahıs o adama saldırıp öldürse, katil ilk yaralayan şahıstır. Çünkü adamı- ölümcül şekilde yaralayan odur. Birinci şahıs kısas edilir, ikinci şahsa ise tâzir cezası verilir; zira ikinci şahıs da ölünün hürmetini çiğnemiş sayılır. Bu tıpkı Ölünün azalarından birini kesmek gibidir. Bir kişinin, öldürülmesinde ortaklaşa hareket eden bir cemaatin kısas edileceğinin delillerini şöyle sıralayabiliriz:
İbn Ömer´in, öldürülen bir genç hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: ´Eğer tüm Sana halkı bu öldürme işine iştirak eLseydi tümünü öldürürdüm´.[20]
Muğire b. Hâkim es-Sananî´den o da babasından şöyle rivayet ediyor: ´Dört kişi bir çocuğu öldürmüştü. Ömer b. Hattab, onların öldürülmesini emretti ve ´Eğer bu öldürme işine Sana halkının tümü katılsaydı, hepsini öldürürdüm1 dedi´.[21]
Said b. Müseyyeb´den şöyle rivayet edilmiştir: I iz. Ömer, beş veya yedi kişiyi, ansızın ve ortaklaşa bir kişiyi öldürdükleri için kısas etti ve
´Eğer Sana halkının tümü bu olaya iştirak etseydi, hepsini de öldürürdüm´ dedi.[22]
Muğire b. Hâkim es-Sananî babasından şöyle rivayet ediyor: “Sana da bir kadının kocası kayboldu. Kadının evinde başka kadından olan Asil ismindeki oğlunu-bıraktı. Kadın kocasından sonra bir dost edindi ve ona ´Bu çocuk bizi rezil- edecek, onu öldür´ dedi Adam çocuğu öldüF mekten imtina etti. Kadın da dostundan yuzçevirdi. Fakat dostu daha sonra kadının dediğini kabul etti. Kadın, kadının dostu, başka bir kişi, başka bir kadın ve bir de hizmetçi ortaklaşa çocuğu öldürerek parçalara ayırdılar. Parçalarını deriye sararak susuz bir kuyuya attılar. Daha sonra kadının dostu yakalandı ve suçunu İtiraf etti, diğerleri de suçlarını itiraf ettiler.´ Yemen valisi Ya´la bu durumu Hz. Ömer´e mektupla bildirdi. Hz. Ömer de hepsinin öldürülmesini emrederek ´Allah´a yemin ederim kî eğer Sana halkının tümü o çocuğun öldürülmesinde ortak olsaydılar, hepsini öldürürdüm´ dedi”.[23]
Nasıl ki bir kişiye zina iftirası cezası veriliyorsa, bir kişiyi öldürmede ortaklaşa hareket eden bir cemaate de kısas cezasının tatbik edilmesi uygundur. Çünkü zahire göre onlardan bir tanesi bile bu şekilde vursaydı adam yine ölürdü. Öyleyse iki durum arasında fark yoktur; ha tek başına vurup öldürmüş, ha başkalarıyla ortaklaşa vurup Öldürmüştür. Bu bakımdan öldürmede ortak olan cemaatin tümüne kısas cezası tatbik edilir ki cinayetin özü kapatılabilsin. Eğer ortaklaşa hareket ederek adam-öldüren cemaate ceza veriimeseydi, herkes kısastan kurtulmak için bu yola başvururdu.
İbn Kudame şöyle diyor: ´Eğer bir cemaatin ortaklaşa cinayet işlemelerine kısas cezası veriimeseydi, bu durum insanları ortaklaşa öldürmeye teşvik ederdi ve kısastan kasdedilen amaç da gerçekleşmezdi. Kısasın hikmeti ortadan kalkardı´.
Öldürme ile Sebebin Biraraya Gelmesi
Bir kişinin katledilmesinde, bilfiil öldürme ile sebep bir araya gelirse, bazen sebep takdim ediiir; yani bazen bir kişiyi fiilen öldüren değil, o ölüme sebep olan kişi sorumlu tutulur. Bazen de fiilen öldürmek, sebebe takdim edilir; yani kişiyi fiilen öldüren sorumlu tutularak kısas edilir. Bazen de sebep ile fiilen öldürme eşit olur. Görüldüğü gibi bu üç şekilde olmaktadır.
1. Sebebin Fiilen Öldürmeye Takdim Edilmesi
Meselâ iki kişi, bir şahsın adam öldürdüğüne şahitlik yaparsa, kadı, onların şahitliğine dayanarak o şahsı öldürür. Daha sonra şahitler, yalan söylediklerini itiraf ettiklerinde, şahitler kısasen öldürülür, kadı veya maktulün velîsi -eğer şahitlerin yalan söylediklerini bilmeyerek kısası yerine getirmişse- kısas edilmez. Görüldüğü gibi burada ölüme sebep. olma, fiilen öldürmeye takdim edilmiştir.
2. Fiilen Öldürmenin Sebebe Takdim Edilmesi
Meselâ bir kişi başka bir şahsı yüksek bir tepeden aşağıya yuvarlasa, başka bir kişi de kılıcını çekerek adamı ikiye bölse veya kılıcını yuvarlanan şahsın önüne koysa ve adam kılıca çarparak ölse, burada kılıcı, yuvarlanan kişinin önüne koyan veya onu kılıçla ikiye bölen kişi sorumlu tutulur ve kısasen öldürülür. O şahsı yüksek bir tepeden aşağıya yuvarlayan kişiye ise tâzir cezası verilir. O kişinin, durumu bilip bilmemesi meseleyi değiştirmez.
Bir kişi, başka bir şahsı tutsa, üçüncü bir kişi de gelerek tutulan şahsı öldürse, öldüren kişi sorumlu tutularak kısasen öldürülür. O şahsı tutan kişiye ise kısas veya diyet cezası verilmez. Sadece tâzir cezası verilir. Bu iki Örnekte de görüldüğü gibi fiilen öldürme, sebebe takdim edilmiştir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Bir kişi, başka bir şahsı tutar, üçüncü bir şahıs da tutulanı öldürürse, öldüren kişi kısasen öldürülür, o şahsı tutan kişi ise hapsedilir.[24]
Ancak kişiyi tutup ölümüne sebep olan kişi şu durumlarda sorumlu olur: Tutulan şahsı öldüren kişi çocuk veya deli ise, tuian kişi sorumlu tutulur ve kısasen öldürülür veya şahsı tutan kişi, tuttuğu şahsı yırtıcı bir hayvanın önüne atarsa veya denize atarsa ve bir balık da o şahsı yutarsa -balık, ister o şahsı havada iken, isterse suya düştükten sonra yutsun- bu durumda o şahsı tutan kişi sorumlu olur ve kısasen öldürülür. Fakat adamı tutup boğulma ihtimali bulunmayan bir suya atarsa, bir balık da adamı yutarsa, atan kişi kısas cezasına çarptırılmaz. Bu durum, kasden öldürmeye benzer öldürme kabul edilerek ona göre diyet cezası verilir.
3. Kişinin Ölümünde Sebep ile Fiilen Öldürmenin Eşit Olması
Meselâ bir kişi, başka birini öldürmeye zorlanırsa, o kişi de ö adamı öldürürse, hem zorlayan, hem de zorlanan ve adamı öldüren kişi kısasen öldürülür. Zorlayan kişinin kısasen öldürülmesinin nedeni, onun bir ok fırlalmtşcasma umumiyetle öiüme neden olan bir vasıtayla birini . öldürmüş olmasıdır. Zorlanan kişinin kısasen öldürülmesinin nedeni ise, kendini kurtarmak için başkasını öldürmesidir.
Zorlayan kişinin devlet başkanı veya başka birisi olması arasında fark yoktur. Meselâ bir-kişi, başka birini tehdit ederek ´Ya sen kendini öldürürsün, yahut ben seni öldürürüm´ dese, tehdit edilen kişi de kendini öldürse, zorlayan kişiye kısas cezası uygulanmaz. Çünkü bu, gerçekte zorlama sayılmaz; zira her iki durumda da sonuç, aynıdır. Bu bakımdan kişi kendini isteyerek öldürmüş sayılır. Fakat zorlayan kişi, onu ateşte yakmakla tehdit ederse, bu zorlama sayılır ve zorlayan kişi kısasen öldürülür. Eğer bir kişi diğerini ´Ya beni öldürürsün, yahut ben seni öldürürüm´ diyerek tehdit etse, kişi de tutup adamı öldürse, öldüren kişiye kısas cezası uygulanmaz. Çünkü burada zorlama sözkonusudur ve bu bir şüphedir. Şüphe ile de hadd cezası düşer.
– Devlet başkanı, bir kişiye başka bir şahsı öldürmesi için emir verse, o kişi de devlet başkanının haksız olarak emir verdiğini bilmeyerek o şahsı öldürse, devlet başkanı kısasen öldürülür. Öldüren kişiye ise hiçbir ceza verilmez. Çünkü memur, devlet başkanının (Sultan´ın) bir aleti durumundadır, siyasî hayatta ise alet gereklidir. Eğer devlet başkanının emrini yerine getiren bir memura ceza verilirse, cezalan uygulama görevini üstlenmez. Ayrıca zahire göre İmam´ın (devlet başkanının) hak´tan başka birşeyi emretmesi düşünülemez ve masiyetin sözkonusu olmadığı bir konuda devlet başkanına itaat etmek vacibdir. Devlet başkanının emriyle öldürme görevi üstlenen kişiye hiçbir ceza verilmez. Ancak memur, devlet,başkanının zulmünü veya haksızlığını bildiği halde onun emriyle bir kişiyi öldürürse, devlet başkanının tehdidinden de korkmuyorsa, öldürmesine karşılık kısasen öldürülür. Çünkü devlet başkanının, tehdidini yerine getirmeme ihtimali varsa, onun emrine İtaat etmek caiz olmaz; zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah´a isyan olan yerde kula İtaat yoktur. Kula itaat ancak marufta sözkonusudur.[25]
Bu durumda öldüren kişi, kendiliğinden öldürmüş gibidir. Sultan burada- sorumlu tutulmaz. Ancak sultan haksız yere emir vermişse günahkâr olur. Kişi, masiyet olan yerde de devlet başkanına (sultan´a) itaat etmenin vacib olduğuna inanıyorsa, tazminat, emri yerine getiren kişiye değil, sultana düşer. Çünkü bu, gizli bir durumdur. Kişi, devlet başkanının kahrından korkarsa, zorlanan kişi hükmündedir. Bu durumda kısas veya diyet, her ikisine de uygulanır.
İkrah Durumunda Mubah Olan Hususta Bir Uyarı
İmam Nevevî, Ravzatu´t-Tâlibîn adlı kitabında bir fasıl açarak ikrah nedeniyle mubah olan ve olmayan şeyler konusunda şunları söylemektedir: ´Kişinin, haram olan bir katl´e zorlanması, o katl´i mubah kılmaz. Bu durumda öldüren kişi bütün âlimlerin ittifakı ile günahkârdır. Ancak zorlanma nedeniyle içki içmek, Ramazan orucunu bozmak, farz namazdan çıkmak, başkasının maiını telef etmek, küfür kelimesini söylemek mubah olur´.
Zorlanma durumunda küfür kelimesini söylemenin vacib olup olmadığı hususunda iki görüş vardır: Sahih olan görüşe göre zorlanma nedeniyle küfür kelimesini söylemek vacib değildir; zira din hususunda sabır göstermeyi teşvik eden hadîsleri zikretmiştik. Ayrıca bu görüşte, selef-i salihîn´e iktida etme de vardır ki onlar, zorlanma durumunda küfür kelimesini söylemeyerek ölümü tercih etmişlerdir. Bu bakımdan faziletli olan, öldürülme tehlikesine rağmen küfür kelimesini söyleme-. mektir.
Bazı âlimler şöyle demişlerdir: ´Zorlanan ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan kişi, kâfirler karşısında güçlü bir kişiyse veya şeriatın hükümlerini icra edebilecek bir kişiyse, yani varlığından yarar umulan bir insan ise, küfür kelimesini söyierek ölümden kurtulması daha uygundur. Aksi takdirde küfür kelimesini söylemeyip ölümü tercih etmesi daha efdaldir´.
Sahih olan görüşe göre zorlanma nedeniyle içki içmek ve Ramazan orucunu bozmak vacib olmaz. Başkasının malını telef etmesi için zorlanan kişinin, o malı telef etmesi vacib olur. Kişi, zorlanma nedeniyle başkasının malını telef ederse, mal sahibi ister telef eden kişiyi, zâmin kabul eder, isterse de muahaze eder. İki görüşten birine göre telef eden kişi zorlandığı için zâmin olmaz. Fakat en sahih görüşe göre zâmin olur. Ancak telef ettiği malı ödediği takdirde, o parayı, kendisini zorlayan kişiden geri alır. İşte Şafii mezhebinin görüşü budur.
Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: ´Telef edilen malın tazminatı, hem horlayan, hem de zorlanan kişinin üzerinedir. İkisi eşit şekilde onu öderler. İhramli olan kişi, bir av hayvanını öldürmeye zorlanırsa, -zorlayan ile zorlanan eşit şekilde tazmin ederler´.
Kendisine Kısas Cezası Uygulanmayacak Bir Kişiye Suç Ortaklığı Etmek
Kendisine kısas cezası uygulanmayacak bir kişiyle beraber bir şahsı öldüren kimseye kısas cezası uygulanır mı Bu durumun birçok şekli vardır. Onları şöyle sıralayıp izah edebiliriz:
I. Şekil
Kişi, bir şahsı kazaen veya kasda benzer olan öldürme ile öldüren kimseye ortak olursa, o kişiye kısas cezası tatbik edilmez; zira adamın öldürülmesi iki fiille meydana gelmiştir. Bu fiillerin biri kısası gerektirir, diğeri ise kısası ortadan kaldirır. Kısası ortadan kaldıran fiil ise daha galiptir. Bu durumda kasden öldürme diyetinin yansını vermesi gerekir.
II. Şekil
Kişi, oğlunu öldüren bir baba ile kati´e ortak olursa, kişi kısasen öldürülür. Katil olan baba ise kasden öldürme diyetinin yansını ödemeye mahkum edilir; zira çocuğunu öldüren baba kısas edilmez.
III. Şekil
Hür bir kişi ile bir köle, ortaklaşa hareket ederek bir köleyi öldürse, katil köle kısas edilir. Çünkü o tek başına Öldürmüş olsaydı, yine kısas cezasına çarptırılacaktı. Öldürmede köleye ortak olan hür kişiye ise -ileride zikredeceğimiz hükümlerden ötürü- kısas cezası tatbik edilmez.
IV. Şekil
Bir müslüman ile bir zımmî birleşerek başka bir zimmî´yi öldü-rürlerse zimmî kısasen öldürülür; zira o tek başına öldürmüş olsaydı, yine kısas, cezasına çarptırılacaktı. Zimmî ile birlikte hareket eden müslümana ise -ileride zikredeceğimiz hükümlerden ötürü- kısas cezası uygulanmaz.
V. Şekil
Bir kişi, kısasen veya ceza olarak bir kişinin elini kesse, üçüncü bir şahıs gelerek eli kesilen kişiyi haksız olarak yaralasa, adam da bu iki yara sebebiyle ölse, adamı haksız olarak yaralayan kişi kısasen öldürülür. –
VI. Şekil
Bir kişi, deli veya çocukla beraber başka bir şahsı öldürse, kişi, kısasen öldürülür. Deli veya çocuk kısas cezasına çarptırılmaz.
Bunlar gibi birçok şekil daha vardır. Bunlar ayrıntılı ve geniş bir biçimde fıkıh kitaplarında zikredilmiştir.
Cana Kıymanın Dışındaki Cinayetler
Biz daha önce bedene karşı işlenen cinayetin ya öldürmek, ya da el kesmek, göz çıkarmak, kulak kesmek, burun kesmek gibi öldürmeden daha hafif şekillerde olacağını belirtmiştik. Şimdi öldürmeden daha hafif olan cinayetlerden bahsetmek istiyoruz:
1. Yaralama Şeklindeki Cinayetler
Bedendeki yaralama iki kışıma ayrılır:
Yüz ve baş´ta meydana gelen yaralamalar ki buna şecac denir.
Bedenin diğer yerlerinde meydana gelen yaramalar.
Aşağıda bu iki kısım yaralamalardan bahsedip hükümlerini zikredeceğiz.
A. Baş ve yüz´de meydana gelen yaralamalar on çeşittir:
a. eî-Harise denen yaralama
Bu yaralamada deri hafifçe yırtılır, tıpkı tırnaklamada olduğu gibi deride bir iz bırakır. Buna el-Gâşire de denir.
b. ed-Dâmiye denen yaralama
Bu yaralamada deri yırtılır, sızı meydana gelir, kan çıkarsa da akmaz. Eğer kan akarsa bu yaralamaya damla denir. Bu da ayrı bir çeşittir. Bunu da sayarsak, yaralamalar onbir çeşit olur.
c. el-Badıa denen yaralama
Bu yaralamada deriyle beraber et de hafifçe parçalanır. Zaten bu isim, kesmek mânâsına gelen el-bid´a kökünden alınmıştır.
d. eî-Mütelâhİme denen yaralama
Bu yaralamada et ve deri parçalanmakla birlikte et ile kemik arasındaki deri veya ince zar yırtılmaz; yani yara, et ve kemik arasındaki ince zara ulaşmaz. Buna etleşen, iyileşen mânâsına gelen el-lahime de denir. Buna bu ismin verilmesi, iyileşmesinin kesin olmasındandır.
e. es-Simhak denen yaralama
Bu yaralamada et ile kemik arasındaki perde de yaralanır. O perdeye Arapça´da es-simhak denir.
f. el-Mûzıha (Muvazzıha) denen yaralama
Bu yaralamada simhak denilen perde yırtılır ve kemik ortaya çıkar; yani yaralamada kullanılan alet kemiğe ulaşır. Her ne kadar kemiği örten kandan ötürü kemik çıplak gözle görülmezse de aslında kemik ortaya çıkmıştır.
g. el-Hâşime denen yaralama
Bu yaralamada kemik kırılır. Kemiğin ortaya çıkıp çıkmaması durumu değiştirmez.
h. el-Mungıle denen yaralama
Bu yaralamada kemik bir yerden diğer bir yere kayar. Kemiğin , ortaya çıkıp çıkmaması durumu değiştirmez.
ı. el-Me´mûme denen yaralama
Bu yaralamada, yaralamada kullanılan alet beyin zarına kadar ulaşır. Bu yaralamaya aynı zamanda el-emme de denir.
i. ed-Damiğa denen yaralama – ´
Bu yaralamada beyin´in torbası yırtılır, yara beyin´e kadar ulaşır. Bu yara, muhakkak surette öldürücüdür.
Şunu belirtelim ki bu yaralama şekilleri içinde sadece el-mûziha denen yaralamada kısas yacib olur. Çünkü el-mûzıha denen yaranın benzerini, yaralayan kişiye açmak kolaydır. Bunun dışındaki yaralamalarda kısas vacib değildir. Çünkü bu yaraların benzerini, yaralayan kişide açmak kolay değildir. Bu nedenle bu yaralamalarda kısas uygulanmaz, karşılığında diyet alınır.
B. Bedenin yüz ve baş dışındaki yerlerindeki yaralamalar
Baş ve yüz´de olup da kısas gerektirmeyen yaralar, bedenin diğer yerlerinde de kısası gerektirmez. Ancak el-mûzıha denilen yaralama bedenin neresinde olursa olsun kısas uygulanır; yani bir kişinin göğsünü, boynunu, dirseğini, tırnağım, parmağını veya diğer yerlerini yaralayan kişiye kısas uygulanır. Öna da aynı şekilde bir yara açılır. Fakat el-mûzıha denilen yaralama dışındaki yaralamalarda, yaralayan kişiye aynı şekilde bir yara açmak mümkün olmadığından kısas yoktur.
2. Herhangibir Azayı Kesmek Suretiyle İşlenen Cinayetler
Herhangibir azayı kesmek suretiyle işlenen cinayet -öldürmede olduğu gibi- üç kışıma ayrılır:
Bir azayı kasden kesmek
Bir azayı kasda benzer bir şekilde kesmek
Bir azayı kazaen kesmek
Öldürmede kısasın ancak kasden öldürmede vâcib olduğu gibi, bir azayı kesmede de kısas ancak kasden kesmede vacib olur. Bir azayı kasda benzer şekilde kesmede ve kazaen kesmede kısas uygulanmaz.
Kesilen Bir Azadan Ötürü Kısas Yapılmasının Şartları
Kasden kesilen uzvun yerine, kesenin aynı uzvunu kesmek mümkün olursa, daha fazla kesilmeyeceğinden emin olunursa, kısas uygulanması vacib olur. Bu, iki şekilde mümkün olur:
a. Kesilen azanın bir mafsalı olmasıyla kısas uygulanması mümkün olur. Kesilen azanın bir mafsalı olduğunda, mafsal üzerine bir demir konularak uzuv o mafsaldan kesilir. Mafsal, bir uzvu diğer bir uzva bağlayan, kemiğin son uç noktasıdır. Bu bazen sadece bir komşuluk, yani iki kemiğin birbirine.yakın olmasıyla, bazen de iki uzvun -diz ve dirseklerdeki kemiklerde olduğu gibi- birbirine bağlanmasıyla olur. Bu bakımdan parmaklar, el ve kolu bitiştiren mafsallar, ayak mafsalı, dizler mafsal sayılır. Bu uzuvlardan biri kasden kesilirse kısas gerekir; yani birinin uzvunu kesen kişinin´aynı uzvu mafsallardan kesilir.
b. Kesilen azanın zapt u rapt altına alınabilecek bir uzuv olması halinde kîsas uygulanması mümkün olur; yani kesilen azanın karşılığı olarak, caninin aynı uzvunu´ kesebilmek mümkün olmalıdır. Bu bakımdan göz çıkartmada, kulak kesmede, kirpik kesmede, burnun kıkırdak kısmını kesmekte, erkeğin tenasül uzvunu, iki yumurtalığını kesmekte, dudak kesmekte, dil kesmekte, uyluk kesmekte, kadının tenasül uzvunun iki tarafını kesmekte kısas tatbik edilir. Buna binaen kulağın veya burnun tamamı değil de bir parçası kesilirse, yine kısas vacib olur. Çünkü yara ikisini birden ihata eder. İki taraftan da ona muttali olmak mümkündür. Kesilen aza üçtebir, dörtte bir, üçieiki şeklinde değil, parçalamakla takdir edilir. Eli kola veya ayağı baldıra bağlayan mafsalın bir kısmı kesilmişse kısas uygulanmaz. Çünkü her iki yerde de damarlar toplanmaktadır. Bu azaların aynı şekilde kesilmesi çok zordur. Fakat kulak, burun, dudak ve benzeri uzuviarda durum farklıdır.
Kemik Kırmaktan Ötürü Kısas Uygulanması
Bir kişinin herhangibir kemiğini kıran kişiye kısas uygulanmast sözkonusu değildir. Çünkü kemiği aynı şekilde kırmaktan emin olu-´ namaz. Ancak kişi, birinin kemiğini kırar ve yerinden söküp atarsa, onun da aynı uzvu kırdığı kemiğin en yakınındaki mafsaldan kopardır ve geri kalan kısım için de diyet ödemeye mahkum edilir. Bu diyet, kınlan kemiğin durumuna göre uzmanlar tarafından takdir edilir. Buna binaen bir kişi, başka bir şahısın kolunu pazudan kırıp koparırsa, kıran kişinin koiu dirsekten koparıhr/kesilir, diğer kısım için de diyet ödemeye mahkum edilir. Eğer kişi, başka bir şahısın elini, dirsekten kırıp koparırsa, onun da eli kola bitiştiği noktadan kesilir, geri kalan kısım için de diyet ödemeye mahkum edilir.
3. Bir Azanın Çalışamaz Hale Getirilmesi
Cinayet, bazen azalardan birinin çalışamaz hale getirilmesi veya o azanın bir kısmının çalışamaz hale getirilmesi şeklinde cereyan eder. Bu durumda diyet vacib olur. Diyetin vacib olması da şu şekilde olur:
a. Aklın izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişinin aklını izale ederse, tam diyet ödemesi vacib olur. Tam diyet´in ne olduğu ileride izah edilecektir. Burada ksas vacib değildir. Çünkü benzerini yapmak mümkün değildir. Eğer bir kişi,´ başka bir kişinin aklında biraz noksanlık meydana getirmişse, bu durum da kişinin kendini idare etmesine mani ise, caninin yaptığının aynısını kendisine yapmak da mümkün ise kısas yapmak gerekir. Ancak adam zamanla zabt altına giriyorsa, yani bir gün tecennün ediyor, diğer gün aklı başına geliyorsa, burada diyetin yarısı vacib olur veya bir gün tecennün ediyor, iki gün aklı başına geliyorsa diyetin üçtebiri vacib olur. Eğer zapt zamana bağlı değilse, o zaman sözünün doğruluğu, davranışlarının düzgünlüğü, diğer . zamanlardaki söz ve davranışlarıyla karşılaştırılır ve zail olan kadarı diyet olarak alınır.
Eğer zapt u rapt altına alınması mümkün değilse -meselâ kişi sesler duymak veya yalnız kaldığında korkmak gibi tepkiler veriyorsa- bu durumda hâkimin takdir ettiği diyet ne ise o vacib olur. Uzmanlar rahatsızlığın zail olmayacağını söylerlerse diyet vacibdir; zail olacağını söylerlerse diyet devam eder, kişi iyileştiğinde ise sakıt olur. Kişi iyi-leşmezse diyeti ödemek vacibdir.
b. Duymanın izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişiye vurur da onun duymasını izale (sağır) ederse, tam diyet ödemesi vacib olur. Eğer kulağının birini sağır ederse diyetin yarısını ödemesi gerekir. Eğer bir-kulağını keser ve işitmesini izale ederse, iki diyet ödemesi gerekir; biri kulağı kestiği, diğeri de sağır etliği içindir. Çünkü işitmek, sadece kulakla ilgili değildir. Eğer uzmanlar, işitme duyusunun sağlam kaldığını, fakat kulağın kesilmesi nedeniyle duymayı engelleyen bir, perde oluştuğunu, bu perdenin de giderilmesinin mümkün olmadığını söylerlerse, diyet vacib olur. Bu diyet de uzmanların takdir ettiği şekilde ödenir.
Bazı âlimler, diyetin vacib olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu, sağır olduğu zaman böyledir. Fakat iki veya bir kulağın sağırlığı tam değilse, bu sağırlığın oranı da tesbit edilebiliyorsa o miktar diyetten düşer. Eğer oran tesbit edilemiyorsa, hâkimin takdir ettiği diyet, miktarı ne ise o ödenir.
c. Görme duyusunun izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişinin gözlerini kör ederse, tam diyet ödemesi gerekir. Gözünün birini kör ederse yarım diyet ödemesi gerekir. Kör edilen gözün zayıf görmesiyle, tam görmesi arasında fark yoktur. Bir kişinin iki gözünü birden kör eden kişinin -iki eli birden kesmekte olduğu gibi- bir tek diyet ödemesi vacib olur. Daha önce geçtiği gibi bu durum kulağın tam tersinedir. Cinayete maruz kalan kişi gözünün görmediğini, cani de gördüğünü iddia ederse, uzmanlar o kişiyi mu ayene ederler. Bu durum, gözün tamamen görmemesi halinde böyledir. Fakat gözün görmesi tamamen değil de kısmen azalmışsa, meselâ kişi önceden 1 kilometreden görürken, şimdi 0.5 kilometreden görüyorsa, bu oranın diyetini ödemek vacib olur. Eğer görmenin ne kadar azaldığı bilinmiyorsa, tesbit edilmesi mümkün değilse, hâkimin takdir ettiği diyet ödenir. Eğer cinayete maruz kalan kişinin gözlerinin ışığı gitmişse, gündüz görüp gece görmüyorsa, tam diyet vacib olur. Bir gözü bu duruma gelmişse, yarım diyet vacib olur.
d. Koku alma duyusunun izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişinin koku alma duyusunu, izale ederse, tam diyet ödemesi vacib olur. Eğer burnun bir deliğinin koku almasını izale ederse, yarım diyet ödemesi gerekir. Eğer koku alma duyusunun eksilmesine sebep olursa, bu eksikliğin oranı da tesbit edilebiliyorsa, eksilen oranın diyetini ödemek vacib olur. Bu oranın tesbit edilebilmesi mümkün olmazsa, hâkimin takdir ettiği diyet ne ise o ödenir. Bu durum İşitme ve görmenin izale edilmesi hususunda da geçmişti.
e. Konuşma yeteneğinin izale edilmesi
Bir kişi, başka birinin diline vurup onun konuşma yeteneğini izale ederse, -uzmanların o kişinin konuşamayacağını söylemeleri şartıyla- tam bir diyet ödemesi vacib olur. Dile vurulan darbe nedeniyle kişi harflerin bir kısmını söyleyemez duruma gelmişse, söyleyemediği harfler oranında diyet ödenmesi gerekir. Burada.dile kolay gelen harflerle diğer harfler arasında fark yoktur. Her lisanın harfleri farklıdır, kimi lisanın harfleri .fazla, kimi lisanın harfleri ise azdır. Eğer diline vurulan kişi bir lisan konuşuyorsa, o lisanda söyleyemediği harfler oranında diyet alır. Diline vurulan kişi iki lisan biliyorsa, bu darbe nedeniyle bildiği iki lisanın de bazı harflerini söyleyemiyorsa, söyleyemediği harfler hangi lisanda daha fazla ise o lisandaki söyleyemediği harfler oranında diyet alır. Bu hüküm, bazı harfleri söyleyememekle beraber konuşmasının anlaşılması halinde böyledir. Fakat kişinin, söyleyemediği harflerden ötürü konuşması anlaşılmiyorsa, bu durum, konuşma yeteneğinin tamamca giderilmesi hükmündedir; yani caninin burada tam diyet ödemesi vacib olur. Kişinin diline vurulan darbe, onun bir harfi başka bir harfle değiştirmesine sebep olmuşsa, iptal edilen harfin payına düşen miktarda diyet verilmesi gerekir. Dile vurulan darbe nedeniyle kişi konuşmakta zorluk çekerse, hâkimin takdir ettiği diyetin ödenmesi gerekir. Daha Önce yirmi harfle konuşan bir kişi gibi, birtakım harfleri hilkaten güzel telaffuz edemeyen bir kişi ise ve diline vurulan darbe nedeniyle konuşma yeteneği tamamen kaybolmuşsa, tam bir diyet vacib olur.
f. Sesin izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişinin sesinin izale edilmesine sebep olursa, o kişinin dili normal durumda olup harfleri çıkarsa bile, caniye tam diyet ödemesi vacib oiur. Sesin izalesiyle beraber, dilin harfleri telaffuz etme yeteneği de kaybolmuşsa, caniye iki diyet ödemesi vacib olur; biri sesin izalesi, diğeri de dilin telaffuz yeteneğinin kaybolması nedeniyledir.
g. Lezzet hissinin (tat alma duyusunun) izale edilmesi
Bir kişi, başka bir kişinin lezzet duyusunu izale ederse, tam diyet vacib oiur. Lezzel hissi (duyusu) ile elde edilen beş şey vardır.-
Tatlılık
Ekşilik ı
Acılık
Tuzluluk
Tatlı su lezzeti gibi tat almak
Diyet, bunlara tevzi edilir. Kişide bunlardan biri dumura uğramışsa, beşte bir diyet ödenmesi gerekir. Eğer kişinin lezzet hissi izale edilmişse, tatları alamaz duruma gelmişse, hâkimin takdir ettiği diyetin ödenmesi gerekir. Bir kişi, başka bir kişiye bir darbe vurur da onun lezzet hissjni tamamen ortadan kaldınrsa, .iki diyet ödemesi gerekir.
h. Çiğneme yeteneğinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir kişinin çiğneme yeteneğini ortadan kaldınrsa, tam diyet vacib olur.
ı. Meninin akmasının ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir kişinin belini kırar da menisinin akma kuvvetini ortadan kaldınrsa tam bir diyet vacib olur. Kişinin iki yumurtalığını keser de ikisinin de suyu giderse, iki diyet vermesi gerekir; biri yumurtalıkları kestiği, diğeri de yumurtalıkların suyu kaybolduğu içindir. Diyetler bahsinde, iki yumurtalığın kesilmesi durumunda diyetin vacib olacağı hususuna değinilecektir.
İ. İktidar1 m (erkekliğin) ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir kişinin erkeklik gücünü ortadan kaldınrsa, bir diyet ödemesi gerekir. Eğer bir kadının memesini keser de sütünün kesilmesine sebep olursa, hâkimin takdir ettiği diyeti ödemesi gerekir. . Kadının sütünün eksilmesine sebep olursa, o oranda diyet vermesi gerekir. Bir kişi, bir kadına bir darbe vurur da kadın doğum yaptıktan sonra göğüslerinden süt gelmezse veya süt eksik olursa, uzmanlar da bunun darbeden ötürü olduğunu söylerlerse, hâkimin takdir ettiği miktarda diyet ödemeye mahkum edilir.
k. Cinsî münasebet özelliğinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir kişinin beline vurduğu darbe nedeniyle onun cinsî münasebette bulunma özelliğinin ortadan kalkmasına sebep olursa, diyet vacib olur. Çünkü cinsî münasebet (cima), kastedilen yararlardan biridir.
1. Kadının ön ve arkadaki avret yerlerinin arasındaki perdenin kaldırılması veya cima yoluyla sidik yolunun arasındaki perdenin kaldırılmasına sebep olan kişi, tam bir diyet ödemek mecburiyetindedir.
” m. Ellerin ve ayakların işlevlerinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir kişinin ellerine veya ayaklarına vurur da sakatlarsa, meselâ elleri iş yapamaz veya ayaklarına vurulan darbe nedeniyle yürüyemez hale gelirse, tam bir diyet vacib olur. Adamın eline vurur da parmaklarından birini sakatlarsa, parmağın diyetini ödemesi gerekir. Bu da -ileride bahsedileceği üzere- diyetin 1/10´idir. Eğer adamın ayaklarına vurur da adamın yürümesi zorlaşırsa, hâkimin takdir ettiği miktarda diyet vermesi gerekir. Burada şu hususu da belirtelim ki cani, birden fazla yere karşı cinayet işlerse, bir diyetten fazlası vacib olur.
——————————————————————————–
[1] Buhari/6484, Müslim/1076, (Abdullah b. Mes´ud´dan)
[2] Buharî/2615, Müslim/89, Ebu Dâvud/2874, Ncscî, VT/257, (Ebu Hüreyrc´den)
[3] Buharî/3283, Müslim/2766
[4] Buharî/2595, Müslim/1072, Ebu Dâvud/4527-4528, Tirmizî/1394, Ncscî, VIII/22
Buharî/2595, Müslim/1072, Ebu Dâvud/4527-4528, Tirmizî/1394, Ncscî, VIII/22
[5] Buharî/4228, Neseî, VIII/37
[6] Tirrnizî/1´1405
[7] Neseî, V1II/38
[8] Beyhakî, VIII/104, (İbn Abbas´tan)
[9] İmam Mâlik, Muvatta, 11/865
[10] Tirmizî/1387, (Amr b. Şuayb´dan)
[11] Ebu Dâvud/4547
[12] Neseî, VIII/40
[13] Müslim/1681
[14] Buhari/6512, Müslim/1681
[15] Ebu Dâvud/4206, Ncseî, VI11/53
[16] Neseî, VI[/176
[17] Ebu Dâvud
[18] İbn Mace/2045
[19] Darekutnî, III/172
[20] Buharı
[21] Buharı
[22] İmam Mâlik, Muvatta, U/871
[23] Tahavî ve Beyhakî
[24] Darekulnî, III/140 (İbn Ömer´den). Bulüğu´l-Mcram´da bu hadîsin ravilerinin sika olduğu ve İbn´ul-Gattan tarafından tashih edildiği belirtilmiştir.
[25] Bubarî/4085, Müslim/1840