98- Üsdatlarında Dersini Tamamladıktan Sonra Da İlim Peşinde Olduğu:
Bir kişi ilim peşinde olup onu aradığı müddetçe alim olmaya devam eder. Öğrendim, bilirim dedi rni, cahil oldu demektir. Selef-i Salihin uleması gerçek ilmi böyle anladılar. Allah´a olan ihlasları, samimiyetleri onları ilim aramaya sürükledi. Bu ilmin din olduğuna olan inançları, onları ilim ve irfan yolunda bir sınırda durmaya itti. Onun için ileri gelen üstadlardan, büyük alimlerden ders alıp resmi tahsili bitirdikten sonra yollara düşüp itler, beller aşarak diyar diyar dolaşırlar, muhtelif ülkelerde hadis ve ilim taleb ederlerdi. Meseleleri müzakere yaparlar, aralarında hadis rivayet ve nakleder, herbiri kendinde olanı diğerine aktarır, öbür arkadaşında olanı öğrenirdi. İlim alış verişi olurdu. Şehirlere ilim için seyahata çıkan bir fakih, her türlü ilim elde etmek imkanını bulurdu. Bu fakihin zihnini açar, onu insanların muhtaç oldukları şeyleri anlamaya hazırlar. Onları doyuracak, işe yarayacak hükümler çıkarmada maharet kazandırırdı.
İmam Mâlik´in böyle bir seyahat için Hicaz diyarı hudutları içinde olurdu. Hac veya umre yapmak için Mekke-i Mükerreme´ye gider gelirdi. Halifeler onu Bağdat´a gelmesi için davet ederlerdi, o özür diler gitmezdi. Şu hadis-i şerifi naklederdi: «Medine onlar için daha hayırlıdır, şayet bir bilseler. Medine-i Münevvere´den çıkmaz, Hz. Peygmber Aleyhisseİamın civarından ayrılmak istemezdi.
Öyle anlaşılıyor ki, Medine-i Münevvere´de bulunması onun başka yere gitmesine gerek bırakmıyordu. Çünki seyahatta kazanacağı şeylerin hepsini, bu mübarek yerde, bu kutsal ve şerefli şehirde buluyordu.
Çünki ulemanın çoğu Medine-i Münevvere´yi ziyaret ederdi, hepsi hac için gelirlerdi. İmam Mâlik, onlarla hacda görüşürdü veya Medine´yi ziyarete geldiklerinde onlarla buluşurdu. Hz. Peygamberin Ravza-ı Mut ahharasını ziyarete, İslam eserlerini görmeye, Sahabe ve Tâbii´nin asarını tanımaya gelirlerdi. Orada Sahabe ve Tâbii´nin fetvaları seleften halefe geçen âsâr dolu, bunları görmeye gelen bu yüksek ulema ile buluşup görüştüğünde, muhtelif ülkelerin örf ve adetlerini öğrenir, onlarla hüküm ve fetvaları müzakere eder, onlara hadis-i şerifler nakley-ler, onlardan dinler, kendi şartlarına uygun bulduklarını alır. onların içinde ehil olanlara bildiklerini dinletir, böylece bir ilim alış-verişi yapmış olurdu.
Diyebiliriz ki İmam Mâlik üstadlarında okuyup tahsilini tamamladıktan, ilmi o halde kalmadı, onu ilerletti, geliştirdi, gerek fukaha gerek diğer ulema ile devamlı ilmi münasebetlerini devam ettirerek ilmî servetini artırdı. Bu ilmî temas başlıca üç yolla oluyordu:
1 – Hac mevsiminde Mekke´de ve bir de Medine´ye ziyarete geldiklerinde,
2- Medine ulemasıyla devamlı ilmi sohbetlerle,
3- Yazışmalarla.
99 – Ulema İle Münasebeti ve Öğrenmeye Cevabı:
Hac zamanı hacca gelen ulema ile görüşüp onlarla münazaralar yaparak ilim alışverişinde bulunmasına gelince, bu hac süresince devam ederdi. Hacılar Medine´yi ziyarete geldiklerinde bu hep böyle sürerdi. Ebû Hanife´yle görüşür, ikisi gayet nezih bir suretten münazara yaparlar, birbirlerini takdir ederler, biri ´diğeri hakkında; gerçekten o bir fakih der, diğeri de onun hakkında aynı şeyi söyler, aynı hava içinde Leys İbni Sasd, Evzaî, Ebû Yusuf, Muhammed b. Hasan ve başkalarıyla karşılaşıp buluşurlar, konuşurlar, ilim ahp verirler, birbirlerini takdir ederler. Bu türden bir buluşmaya örnek olarak Ebû Hanife´nin oğlu Hammâd ile Mâlik arasında geçen şu olayı Medârik´ten dinleyelim:
«Ebu Hanife´nin oğlu Hammâd diyor ki: İmam Mâlİk´e geldim. Onu evinin baş köşesinde oturur buldum. Arkadaşları ve talebeleri de kapının iki yanında oturup dizilmişler, ben evin kapısında durdum.
Sen kimsin diye sordu. Ben de:
Filan oğlu filanım, bir mesele sormak istiyorum, dedim.
Yaklaş, dedi. Ben de yanına yaklaştım. Yer gösterip beni minderinin önüne oturttu. Talebesi bunu görünce yerlerinden kalktılar, neza-keten dışarı çıkıp bize meydan verdiler. İmam Mâlik ile sohbete başladık, bana: «Baban şu mesele hakkında ne derdi » diye sordu. Ben de cevabını verdim. «Delili neydi » dedi. Ben de delilini bildirmedim. Bana Hanefi mezhebine dair bazı şeyler, onların delillerini sordu. Bundan sonra: «Şimdi sen soracağını sor» dedi. Ben de sordum, cevap verdi. Ben yanından çıktıktan sonra talebeleri döndüler.»[1]
Bundan da görüyoruz ki, İmam Mâlik nam saldıktan sonra evi her taraftan gelen talebe ve âlimlerin uğrağı oldu. Fıkıh ve hadis ilimlerinde baş mevkie geçti. Bununla beraber o araştırmadan, incelemeden vazgeçmedi. Nasıl ki, Ebû Hanife´nin oğlu Hammâd´ın yanında bulunmasını fırsat biliyor, onu yanına çağırıp ona babasının fetvalarını soruyor, belki kendisi için inceleme konusu olan meseleleri araştırıyor, cevaplar elde etmeye çalışıyor. Çünki onun adeti şöyle: Bir mesele hakkında araştırma yapıp o olgunlaşmadıkça ona cevap vermezdi. Hatta çok defalar cevaptan kaçınır, mesele üzerinde uzun boylu düşünür, doğru cevabı araştırırdı. Bazı meseleler hakkında yıllarca düşündüğü söylenir. Anladığımıza göre o, Ebl Leyla, İbni Şubrume, Ebû Hanife gibi seçkin Irak fakihlerinin görüşlerini öğrenmeye çok meraklıdır. Ebû Yusuf´un; Haraç, İhtilafı İbni Ebî Leyla, Erreddü Ala Siyeri Evzâî gibi kitapları ortaya çıktığı zaman, zannımızca, İmam Mâlik hayattaydı, Çünki bu iki zatın ölümleri birbirine yakındır, ikisinin ölümü arası 4 yılı geçmez, eğer o kitaplar, o sağken çıktı ise, madem ki Ebû Hanife´nin görüşlerini bilmeye bu kadar önem veriyor ve meraklı idi, mutlaka onlar görmüştür. Bahsizimizin başında belirttiğimiz gibi o, Ebû Hanife´yi büyük bir fakih olarak görüyordu. Bir defa onunla yaptığı münazarada terlemiş ve Leys b. Sa´d´a: «O tam bîr fakihtir, ey Mısırlı.» demiştir.
100- Çağındaki Fukaha ile Müzakereleri, Mübahaseieri;
İmam Mâlik ister Medine´nin yerlisi, ister dışarıdan gelmiş olsun, orada bulunan büyük ulema ile ilmi meclislerde buluşur, görüşürdü. Orası adeta bir ilim inceleme ve araştırma yeri olmuştu. Bunlar Çoktu. İlim öğrenmek, araştırmak için gelenlerin çoğu, burada özellikle
Mâlik´i bulurlar, onu seçerlerdi. O da onlarla fıkıh müzakereleri yapar, onlarda ne var, ne yok yoklardı. Hanefilerden İmam Muhammed b. Hasan, Mehdi´nin halifeliğinin ilk devirlerinde İmam Mâlik´e üç yti devam etti, İmam Muhammed Irak fıkhını rivayet eden ve işleyenlerdendir. İmam Mâlik´in Ebû Hanife´nin ve onun fıkıh ve takvasında olanların görüşlerini tanımaya ne kadar düşkün ve meraklı olduğunu biliyorsun. İmam Muhammed, Ebû Hanife´den onun talebelerinden, ondan önce geçen Irak fakih ve kadılarından ne kadar ilim aldıysa, bunların hepsini Mâlik mutlaka ondan öğrenmek istemiştir.
İmam Mâlik, fıkıh meselelerini müzakere etmeye çok önem verdiğinden, Medine´deki fukaha ve oraya misafir olarak gelen ulema ile özel meclisler kurar, ümi mübasahalar yapardı, buna avamdan gelen, halktan katılan olmazdı. Medârik´de şöyle denir: «İbni Münzirdedi ki, orada başkalarına yer verilmezdi, gelen fukaha ise bulduğu yere meclis bitinceye kadar oturmakta serbestti.»[2]
Bütün bunlardan görüyorsun ki, Mâlik, zamanındaki fukaha ile sohbet meclisleri kurmaktadır. Orada aralarında müzakereler yapmaktadırlar. Bu müzakerelerde baş, odur. Fakat herhal ve kârda bu iş. hocanın talebesine ders vermesi gibi değildi, eşit alimlerin birbirleriyle ilim sohbeti kabilindendi.
101- İmam Mâlik´in ve Leys´in Mektupları:
Şimdi de İmam Mâlik´in ilmini yenilemek için ulema ile yaptığı müzakerelerden üçüncü nev´e gelelim: O çağındaki alimlerle yazışma, mektuplaşma yoluyla da ilmi mübahaseler yapardı. Bu mektuplardan günümüze kadar gelenler olup iki tanesini bulduk. Bunlar o zamanki bazı fıkıh bahislerini tescil etmekte, Mâlik ile diğer fukaha arasında olan mübahaselerin, yazışmaların nev´ini açıklamaktadır. Onların ikisini aşağıda sunuyoruz. Biri Mâlik´in Medine´den, Mısır´daki Leys b. Sa´d´a[3] yazdığı mektup, diğeri de leys b. Sa´d´ın Mısır´dan Mâlik´e yazdığı cevap: Bunları Kadı lyad´ın Medârîk´inden ve İbni Kayyım´ın Hâmül-Muvakkınin´den alıyoruz.
Fıkıh Tarihinde İmam Mâlik ile Leys b. Sa´d arasındaki yazışma meşhurdur. Bunlar alimlerin yazışma ile ilmt ilişki kurduklarını gösterir. Önce İmam Mâlik´in mektubunu verelim.
——————————————————————————–
[1] Kadı, Medârik, S. 188
[2] Kadı, Medârik, S. 171
[3] Leys b. Sa´d 175 H. 791 M. yılında Mısır´da İmam Mâlik ise, 17 H. 795 H yılında Medine´de vefat etmiştir. Leys b. Sa´d´ın mezhebi zamanla kaybolup gitmiştir. Bununla birlikte, o büyük birfakih idi. Hatta İmam Şafiî, onun hakkında şöyle demiştir. Leys, Mâlik´ten daha fakih idi. Ancak talebeleri onun fıkhını neşretmiştir.