Hz. Ebubekir’in Zorluklara Göğüs Germesi
(Hz. Ebubekir’in Hz. Peygamber’den Israrla, Ortaya Çıkıp Halkı Açıkça İslâm’a Davet Etmesini İstemesi ve Bu Yolda Halka Hitap Etmesi)
– Hz. Peygamber’in ashabı toplanmıştı -o sırada otuz sekiz kişiydiler-. Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber’e, ortaya çıkıp halkı açıktan İslâm’a davet etmesi için ısrar etti. Hz. Peygamber “Sayımız azdır” dediyse de Hz. Ebubekir ısrarında devam etti. Nihayet H. Peygamber çıktı, ashabı da mescidin çeşitli yerlerine dağılarak yakınlarının aralarına katıldılar. Bu sırada Hz. Ebubekir ayağa kalkarak halka bir hutbe okudu. Hz. Peygamber de oturmuş onu dinliyordu: Bunun üzerine müşrikler, Hz. Ebubekir’e ve diğer müslümanlara saldırıp dövdüler. Hz. Ebubekir’i o kadar çok dövmüşlerdi ki sonunda baygın düştü. Özellikle kötülüğüyle meşhur olan Utbe b. Rabia altı çivili ayakkabılarıyla yüzüne vurmaya başladı. Sonra karnına çıkıp tepeledi. Öyle ki Ebubekir’in yüzü tanınmayacak hale gelmişti. Bunu duyan Teymoğulları koşarak gelip müşrikleri uzaklaştırdılar. Ebubekir’i bir elbiseye sararak evine götürdüler. Onun ölmeyeceğinden emin olduktan sonra mescide geldiler ve dediler ki:
‘Allah’a yemin ederiz ki, Ebubekir ölecek olursa, biz de Utbe’yi öldüreceğiz.’ Sonra tekrar Ebubekir’in yanına dönüp, Ebu Kuhafe ile birlikte onu konuşturmak için akşama kadar uğraştılar. Ebubekir akşama doğru konuşabildi ve hemen
“Allah’ın Peygamber’i nasıldır ” diye sordu. Bunun üzerine
“Sen onun yüzünden bu felâkete uğradın. Buna rağmen onun için üzülüyorsun” diye azarladılar. Annesi Ümmü’l-Hayr’a da
“Ona birşeyler yedirmeye çalış” deyip ayrıldılar.
Ümmü’l-Hayr, Ebubekir’le başbaşa kaldığında ona birşeyler yiyip içmesi hususunda çok ısrar etti. Ebubekir ise devamlı olarak
“Hz. Peygamber ne oldu ” diye soruyordu. Annesi
“Andolsun, benim arkadaşın hakkında bir bilgim yok” dedi. Ebubekir
“O halde, Hattab’ın kızı Ümmü Cemil’e git! Hz. Peygamber’i ondan sor!” dedi. O da Ümmü Cemil’e geldi. Ve dedi ki:
“Ebubekir senden Muhammed’in durumunu soruyor!” Ümmü Cemil (korkudan)
“Muhammed’den haberim yok. Eğer istersen seninle beraber oğluna gidelim” dedi. Ebubekir’in annesi bu teklifi kabul edince, Ümmü Cemil onunla beraber Ebubekir’e geldi. Onu ölüm derecesinde ağır hasta olarak görünce, bir çığlık atarak
“Allah’a yemin ederim ki, sana bu yara ve bereleri açan bir kavim kesinlikle fısk ve küfür ehlidir. Ümid ederim ki Allah senin için onlardan intikam alsın!” dedi. Ebubekir
“Hz. Peygamber nasıl ” diye sordu. Ümmü Cemil
“Annen burada” deyince Ebubekir
“Annemden çekinme, ondan bir zarar gelmez” deyince, Ümmü Cemil
“Hz. Peygamber’in durumu iyidir” dedi. Ebubekir
“O şimdi nerede ” diye sordu. Ümmü Cemil
“Erkam b. Erkam’ın evindedir” dedi. Ebubekir
“Allah’a ahdim olsun ki, Hz. Peygamber’i görmedikçe yemek yemeyeceğim, su içmeyeceğim” dedi. Onlar ortalık sakinleşinceye kadar beklediler. Sonra Ebubekir’i aralarına alarak Hz. Peygamber’e götürdüler. Ebubekir Hz. Peygamber’i görünce hemen onun boynuna sarıldı ve öpmeye başladı. Oradaki müslümanlar da Ebubekir’e sarılıp onu öpmeye başladılar. Ebubekir, Hz. Peygamber’in kendisi için üzüldüğünü görünce
“Anam babam sana feda olsun, ey Allah’ın Rasûlü! O fasığın yüzüme vurmasından başka, bir şeyim yok. Bu benim annemdir, çocuklarına çok iyi davranır. Sen ise mübareksin, onu Allah’ın dinine davet et ve hidayet vermesi için Allah’a dua et. Belki Allah onu, senin vasıtanla ateşten korur” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber önce dua etti. Sonra Ümmü’l-Hayr’ı İslâm’a davet etti. Ümmü’l-Hayr da müslüman oldu. Ebubekir hanımı ve annesi Hz. Peygamber ile beraber Erkam b. Erkam’ın evinde bir ay misafir kaldılar. Müslümanlar o zaman otuz dokuz kişiydiler. Çünkü Hamza b. Abdulmuttalib de Ebubekir’in dövüldüğü gün müslüman olmuştu.[1]
——————————————————————————–
[1] Hafız Ebü’l-Hassan el-Tarablusi (Hz. Aişe’den)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/270-271.
Hz. Peygamber’in Duası Üzerine Ömer b. Hattab’ın Müslüman Olması
Hz. Peygamber bir çarşamba günü Ömer b. Hattab veya Ebu Cehil b. Hişam’dan birisiyle İslâmiyet’i güçlendirmesi için Allah’a dua etti. Ertesi gün sabah Ömer b. Hattab gelerek müslüman oldu. Hz. Peygamber ile yanındaki müslümanlar o kadar yüksek sesle tekbir getirdiler ki, sesleri Mekke’nin yukarı mahallelerinden bile duyuldu. Kafir ve kör olan Erkam’ın babası “Ey Allah’ım! Oğlum Ubeyd’i affet. Çünkü o sapıttı” dedi.
Ömer müslüman olduktan sonra
“Ey Allah’ın Rasûlü, biz hak üzerindeyken niçin dinimizi gizliyoruz Halbuki onlar batıl üzerinde oldukları halde dinlerini savunuyorlar” dedi. Hz. Peygamber
“Ey Ömer! Biz sayıca azız. Dün başımıza geleni sen de gördün” dedi. Hz. Ömer
“Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben Mekke’nin her neresinde küfrümü göstermişsem, aynı yerlerde İslâm’ımı da açıkça göstereceğim” dedi ve çıkıp Kâbe’yi tavaf etti. O sırada müşrikler onun, kendilerine iyi bir haber getirmesini bekliyorlardı. Ebu Cehil kendisine
“Ey Ömer! Falan adamın dediğine göre sen Muhammed’e iman etmişsin. Bu doğru mu ” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer
“Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed de onun kulu ve Rasûlü’dür” dedi. Bunun üzerine müşrikler Hz. Ömer’e doğru saldırdılar. Hz. Ömer, Utbe’yi altına alıp göğsüne çıkarak dövmeye başladı. Parmağını gözlerine sokuyor, Utbe de feryad ediyordu. Bunu gören halk oradan uzaklaştı. Ömer de Utbe’yi yerde bırakarak kalktı. Bundan sonra Ömer’e kim yaklaşırsa, o da orada bulunan en yakın akrabasından ileri gelen birisine saldırıyordu. Böylece onları aciz bıraktı. Bundan sonra Ömer, müşriklerin toplandığı yerleri teker teker gezerek imanını oralarda ilân ettikten sonra Hz. Peygamber’in yanına dönerek
“Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Müşrikler artık sana bir şey yapamazlar. Yemin ederim ki, küfürle oturduğum bütün meclislerde, hiç çekinmeden ve kimseden korkmadan İslâm’ımı ilân ettim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ömer ile Hamza önünde oldukları halde mescide gitti ve Kâbe’yi tavaf ederek öğle namazını kıldı. Daha sonra Ömer ile birlikte Daru’l-Erkam’a gitti. Ömer tek başına evine gitti. Sonra da Hz. Peygamber evine döndü.[1]
——————————————————————————–
[1] En sıhhatli görüş şudur ki, Ömer’in müslüman oluşu, bi’set’in altıncı yılında, Habeşiştan hicretinden son radır. Bidaye, III/30; İsabe, IV/447.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/271-272.
Müslümanlara Baskının Artması ve Ebubekir’in Habeşistan’a Hicret Etmek Üzere Yola Çıktığında İbn Dûğûnne İle Arasında Geçen Olay
Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Ben anne ve babamı tanıdığımdan beri müslüman olarak gördüm. Hz. Peygamber de her gün bize uğrardı. Bu arada müşriklerin baskısı da son haddine varmıştı. Nihayet babam Habeşistan’a hicret etmek üzere yola çıktı, Berke’l-Ğumad’a vardı. Orada İbn Dûğünne ile karşılaştı. İbn Dûgûnne babama
“Ey Ebubekir! nereye gidiyorsun ” diye sordu. Babam
“Kavmim beni Mekke’den çıkardı. Ben de yeryüzünde seyahat ederek Allah’a ibadet etmek istiyorum” deyince İbn Dûgûnne
“Ey Ebubekir! Senin gibi bir insan ne yurdundan çıkar, ne de çıkartılır. Çünkü sen yoksul insanlara yardım eder, akrabalık bağlarını gözetir ve ağır yüklere göğüs gerersin. Misafirlere ikramda bulunur, felakete uğrayanların yardımına koşarsın. Ben seni himayeme alıyorum. Geri dön ve Rabb’ine memleketinde ibadet et” dedi. Böylece Hz. Ebubekir geri döndü ve İbn Dûgünne ile beraber Mekke’ye geldi. İbn Dûgûnne bir akşam Kureyş’in eşrafı ile beraber Kâbe’yi tavaf ederken onlara
“Ebubekir memleketinden kovulacak adam değildir. Fakirlere yardım eder, akrabalık bağlarım gözetir, ağır yükleri göğüsler, misafire ikramda bulunur, felakete uğrayanların yardımına koşar. Böyle bir adamı nasıl yurdundan çıkartırsınız ” dedi. Kureyş de İbn Dûgûnne’nin himayesini kabul ettiler. Fakat ona
“Ebubekir’e söyle Rabb’ine evinde ibadet etsin. orada namaz kılsın, istediğini okusun. Bunları açıktan yaparak bizi rahatsız etmesin. Çünkü biz, onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı saptırmasından korkuyoruz” dediler.
İbn Dûgûnne bunu Hz. Ebubekir’e söyledi. Ebubekir bir müddet evinde Allah’a ibadet etti, namazım açıkta kılmıyordu. Ancak evinde Kur’an okuyordu. Sonra Ebubekir evinin avlusuna bir mescit yapmaya karar verdi. Artık orada namaz kılmaya ve Kur’an okumaya başladı. Ebubekir çok içli bir insan olduğu için, Kur’an okurken ağlardı. Onun bu durumu kadınların ve çocukların dikkatini çekti. Kalabalıklar halinde gelip onu dinlemeye başladılar. Müşriklerin ileri gelenleri bu durumdan endişeye düştüler ve İbn Dûgûnne’ye haber gönderip çağırdılar. Ona
“Biz Ebubekir için evinde ibadet etmek şartıyla sana teminat vermiştik. Fakat o sınırı aştı. Evinin avlusuna mescit yaparak orada açıktan Kur’an okumaya, namaz kılmaya başladı. Onun bu durumu kadın ve çocuklarımızı yoldan çıkarıyor. Onu bundan alıkoy. Eğer sadece evinde ibadet edecekse, bunu yapsın. Fakat böyle yapmayıp açıktan ibadet etmeye devam edecekse, himayeni ondan geri al. Çünkü biz sana verdiğimiz sözden dönmek istemiyoruz. Ancak Ebubekir’in açıktan ibadet etmesine de müsâde etmeyiz” dediler.
İbn Dûgûnne, babama gelerek
“Seninle nasıl anlaştığımızı biliyorsun. Ya anlaşmamıza uyarsın, yahut da ahdimi bana geri verirsin. Çünkü ben Arapların, ahid verdiğim bir kişiden; ahdimi geri aldığımı duymalarını istemiyorum” dedi. Babam da ona
“Ahdini sana geri veriyorum. Ben Rabb’imin himayesine razıyım” dedi.[1]
– Ebubekir, muhacir olarak Mekke’den çıkmıştı. Bir veya iki gün Mekke’den uzaklaşmıştı. İbn Dûgûnne onunla karşılaştı. İbn Dûgûnne o zaman Habeşlilerin efendisi idi. İbn Dûğûnne
“Ey Ebabekir! Nereye gidiyorsun ” diye sordu. Ebubekir
“Kavmim beni Mekke’den çıkardı. Bana eziyet ettiler, dünyayı başıma dar ettiler” dedi. İbn Dûgûnne bunun sebebini sordu ve şöyle dedi:
“Vallahi sen felakete uğrayanların yardımına koşarsın. Yoksulların elinden tutarsın. Maruf işler yaparsın. Mekke’ye dön! Sen benim himayemdesin!”
Kendisi de Ebubekir ile beraber Mekke’ye gelerek, Kureyşlilere
“Ey Kureyş ileri gelenleri! Ben İbn Ebî Kuhafe’yi himayeme aldım. Sakın hiç kimse ona dokunmasın” dedi. Böylece Kureyş, Ebubekir’e dokunmaktan vazgeçtiler.[2]
– İbn Dûgûnne
“Ey Ebabekir! Ben kavmine eziyet edesin diye sana himaye vermedim. Evine git, orada istediğini yap!” dedi. Ebubekir
“Bana verdiğin emanı geri verip Allah’ın emanı ile yetineyim mi ” dedi. O da
“Evet” dedi. Ebubekir emanı iade edince, İbn Dûgûnne
“Ey Kureyşliler, Ebu Kuhafe’nin oğlu benim verdiğim emanı, bana geri iade etmiştir. Bundan sonra ne isterseniz yapabilirsiniz” dedi.[3]
– Hz. Ebubekir, İbn Dûgûnne’nin himayesinden çıktığı zaman, Kureyş’in sefihlerinden birisine rastladı. Kâbe’ye gitmek isterken o sefih başına toprak serpti. Ebubekir biraz sonra da Velid b. Mugire’ye (veya As b. Vail’e) rastladı. Ebubekir, Velid’e veya As’a
“Bu sefihin bana yaptığını görmüyor musun ” dedi. O da
“Bunu kendi başına getiren sensin” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebubekir
“Ey Rabb’im! Sen ne halimsin! Ey Rabb’im! Sen ne halimsin. Ey Rabb’im, sen ne halimsin!” dedi.[4]
– Esma şöyle anlatıyor:
“Ey Ebubekir, imdada yetiş” diye bir ses geldi. Babam bizim yanımızdan çıktı. Başında dört adet saç örgüsü vardı. O şöyle bağırıyordu:
“Âzab olasıcalar. Rabb’im Allah’tır diyen ve size Rabb’inizden açık mucizeler getiren bir kişiyi mi öldüreceksiniz ” Onlar Hz. Peygamber’i bırakarak, Ebubekir’e yöneldiler. Babam eve geldiğinde, o saç örgülerinden hangisine el atsa, elinde kalıyordu. Ve o “Ey celâl ve ikram sahibi! Sen ortaktan münezzehsin!” diyordu.[5]
——————————————————————————–
[1] Buhari, s. 552 (Hz. Aişe’den)
[2] İbn İshak
[3] Bidaye, III/94
[4] Bidaye, III/95
[5] Ebu Ya’la ve başkaları
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/272-274.
HZ. ÖMER’İN ZORLUKLARA GÖĞÜS GERMESİ
– Abdullah b. Ömer şöyle anlatıyor: Ömer müslüman olduğu zaman
“Kureyşliler içinde en fazla dedikoducu olan kimdir ” diye sordu. Ona
“Cemil b. Ma’mer el-Cumahi’dir” dediler. Bunun üzerine babam onun yanına gitti. Ben o sırada gördüğüm şeyleri aklımda tutacak yaştaydım. Ben de babamın arkasına düşüp onu izlemeye başladım. Babam Cemil’i bulup ona
“Ey Cemil, benim müslüman olduğumu, Muhammed’in dinine girdiğimi biliyor musun ” dedi. Cemil, babama tek bir kelime bile söylemeden kalktı, eteklerini sürüyerek mescide vardı ve en yüksek sesiyle
“Ey Kureyşliler, beni dinleyin, Ömer b. Hattab sapıtmıştır” diye bağırdı. O bu sözleri söyledikten sonra, babam
“Yalan söylüyor, ben sapıtmadım. Fakat ben müslüman oldum. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet getirdim” dedi. Bunun üzerine müşrikler babama saldırdılar. Babam onlara, onlar da babama vuruyorlardı. Bu durum kuşluk vaktine kadar devam etti. Babam yoruldu ve oturdu. Onlar da onun yanında durdular. Babam
“Ne isterseniz yapınız! Allah’a yemin ederim ki, eğer benimle beraber üçyüz kişi olsaydı, kesinlikle ya biz burayı terkederdik veya siz burayı bize terkederdiniz” dedi. Onlar bu durumdayken Kureyşli bir ihtiyar geldi. Yemen’in kıymetli kürklerinden birisi sırtındaydı ve etekleri ipekle nakışlanmış bir fistanı vardı. Onların yanına geldi, burada niçin durduklarını sordu. Onlar da
“Ömer sapıttı” dediler. O ihtiyar
“Peki, bir kişi kendine bir yol seçmiştir. Siz ne istiyorsunuz Adiyoğullarının kendi adamına sahip çıkmayacağını mı sanıyorsunuz Bırakın adamı” dedi. Bunun üzerine onlar, elbisesinden soyunan bir adam gibi babamın yanından uzaklaştılar.
Medine’ye hicret ettikten sonra babama
“Ey babam! Müslüman olduğun günde, Mekke’de, Kureyşliler seninle döğüşürken onları senden uzaklaştıran kimdi ” diye sordum. Babam
“Ey oğul! O, As bin Vail es-Sehmî idi” dedi.[1]
– Abdullah b. Ömer anlatıyor: Babam evde korku içinde bulunduğu sırada Ebu Amr As bin Vail es-Sehmî bize geldi. Sırtında Yemen kürklerinden bir kürk vardı. Bir de ipekle işlenmiş, etekleri örülmüş bir fistan vardı. O, Benî Sehm kabilesindendi. Onlar cahiliye döneminde bizim andlaşmalılarımızdı.
Babama
“Neyin var ” diye sordu. Babam
“Senin kavmin, müslüman olduğum için beni öldüreceklerini iddia etmişler” dedi. As b. Vail
“Hiç kimse sana dokunmaz” dedi. Bunu söyledikten sonra babam emin oldu. As b. Vail de çıktı. Mekke’yi dolduran insanlarla karşılaştı. Onlara
“Nereye gidiyorsunuz ” diye sordu. Onlar da
“Biz şu sapıtan Hattab’ın oğlu Ömer’e gidiyoruz” dediler. As b. Vail
“Siz ona dokunamazsınız” deyince herkes geri döndü.[2]
——————————————————————————–
[1] Bidaye, III/82
[2] Buhari, I/545
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/275-276.
HZ. OSMAN’IN BASKILARA GÖĞÜS GERMESİ
– Hz. Osman müslüman olduğu zaman amcası el-Hakem b. Ebu’l-As b. Ümeyye onu yakalayıp bağlayarak
“Sen atalarının dininden dönerek yeni bir dine mi girmek istiyorsun Andolsun, hiçbir zaman sen bu dinden caymadıkça seni bırakmayacağım” dedi. Hz. Osman da
“Allah’a yemin ederim ki, dinimi ebediyyen terketmem ve dinimden ayrılmam” dedi. Hakem, Hz. Osman’ın ciddi olduğunu görünce onun yakasını bıraktı.[1]
——————————————————————————–
[1] İbn Sa’d, III/37 (Muhammed b. İbrahim et-Teymi’den)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/276.
TALHA B. UBEYDULLAH’IN ZORLUKLARA TAHAMMÜL ETMESİ
Mes’ud b. Hıraş şöyle anlatıyor: Safa ile Merve arasında say yapıyorduk. Baktım ki birçok kimse elleri boynuna bağlanmış bir genci kovalıyorlar. Aralarındaki bir kadın da gence küfrediyordu.
“Bu genç kimdir ve suçu nedir ” dedim.
“Talha b. Ubeydullah’tır. O sapıtmıştır” dediler.
“Peki bu kadın kimdir ” dedim.
“Annesi, Sa’be binti Hadremî’dir” dediler.[1]
– Hz. Talha şöyle anlatıyor: Ben Busrâ panayırına katıldım. Bir rahip manastırında
“Bu panayıra gelenlerden sorunuz. Acaba Harem ehlinden olan kimse var mı ” dediğini duydum. Bunun üzerine
“Evet, ben varım” dedim. Rahip
“Acaba şu anda Ahmed sizin aranıza geldi mi ” diye sordu. Ben
“Ahmed de kimdir ” dedim. Rahip
“Abdullah’ın oğlu, Abdulmuttalib’in torunudur. Çıkacağı ay bu aydır ve peygamberlerin sonuncusudur. Harem’de doğacak, hurmalık, siyah taşlı ve çorak arazili bir memlekete hicret edecektir. Hemen ona tâbi olun” dedi. Rahibin bu sözleri kalbimde yer etti. Süratle çıkarak Mekke’ye vardım ve herhangi bir hadisenin olup olmadığını sordum. Bana
“Evet, Muhammed bin Abdullah el-Emin peygamber olduğunu söylüyor! Ve İbn Ebî Kuhafe de ona tâbi olmuştur” dediler. Oradan ayrılarak Ebubekîr’in yanına gittim. Ona
“Sen şu kişiye tâbi oldun mu ” dedim. Ebubekir
“Evet, oldum” dedikten sonra, bana
“Onun yanına git ve ona tâbi ol. Çünkü o, hakka davet ediyor” dedi. Ebubekir’in bu sözlerinden sonra ben, rahibin sözlerini ona naklettim. Ebubekir’le beraber çıkarak Peygamber’in huzuruna gittik ve ben müslüman oldum. Ve Rasûlullah’a rahibin sözlerini aktardım. Hz, Peygamber sevindi. Ebubekir ve ben müslüman olduğumuzda Nevfel b. Huveylid el-Adeviyye bizi yakalayarak ikimizi bir ipe bağladı. Benî Teym buna engel olamadılar. Çünkü Nevfel b. Huveylid’e “Kureyş’in arslanı” denirdi. Bundan dolayı Ebubekir ile bana “bir ipe bağlanan” manasına gelen “el-karınayn” denildi.[2]
——————————————————————————–
[1] Tarihi Buhari; İsabe, III/410
[2] Hakim, Müstedrek, III/369; Beyhaki (onun hadisinde Hz. Peygamber’in “Ey Allah’ım. Bizi İbnu’l-Adaviyye’nin şerrinden koru” ibaresi de vardır; Bidaye, III/29.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/277.
ZÜBEYR B. AVVAM’IN ZORLUKLARA TAHAMMÜL ETMESİ
– Zübeyr b. Avvam on sekiz yaşında müslüman olup hicret etti. Zübeyir müslüman olunca, Zubeyr’in amcası onu bir hasıra sarıyor, sonra onun üzerine ateş yakarak kendisine duman ile işkence ediyordu. Ona
“dinine dön” diyordu. O da
“Ebediyyen kafir olmam” diyordu.[1]
– Musul’lu bir ihtiyar şöyle anlatıyor: Ben Zübeyr b. Avvam’la bazı seferlerde yolculuk yaptım. O ıssız bir yerde cünüb oldu. Bana
“Örtü yap da ben yıkanayım!” dedi. Ben de ona örtü yaptım. Bir ara bedenine baktım. Azalarında çok kılıç izleri vardı. Kendisine
“Allah’a yemin ederim ki, kimsede bu kadar çok kılıç yarası görmedim” dedim. O da bana
“Gördün mü ” dedi.
“Evet” dedim. Bana
“Allah’a hamdolsun ki, bunların hepsi Hz. Peygamber ile beraber savaşırken oldu” dedi.[2]
– Zübeyr’i görenler, onun göğsünde su oyuklarını hatırlatan bir çok ok ve kılıç izlerinin bulunduğunu söylerdi.[3]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/89 (Ebü’l-Esved’den); Tabarani (mürsel olarak).
[2] Tabarani; Hakim, III/360; Asakir; Müntehab, V/70; Heysemi, IX/150
[3] Ebu Nuaym, Hilye, I/90 (Ali b. Zeyd’den)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/278.
BİLÂL B. REBAH’IN İŞKENCELERE GÖĞÜS GERMESİ
Hz. Peygamber ile Beraber İslam’ını Herkesten Önce İlân Edenler
– Müslüman olduğunu herkesten önce ilân edenler -Hz. Peygamber, Ebubekir, Ammar, Ammar’ın annesi Sümeyye, Suheyb, Bilâl ve Mikdad olmak üzere- yedi kişidir. Hz. Peygamber, amcası tarafından, Ebubekir de yakınları tarafından himaye edildikleri için fazla sıkıntı çekmediler. Diğerleri ise kimsesizdi. Müşrikler onlara demirden gömlekler giydirerek güneşte bekletirlerdi. Bilâl’in dışında, diğerleri müşriklerin dediklerini yaparlardı. Bilâl ise, Allah yolunda ölmeye hazır olduğu, kavmi de ona değer vermediği için müşrikler onu çocukların eline verirler, çocuklar da Mekke’nin sokaklarında dolaştırırlar, Bilâl ise hep “Ahad, Ahad” diye haykırırdı.[1]
——————————————————————————–
[1] İmam Ahmed ve İbn Mace (İbn Mes’ud’dan); Bidaye, III/28; Hakim, III/208; Ebu Nuaym, Hilye, I/149; Kenzü’l-Ummal, VIII/14; İbn Abdilber, İstiab, I/141
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/279.
BİLÂL B. REBAH’IN İŞKENCELERE GÖĞÜS GERMESİ
Hz. Peygamber ile Beraber İslam’ını Herkesten Önce İlân Edenler
– Müslüman olduğunu herkesten önce ilân edenler -Hz. Peygamber, Ebubekir, Ammar, Ammar’ın annesi Sümeyye, Suheyb, Bilâl ve Mikdad olmak üzere- yedi kişidir. Hz. Peygamber, amcası tarafından, Ebubekir de yakınları tarafından himaye edildikleri için fazla sıkıntı çekmediler. Diğerleri ise kimsesizdi. Müşrikler onlara demirden gömlekler giydirerek güneşte bekletirlerdi. Bilâl’in dışında, diğerleri müşriklerin dediklerini yaparlardı. Bilâl ise, Allah yolunda ölmeye hazır olduğu, kavmi de ona değer vermediği için müşrikler onu çocukların eline verirler, çocuklar da Mekke’nin sokaklarında dolaştırırlar, Bilâl ise hep “Ahad, Ahad” diye haykırırdı.[1]
——————————————————————————–
[1] İmam Ahmed ve İbn Mace (İbn Mes’ud’dan); Bidaye, III/28; Hakim, III/208; Ebu Nuaym, Hilye, I/149; Kenzü’l-Ummal, VIII/14; İbn Abdilber, İstiab, I/141
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/279.
Bilâl’in Allah Yolunda Çektiği Eziyetler
– Diğer müslümanlara gelince, onlara demirden yapılmış zırhlar giydirip, sonra da kendilerini güneş altına bırakırlardı. Akşam olduğunda elinde süngüsüyle Ebu Cehil onların yanına gelir, onlara küfreder ve yüzlerine tükürerek azarlardı.[1]
– Müşrikler, Bilâl’in boynuna ip takıp Mekke’nin sokaklarında gezdirirlerdi.[2]
– Hz. Bilâl, Benî Cumah kabilesinden olan bir kadının kölesiydi. Müşrikler onu kızgın kuma yatırarak Allah’a ortak koşmasını isterlerdi. O da durmadan
“Ahad, Ahad” diyordu. Varaka b. Nevfel onun yanından geçerken
“Ahad, ahad ya Bilâl” diyor ve ekliyordu: “Andolsun, siz Bilâl’i öldürürseniz, ben onun kabrini ziyaretgâh yapacağım.”[3]
– Varaka b. Nevfel, Bilâl’e işkence edilirken onun yanından geçiyordu. Bilâl
“Birdir, birdir” diye haykırıyordu. o da Bilâl’e uyarak
“Evet Bilâl, ehadu’n ehad Allah’tır” diyor, sonra da Varaka b. Nevfel, Umeyye b. Halef’e yönelerek “Allah’a yemin ederim, eğer Bilâl’i öldürürseniz, ben de onun kabrini ziyaretgâh yapacağım” derdi.[4]
Bu durum Hz. Ebubekir bir gün oradan geçinceye kadar devam etti. Baktı ki onlar Bilâl’e azab ediyorlar, Ümeyye’ye
“Bu fakirin hakkında Allah’tan korkmuyor musun Ne zamana kadar ona azab edeceksin ” dedi. Ümeyye
“Sen onu yoldan çıkardın. Öyleyse âzaptan da kurtar” dedi. Hz. Ebubekir
“Benim siyah bir kölem var, bundan daha güçlü ve aynı zamanda senin dinindendir. Onu sana vereyim, sen de Bilâl’i bana ver” dedi. Ümeyye de
“Ben kabul ettim” dedi. Ebubekir de
“Öyleyse o köleyi sana verdim” dedi. Ebubekir köleyi ona vererek Bilâl’i geri aldı ve azad etti. Ebubekir, Bilâl ile beraber altı köle daha azat etti. Kendisi o zaman Mekke’den hicret etmemişti.[5]
– Ümeyye, tam öğle zamanı kumların kızıştığı anda Bilâl’i çıkarıyor, onu sırt üstü Mekke kumlarına yatırıyordu. Sonra büyük bir taş getirmelerini emrediyor, o taşı Bilâl’in göğsüne koyuyordu. Sonra ona
“Ölünceye veya Muhammed’i inkar edip Lat ve Uzza’ya ibadet edinceye kadar böyle kalacaksın!” diyordu. Bilâl de bu durumdayken,
“Allah birdir, bir” diye bağırıyordu. Bilâl ve arkadaşlarının içinde bulundukları zorluklardan ve Ebubekir’in Bilâl’i azad etmesinden, bu yüzden de Atik lakabını almasından bahsederken, Ammar b. Yasir şu şiiri okudu:
Bilâl ve arkadaşlarına yaptıklarından ötürü,
Allah Teâlâ Atik’e hayırlar versin.
Ebu Cehil ile Fakih’e de gazab etsin.
O akşam, onların ikisi Bilâl’e
Hiç bir akıl ve vicdan sahibinin
Razı olmayacağı bir şekilde işkence ettiler.
Bilâl’in tek suçu ise, mahlukatın Rabb’ini birlemek ve
“Rabb’im Allah’tır, beni öldürürlerse öldürsünler.
Ben ölüm korkusuyla hiç bir zaman Allah’a ortak koşmam.
Ey İbrahim’in, Yunus’un, Musa ve İsa’nın Rabb’i, .
Beni bu zalimlerin elinden kurtar.
Galip oğullarından, insaf ve merhametten yoksun olan bu adamları,
Benden sonra hiç kimseye musallat etme.”[6]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, s. 140
[2] Tabakat, II/166; İbn Abdilber
[3] İsabe, III/624 (Urve b. Zübeyr’den)
[4] Sahih-i Buhari’de rivayet edildiği üzere meşhur olan, Varaka b. Nevfel’in peygamberliğin ilk yıllarında vefat etmiş olduğudur.
[5] Ebu Nuaym, Hilye, I/148 (Hişam b. Urve’den)
[6] Ebu Nuaym, Hilye, I/148 (İnb İshak’tan)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/279-280.
Hz. Peygamber’in, Gördükleri İşkence Üzerine, Ammar b. Yasir ile Ailesine Müjde Vermesi
– Ammar ve ailesine işkence edilirken, Hz. Peygamber yanlarından geçti ve onlara ‘‘Ey Yasir ailesi, müjdeler olsun. Gideceğiniz yer Cennet’tir” buyurdu.[1]
– Bir ara Peygamber’le beraber Mekke’de yürüyorduk. Baktık ki Ammar ve ailesine İslâm’dan dönmeleri için güneş altında işkence ediliyordu. Ammar
“Ey Allah’ın Rasûlü, bu ne kadar böyle devam edecek ” dedi. Hz. Peygamber
“Ey Yasir ailesi! Sabrediniz. Ey Allah’ım! Yasir ailesini affet” diye dua ettikten sonra “Allah duamı kabul etti” dedi.[2]
——————————————————————————–
[1] Heysemi, IX/293; Tabarani, Hakim, Beyhaki, İbn Asakir (Cabir’den)
[2] Hakim ve İbn Asakir (Hz. Osman’dan); İmam Ahmed; Beyhaki; Begavi; Ukayli; İbn Mende; Ebu Nuaym ve başkaları da (aynı manada Hz. Osman’dan); Kenz, VII/73; İbn Sa’d, III/177 (benzer şekilde Hz. Osman’dan)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/281.
İslâm Uğruna Şehid Olan İlk Kadın, Ammar’ın Annesi Sümeyye
– Allah’ın Rasûlü, Ammar ve ailesinin yanından geçti. Onlara Allah için işkence ediyorlardı. Onlara
“Ey Yasir ailesi, sabrediniz! Ey Yasir ailesi sabrediniz! Buluşacağımız yer Cennet’tir” dedi.[1]
– İşkence edilenler arasında Abdullah b. Yasir de vardı. Abdullah atılan bir ok ile yere düştü. Ebu Cehil, Sümeyye’yi de kalbine mızrak saplayarak öldürdü. Yasir de işkence sırasında öldü.[2]
– İslâm’da ilk şehit olan kimse, Ammar’ın annesi Sümeyye’dir. Ebu Cehil onun kalbine mızrak saplayarak öldürdü.[3]
——————————————————————————–
[1] İmam Ahmed, Müsned, I/62; İsabe, VIII/114
[2] Kenzü’l-Ummal, (İbnü’l-Kelbi, İbn Abbas’dan)
[3] Bidaye, III/59 (Mücahid’den)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/281.
Ammar b. Yasir’e Küfür Kelimesi Söyletilinceye Kadar İşkence Edilmesi
– Müşrikler Ammar’ı yakaladılar. Hz. Muhammed’e küfür etmedikçe ve onların mabudlarını hayırla yadetmedikçe onu bırakmadılar. Ammar Allah Rasûlü’ne geldiğinde Hz. Peygamber
“Ey Ammar ne oldu ” diye sordu. Ammar
“Ey Allah’ın Rasûlü, çok çirkin bir şey yaptım; müşrikler bana zorla putlarını övdürdüler, sana da küfrettirdiler” dedi. Hz. Peygamber
“O zaman kalbinde ne vardı ” diye sordu. Ammar
“Kalbim imân ile doluydu” dedi. Hz. Peygamber
“Eğer onlar ikinci kez sana işkence ederlerse, sen de yine aynı sözleri söyleyebilirsin” dedi.[1]
– Hz. Peygamber, Ammar’a rastladı. Ammar ağlıyordu. Hz. Peygamber Ammar’ın gözyaşlarını silerek ona
“Kafirler seni yakalayıp suya daldırdılar. Sen de onların istediğini söyledin. Eğer yine böyle yaparlarsa, sen de onlara aynı şeyleri söyleyebilirsin” dedi.[2]
– Müşrikler Ammar b. Yasir’e ateşle işkence ediyorlardı. Hz. Peygamber onun yanından geçiyordu. Eliyle onun başını okşayarak
“Ey ateş! İbrahim’e serin ve selâmet olduğun gibi Ammar’a da öyle ol” diye dua etti. Sonra “Ey Ammar, seni bâği olan bir topluluk öldürecek” dedi.[3]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/ 140 (Ebu Ubeyde ve Muhammed b. Ammar’dan)
[2] İbn Sa’d, III/178 (Ebu Ubeyde ve Muhammed’den)
[3] İbn Sa’d, III/177 (Amr b. Meymun’dan)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/281-282.
Ammar b. Yasir’e Küfür Kelimesi Söyletilinceye Kadar İşkence Edilmesi
– Müşrikler Ammar’ı yakaladılar. Hz. Muhammed’e küfür etmedikçe ve onların mabudlarını hayırla yadetmedikçe onu bırakmadılar. Ammar Allah Rasûlü’ne geldiğinde Hz. Peygamber
“Ey Ammar ne oldu ” diye sordu. Ammar
“Ey Allah’ın Rasûlü, çok çirkin bir şey yaptım; müşrikler bana zorla putlarını övdürdüler, sana da küfrettirdiler” dedi. Hz. Peygamber
“O zaman kalbinde ne vardı ” diye sordu. Ammar
“Kalbim imân ile doluydu” dedi. Hz. Peygamber
“Eğer onlar ikinci kez sana işkence ederlerse, sen de yine aynı sözleri söyleyebilirsin” dedi.[1]
– Hz. Peygamber, Ammar’a rastladı. Ammar ağlıyordu. Hz. Peygamber Ammar’ın gözyaşlarını silerek ona
“Kafirler seni yakalayıp suya daldırdılar. Sen de onların istediğini söyledin. Eğer yine böyle yaparlarsa, sen de onlara aynı şeyleri söyleyebilirsin” dedi.[2]
– Müşrikler Ammar b. Yasir’e ateşle işkence ediyorlardı. Hz. Peygamber onun yanından geçiyordu. Eliyle onun başını okşayarak
“Ey ateş! İbrahim’e serin ve selâmet olduğun gibi Ammar’a da öyle ol” diye dua etti. Sonra “Ey Ammar, seni bâği olan bir topluluk öldürecek” dedi.[3]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/ 140 (Ebu Ubeyde ve Muhammed b. Ammar’dan)
[2] İbn Sa’d, III/178 (Ebu Ubeyde ve Muhammed’den)
[3] İbn Sa’d, III/177 (Amr b. Meymun’dan)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/281-282.
Habbab ile Ömer Arasında Geçen Olay
– Habbab b. Eret, Hz. Ömer’in yanına geldi. Hz. Ömer onu bir mindere oturttu ve
“Burada oturmaya yeryüzünde bu kişiden başka lâyık olan yoktur. Ancak bir tek kişi hariç” dedi. Habbab x
“Ey müminlerin emiri! O kimdir ” diye sordu. Hz. Ömer
“Bilâl’dir” dedi. Habbab
“Hayır, Bilâl bu yere oturmak hususunda benden daha lâyık değildir. Çünkü Bilâl’i müşrikler arasında koruyanlar vardı. Beni ise hiç kimse korumamıştır. Bir gün beni yakaladılar. Benim için bir ateş yaktılar ve beni o ateşe attılar. Sonra bir kişi ayağını göğsüme dayadı” dedikten sonra sırtını açarak gösterdi. Derisi ateşten alacalaşmıştı.[1]
——————————————————————————–
[1] İbn Sa’d, III/117 (Şabi’den); Kenzü’l-Ummal, VII/31.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/283.
Habbab’ın Allah Yolunda Çektiği Eziyetler
– Hz. Ömer, Bilâl’den, müşriklerden çektiği eziyetleri sordu. Habbab
“Ey müminlerin emiri! Benim sırtıma bak” dedi. Hz. Ömer
“Bu kadar yarayı hiç kimsede görmedim” dedi. Habbab devamla
“Benim için bir ateş yaktılar. O ateşi söndüren, ancak benim sırtımın yağları oldu” dedi.[1]
– Habbab b. Eret, Hz. Ömer’e geldi. Hz. Ömer ona
“Bana yaklaş, burada oturmaya senden daha lâyık sadece Ammar b. Yasir olabilir!” dedi. Bunun üzerine Habbab sırtındaki ateş izlerini Ömer’e göstermeye başladı.[2]
– Habbab şöyle anlatıyor: Ben demirciydim. As b. Vail’den bir alacağım vardı. Alacağımı tahsil için ona gittim. Bana
“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, sen Muhammed’e küfretmedikçe sana hakkını vermem!’ dedi. Ben de
“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, sen ölüp yeniden dirilmedikçe, ben Muhammed’e küfretmeyeceğim” dedim. As b. Vail bana
“Öldüğüm ve sonra da dirildiğim zaman bana gelirsin, ben de borcumu öderim. Çünkü orada bana mal ve çocuk verilecektir” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Meryem: 19/77-80 ayetlerini indirdi.[3]
– Habbab şöyle anlatıyor: Peygamber’e vardım. Kâbe’nin gölgesinde abasına dayanarak oturuyordu. O sırada biz müşriklerden çok eza görüyorduk. Hz. Peygamber’e
“Ey Allah’ın Rasûlü! Niçin Allah’a yalvarmıyorsun Bunların aleyhinde bedduada bulunmuyorsun ” dedim. Bunun üzerine Peygamber doğruldu ve yüzü kıpkırmızı kesildiği halde
“Sizden önceki müslümanlar demirden yapılmış taraklarla taranıyor, kemiklerinde et ve damar kalmıyordu. Fakat bu şiddetli azab da onları dininden döndürmüyordu. Andolsun bu işi Allah tamamlayacaktır. Öyle ki kişi Sana’dan Hadramut’a kadar gidecek, ancak Allah’tan korkusu olacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz” dedi.[4]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/144 (Şabi’den); Kenzü’l-Ummal, VII/71
[2] Kenzü’l-Ummal, VII/71 (Ebu Leyla el-Kindi’den)
[3] Bidaye, III/59; İbn Sa’d, III/116
[4] Buhari (Habbab’dan); Ayni, VII/558; Hakim, III/383
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/283-284.
Ebuzer’in Peygamberlik Haberini Duyması ve Kardeşini Mekke’ye Göndermesi
– Ebuzer’in kulağına Hz. Peygamber’in, peygamber olarak gönderildiği haberi gelince kardeşine
“Mekke’ye git! ‘Ben peygamberim, bana gökten vahy geliyor’ diyen kişinin durumunu incele ve onun sözünden bazı şeyleri dinle ve bana haber getir” dedi. Kardeşi Mekke’ye geldi. Rasûlullah’ı dinledi, sonra da Ebuzer’e dönerek
“Ben onu gördüm. Güzel ahlâkı emrediyor ve şiir olmayan bir kelâm naklediyordu” dedi. Ebuzer kardeşine
“Sen bana tam istediğim şekilde şifa verici haber getirdin!” dedi.[1]
——————————————————————————–
[1] Buhari, I/544 (İbn Abbas’dan)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/285.
Ebuzer’in Mekke’ye Gelmesi, Müslüman Olması ve Allah Yolunda Çektiği Eziyetler
– Bunun üzerine Ebuzer azıklandı ve eski bir dağarcığa biraz su koyarak yola çıktı ve Mekke’ye vardı. Mescide geldi. Hz. Peygamber’i arıyordu. Fakat kendisini tanımıyordu. Herhangi bir kimseden onu sormak da istemiyordu. Gece olunca mescidin bir köşesine çekilerek uzandı. Hz. Ali onun yabancı olduğunu anladı ve onu alıp evine götürdü. Fakat sabaha kadar hiçbiri diğerinden birşey sormadı. Sabah olunca Ebuzer dağarcığını alarak mescide gitti. Bütün gün mescidde kaldı, yine Peygamber ile görüşemedi. Yine yatacağı yere geldi. Hz. Ali mescide geldi. Onu yine alıp evine götürdü. O gece de birbirlerine birşey sormadılar.
Üçüncü gün oldu, yine Hz. Ali onu alıp evine götürdü. Bu defa Hz. Ali
“Seni bu memlekete getirenin ne olduğunu bana söylemeyecek misin ” diye sordu. Ebuzer
“Eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen söylerim” dedi. Hz. Ali söz verince de durumu kendisine anlattı. Hz. Ali
“O hak yoldadır ve Allah’ın Rasûlü’dür! Sabahleyin ben giderken sen beni takib et. Eğer tehlikeli birşey görürsem su dökermiş gibi yapacağım. Yürürsem beni takib edersin. Ta ki benim girdiğim eve girinceye kadar” dedi. Sabah olunca öyle yapıp Hz. Peygamber’in huzuruna girdiler. Ebuzer Peygamber’in sözlerini dinledi ve hemen müslüman oldu. Hz. Peygamber ona
“Kavmine dön ve sana haber verinceye kadar bekle” dediyse de Ebuzer
“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu kâfirlerin tam ortalarında durarak müslümanlığımı ilân edeceğim” dedi ve oradan çıkarak mescide geldi. En yüksek sesiyle
“Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yok! Ve şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir” dedikten sonra Kureyşliler etrafını sardılar. Vurdular, yere yatırdılar. Abbas gelerek kendisini ona siper etti ve
“Âzab olasıcalar! Bilmiyor musunuz ki bu zat Ğıfar kabilesindendir. Şam’a giden tüccarlarınızın yolu onların arazisinden geçiyor!” dedi. Ve böylece Ebuzer’i onlardan kurtardı. Ertesi gün Ebuzer aynı şeyleri tekrarladı. Onlar da onu dövdüler. Yine Abbas gelerek onu kurtardı.[1]
– Ebuzer
“Ey Kureyş kitlesi! Ben Allah’tan başka ilahın olmadığına şahidlik ederim. Yine şahidlik ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Rasûlü’dür!” dedi. Onlar da
“Şu Muhammed’in dinine meyledeni konuşturmayınız” diye emir verdiler. Hepsi ayağa kalktı ve onu öldürmek için üzerine yürüdüler. Abbas yetişti. Ona siper oldu. Sonra onlara yönelerek
“Âzab olasıcalar! Ğıfar’dan bir kişiyi öldürmek mi istiyorsunuz Halbuki sizin ticaretiniz ve güzergâhınız bu kabilenin arazisinden geçmektedir” dedi. Böylece ondan uzaklaştılar. Sabahladığında yine geldi. Dünkü sözlerini tekrarladı. Onlar da yaptıklarını aynen tekrar ettiler. Abbas yine ona yetişti, siper oldu ve dünkü sözlerini tekrarladı.[2]
——————————————————————————–
[1] Buhari, I/544
[2] Buhari, I/500
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/285-286.
İslâm Usûlüne Göre Hz. Peygamber’e İlk Selâm Veren Ebuzer’dir
– Ebuzer şöyle anlatıyor: Kardeşim Mekke’ye gitti. Geri döndükten sonra bana
“Mekke’ye gittim. Orada bir kişi gördüm ki, halk ona sâbî diyorlardı. O insanların hepsinden daha çok sana benziyordu” dedi. Bunun üzerine ben Mekke’ye geldim. Adamın biri ondan söz ediyordu. Kendisine
“Sâbî nerededir ” diye sordum. Adam bana dönerek
“İşte Sâbî” dedi ve halk bana tokat, yumruk ve taş atmak suretiyle hücum etti. Ben kanlar içinde kaldım. Sonra kaçtım. Kâbe ile örtüsü arasına girerek kendimi gizledim. Orada onbeş gün kaldım. Yiyecek içeceğim yoktu. Sadece zemzem içiyordum. Nihayet bir gün Rasûlullah ile Ebubekir birlikte mescide girdiler. Allah’a yemin ederim ki, ilk önce kendisine İslâm usûlüne göre selâm veren ben oldum. Kendisine
“Esselâmu aleyke ya Rasûlallah” dedim.
“Ve aleykesselâm ve rahmetullah!” dedi ve benim kim olduğumu sordu. Ben de
“Ben Ğıfar’dan bir kişiyim!”dedim. Rasûlullah’ın arkadaşı
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu zatı bu gece misafir etmeme izin ver” dedi ve beni evine götürdü. Evi Mekke’nin aşağı mahallesindeydi. Benim için birkaç avuç kuru üzüm getirdi. Sonra ben kardeşimin yanına döndüm. Kardeşime
“Ben müslüman oldum” dedim. Kardeşim
“Senin dinin ne ise, benim dinim de odur” dedi. Sonra annemize gittik. O da
“İkinizin dini ne ise, benim dinim de odur” dedi. Sonra da kavmimi İslâm’a davet ettim. Bir kısmı İslâm’a tâbi oldular.[1]
——————————————————————————–
[1] Müslim
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/286-287.
Ebuzer’in İslâm’ını İlân Ederken Gösterdiği Cesaret ve Bu Uğurda Çektiği Eziyetler
– Ebuzer şöyle anlatıyor: “Rasûlullah ile beraber Mekke’de kaldım. Bana İslâm’ı öğretti ve Kur’an’dan birşeyler okudum. Dedim ki:
“Ey Allah’ın Rasûlü! İsterim ki dinimi açıklayayım!” Hz. Peygamber
“Korkarım ki sen öldürüleceksin” dedi. Ben
“Kesinlikle bunu yapmam gerekiyor, öldürülsem bile” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana birşey söylemedi, sustu. Mescide geldim. Kureyşliler halkalar halinde oturmuş konuşmaktaydılar. Dedim ki:
“Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yok ve Muhammed de Allah’ın Rasûlü’dür!”
Bunun üzerine halkalar dağıldı ve bana hücum ettiler. Ben kanlar içinde kalıncaya kadar beni bırakmadılar. Onlar benim öldüğümü zannettiler. Ayıldıktan sonra Rasûlullah’a geldim. Hz. Peygamber halimi görünce
“Dinini izhar etme diye seni uyarmadım mı ” buyurdu. Ben de
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu benim için bir ihtiyaçtı. Ben onu yerine getirdim” dedim.
Rasûlullah ile beraber kaldım. Sonra Hz. Peygamber bana
“Kavmine dön. Ortaya çıktığım senin kulağına geldiği zaman bana gel” dedi.[1]
– Ebuzer şöyle anlatıyor: Mekke’ye vardım. O vadinin -yani Mekke’nin- ahalisi taş, sopa ve kemiklerle bana hücum ettiler. Bayılıncaya kadar beni dövdüler. Kaldırdıklarında her yanım kanlar içindeydi.[2]
——————————————————————————–
[1] Hilye, I/158; Tabarani (uzun bir ekilde)
[2] Hilye, I/159; Hakim, III/338
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/287.
Ömer’in Said ile Karısı Fatıma’ya Verdiği Eziyet ve Peygamber’in Duasıyla Ömer’in Müslüman Olması
– Ömer kılıcını kuşanarak gitti. Benî Zühre kabilesinden bir kişi ona rastladı ve
“Ey Ömer! Nereye gidiyorsun ” diye sordu. Ömer
“Muhammed’i öldürmek istiyorum” deyince, adam
“Sen Muhammed’i öldürdüğün takdirde Benî Haşim ve Benî Zühre’den nasıl emin olabilirsin ” dedi. Ömer
“Bakıyorum, sen de sapıtmış, dinini terketmişsin” dedi. Adam
“Sana bundan daha garib olanı söyleyeyim mi ” dedi. Ömer
“O nedir ” diye sorunca, adam
“Kızkardeşinle enişten de İslâm’a girdiler. Senin dinini terkettiler” dedi. Ömer tehdidler savurarak kızkardeşinin evine doğru gitti. Oraya vardığında içerden bir okuma sesi duydu. Çünkü o sırada Habbab onlara Tâhâ suresini okuyordu. Habbab, Ömer’in ayak sesini duyunca evde bir yere saklandı. Ömer içeri girdi ve
“Kulağıma gelen bu okuma nedir ” diye sordu. Onlar
“Aramızdaki konuşmadan başka birşey yoktur, ey Ömer!” dediler. Ömer
“Herhalde siz sapıtmışsınız” dedi. Bunun üzerine, eniştesi
“Ey Ömer! Belki de hak senin dininden başka bir yerdedir” deyince, Ömer ona yüklendi ve şiddetli bir şekilde onu hırpaladı. Kızkardeşi kocasını kurtarmak için Ömer’e yaklaşınca da bir yumrukla Ömer onun yüzünü parçaladı ve kanlar akmaya başladı. Kızkardeşi öfkelenerek
“Ey Ömer! Senin dinin batıl bir dindir. Ben şahidlik ediyorum ki, Allah’tan başka ilah yok ve yine şahitlik ediyorum ki, Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür” dedi. Ömer onlardan ümidini kesince
“Bana şu okuduğunuz sayfayı verin de okuyayım” dedi. Kızkardeşi ona
“Sen necissin. Bu sayfaya ancak temiz olan insanlar el sürebilir. Kalk, yıkan, abdest al. Ondan sonra sayfayı verelim” dedi. Ömer kalktı, abdest aldı ve sayfayı alarak okumaya başladı.
“Muhakkak ki ben Allah’ım. Benden başka ilah yok. Bana kulluk et. Beni hatırlamak için namaz kıl” ayetine gelince,
“Beni Muhammed’in yanına götürün” dedi. Habbab bu sözü işitince ortaya çıkarak
“Ey Ömer! Müjde olsun sana. Hz. Peygamber’in perşembe günü
‘Ey Allah’ım! İslâm’ı Ömer b. Hattab veya Amr b. Hişam’la (Ebu Cehil) aziz kıl!’ diye dua etmişti. Umarım ki, onun bu duası senin hakkında kabul edilmiştir” dedi. Hz. Peygamber o sırada Safa tepesinin altındaki evde kalıyordu. Ömer kalkıp oraya gitti. Hamza, Talha ve Sahabe’den bir grup kapıdaydı. Hamza onların Ömer’den korktuklarını anlayınca
“Evet, bu gelen Ömer’dir. Eğer Allah Ömer’e hayr irade etmişse müslüman olup, Hz. Peygamber’e tâbi olacaktır. Eğer başka bir niyetle gelmişse onu öldürmek bize gayet kolay gelir” dedi. Allah’ın Rasûlü evdeydi. Ona vahy geliyordu. Ömer’in geldiğini görünce kılıcının kayışını tuttu ve
“Ey Ömer! Bu küfürden vazgeçmeyecek misiniz Yoksa Allah Velid b. Muğire hakkında indirdiği zillet ve azabı sana da mı indirsin Ey Allah’ım! Bu, Ömer b. Hattab’dır. Ey Allah’ım! Dini Ömer b. Hattab’la aziz kıl” buyurdu. Hz. Ömer, Rasûlullah’ın bu sözlerini dinledikten sonra
“Ben senin Allah’ın Rasûlü olduğuna şahidlik ederim” dedi ve müslüman oldu. Ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Kâbe’ye gidelim” dedi.[1]
– Hz. Peygamber
“Ey Allah’ım! İslâm’ı Ömer b. Hattab’la aziz kıl!” diye dua etmişti. Halbuki Ömer, akşam kızkardeşini Alâk suresini okuduğu için o kadar dövmüştü ki, onun öldüğü kanaatine varmıştı. Sonra seherde kalktı, kızkardeşinin sesini yine duydu. Yine “Yaradan Rabb’inin ismiyle oku” sözünü tekrarlıyordu. Bunun üzerine Ömer
“Andolsun, bu şiir değildir ve manası anlaşılmayan bir kelâm da değildir” dedi. Ve Rasûlullah’a vardı. Baktı ki Bilâl kapıda beklemektedir. Kapıyı vurdu. Bilâl ona
“Sen kimsin ” diye sordu. Cevab olarak
“Ben Hattab’ın oğlu Ömer’im” dedi. Bunun üzerine Bilâl
“Biraz dur da sana Rasûlullah’tan izin alayım” dedi. Ve Hz. Peygamber’e gelerek
“Ey Allah’ın Rasûlü! Ömer kapıda!” dedi. Hz. Peygamber
“Eğer Allah, Ömer hakkında hayr irade ederse onu dine dahil edecektir” dedi ve Bilâl’e kapıyı açmasını emretti. Hz. Peygamber, Ömer’in iki kolundan tutarak onu salladı ve
“Sen ne istiyorsun Niçin geldin ” dedi. Ömer
“Bana halkı davet ettiğin dini anlat” dedi. Hz. Peygamber
“Allah’tan başka ilah olmadığına, biricik ve benim de Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuma şahitlik edeceksin” dedi. Böylece Ömer orada müslüman oldu ve Rasûlullah’a
“Haydi, açıkça mescide gidelim” teklifinde bulundu.[2]
– Ömer b. Hattab bize
“İlk defa nasıl müslüman olduğumu anlatmamı ister misiniz ” dedi. Biz de
“Evet, istiyoruz” deyince, o
“Rasûlullah’a herkesten daha fazla düşmandım. Bir ara, çok sıcak bir günde, bir yoldan giderken Kureyş’ten bir kişi beni gördü ve:
‘Ey Hattab’ın oğlu! Nereye gidiyorsun ” dedi. Ben de
“Şu kişiye gitmek istiyorum” (Rasûlullah’ı kastediyor) dedim. Adam
“Ey Hattab’ın oğlu! Bu iş senin de evine girmiştir” dedi. Ben
“Bu nasıl olur ” dedim. O zat cevap olarak
“Kızkardeşin Muhammed’e giderek müslüman oldu” dedi.
Ben öfkeli olarak döndüm ve kızkardeşimin kapısını çaldım. Rasûlullah’ın adeti şuydu: Fakirler müslüman olduklarında bir veya iki kişiyi zengin bir müslümana teslim ederdi. Onların nafakasını o verirdi. Ashabdan iki kişiyi de eniştem Said’e teslim etmişti. Kapıyı çaldığımda içerden
“Kapıyı çalan kimdir ” diye ses geldi. Ömer b. Hattab olduğumu söyledim. Onlar ellerinde bulunan bir kitabı okuyorlardı. Sesimi işittiklerinde gizlendiler. Kızkardeşim kapıyı açtı. Ona
“Ey nefsinin düşmanı! Sen müslüman mı olmuşsun ” dedim ve elimde bulunan bir şeyi kaldırıp başına vurdum. Kadın ağladı ve
“Ey Hattab’ın oğlu! İstediğini yap. Ben müslüman oldum” dedi. Ben gidip kürsünün üzerine oturdum. Baktım ki evin ortasında bir sayfa durmaktadır.
“Bu sayfa nedir ki burada duruyor ” diye sordum. Kızkardeşim
“Ey Hattab’ın oğlu! Bizim yakamızı bıraksana! Sen cenabet olduğun zaman yıkanmıyor, abdest almıyorsun. Bu kitaba ancak tertemiz ve abdestli insanlar dokunabilir” dedi. Ben ısrarla kitabı istedim. O da mecbur kaldı ve kitabı bana verdi.[3]
——————————————————————————–
[1] Aynı, VII/68; Bidaye, III/81 (İbn İshak da uzun olarak rivayet etmiştir)
[2] Heysemi, IX/62 (Tabarani’den) Hadisin senedinde Yezid b. Rebi vardır. Bu zat terkedilmiştir.
[3] Heysemi, IX/64, bu hadisin senedinde Usame b. Zeyd b. Eslem vardır. Bu zat zayıftır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/288-290.
OSMAN B. MA’ZUN’UN EZİYETLERE GÖĞÜS GERMESİ
– Osman b. Ma’zun, Velid b. Muğire’nin emanında bulunuyordu ve kimse kendisine dokunmuyordu. Fakat diğer müslümanların zorluk ve baskı altında olduklarını görünce
“Andolsun, sabah gidip akşam emin olarak evime gelmem şirk ehlinden bir kişinin korumasıyla meydana geliyor. Halbuki benim arkadaşlarım ve dinimin ehli eziyetlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Onlara isabet eden bana etmiyor Bu benim için büyük bir eksikliktir” dedi. Bunun üzerine Osman, Velid b. Muğire’ye gidip
“Ey Eba Abdişems, senin ahdin yerine geldi. Ben sana emanını geri veriyorum” dedi. Velid
“Bunu niçin yapıyorsun, yeğenim Benim kavmimden birisi sana eziyet mi ediyor ” diye sordu. Osman
“Hayır, fakat ben Allah’ın korumasına razıyım. Allah’tan başkasına sığınmak istemiyorum” dedi. Velid
“O halde mescide gel. Orada ben seni korumama aldığım gibi, alenen sen de benim korumamı geri ver” dedi. Osman’la Velid mescide gittiler ve Velid, Kureyş’e
“Bu, Osman’dır. Benim korumamı bana geri veriyor” dedi. Osman da
“Velid doğru söylüyor. onun ahdine vefa gösterdiğini ve korumasında olan bir kimsenin de şerefli olduğunu bildim. Fakat ben Allah’tan başkasına sığınmaktan hoşlanmıyorum. Onun için onun korumasını geri veriyorum” dedi. Osman mescidden ayrılırken Lebib b. Rebia b. Malik Kilabu’l Kaysi, Kureyş meclisinde oturmuş, şiir okuyordu. Osman da onlarla beraber oturdu. Lebib
“Dikkat edilsin, Allah’tan başka herşey batıldır” dediği zaman, Osman ona
“Doğru söyledin” dedi. Lebib
“Her nimet kesinlikle zail olup gidecektir” dediği zaman, Osman
“Bu sefer yalan söyledin. Cennet ehlinin nimeti zail olmaz” dedi. Lebib bin Rebia
“Ey Kureyş cemaati! Andolsun, sizinle birlikte oturan kişi daha önce eziyet görmüyordu. Bu, ne zamandan beri sizde peydah olmuştur ” dedi. Orada oturanlardan bir kişi, Osman’ı kastederek
“Şu sefihtir. Kendisi gibi sefih birkaç arkadaşı daha vardır. Bizim dinimizden ayrılmışlardır. Sakın onun sözünden kırılmayasın” dedi. Osman da ona cevab verdi. Aralarındaki münakaşa büyüdü. O kişi kalktı. Osman’ın gözüne şiddetli bir tokat vurdu. Velid b. Mugire de Osman’ın başına geleni görüyordu. Ona hitaben
“Yeğenim! İşte gördün. Eğer emanımı geri vermeseydin gözün kör olmazdı. Buna ne gerek vardı” dedi. Osman da
“Allah’a yemin ederim ki, diğer sağlam gözümü de Allah yolunda feda etmeye hazırım” dedi. Sonra
“Ben şimdi öyle bir kimsenin himayesi altındayım ki, O senden çok daha güçlü ve kudret sahibidir” dedi ve şu şiiri okudu:
Eğer gözüm Allah yolunda
Hidayetten yoksun bir inkârcının eliyle
Kör olmuşsa, şüphe edilmesin ki,
Merhamet sahibi olan Allah, onun yerine,
Bana büyük bir mükâfât hazırlamıştır.
Ey Kavmim, O yüce merhamet sahibi,
Kimden hoşnut olursa, en mutlu kimse odur.
Siz benim hakkımda;
Satılmış, yolunu şaşırmış, akılsız da deseniz,
Ben hak peygamber olan Muhammed’in
Dini üzerindeyim ve onu terketmeyeceğim.
Benim maksadım Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Bize zulüm ve haksızlık edenlerin hoşuna gitmese de
Bizim dinimiz haktır, gerçek dindir.[1]
– Hz. Ali, Osman’ın gözüne isabet eden darbe konusunda şunları söyler: (Şiir)
Acaba emniyetli olmayan bir zamanı mı hatırladın ki mahzun olduğun halde, ağlayarak, üzülen bir kimse gibi sabahladın. Acaba ahmak kavimleri mi hatırladın ki imana çağıranı zulümle örterler, fahiş şeylerden sakınmazlar Hile yapmak onlarda emniyetli olmayan bir yoldur. Görmez misiniz, Allah onların hayrını azaltsın, biz Osman b. Ma’zun hakkında öfkelendik. Hatırla o zamanı ki ona yumruk atarlar, hem de korkmadan gözüne atarlar, arka arkaya ve eksik olmayan bir yumruk! Gelecekte Osman onlara, eğer acelece ölmezse aynı şekilde misillemede bulunacaktır. Bu da aldanılmamış bir karşılıktır.[2]
——————————————————————————–
[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/103; Heysemi, III/93, İbn İshak’tan senetsiz olarak rivayet etmiştir. Burada şu ek vardır: Velid ona “Yeğenim, gel yine benim himayeme gir” diye teklifte bulundu. Fakat Osman hayır diye cevap verdi. Heysemi, VI/34.
[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/291-292.
MUSAB B. UMEYR’İN ÇEKTİĞİ EZİYETLER
– Mus’ab b. Umeyr gençlik, yüz ve saç güzelliği bakımından Mekke’nin en güzel genciydi. Anne ve babası onu çok severdi. Annesi zengindi, kudret sahibiydi. Ona elbiselerin en değerlisini ve en güzellerini giydiriyordu. Umeyr, Mekke ehlinin en güzel koku süreni idi. Hadramut yapısı ayakkabı giyerdi. Hz. Peygamber onu yadederek
“Mekke’de Mus’ab b. Umeyr’den daha güzel saçlı birini, ondan daha güzel elbise giyenini ve nimetler içinde yüzenini görmedim!” diyordu.
Mus’ab’ın kulağına Hz. Peygamber’in Erkam’ın evinde İslâm’a davet ettiği haberi geldi. Peygamber’in yanına girdi ve müslüman oldu, peygamberi doğruladı. Fakat, annesinden ve kavminden korktuğu için müslümanlığını gizledi. Rasûlullah’a gizlice gidip geliyordu. Bir gün Osman b. Talha, Mus’ab’ın namaz kıldığını gördü ve annesiyle kavmine gelerek bunu haber verdi. Onlar, Habeşistan’a yapılan birinci hicrete kadar onu hapsettiler. Sonra müslümanlarla beraber Mus’ab da Habeşistan’dan Mekke’ye geldi. Durumu tamamen bozulmuştu. O eski zarâfeti gitmişti. Annesi onun bu halini görünce onu kınamaktan vazgeçti.[1]
——————————————————————————–
[1] İbn Sa’d, III/82 (M uhammed el-Abderı, babasından)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/293.
Abdullah b. Huzafe’nin Rum Kralından Çektiği Eza ve Medine’ye Geldiğinde Hz. Ömer’in Onun Başını Öpmesi
– Hz Ömer bir orduyu Rum diyarına gönderdi. İçlerinde Abdullah b. Huzafe de vardı. Rumlara esir düştü. Krallarına götürdüler ve
“Bu adam Muhammed’in arkadaşlarındandır!” dediler. O Rum tağutu Hz. Abdullah’a
“Sen hristiyan olursan mülk ve saltanatıma seni ortak yapacağım” dedi. Abdullah
“Eğer bütün mülkünü ve Arapların elinde bulunan bütün memleketleri bana bağışlasan karşılığında Hz. Muhammed’in dininden bir göz açıp kapayıncaya kadar ayrıl desen bunu yine yapmam” dedi. Bunları işittikten sonra kral, onun ağaca bağlanmasını emretti ve okçulara
“Ona okları isabet ettirmeyin ve her atışta ona hristiyanlığı teklif edin” dedi. Onlar da öyle yaptılar. Fakat Abdullah yine reddetti. Sonra kral emretti, onu indirdiler. Daha sonra bir kazana su koyup kaynattılar. Başka bir müslüman esir getirip ona da hristiyan olması teklif edildi. O da reddetti. Bunun üzerine kaynamakta olan kazanın içine attılar. Sonra kral, kazanın içine Abdullah’ın atılmasını emrettiğinde Abdullah ağladı. Bunun üzerine Kral’a
“Bu adam suya atılmaktan korktuğu için ağlıyor!” dediler. Kral onun geri getirilmesini emretti. Abdullah’a tekrar hristiyan olmasını teklif etti. Fakat o yine kabul etmedi. Kral
“O halde, kabul etmediğine göre, seni ağlatan nedir ” diye sordu. Abdullah
“Ben kendi kendime dedim ki, şimdi seni bu kazanın içine atarlar da biraz sonra ölüp gidersin. Halbuki ben cesedimdeki her kıl adedince canım olsun ve Allah için bu suya atılsın isterdim” dedi. Bunun üzerine kral ona
“Benim başımı öpmen karşılığında seni serbest bırakmama ne dersin ” diye sordu. Abdullah
“Beni ve bütün müslüman esirleri serbest bırakırsan başını öperim” dedi. O da bu şartı kabul etti. Abdullah kalbinden
“Bu Allah’ın düşmanlarından birisidir” dedi ve başını öptü. Kendisi ile beraber bütün müslüman esirleri bıraktırdı. Onları Hz. Ömer’in huzuruna getirdi ve hâdiseyi ona anlattı. Hz. Ömer
“Her müslümana Abdullah b. Huzafe’nin başını öpmek görevdir” dedi ve “İşte ben başlıyorum” diyerek kalktı ve Abdullah’ın başını öptü.[1]
——————————————————————————–
[1] Beyhaki, İbn Asakir (Ebu Rafi’den); Kenzü’l-Ummal, VII/62, İsabe, II/297
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/294.