Yüce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’ de Tevbe Suresi 119.ayette: “Ey îman edenler! Allah´dan korkun ve sadıklarla beraber olun.” buyurmuştur.Nisa Suresi 69.ayetinde ise sadıklar kendilerine nimet verilenler olarak geçmektedir:’Ve kim, Allah’a ve Resul’e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebilerle ve sıddıklarla ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.’
Her iki ayeti kerimede geçen ifadelere bakıldığında iman edenlere seslenilmektedir.Tevbe suresi 119. ayetinde takvalı olun ve sadıklarla beraber olun buyrulurken,Nisa suresi 69.ayeti kerimede takvalı olmanın sonucunda nimet verilenlerle beraber olunabileceği belirtilmiştir.Bu ahirete yönelik bir ifadedir.Onlarla birlikte haşredilme ve birlikte cennete girme nimetine kavuşma olarak anlaşılmaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde Nisa suresinde geçen bu ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:
‘Bu mübarek âyetler, Hak Teâlâya ve Yüce Peygambere itaatin pek büyük fai d el erin i bildirmekte bütün insanlığı bu itaate teşvik buyurmaktadır. Şöyle ki: Cenabı Hak’kın ve Yüce Peygamber’in hükmüne nasıl razı olamıyorlar!. (Ve) halbuki (her kim Allah Teâlâ’ya ve Peygambere) emrettikleri ve yasakladıkları hususlarda (itaat ederse) tam ve mükemmel bir teslimiyet ve bağlılıkta bulunursa (işte onlar) böyle itaatkâr olan zatlar (Allah Teâlâ’nın kendilerine lütuf I arda bulunduğu peygamberler ile) nübüvvet ve ri s âl et e sahip bulunan yüce zatlar ile beraberdirler, (ve sıddıklar ile) sözlerinde, özlerinde, inançlarında tam bir sedâkate sahip, yüce peygamberleri herkesten evvel tasdik eden Hz. Ebııbekir i Sıddık gibi ümmetin seçkinleri ile beraberdirler (ve şehitler ile) hak dininin doğruluğu ve yüceliğine hüccet ve delil getirerek şahitlik eden ve hak yolunda cihat meydanlarına atılarak Allah’ın dinini yüceltmek için canlarını cömertçe veren mücahitler ile beraberdirler (ve salih zatlar ile) ömürlerini Hak Teâlâ’nın itaatine, mallarını Allah rızâsını kazanmak için sarfetmiş, iyilikleri kötülüklerine galip bulunmuş olan fedakâr zatlar ile (beraberdirler) dâima onlara yakın olurlar, onların iltifatlarına mazhar bulunurlar, istedikleri zaman ebediyet âleminde o gibi kutsal zatları ziyarete muvaffak olup onlara bağlanmış olmak şerefini elde ederler. (Onlar ise) O Yüce Peygamberler ile o diğer seçkin zevat ise (ne güzel arkadaşlardır.) onların arkadaşlığında bulunmak insan için ne güzel, ne gıpte edilecek bir muvaffakiyettir. Cenâb-ı Hak cümlemize nasip buyursun âmin…’
Tevbe suresinde geçen 119.ayeti kerimede ise dünya hayatına ait bir birliktelikten söz edilmektedir. İman edenler takvalı olmaya ve doğru ve sadık olanlarla beraber ve birlikte olmaya çağrılmaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde bu ayeti kerime ile ilgili şöyle açıklamalarda bulunmuştur:
‘ Ey imân edenler!. Allah Teâlâ’dan korkunuz ve doğrular ile beraber olunuz. Bu mübarek âyetler, müminleri Allah Teâlâ’dan korkmaya, salih zatlar ile aynı hal üzere olmaya davet ediyor. Gerek Medine ahalisi için ve gerek etrafındaki aşiretler için Rasulü Ekrem’den ayrılmanın kendi nefislerini korumak için o Yüce Peygamber’in yolunu takip etmemenin, onunla beraber cihada çıkmamanın uygun olamayacağını ihtarda bulunuyor, ve Allah yolunda uğrayacakları sıkıntıların mükâfatını göreceklerini kendilerine müjdeliyor. Şöyle ki: (Ey imân edenler!.) Siz günahları: Peygamberimize muhalefeti terk etmek suretiyle (Allah Teâlâ’dan korkunuz) bütün yapacağınız ve terk edeceğiniz şeyler hususunda Allah’ın hükmüne aykırı hareketlerden sakınırız, Rasulullah’ın davetine icabet ederek onunla beraber gazaya çıkılması da bir takva gereğidir. Bunun aksine hareket ise takvadan mahrumiyet demektir. Ve ey müminler!. Siz (doğrular ile beraber olunuz) yapmış olduğunuz yeminlerde, sözlerde veya Allah’ın dininde söz, fiil ve kalp yönünden doğru olan Rasulu Ekrem ile ve onun seçkin ashab-ı kiramı ile beraber olunuz, onlara muhalefette bulunmayınız.’
Ayeti kerimelerde görüldüğü gibi takvalı olmak ve sadıklarla beraber olmak emredilmiş ve kurtuluş buna bağlanmıştır.İnsanın birisiyle beraber olması (birebir olmak,bir olmak, beraber olmak) ayrı olmayı da kapsamak üzere dört şekilde ele alınabilir.Bunlar:
1-Zahiren ve batınen beraber olmak
2-Zahiren beraber, batınen ayrı olmak
3-Zahiren ve batınen ayrı olmak
4-Zahiren ayrı ama batınen beraber (birlikte) olmaktır.
Bu dört kategoriyi sırası ile inceleyecek olursak,şu neticelere varılacağı görülecektir.
1-) Zahiren ve batınen beraber olmak :
Zahiren beraberlik aynı mekanı,aynı ortamı paylaşmak,bir arada olmak demektir.Kişi birisiyle aynı ortamı isteyerek ve severek paylaştığında,batını yani kalbi de o kişi ile birlikte olmuş olur.Bu tam birlik ve gerçek beraberlik halidir.Aynı mecliste,aynı duyguları paylaşmak. Kalplerin ve kalıpların bir olması,birlikte olması.Bu hal ibadetlerde de arzulanan bir haldir.İbadeti adetten ayıran en önemli husus,kalbin hazır olmasıdır. Kulun namazdan (kazandığı ecir) ancak aklı ererek kıldığıdır.(İhyâ-u Ulumid-dîn,c I. s-118)
Namazda bedenin olması,namazın rüku,secde,kıraat gibi rükunlarını yerine getirmek, namaz kılmak için yeterli şart değildir.Namaza kalbinde katılması, zahiren ve batınen namazda olmak gerekmektedir. “Namazlarını huşu ile kılan müminler kurtuluşa ermişlerdir.” buyrulmaktadır. (Müminun Suresi,1. ayet)
Abdulvahid bin Zeyd:”Alimler, kulun kıldığı namazdan, onun için sadece şuurlu olarak kıldığı kısımların sevap temin ettiği hususunda ittifak etmişlerdir.” demiş ve bu hususta bir icma bulunduğunu söylemiştir.Sahabelerden Ammar Bin Yasir´in (r.a.) bildirdiğine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Öyle durumlar olur ki, kişi namazını bitirince defterine kıldığı namazın sadece onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı kadar sevap yazılır.”(Darimi, Salat, 91)
Tüm bu rivayetlerde de görüldüğü gibi,insan için sadece zahir ehli olmak yeterli değildir.İnsanı insan yapan husus onun görünmeyen boyutu,yani maneviyatıdır.Her şeye asıl manasını ve anlamını kazandıran bu manevi boyuttur.İnsanlara bakışı,onlara söylenen sözleri,karşılıklı ilişkileri ve ibadetleri anlamlı kılan aslında bu görünmeyen batıni boyuttur.
Konumuza dönecek olursak,sadıklarla beraber aynı mecliste veya ortamda olmak, zahiri beraberlik ve bu anda kalbin onlarla,onların sevgisi üzere olması ise batıni beraberliktir. Bu kalbi ilgi insanı,onları dikkatle dinlemeye,hal ve tavırlarını özümsemeye ve onlara benzemeye yönlendirir.Onlardan ruhen ve kalben istifade edebilmeyi sağlar.
2) Zahiren beraber,batınen ayrı olmak :
Bu münafıkların,ikiyüzlülerin, taraftar görünmek zorunda kalan korku içindeki kişilerin,dünyevi menfaatlerini fikirlerini açıklamamakta görenlerin,zalimlerden korkan mazlumların v.b. kimselerin durumudur.Böyleleri zahiren muhabbet belirtisi olan hal ve tavırlar sergilerken, içlerinde,batınlarında, özlerinde ise tam tersi bir haldedirler.Korkuları,çıkarları veya güttükleri siyaset onları böyle olmaya yönlendirmiştir.Özellikle münafıkların halleri bu şekildedir.
Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman: “Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz.” derler. (Bakara Suresi-14.ayet )
İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, “Allah´a ve ahiret gününe inandık.” derler. (Bakara- 8.ayet )
Sadıklarla beraber olma iddiasında bulunan kimi insanlar, kalben onların makamlarını inkar ve onlara karşı kalben bir buğz içindedirler.Kalplerinde safiyet yoktur.Nefisleri yoldan çıkmış, menfaatleri, dünyevi çıkarları onları sadıkların huzuruna yönlendirmiştir. Onlarla aynı ortamda olmalarına rağmen, kalben çok ama çok uzaklardadırlar.Beraberlikte asıl olan kalbi ilgi ve irtibattır.
3-) Zahiren ve batınen ayrı olmak :
Bu kafirlerin,inkarcıların,bidat ehlinin,düşmanlık güdenlerin ve bir guruba rakip olanların tavrıdır. Onlar arasında kalben hiçbir rabıta yoktur.Aralarında şefkati gerektirecek bir şeyler de yoktur.Ya da düşmanlık göstermeseler de farklı dünyaların insanları oldukları için birbirlerinin dünyasını önemsemez,ona karşı ilgi duymazlar.Aynı şeyleri hissetmez ve aynı ortamları isteyerek paylaşmazlar. Büyük bir hata içinde olanlar,inkarı meslek edinenler,şuç işleyenler, bozgunculuk yapanlarla bunların karşı safında olan müminler gibi aralarında bir beraberlik yoktur.
‘Rahman, Rahim olan Allah´ın adıyla.De ki: Ey kafirler! Ben sizin kulluk ettiğinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edenler değilsiniz. Ben sizin kulluk ettiğinize kulluk edecek değilim. Sizde benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. Sizin dininiz size benim dinim bana.'(Kafirun Suresi)
‘Onların dinine uymadıkça ne Yahûdiler senden razı olurlar, ne Nasrânîler. De ki: Ancak Allah´ın hidâyet yolu, doğru yoldur. Bilgi sahibi olduktan sonra da onların nefsanî dileklerine uyarsan sana Allah´tan başka ne bir dost vardır artık, ne bir yardımcı. ‘(Bakara Suresi 120.Ayet)
4-) Zahiren ayrı ama batınen beraber (birlikte) olmak :
Bu birbirini çok sevenlerin,aşıkların yada birbirlerine karşı çok derin hisler besleyenlerin halidir. Sevgi öyle bir şeydir ki,kişi çok sevdiği birisini ondan ayrı olsa da,uzak kalsa da kalbinden çıkarmaz.Onu unutamaz.Çokça onu hatırlar.Hayal eder.Sureti gözü önünde şekillenir.Bu birisine karşı aşırı derece de kin ve nefret duyan içinde geçerlidir.O da içindeki yangından,duyduğu düşmanlıktan dolayı asla rakibini aklından çıkarmaz.Adeta onunla yatıp, onunla kalkar.İntikam hissini canlı tutmak için bu halini korur.Fakat bunlar arasında bir beraberlikten bahsedilemez.Birbirini sevenler ayrı yerlerde de olsalar manen irtibat halindedirler.Bu hayal,düşünce,kalp ve ruh birlikteliğidir.
Tevbe Suresi 119. ayetinde kast edilen sevgiden doğan birlikteliktir.Müminlerden istenen bu olduğu için,onlar ellerinden geldiğince sadıklarla aynı ortamı paylaşmaya çalışmalıdırlar.Onların hak ve sadakat üzere olan hayatlarından ve maneviyatlarından yararlanabilmenin yolu budur.Bu mümkün olmadığında ise batıni beraberliği esas almalıdırlar.
Nakşibendi büyüklerinden Ubeydullah Ahrar (ö 895/1490) bu ayeti şöyle açıklamıştır: “Buradaki sadıklarla beraber olma emri, mutlak ve daimî bir beraberliği ifade eder. Beraberlik iki türlü olur. Hakîkî ve hükmî beraberlik. Hakîkî beraberlik sadıklarla aynı mecliste büyük bir kalp huzuru ile fiziki olarak da ortamı paylaşmaktır. Hükmî beraberlik ise onlarla aynı mekanda olmanın imkansız olduğu zamanlarda gıyabî olarak suret ve sîretlerini tahayyül etmek suretiyle fikrî, zihnî ve kalbî olarak beraber olmaktır”.