Burada hazır olan kardeşlerime söylüyorum; cümleten hoş geldiniz. Allah hayrınızı kabul eylesin. Cenâb-ı Allah buraya gelinceye kadar çektiğiniz meşakkatleri size rahatlık olarak versin ve Cenâb-ı Allah´tan istirhamım bizim de sizin de amellerimizi rızasına makuf eylesin. Allah niyetlerimizi tashih eylesin ve Cenâb-ı Allah hem dünya hem ahiret saadetini cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Cenâb-ı Hakk zahiri ve bâtınî nimetleri bizden eksik eylemesin. Şüphesiz ki O her şeye kadirdir.
Değerli kardeşlerim, insanların dinlerine, adaplarına döndüklerini özellikle gençlerin rücu ettiklerini görüyor ve çok seviniyoruz. Şüphesiz ki insanların İslam´a, tarikata, adaba dönmeleri çok önemli bir olaydır ve dünyanın her tarafından hatta bu memleketin içinden ve dışından buraya insanlar akın akın fevc fevc kalabalıklar şeklinde geliyorlar. Bütün bunlar benim söylediklerimin bir delili ve bir ispatıdır. Cenâb-ı Allah cümlemize inşallah hem dünya hem ahiret saadetini nasip eylesin.
Cenâb-ı Hak Kur´an´ı Kerim´de bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyuruyor: ´İnsanoğlunun çalıştığından başkası ona yoktur.´ İşler temenni ile olmaz. İnsanın çalışması lazım, gayret etmesi lazım. İslam dini ve tarikat insanı dünya ile meşgul olmaktan alıkoymuyor. Ticaretinde, ziraatında çalışır ama İslam şunu engelliyor, kalpte Allah´tan başka olmaması lazım. Ölçü, terazi ve mizan budur. Bir insan ticaretinde, ziraatında, dükkanında çalışıyor, gece gündüz gidip geliyor. Acaba kalbi Allah´la Allah´ın zikriyle mi meşgul, yoksa dünya ile mi meşgul ? Bu çok önemlidir. Bu ölçüyü herkes kendine tatbik etmeli ve biz bu hususu Şeyh Hazretlerinden çok duyuyorduk.
Tarikatın merhaleleri var. Birinci merhale, mürşidlerin müride gafleti kovmak için Allah Allah dedirtmeleridir. Ama bu yetmiyor. Bundan daha yüksek, daha yüce makamlar var. O da şudur ki kişi gece-gündüz daima hem bu zikri söyleyecek hem de öyle bir lezzet alacak ki adeta onunla arkadaşlık yapacak ve Cenâb-ı Allah´ın kendisini daima gördüğünü hissedecek, bu şuura erecek.
Şeyh Hazretleri -Cenâb-ı Allah beni ve sizi sırlarına mahzar eylesin- şöyle buyurdular: Herkes faydayı ve istifadeyi bekliyor, umuyor. Bazıları çok zaman geliyorlar zikir yaptıkları halde vird çektikleri halde, gayret ettikleri halde pek istifade etmediklerini görüyorlar. Sonrasında Şeyh´i kınıyorlar veya onu levm ediyorlar. Sanki bu kusur -haşa- ondanmış gibi, ama insafla düşündükleri zaman görecekler ki kusur kendilerindendir. Zira bu Nakşibendi Sadatının hikmetleri ve o kadar güzel sözleri, gidişatları var ki insafla düşünseler -haşa- kusur onlarda değildir diyeceklerdir. Kişi kusuru kendisinde görecek.
Eğer insan kendini beğenir, kendinden memnun olur, kendini tasvib eder ve benim makamım var, benim şöyle değerim var diye bakarsa Şeyh Hazretleri böyleleri için buyuruyordu ki bizden hiçbir şey beklemesin. Ama kendini hakir, kendini zelil ve insanların en gerisi addeder insafla bunun izale edilmesine çalışır ve Sadat-ı Kiram’dan imdat isterse, bu insan gün be gün, dem be dem ileri gider ve makamı yükselir ve hali düzelir.
İnsan kendine hücum etmeli, korkmalı ve kendinden memnun olmamalıdır. Korkmalı dedim. Daha önce de anlattığımı hatırlıyorum. Ben birisini biliyordum ki buraya geldiği zaman ben onu gördüğüm zaman tüylerine kadar ürperiyordu. Bedeninde adeta değişiklik oluyordu ve çok kez onun göz yaşı döktüğünü gördüm. Bir gün yine onu tesadüfen bir yerde gördüm, göz yaşı döküyor ve korkuyordu. Dedim ki niye korkuyorsunuz, sizin Allah´ın adil olduğundan şüpheniz mi var -haşa- Allah zulmetmez, zulümden münezzehtir. Hayır, dedi. Ben buna inanıyorum. Allah elbette adil ve kimseye zulmetmez. Ama ben şundan endişe ediyorum, Allah´ı çok seviyorum. Korkuyorum ki benden bir şey sadır olur, bir günah, bir muhalefet, bir masiyet ve benim sevdiğim beni tard eder, beni kovar.
İşte âşığın mâşuğa karşı olan sevgisi ve bundan kaynaklanan korkusu böyle olmalı. İnsan umduğunu, sevdiğini üzmemeli ve onun tarafından kovulmamak için gerçekten böyle bir haşyet içinde olması lazım. Sevenlerin, âşıkların böyle bir çeşit korkusu da vardır.
Bu kişi gerçekten benim yanımda Şeyh hazretlerinin sadık ve ihlaslı bir mürididir. Hatta bu insan ben onu biliyorum, tanıyorum çoğu kez bizi ziyaret ediyor. Özellikle cuma günlerini seçiyor ve cuma günleri gelip bizi ziyaret ediyor. Bu genç, bu insan benimle oturmak, benimle karşılaşmak istiyordu. Hatta bana mektuplar yazıyor, bazılarını vasıta olarak takdim ediyordu ki ben onunla Şeyh hazretleriyle- oturmak istiyorum diye. Ama benim sıhhatim ve durumum onunla oturmaya, onunla mukabeleye pek müsait değildi. Bir gün dedim ki, camiden çıkınca onunla oturayım. Yalnız ben onu görüyordum çok tedirgin ve çok rahatsız oluyordu. Nihayet bir gün onu çağırdım ve karşılaştık. Dedim ki niye bu tedirginlik, bu korku, bu ürkeklik. Dedi ki ben bir iki yıl önce Şeyh hazretlerinin yanında tarikata girdim ve onu çok aşırı sevdim, çok sevdim. Hem sevdim hem ona paralel olarak korkum da arttı. Onu sevdikçe korkum, haşyetim ziyadeleşti, ama ben niye korkuyordum. Şeyh hazretlerine karşı bir kusur yaparım da o beni tard eder, beni kovar diye korkuyorum. Dolayısıyla sizinle görüşmek istememin sebebi de bende bir fütur, bir gevşeklik, bir tembellik olur da siz beni tard eder misiniz acaba.Ben bundan korkuyorum ve tedirginlik duyuyorum.
O böyle korktuğu için ben ona dedim ki: Hayır. Senin hayal ettiğin, tasavvur ettiğin, zannettiğin gibi değil. Ben seni seviyorum ve fakat insanlar kalabalık, bana hücum ediyorlar. Kalabalık olarak geliyorlar. O yüzden fırsat az. Onun için fazla görüşemiyoruz. Bu şekilde onun gönlünü aldım ve onu teselli ettim ve bir misal verdim. İki kişi arkadaş olsalar dost olsalar mutlaka aralarında bir ahid, bir misak, bir sözleşme yaparlar ki kimse kimsenin sevgisine ihanet etmesin.
Değerli kardeşlerim işte bir insanın korkusu kendi sevgilisinden ayrılması olmalı. Aşığın mâşukundan ayrılması onun için en büyük korkudur ve bir insan sevdiğini daha fazla sevdikçe ondan ayrılık korkusu onu sarar. Hatta bazıları Cenâb-ı Allah´a bizim günahlarımızı affet diye pek dua etmezler. Mâşukun gazabından korkarlar, yani ondan mahrum olmanın eziyeti içerisinde, inkisarı içerisinde kalmamak için O’na dua ediyorlar.