Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla sözlerime başlıyorum. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ve senalar olsun. Efendimiz Muhammed’e, aline ve ashabına salat ve selam olsun. Yüce Allah yolumuzun büyüklerini ve özellikle Nakşibendi kutuplarının baş tacı Haznevi üstadlarının yüz akı muhterem babam ve şeyhim Şehid-ül Haremeyn Şeyh Muhammed Haznevi hazretlerinden- Allah O’nun sırrını pak eylesin- ve O’nun muhterem babası ve şeyhi Zül-cenaheyn dedem Şeyh İzzeddin Haznevi hazretlerinden ve bu ikisinden önceki geçmiş Sadatı kiramdan razı olsun ve yüce Allah onların sırlarını mukaddes eylesin.
Değerli kardeşlerim, kıymetli hazirun ilk olarak yaşlı, genç, erkek, kadın hepinizi selamlıyorum. Sizleri Allah katından gelen mis kokulu hanif İslam dininin selamıyla selamlıyorum, yüce Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
İkinci olarak bu değerli birlikteliğe iştirak etmeye beni davet eden bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum. Bunu bana nasip ve müyesser kılan ve kardeşlerimin davetlerine icabet etmeye beni muvaffak eden yüce Allah’a hamd ve şükürler ediyorum.
Değerli kardeşlerim, beni son derece sevindiren ve mutlu eden şeylerden biri de, bu mis kokulu anma toplantısında hazır bulunmak için birçok değişik yerden bu diyara Adana’ya gelmiş olan bu büyük topluluğu tekrar görebilmiş olmaktır. Bu topluluğun hatırlatmış olduklarının hepinizin kalbinde değerli bir yeri vardır. Gönlümden taşan gıpta ve mutluluğu ifade etmekten dilim acizdir. Sadece şunu söyleyebiliyorum, muhterem babam ve şeyhimin insanların gönüllerinde bıraktığı bu güzel ve bu derin hatıradan dolayı Allah’a hamd olsun, Allah’a şükürler olsun. Ne kadar uzun yıllar geçse de bu güzel hatıra silinmez ve geçen zamanlar birbirini kovalasa da bu derin hatıra yozlaşıp bozulmaz, değerli müminler. Çünkü Şeyh Muhammed Haznevi Allah sırrını pak eylesin, davetçiler ve mürşitler için en yüce bir örnek idi. Alimler ve ıslahatçılar için en güzel bir örnekti. Mübarek hayatını Allah’ın dinine hizmet uğruna tüketmiştir. Değerli ömrünün bütün anlarını Allah’a davet yolunda harcamıştır. Şöyle ki, ilmiyle amel eden alimler yetiştirmek için binalar inşa etmiştir. Binlerce muhlis ilim talebelerini mezun etmiştir. Milyonlarca mürid yetiştirmiştir. Nasihatlar ve irşatları bütün İslam dünyasına yayılmıştır. Dersleri ve vaazları nice kalpleri aydınlatmıştır. Daldıkları gaflet uykusundan uyandırmıştır. Güzel namı dünyanın bütün köşelerine yayılmıştır. Allah’a hamd ve senalar olsun. Bunda şüphe yoktur. Çünkü o ihlas sahibi bir zattı. Riya ve sahtekarlık nedir bilmezdi. İrşadı konusunda hikmet sahibi bir bilge idi. Gaye ve hedefte hataya düşmezdi. Daveti konusunda cesur ve bahadır idi. Korkaklık ve korku nedir bilmezdi.
Başta ilim ve fazilet sahibi olmak üzere gerek Adana’dan, gerekse Adana dışından, gerek Türkiye’den, gerekse Türkiye dışından gelmiş bütün kardeşlerime bu büyük topluluğa katılabilme uğrunda yolculuk etme zahmetine katıldıkları için çok teşekkür ediyorum ve buraya sağ selim ulaşabilmiş olmanızdan dolayı şükür duası ederek hepinize hoş geldiniz diyorum.
Değerli kardeşlerim, babam Şeyh Muhammed Haznevi hazretleri sayılmayacak kadar çok hayırda bulunmuştur. Bütün hayır kapılarından girmiştir. Ey Şeyhim ve mürşidim, cehalet ve dalalet çöllerinde yolunu şaşırmış nice şaşkınlara hidayet kandiliyle ışık tuttun, onlara yol gösterdin. Kapına gelen nice çaresiz ve felaketzede kimseyi uğradığı felaketten kurtardın, ona yardımcı oldun. Kendisine bakacak kimse bulmayan nice yetime şefkat kanatlarını gerdin ve onun göz yaşını sildin. Nice insanların aralarında yanan fitne ateşi eğer sen müdahele etmemiş ve hikmetinle söndürmüş olmasaydın neredeyse kurunun yanında yaşı da yakacaktı. Ancak senin müdahalen ve hikmetin sayesinde her grup aklını başına devşirdi ve düşmanıyla tokalaşıp kucaklaştı. Büyük bir mürşid olarak, büyük bir ıslahatçı olarak, büyük bir baba olarak sana kutlu olsun. Sana nice hayırlar olsun!
Değerli kardeşlerim, ben Allah’ın fakir kulu olarak sizlerle tek tek tanışmayı temenni ediyorum, fakat bilindiği gibi vakit buna müsait değildir. Yüce Allah tanışmak için bizlere daha iyi, daha kapsamlı bir vakit versin de birbirimizi tanıyalım. Babama uyarak onun yaptığı gibi şöyle diyebilirim, ben Muhammed Muta, Şeyh Muhammed Haznevi’nin oğluyum.
Değerli kardeşlerim, ben babamdan iki konuyu miras olarak aldım. Birincisi ne ülkemde ne de ülkem dışında siyasetle uğraşmıyorum, siyaset ile ilgilenmiyorum. İkinci olarak Allah’a hamd ediyorum ki kimseden dünya malı toplamıyorum, verseler dahi kabul etmiyorum. Uzak yakın herkes tarafından bilinmektedir ki yüce Allah cc. babam Şeyh hazretlerine öyle bir güç, öyle bir yardım ihsan etmiştir ki hiç kimseden yardım talep etmeden kendi öz malından sadece Allah rızası için medreseler, camiler inşa ettirmiştir. Şüphesiz bu da yüce Allah’ın fazlu keremindendir. Allah’a şükürler olsun ki bunun bir başka örneği daha görülmemiştir ve haklı olarak görmeyenin inanmama hakkı vardır.
Değerli kardeşlerim, hak olan bu adaba haksızlık eden veya Şeyh hazretlerinin bu geniş hizmetinin önünü kesmeye çalışan kimselere tuzak kurmamız lazımdır. Tuzak kurmaktan kastım şudur, her kim olursa olsun Haznevi ailesinden olsun, alimlerinden olsun, müridlerden olsun, böylesi kişilerin Şeyhin adabından ve onun çizdiği yoldan uzak olduğunu ve onun Şeyh hazretleriyle bağlantısı olmadığını ve akrabalığının kalmadığını insanlara anlatmamız lazımdır ve beyan etmemiz lazımdır.
Değerli kardeşlerim, şimdi ben Şeyh hazretlerinin makamına haksızlık edenleri geçerek onlardan bahsetmeyerek kendim ile ilgili konuşmak istiyorum. Ey şeyhin evlatları, ey şeyhin sevenleri, ey şeyhin tabileri. Ben bugün babam Şeyh hazretlerinin dergahının kapısında bıraktığı kimse olarak eğer Şeyhin makamına saygısızlık edersem, siyasetle uğraşırsam, dünya malı toplar isem sizin göreviniz beni uyarmaktır. Bu senin babanın yolu ve metodu değildir. Bu ona gösterilmesi gereken vefa hakkı değildir, demenizdir.
Değerli kardeşlerim, eğer dini menfaate alet etmekte bir fayda olsaydı, dini siyasete alet etmekte herhangi bir menfaat olsaydı öncülük bizde olacaktı, biz bunu yapacaktık. Ama ikisinde de fayda yoktur. Onun için bunu yapmıyoruz. Değerli kardeşlerim bunun bilincinde olun ki, kim ismimizi kullanarak veya haberimiz olmadan bize yakınlık gösterip, bizim ismimizi istismar ederse veya siyaset için kullanırsa biz ondan ve onun tasarruflarından beriyiz. Onun tüm yaptıkları şahsına aittir.
Değerli kardeşlerim, buna da inanın eğer ben bu adabı gördüğünüz gibi sahih bir şekilde koruyup muhafaza etmezsem, o zaman bu adapların kaybolduğunu göreceksiniz. Ama gördüğünüz gibi sahih bir şekilde bu adabı korur, muhafaza edersem nice hayırların geldiğini izleyip göreceksiniz.
Değerli kardeşlerim, babam Şeyh hazretleri bizzat kendisi insanların kandırılmaması için kimseye fırsat vermeden her şeyi, her konuyu bize beyan etmiştir. Eğer istismardan herhangi bir dini fayda, yani dini dünyevi çıkarlara alet etmede herhangi bir dini fayda olsaydı bu konuda öncülük bizim olacaktı. Örneğin kardeşim Muhammed Muvaffak. Allah rahmet eylesin işte geçirmiş olduğu kazayı hatırlıyorsunuz. Kendisi yoğun bakımdayken önemli şahsiyetler özel uçak getirip sağlık ekibiyle onu Fransa’ya tedavi etmek için götürmek istediler. Babam Şeyh hazretleri şiddetle reddetti ve kabul etmedi ve dedi ki: Etrafımızda gördüğünüz bu kalabalık, bu toplum evlatlarımız değil midir? Eğer benim oğlumdan başkası bu kazayı geçirmiş olsaydı bu yardımda bulunacak mıydınız? Hayır.
Değerli kardeşlerim, babam Şeyh hazretlerinin bize nasihat eden sesi hala kulaklarımızda yankılanıyor. O diyordu ki: Gözünüz başkalarının malında olmasın. İnsanlar çokça gelerek etrafınızda toplandıklarında gururlanmayın. Şeyh hazretleri büyük toplumlarda vallahi, billahi ve tallahi diye yemin ederek ben sizin aranızda benden daha eksik, daha aşağı kimseyi görmüyorum, diyordu. Biz onu bu sıfatlardan tenzih ediyoruz.
Değerli kardeşlerim, şeyhimizin üstün terbiyesine, olağan üstü ahlakına ve emsali görülmeyen tevazusuna bakın. İşte bundan dolayı değerli müminler, yüce Allah onu insanların kalbinde büyük kılmış, kendi indinde ve insanların yanında makamını ali eylemiştir. Yüce Allah’a şükürler olsun ki onun şanı afaka yayılmıştır, alimlerin, havasların ve tüm insanların yanında adabı ve tasavvufu hüsnü kabul görmüştür.
Değerli kardeşlerim, hepinizin bu dürüst sevdanızı, bu imani hissiyatınızı taktir ediyorum. Zaten bu sizin vefanızdır, sizdendir. Bütün malını, sağlığını ve rahatını hatta bütün hayatını insanların irşadı ve onların mutluluğu uğrunda feda eden o mübarek zat içindir. Sizin ona olan muhabbetiniz ve onun size olan muhabbeti içindir. Burada bulunan herkese yüce Allah eksiksiz ve memnun edici bir mükafat yazmasını niyaz ediyorum.
Değerli kardeşlerim emelim, herkesin merhum Şeyh Muhammed Haznevi hazretlerinin Allah sırrını pak eylesin, makamını ali eylesin, yıllık anma toplantısının ruhlarımız için deva olduğunu ve gönüllerimizin ilacı olduğu hakikatini idrak etmesidir. Bu anma toplantısından ibret almamız ve ondan dersler çıkarmamız gerekmektedir. Şöyle ki değerli müminler, bu anma toplantısı vesilesiyle dünya gözümüzde soğumalı, ahiret ve Allah’ın emirleri ise gönlümüzde büyümelidir.
Değerli kardeşlerim, alacağımız derslerden biri de yolumuzun büyükleri üstadlarımızın bütün hayatlarını ilim ile, ilmin hakikatini beyan etmek, ilmin ve hanif dinin öğretilerini yaymak uğruna tüketmiş olmalarıdır. Onlar bu hanif dinin değerlerine, şanına ve adabına hayatlarını vermişlerdir. Gerçek ve sahih tasavvufu ihya etmişlerdir. Ona hayatiyet kazandırmışlardır. Yorulmak bilmeden çabalamışlardır. İnsanın insanla, kardeşiyle olan alakasını ve insanın Rabbi ile olan ilişkisini güzelleştirmek için gayret etmişler ve bunu anlatmışlardır.
Değerli kardeşlerim, şeyh hazretleri, insanların mezheplerine, mensubiyetlerine ve milliyetlerine bakmaksızın bütün insanları birbirleriyle kaynaşmaya, ülfet etmeye, birbirini sevmeye, birbirleriyle yardımlaşmaya davet ediyordu. Bunu yaparken de bir insanın hayatının ancak müslüman kardeşinin hayatı ile, onun sayesinde istikamet kazanabileceğini ve müslümanın kendi hayatının ancak barış ve birlik sayesinde kaim olabileceğini vurguluyordu. Fertlerin birbirinden nefret ettiği bir toplumun binası nasıl ayakta durabilir ki. Evlatlarının birbirini boğazladığı bir toplumun yapısı nasıl inşa edilebilir ki. Toplum binası ancak ve ancak birbiriyle yardımlaşmak, kardeş olmak ve de aralarında tefrikaya, düşmanlığa, bozgunculuğa sebebiyet veren her şeyin atılmasıyla inşa edilir ve ayakta durur. Resulullah (sav) buna delil olarak getirilebilecek bir hadisi şerifinde, birbiriyle buluşan, musafaha eden iki müslümanın misali iki el gibidir. Biri diğerini yıkayıp temizler, buyurmuştur. İki mümin birbiriyle buluşmuş olsun da Allah onlardan birini arkadaşından hayırla istifade ettirmemiş olsun. Bu mümkün değildir. Mutlaka birbirlerinden fayda görürler.
O zaman değerli müminler, el birliği ile kaynaşma, kardeşlik ve güven bağı ile, üstünlüğü rahmet ve muhabbetten kaynaklanan toplumsal yardımlaşma gerekmektedir. Hazreti Peygamber’den rivayet edildiği gibi birbirine merhamet ve şefkat eden, sevgi ve saygı gösteren müminleri bir vücut gibi görürsün. Vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar uyuyamaz ve birbirlerinden etkilenirler.
Değerli kardeşlerim, insanın Rabbi ile olan ilişkisine gelince, Şeyh hazretleri (ks) daima şunu beyan ediyordu: Kulun dünyada ve ahiretteki hakiki mutluluğu, ancak Allah’ın emirlerine harfiyen uymak ve O’nun sakındırdıklarından kaçınmak ile mümkündür.
Değerli kardeşlerim, akıl diyoruz. Akıllı insanlar vardır ama akılı insan kimdir? Akıllı müslüman kimdir? Değerli kardeşlerim, bir çoğumuz akıllı olan kimseyi tanımıyor, onu bilmiyor. Peygamber efendimiz (sav) akıllı olan kimseyi şöyle tarif etmiştir: “Akıllı, kendi nefsini muhasebe eden, ölümden sonrası için çalışandır. Cahil ise nefsini muhasebe etmeyen, nefsin hevasına uyup ve hem de yüce Allah’tan emniyet ve güvenceyi dileyendir, bekleyendir.”
Değerli kardeşlerim, yüce Allah mübarek Kuran’ı Kerim’inde buyurmuş: “Şüphesiz biz ademoğluna ikramda bulunduk.” Peki insanoğluna verilen ikram nedir? Bazı müfessirler o ikram için, Allah tarafından ademoğluna verilen ikram akıldır demişlerdir. Allah insanoğluna çok ağır mükellefiyetler yüklemiştir. Onun karşısında kendisine akıl ihsan etmiştir. İnsan akıl ile o ağır mükellefiyetleri kaldırabilir. Değerli müminler, yüce Allah hayvanlara akıl vermediği için onlara herhangi bir mükellefiyet yüklememiştir. Aklını aldığı insanlara da, deli olanlara da herhangi bir mükellefiyet yüklememiştir.
Değerli kardeşlerim, akıl sahibi işlerin hep sonunu düşünür. Kendisine gülümsediğinde dünyanın gülümsemesiyle gurura kapılmaz. Zeki ve iradesi güçlü o kimsedir ki kendisine her ne kadar gençlik, makam, servet ve güç bağış etse de bu hayatın süslerine aldanmaz. Çünkü biliyor ki gündüzden sonra gecedir. Bahar çiçeklerinden ve güllerinden sonra, sonbaharda bütün yapraklar dökülür. Kış mevsiminde ise o güller birer dikene dönüşür. İşte aynı bunun gibi gençliğin kuvveti ve güzelliğinden, servetin konforundan, gücün sağladığı onurdan sonra bütün bunları bir zayıflık ve düşkünlük takip eder. Gençliğin güzelliğinin yerini yaşlılık, hastalıklar, acizlik ve ihtiyarlık almaya başlar. Milyonlara sahip olan nice zenginler, sermaye sahibi olanlar vardır ki, sonunda onlar da kendi günlük gıdalarına ve giyimlerine güç yetiremez hale gelirler.
Ey mümin kardeşlerim, bugün dünyadır, yarın ise ahirettir. Bugün yaşam vardır, yarın ise ölüm. Bu gün özgürlük, iştahlar, şehvetler, isyanlar ve hevesler söz konusudur ve insanın dilediğini yapar. Fakat yarın kayda geçilmiş sayfalar, meleklerin senin aleyhindeki reddedilmeden kabul edilen şahitlikleri vardır. Hatta senin bizzat azaların ve organların senin aleyhinde şahitlik yapacaktır. İşte o zaman seni yaratan, ilahi adaletin izzetiyle sana kendi yazdığın kitabı oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter buyurduğu vakit , yaratıcının karşısında duyduğun utanç ve mahcubiyetten eriyeceksin.
Değerli kardeşlerim, önümüzde iki gelecek vardır. Birincisi bu hayattaki esenliğimizi ve sevincimizi bünyesinde barındıran bu dünyadaki gelecektir. Şu anda içinde yaşadığımız hayata aittir. Bu geleceğe ve onda arzulananlara ancak yorgunluk, zahmet, gurbet, yolculuk, eğitim, öğretim ve uykusuzluktan sonra ulaşılabilir. Değerli kardeşlerim, bütün bunları sarf etmemize rağmen beklentilerimizin ve hayallerimizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değildir.
Değerli kardeşlerim, bizi bekleyen ikinci gelecek bu içinde olduğumuz alemden başka bir alemdir. Allah’ın yanındaki daimi hayat ve ebedi bir ömürdür. O son derece şeffaf, nurani ve güzel alemlere bizim bu ağır cesetlerimiz ile ve bu kesif çamur bedenlerimiz ile varmak mümkün değildir.
Değerli kardeşlerim, mele-i ala ve alemi esna denen o alemlere ancak günah ve isyan kirlerinden arınmış ve salih amellerle ve üstün huylarla donatılmış ruhlarımızın kanatlarıyla uçabiliriz. Bu ruhları yüce Allah muhkem Kuran’ı Kerim’inde şöyle beyan ermiştir. “Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de (hayra) harcarlar. Artık onlar için, yapmakda olduklarına bir mükafat olarak, gözlerin aydın olacağı (nimetlerden) kendilerine neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez.” (Secde,16-17)
Mümin olan, yoldan çıkmış bir kimse gibi midir? Bunlar elbette aynı değiller. Bir değiller. Evet iman edip de salih amelleri işleyen kimselerin yaptıklarına karşılık,kendilerine verilecek Me’va cenneti denilen bir mekan vardır. O halde değerli müminler, o alem için ne hazırladık. Oraya vardığımızda halimiz ne olacak? Arpa ekenin buğday biçmesi mümkün mü? Diken ekenin meyve ve gül devşirmesi mümkün mü? Bunun gibi şer ve günah sahipleri de takva ve iyilik sahiplerinin konaklarında barınamazlar. Tıpkı şairin dediği gibi: Ektiğin biçer Allah’ın her kulu, Allah için eken kula ne mutlu.
Değerli kardeşlerim, her birimiz yeryüzündeki bu fani ve kısacık hayat yolunda, çokluk ve böbürlenme yarışı yolunda bütün gençliğimizi ve ömrümüzü harcıyoruz. Öyle oluyor ki doğusundan batısına kadar bütün yeryüzün kat ediyor, binalar inşa ediyor, apartmanlar dikiyoruz. Ekin ekiyor, ağaç dikiyor, büyük servet ve mallar topluyoruz. Para biriktiriyor ve plazalar inşa ediyoruz. Eğlendirici ve oyalayıcı her türlü lezzetten haz alıyoruz ve şu anda ömrümüzün yarısından çoğu da geçip gitmiştir. Oysa insanların pek çoğunun yaşlılıktan nasibini almadan genç yaşta hayatına veda ettiğini de görmekteyiz.
Değerli kardeşlerim, peki sonra ne var? Bu alemden sonra ne var? Bütün bu gayretlerden, o servetleri ve malları topladıktan sonra ne oluyor? Akıllı bir mümin Allah’ın insana verdiği öğüdü ve kendisini yattığı derin uykudan uyandıran uyarısını düşünüp tefekkür etmez mi? Allah Tela şöyle buyuruyor: ‘Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.’ ( Hadid , 20 )
Değerli kardeşlerim, bu ceset için bir zeval, bir göç yok mudur? Bir insanın hayatı bütünüyle bir ekinin hayatı gibi değil midir? Yağmur yağar, toprak ekin ve çiçekler bitirir. Sonra o ekinler güçlenir büyür. Sonra sararır ve kurur. Daha sonra ise hasat orakları onu biçer. Sonra onu değirmende öğütür. İşte Kur’an’ı Kerim cesetlerin ve bedenlerin hayatını böyle örneklendiriyor.
Değerli müminler, hakiki ölümsüzlük sadece aklın, bilincin ve hissin kendisine arkadaşlık ettiği ruhlara mahsustur. Şu halde ebedi ve sonsuz ahiret hayatında insanın önünde ne var? Bunu cevabını yüce Allah cc muhkem ayeti kerimesinde bu şekilde vermektedir: ‘Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.’ ( Hadid , 20 )
Değerli kardeşlerim, insan hayatı çocukluk döneminde bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değil midir? Sonra gençlik döneminde bir süs ve böbürlenme değil midir? Daha sonra ise mal toplama ve daha çok biriktirme yarışı değil midir? Peki ondan sonra ne oluyor değerli müminler?
Değerli müminler, şiddetli azap kimin içindir? Allah’ın farzlarını zayi eden ve kendisini yaratan Rabbine karşı görevini ihmal eden kimse için değil midir? Allah’a karşı cüret ve küstahlıkta bulunan günah işlerken, O’nun çizdiği sınırları aşarken, Allah’ın kendisini görmesinden haya edip utanmayan kimse için değil midir? Bu şiddetli azap Allah’a karşı şükran ve minnet yerine, nankörlüğü tercih eden kimse için değil midir? Allah’ın kendisine ihsan ettiği fazlu keremi kabul ve itiraf etmek yerine, inkar ve görmezden gelmeyi seçen kimse için değil midir? Namazı kılmayan zayi eden, şehvetlerinin ve iştahlarının peşinde koşan ve gaflet denizlerinde boğulan kimsenin bu azap hakkı değil midir? Şüphesiz onun hakkıdır.
Değerli kardeşlerim, azaptan sonra yüce Allah’tan mağfiret vardır. Ama mağfiret kimindir? Günahlarından tövbe eden, kötülükleri için Rabbinden mağfiret dileyip istiğfar eden, Allah’a karşı yaptığı aşırılıklardan pişmanlık duyan ve saptığı yoldan geri dönüp, bozduğu şeyleri yeniden ıslah edip düzelten kimse içindir. Yıkıp tahrip ettiği şeyleri tamir edip onaran, eksik bıraktığı şeyleri telafi eden kimse içindir.
Değerli kardeşlerim, Rıdvan’a gelince, Allah’ın rızasına gelince o kimin içindir? Bütün hayatını takva üzerine kurup tesis eden, gençliğini ve hayatını Allah huzuruna kabul edilmek için hibe eden, bu dünya hayatının kendisini asla fitneye düşürmediği ve aldatıp gurura sürükleyemediği kimse içindir. Mağfiret ve Rıdvan her ikisi kimin içindir değerli müminler? Ölmeden önce hayattayken, hastalanmadan önce sağlıklı iken, yaşlanmadan önce genç iken, fakirleşmeden önce zengin iken ve meşgul olmadan önce boş vakti var iken, kendine dikkat eden, fırsatları ganimet olarak bilen ve bu fırsatlar içinde yüce Allah’ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber’in ahlakını tatbik eden içindir.
Değerli kardeşlerim, konuşmama nihayet verirken yüce Allah sizleri fazlu keremiyle tastamam ve memnun edici bir mükafat ile ödüllendirsin. Buraya ulaşma uğrunda harcadıklarınızı kat kat fazlasıyla sizi geri versin. Çektiğiniz zahmetleri ahirette rahatlık ile tebdil eylesin. Her bir adımınız için sizlere bir iyilik ve güzellik taktir etsin ve her bir adımınızın karşılığında bir günahınızdan geçsin.
Değerli kardeşlerim, yüce Allah’tan niyaz ediyorum ve O’na yakarıyorum ki beni babam Şeyh hazretlerinin güvenine ve sizlerin şeyhim hakkındaki hüsnü zanlarına layık eylesin. Beni bu büyük sorumluluğu taşımak ve babamın bu fakire giydirdiği elbiseyi korumak için ehil kılsın. Öyle ki onun irşadlarını ve bizlere gösterdiği adabı dünyevi gayelerden, maddi çıkarlardan ve de siyaset ve tutkulardan uzak kalarak sonsuza kadar hüsnü kabul ve iftihara mahzar eylesin.
Bu güzel atmosferin hazırlanmasında emeği geçen bütün sorumlu kardeşlerimize ve emniyet güçlerine ve bu birlikteliğin gerçekleşmesi uğrunda katkısı bulunan herkese teşekkür ediyor ve buradaki herkesi en hayırlı mükafat ile ödüllendirmesini, herkese hüsnü hatime ile son nefesini vermeyi ihsan etmesini Allah’tan niyaz ediyorum. Zira Allah her şeye kadirdir. Allah Efendimiz Hazreti Muhammed’e salat ve selam eylesin .
El Fatiha.