Hicretin Sebebi
Habeş Ülkesine İlk Hicretin Tarihi ve İlk Hicrete Katılanlar
Muhacirlerin Şuaybe’den Vapurla Habeş Ülkesine Gidişleri
Müşriklerin Muhacirleri Yakalamaya Gitmeleri
Garanik Hadisesi ve Bu Hadisenin İçyüzü
Kur’an-ı Kerîm’deki Secde Âyetleri ve Hükümleri
Gerekli Bir Açıklama
Muhacirlerin Habeş Ülkesinden Mekke’ye Dönüşleri
Osman b. Maz’un’un Kul Himayesini Bırakışı
Dinlerinden Döndürülmek İçin Mekke’de İşkencelere Uğratılan Sahabilerden Bazıları
Habeş Ülkesine İkinci Hicret
Hicret Edeceği Sırada Leylâ Hatuna Hz. Ömer’in Rastlayışı
Kureyş Müşriklerinin Muhacirleri Geri Çevirmeleri İçin Necaşî’ye Elçiler ve Hediyeler Göndermeleri
Habeş Necaşî’sinin Sorularını Hz. Cafer’in Cevaplayışı
Hz. Ebu Bekir’in Hicret İçin Yola Çıkışı ve Geri Çevrilişi
HABEŞ ÜLKESİNE HİCRET
Hicretin Sebebi
Peygamberimiz Aleyhiselam; Kureyş müşriklerinin, kendi kabilelerinden iman edenleri dinlerinden döndürmek için[1] hapsettiklerini,[2] işkencelere uğrattıklarını,[3] işkencelerini şiddetlendirdiklerini[4] görünce[5], Müslümanlara:
“Siz şimdi yeryüzüne dağılın[6]
Yüce Allah sizi yine biraraya toplar!” buyurdu.
Müslümanlar
“Yâ Rasûlallan! Nereye gidelim?” diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.), Habeş ülkesinin bulunduğu yana eliyle işaret ederek:
“İşte, oraya![7] Habeş toprağına giderseniz iyi olur![8]
Çünkü orada yanındakilerin hiçbirine zulmetmeyen bir kral vardır.[9] Hem, orası bir doğruluk ülkesidir.[10]
Yüce Allah içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncaya kadar, siz orada bulunun!” buyurdu.[11]
Habeş ülkesi, hicret için, Peygamberimiz (a.s.)ın en hoşuna giden yerdi.[12]
Zaten, Kureyşlilerin Habeşlilerle ticaret anlaşmaları vardı.[13]
Habeş ülkesi, öteden beri, Kureyşlilerin ticaret için[14] kışın gidip geldikleri,[15] geçimlerini bol bol sağladıkları emniyetli bir yerdi.[16]
Bunun için, Peygamberimiz (a.s.), Habeş ülkesine gitmelerini Müslümanlara emretti.[17]
Habeş Ülkesine İlk Hicretin Tarihi ve İlk Hicrete Katılanlar
Habeş ülkesine ilk hicret, nübüvvetin beşinci yılında ve Recep ayında idi.[18]
Dinlerinden döndürülmekten korkup, dinî bir vazife olarak[19] Allah’a doğru kaçmak üzere;[20] kimi
yalnız başına, kimi zevcesiyle birlikte,[21] kimi binitli, kimisi de yaya olarak[22] Habeş ülkesine hicret etmek
için Mekke’den gizlice yola çıkanlar:
1- Hz. Osman b. Affan,
2- Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Rukayye,
3- Ebu Huzeyfe b. Utbe,
4- Ebu Huzeyfe’nin zevcesi Sehle Hatun,
5- Zübeyr b. Avvam,
6- Mus’ab b. Umeyr,
7- Abdurrahman b. Avf,
8- Ebu Seleme b. Abdulesed,
9- Ebu Seleme’nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
10- Osman b. Maz’un,
11- Âmir b. Rebia,
12- Âmir b. Rebia’nın zevcesi Leyla Hatun,
13- Ebu Sebre b. Ebi Rühm,[23]
14- Ebu Sebre’nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,[24]
15- Hâtıb b. Amr,
16- Süheyl b. Beyzâ,[25]
17- Abdullah b. Mes’ud[26] olup, oniki erkek ile beş kadından oluşan onyedi kişilik bu hicret, İslâm’ da Habeş ülkesine yapılan ilk hicret idi.[27]
Hz. Osman’la Hz. Rukayye’nin yolculukları hakkındaki haberleri, Peygamberimiz (a.s.)a ulaşmakta biraz gecikmişti.
O sırada, Kureyşîlerden bir kadın, Habeş ülkesinden gelmişti.
Ona sorulunca:
“Yâ Muhammedi Damadını, yanında zevcesi olduğu halde gördüm!” dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
“Kendilerini ne halde gördün?” diye sordu.
Kadın:
“Damadın, zevcesini şu hayvanlardan bir merkebin üzerine bindimnişti. Kendisi de onu sürüp gidiyordu” dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
“Onların sahipleri Allah olsun!
Şüphesiz ki, Osman; Lut ((a.s.))’dan sonra, zevcesiyle birlikte hicret eden ilk kişidir!” buyurdu.[28]
Muhacirlerin Şuaybe’den[29] Vapurla Habeş Ülkesine Gidişleri
Mekke’den gizlice ayrılmış olan ilk Muhacir kafilesi Şuaybeye vanp kavuştukları sırada, Yüce Allah’ın lutfundan olmalı ki, iki tüccar vapuru gelivermiş; Muhacirleri, Habeş ülkesine götürmek üzere, yanm altına bindirmişti.[30]
Müşriklerin Muhacirleri Yakalamaya Gitmeleri
Kureyş müşrikleri, yakalamak için Muhacirlerin arkalarına c!üştüler.[31] Onları denize kadartakip ettilerse de,[32] kaybettiler;[33] onlara yetişemedier.[34]
Deniz sahiline vardıkları sırada vapurlar Muhacirleri bindirip denize açılmış bulunduğu için, onlardan hiçbirini yakalayamadılar.[35] Muhacirler, Necaşî’nin ülkesine selametle varıp kavuştular.[36]
Garanik Hadisesi ve Bu Hadisenin İçyüzü
Kureyş müşrikleri Kabe’yi tavaf ederlerken:
“Lât ve Uzzâ ve diğer üçüncü olarak Menat hürmetine!
Çünkü, onlar, o yüce ak kuğulardır ve her halde, kendilerinin şefaati umulur.
Onlar Allah’ın kızlarıdır! O’nun katında şefaat ederlerse!” derlerdi.[37]
Peygamberimiz (a.s.); nübüvvetin beşinci yılında, Ramazan ayında,[38] Necm sûresini Kabe’de, müşriklerden bazılarının da hazır bulunduğu sırada, açıktan okumaya başlamıştı.
Sûrenin:
“Gördünüz mü Lât ve Uzzâ’yı ve, diğer üçüncü olarak da, Menafi?” mealindeki 19. ve 20. âyetlerini okuyup:
“Erkek sizin de, dişi O’nun mu?!
O takdirde, bu, insafsızca bir taksim!
Bunlar [bu putlar], sizin ve atalarınızın taktığınız adlardan başka birşey değildir! Allah, onlara hiçbir hüccet (delil) indirmedi.
Onlar, kuruntulardan ve nefislerinin arzuladığı heva ve hevesten başkasına uymuyorlar!
Halbuki, andolsun, kendilerine Rablerinden o hidayet rehberi de gelmiştir.
Yoksa, insana her umduğu mu var?
Ahi ret de, dünya da Allah’ındır!
Göklerde nice melek vardır ki, onların şefaatleri bile hiçbir şeye yaramaz!
Meğer ki (o şefaat), Allah’ın dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra ola!
Hakikat, ahirete inanmaz olanlar, meleklere, alabildiğine dişi adı takarlar.
Halbuki, onların buna dair de hiçbir bilgisi yoktur. Onlar, kuruntudan başkasına uymazlar.
Kuruntu ise, hiç şüphesiz, haktan hiçbir şeyi ifade etmez.
Onun için, sen, bizim Zikr’imize arka çeviren, dünya hayatından başkasını arzulamayan kimselerden yüz çevir!
Onların, ilimden erebildikleri, işte budur!
Şüphesiz ki, Rabbin, yolundan sapan kimseleri çok iyi bilendir. Hidayet bulan kimseleri de çok iyi bilen O’dur”[39]
mealli âyetleri okurken, Kureyş müşrikleri, putlarının zemmedileceğinden korkarak, öteden beri putları hakkında söyleyegeldikleri:
“Onlar, o yüce ak kuğulardır. Her halde, onların şefaati umulur” sözünü, aralıkta söyleyiverdiler.[40]
Zaten, böyle yapmak, onların âdetleri idi.[41] Çünkü, onlar:
“Kur’ân’ı dinlemeyiniz! Onun hakkında mânâsız yaygaralar, gürültüler yapınız! Belki galebe çalar, susturursunuz!” derlerdi.[42]
Garanik hadisesinin, sahih hadislerde açıklanan tarzına gelince:
Resûlullah (a.s.), bir gün, Mekke’de, Kabe’de, Necm sûresini açıktan okumaya başlayıp,[43] sûrenin son âyeti ve de secde âyeti olan 62. âyetini okuduktan sonra orada secde etmiş;[44] orada bulunan,[45] yanındaki,[46] arkasındaki[47] herkes,[48] Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)a uyarak[49] secde etmiş;[50] cemaattan, secde etmeyen kimse kalmamıştır.[51]
Müşriklerde, putlarının adını işittikleri için,[52] putlarını tazim maksadıyla secde etmişlerdir.[53]
Hatta, Kureyş[54] kavminden[55] yaşlı, eğilmeyen[56] bir adam da, bir avuç[57] toprak[58] veya çakıl taşı[59] alıp[60] alnına.[61] yüzüne[62] kaldırarak[63] onun üzerine secde etmiş[64] ve “Bana bu kadarı yeter!”[65] demiştir.
Abdullah b. Mes’ud: “Andolsun ki, bundan sonra, ben onun kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm.”[66]
“O, Ümeyye b. Halef idi” demiştir.[67]
Kur’an-ı Kerîm’deki Secde Âyetleri ve Hükümleri
Kur’ân-ı Kerîm’deki secde âyetleri okununca, Kıbleye dönülüp “Allahuekber” denilerek bir kere secde edilir ve “Allahuekber” denilerek, baş secdeden kaldırılır.
Teşehhüdsüz ve selamsız böylece tilavet yapmak, okuyana ve dinleyene vâcibdir.[68] Secde âyetleri:
1- A’râf sûresinin 206.,
2- Ra’d sûresinin 15.,
3- Nahl sûresinin 49.,
5- Meryem sûresinin 58.,
6- Hacc sûresinin 18.,
7- Furkan sûresinin 60.,
8- Nemi sûresinin 25.,
9- Secde sûresinin 15.,
10- Sâd sûresinin 24.,
11- Fussilet sûresinin 37.,
12- Necm sûresinin 62.,
13- İnşikak sûresinin 21.,
14- Alâk sûresinin 19. âyetleridir.[69]
Gerekli Bir Açıklama
Garanik hadisesi konusunda, herşeyden önce, bilmek gerekir ki: Peygamberi m iz (a.s.) Kureyş müşriklerinin evvel ve âhir yaptıkları anlaşma tekliflerini, Yüce Allah’ın kendisine indirdiği şu âyetlerle reddetmiş bulunuyordu:
“De ki: ‘Gökleri ve yeri, yoktan var Eden-ki, O yedirir, besler; Kendisi ise yedirilmez, beslenmez-böyle şeyden münezzehtir.
Ben Allah’tan başkasını mı tanrı edinecekmişim?!’
De ki: ‘Bana, hakikaten, Müslüman olanların birincisi olmaklığım emredildi.
‘Sakın Allah’a eş tutanlardan olma!’ denildi.”[70]
“De ki:
‘Siz ey câhiller! Bana, Allah’tan başkasına mı tapmamı emrediyorsunuz?’
Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de, şu vahyolunmuştur:
‘Eğer Allah’a şerik tanırsan, (bütün) amel(ler)in boşa gider ve muhakkak, hüsrana düşenlerden olursun!’
Hayır! Onun için, sen ancak Allah’a kulluk et! Şükredenlerden ol!”[71]
“De ki:
‘Ey kâfirler! Ben, sizin tapmakta olduklarınıza tapmam!
Benim (Kendisine) ibadete devam edeceğime de, siz ibadet ediciler değilsiniz.
Ben, (zaten) sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim.
Siz de, benim ibadet etmekte olduğuma ibadet edecek değilsiniz!
Sizin dininiz size, benim dinim de bana!'”[72]
Kur’ân-ı Kerîm’deki bu kadar açık ve kesin beyanlara rağmen, Garanik hadisesini Peygamberimiz (a.s.)ın güya müşrikleri yumuşatmak, aradaki düşmanlığı kaldırmak için duyduğu samimi bir temayülün neticesi imiş gibi kabul etmek; ve hatta müşriklerin uydurup tavaf sırasında okuyageldikleri sözlerin[73] de, şeytan tarafından Peygamberimiz (a.s.)ın diline getirilmiş ve Kur’ân-ı Kerîm âyetleri arasında yanlışlıkla okunmuş olduğunu sanmak ne kadar yanlışsa, o sözlerin Necm sûresinin 21-30. âyetleri ile ortadan kaldırılmış ve düzeltilmiş olduğunu sanmak da o kadar yanlıştır. Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki ilâhî te’minatla da bağdaşır değildir.[74]
Kadı Iyaz, Fahru’r-Râzî, Kurtubî ve Bedrüddin Aynî… gibi birçok büyük ilim adamları, Garanik hadisesinin dayanağı olmak üzere ileri sürülen rivayetleri ilim süzgecinden geçirerek, hiçbirinin sabit ve delil edinilmeye elverişli olmadıklarını ispatlamışlardır.[75]
Fahru’r-Râzî, Beyhakî’nin de bu hadisenin nakil cihetinden sabit bulunmadığını ve ravileri arasında ta’n olunanlar bulunduğunu bildirdiğini açıkladığı gibi; ayrıca, Muhammed b. İshak b. Huzeyme’ye (223-311 Hicrî) Garanik hadisesi sorulunca, onun bunun zındıkların uydurması olduğunu söylediğinin ve kendisinin bu hususta bir de kitap yazdığının da rivayet edildiğini bildirir.[76]
Mîzânü’l-itidâl müellifi Zehebî’ye göre; Ebu Bekr Muhammed b. İshak b. Huzeyme hadis ve sünnet hafızlarının büyüklerinden, imamlar imamı ve şeyhülislam idi.[77]
Muhacirlerin Habeş Ülkesinden Mekke’ye Dönüşleri
Nübüvvetin beşinci yılında Recep ayında Habeş ülkesine sığınmış olan Müslümanlar.[78] Şaban ve Ramazan ayında orada oturdular.[79]
Mekkelilerin[80] Peygamberimiz (a.s.)la birlikte[81] secde ettiklerini,[82] Müslüman olduklarını,[83] Mekke’deki Müslümanların güvenliğe kavuştuklarını,[84] Velid b. Mugîre ve Ebu Uhayha’nın, Peygamberimiz (a.s.)ın arkasında secde ettiklerini işitince:
“Bunlar Müslüman olduktan sonra, Mekke’de Müslüman olmayan kim kalır?
Bize, kendi kavim ve kabilemiz daha sevgilidir![85]
Onlar iman etmiş olunca, dönelim yanlarına!” dediler.[86]
Bunun üzerine:
1- Hz. Osman,
2- Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Rukayye,
3- Ebu Huzeyfe,
4- Ebu Huzeyfe’nin zevcesi Senle Hatun,
5- Abdullah b. Cahş,
6- Utbe b. Gazvan,
7- Zübeyr b. Avvam,
8- Mus’ab b. Umeyr,
9- Suveybıtb. Sa’d,
10- Tuleyb b. Umeyr,
11- Abdurrahman b. Avf,
12- Mikdad b. Amr,
13- Abdullah b. Mes’ud,
14- Ebu Seleme b. Abdulesed,
15- Ebu Seleme’nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
16- Şemmas b. Osman,
17- Ayyaş b. Ebi Rebia,
18- Seleme b. Hişam,
19- Ammarb. Yâsir,
20- Muattib b. Avf,
21- Osman b. Maz’un,
22- Sâib b. Osman,
23- Kudame b. Maz’un,
24- Abdullah b. Maz’un,
25- Huneys b. Huzafe,
26- Hişam b.Âs,
27- Âmir b. Rebia,
28- Âmir b. Rebia’nın zevcesi Leylâ Hatun,
29- Abdullah b. Mahreme,
30- Abdullah b. Süheyl,
31- Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
32- Ebu Sebre’nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,
33- Sekran b. Amr,
34- ekran b. Amfin zevcesi Hz. Şevde,
35- Sa’d b. Havle,
36- Ebu Ubeyde b. Cerrah,
37- Amr b. Haris,
38- Süheyl b. Beyzâ,
39- Amr b. Ebi Serh’ten oluşan, otuzüçü erkek, altısı kadın otuzdokuz kişilik bir kafile[87] nübüvvetin beşinci yılında Şevval ayında[88] Mekke’ye yaklaşıp da müşriklerin Müslümanlığı kabul ettiklerine dair işittikleri haberin asılsız olduğunu öğrendikleri zaman.[89] H abes ülkesine geri dönüp gitmek kendilerine çok ağır geldi. [90]
Himayesiz olarak Mekke’ye girmekten de korktular.[91]
Aralarında uzun uzadıya konuştuktan sonra;
“Mekke’ye girelim, Kureyşlilerin ne durum ve tutumda olduklarına bakalım, sonra da Habeş ülkesine tekrar dönüp gidelim!” dediler.[92]
Bunun üzerine, içlerinden her biri, Mekkelilerden birisinin himayesine girinceye kadar beklediler.[93]
Ancak müşrik olan akraba veya dostlarından birisinin himayesinde, ya da müşriklere hiç görünmeden, gizlice, Mekke’ye girebildiler.[94]
Nitekim, Hz. Osman, akrabasından Ebu Uhayha Saîd b. Âs’ın himayesine girdi.
O da:
“Ey Kureyş cemaatı! Ebu Uhayha, Osman b. Affan’ı himayesine aldı! Ona dokunmayınız!” diyerek Mekke’de nida ettirdi.
Hz. Osman, bu suretle, güvenliğe ve sabah akşam Resûlullah (a.s.)ın yanına gitme imkânına kavuşmuş oldu.
Ebu Huzeyfe b. Utbe, Ümeyye b. Halefin himayesine girdi.
Mus’ab b. Umeyr, Nadr b. Hâris’in veya Ebu Aziz b. Umeyr’in himayesine girdi.
Zübeyr b. Avvam, Zem’a b. Esved’in himayesine girdi.
Abdurrahman b. Avf, Esved b. Abdi Yağus’un himayesine girdi.
Kendisinin hiç kimsenin himayesine girmediği de rivayet edilir.[95]
Osman b. Maz’un, Velid b. MugiYe’nin himayesine girdi.[96]
Ebu Seleme b. Abdulesed, dayısı olan Ebu Talib’in himayesine girdi.[97]
Âmir b. Rebia, Âs b. Vâil’in himayesine girdi.
Ebu Sebre b. Ebi Rühm, Ahnes b. Şerik’in veya Süheyl b. Amfin himayesine girdi.
Hâtıb b. Amr, Huvaytıb b. Abduluzzâ’nın himayesine girdi.
Süheyl b. Beyzâ, mensup bulunduğu Benî Fihrierden bir adamın himayesine girdi.
Abdullah b. Mes’ud ise, hiç kimseye sığınmadan, Mekke’ye gizlice girdi.[98]
Ebu Talib Ebu Seleme b. Abdulesed’i himayesine aldığı zaman, Mahzum oğullarından bazı adamlar ona gittiler ve:
“Ey Ebu Talib! Haydi, kardeşinin oğlu Muhammedi bize karşı koruyup durdun!
Bizim adamımızı [Ebu Seleme’yi] bizden koruman, seni ne ilgilendirir?!” dediler. Ebu Talib:
“Onu himayeme aldımsa, kendisi kızkardeşimin oğludur. Ben kızkardeşimin oğlunu korumayacak mıyım?!” dedi.
Ebu Leheb kalkıp:
“Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, siz şu şeyhe karşı çok oldunuz (ileri gittiniz)!
Kavmi arasında himayesine aldığı kimseler hakkında ayaklanmaktan geri durmuyorsunuz!?
Vallahi ya onunla uğraşmaya son verirsiniz, ya da onun üzerinde durduğu herşeyde istediği yerini buluncaya kadar kendisiyle birlikte ayaklanırız!” dedi.
Bunun üzerine, Manzum oğulları:
“Hayır! Ey Ebu Utbe! Biz senin hoş görmediğin şeyden vazgeçeriz!” dediler.[99]
Osman b. Maz’un’un Kul Himayesini Bırakışı
Osman b. Maz’un, Velid b. Mugîre’nin himayesi altında yiyip içip rahatça yaşarken, Resûlullah (a.s.) ve ashabının ibtilâya uğradıklarını (belâlara maruz kaldıklarını)[100] ve bazılarının ateşle dağlandıklarını, kırbaçla dövüldüklerini görünce, düşünceye daldı. Kendisi için de, afiyette bulunma yerine, ibtilâya uğramayı istedi:[101]
“Vallahi, arkadaşlarımın ve ev halkının Allah yolunda uğradıkları türlü belâ ve işkencelere, bir müşrikin himayesi altında bulunarak benim uğramayışım, emniyet içinde bulunuşum, benim için büyük bir noksandır![102]
Şaşılacak şey! Bir müşrikin himayesi altında nasıl bulunabilirim?!
Allah’ın himayesi, daha şerefli, daha emniyetlidir!”[103] diyerek Velid b. Mugîre’nin yanına gitti.
Velid b. Mugîre, o sırada, Mescid-i Haram’da bulunuyordu.[104] Osman b. Maz’un ona:
“Ey Abduşşems’in babası![105] Ey amca![106] Ey amcamın oğlu![107]
Sen beni himayene aldın![108] Güzelce de himaye ettin![109] Taahhüdünü yerine getirdin!
Şu ana kadar senin himayen altında idim.
Şimdi senin himayenden çıkıp Resûlullah (a.s.)ın yanına gitmek istiyorum ki, o ve ashabı, benim için örnektir![110]
Artık, üzerimdeki himayeni sana iade ediyorum![111]
Beni Kureyşlilerin içine götürüp üzerimdeki himayenden vazgeçtiğini bildirmeni istiyorum!” dedi.[112] Velid b. Mugîre:
“Ey kardeşimin oğlu![113] Ne için himayemden çıkmak istiyorsun?[114]
Yoksa, kavmimden[115] bir kimse sana işkence mi yaptı?[116] Veya küfür mü etti?[117] e Sana bir kimseden kötülük mü erişti”? [118]
Yoksa, benim himayem sana yeterli olmadı mı?” diye sordu.[119]
Osman b. Maz’un:
“Hayır! Vallahi, bana ne bir kimse çatmış, ne de işkence yapmıştır.[120] Fakat, ben Yüce Allah’ın himayesinde bulunmaya razı oluyor, O’ndan başkasının himayesinde bulunmayı istemiyorum!”[121] diyerek ısrar edince,[122] Velid b. Mugîre:
“Öyleyse, Mescid’deki toplantı yerine gidelim de, senin üzerinde bulunan himaye taahhüdümü orada bana açıktan iade ve red et-benim seni himaye edişimi orada açıklamış olduğum gibi!” dedi.
Kalkıp Mescid’deki toplantı yerine gittiler.[123]
O sırada Kureyşliler, her zaman olduğu gibi, toplu bir halde bulunuyorlar; ünlü şairLebid de onlara şiir okuyordu.
Velid b. Mugîre, Osman b. Maz’un’un elinden tutup, Kureyşlilerin yanına vardı:[124]
“Bu Osman b. Maz’un,[125] üzerinde bulunan himaye taahhüdümden vazgeçmem için ısrar edip bana galebe çaldı.[126] Himaye taahhüdümü bana red ve iade etmek üzere buraya geldi.[127]
Sizi şahit tutarım ki, ben onu himaye etmekten vazgeçtim;[128] kendisi himayem altına girmeyi tekrar isteyinceye kadar!” dedi.[129]
Osman b. Maz’un da:
“Kendisine, üzerimdeki himaye taahhüdünü red ve iade ettiğim doğrudur.
Gerçekten, ben onu ahdine vefakâr, himayesini de çok iyi buldum.
Fakat, ben istedim ki, Allah’tan başkasının himayesinde bulunmayayım. Bunun için, onun üzerimdeki himayesini kendisine red ve iade ettim!” dedi ve oradan ayrıldı.[130]
Kureyşlilerin oradaki meclislerine varıp oturdu.
Şair Lebid, o sırada, Kureyşlilere şiir okuyordu ve:
“İyi biliniz ki, Allah’tan başka, herşey bâtıldır” deyince, Osman b. Maz’un:
“Doğru söyledin!” dedi.
Lebid:
“Her nimet de zaildir” deyince, Osman b. Maz’un:
“Yalan söyledin! Cennet nimeti zevale ermez!” dedi.[131]
Halk, Lebid’e yöneldiler ve:
“Okuduğunu tekrarla!” dediler.
Lebid ilk mısraı tekrar okuyunca, Osman b. Maz’un onu tekrar doğruladı.
Lebid ikinci mısraı okuyunca da, Osman b. Maz’un onu tekrar yalanladı[132]. Bunun üzerine, Lebid:
“Vallahi, ey Kureyş cemaatı! Sizin meclislerinizdekine böyle şeyler yapılmaz,[133] sövülmezdi.[134]
Sizin meclisinizdeki,[135] hiç üzülmezdi.[136]
Akılsızlık, sizin hal ve sânınızdan değildi.[137]
Meclisinizdekini böyle üzmek âdeti, içinizde ne zaman çıktı?!” dedi.[138]
Mecliste kiler
“Bu, beyinsiz bir gençtir. Kavminin dinine aykırı tutum ve davranıştadır” dediler.[139]
Mecliste bulunan asıl beyinsizlerden[140] bir adam,[141] Abdullah b. Ebi Mugîre,[142] Osman b. Maz’un hakkında, Lebid’e:
“Bu, onun yanındaki beyinsizler içinde bir beyinsizdir!
Kendisi bizim dinimizden ayrılmıştır.
Sen, onun sözünden, kendine üzüntü verme!” dedi.
Osman b. Maz’un onun akılsızlık isnadını kendisine red ve iade edince, iş büyüdü. O adam kalkıp[143] Osman b. Maz’un’un gözüne şiddetli bir şamar attı, onun gözünü gövertti.[144]
Sa’d b. Ebi Vakkas da, sıçrayıp indirdiği bir yumrukla, Abdullah b. Ebi Mugîre’nin bumunu kırdı.[145]
Velid b. Mugîre o sırada Osman b. Maz’un’un yakınında bulunuyor, yeğenine yapılanı görüyor,[146] hatta gülüyordu![147]
Osman b. Maz’un’un çevresindekiler
“Vallahi, ey Osman! Sen o koruyucu himayede kalsaydın, ondan istiğna göstermeşeydin, gözün bu musibete uğramazdı!” dediler.
Osman b. Maz’un ise:
“Allah’ın himayesi daha emin, daha şereflidir!
Sağlam kalan gözüm de öbür kardeşinin uğradığı şeye uğramaya muhtaçtır.
Bana, Resûlullah (a.s.) bir örnektir! Onun yanında bulunanlar da bir örnektir!” dedi .[148]
Velid b. Mugîre:
“Vallahi, ey kardeşimin oğlu! Eğer sen benim koruyucu himayemden müstağni davranmamış, himayemde kalmış olsaydın, gözün bu musibete uğramazdı!” dedi.
Osman b. Maz’un:
“Hayır! Vallahi, ey Abduşşems’in babası! Sağlam kalan şu gözüm de, Allah yolunda öbür kardeşinin uğradığı musibet gibi bir musibete uğramaya muhtaçtır!
Ben senden daha aziz ve daha güçlü bir Zâtın himayesindeyim!” dedi.
Velid b. Mugîre:
“Gel, kardeşimin oğlu![149] İstersen ben seni tekrar himayeme alayım” dedi.
Osman b. Maz’un:
“Hayır!” dedi.[150]
Dinlerinden Döndürülmek İçin Mekke’de İşkencelere Uğratılan Sahabilerden Bazıları
Dinlerinden döndürülmek için Kureyş müşrikleri tarafından türlü işkencelere uğratılan; ateşle dağlanan, kırbaçla dövülen sahabiler vardı.[151]
Osman b. Maz’un’un Müslüman arkadaşları ve ev halkı da, dinlerinden döndürülmek için türlü işkencelere uğratılmakta idiler.[152]
Habeş ülkesinden Mekke’ye döndüğü zaman, Seleme b. Hişam.[153] amcası[154] ve kardeşi tarafından[155] hapsedildi.[156]
Kardeşi Ebu Cehil onu dövdü, aç ve susuz bıraktı.[157]
Abdullah b. Süheyl; Habeş ülkesinden Mekke’ye dönünce, babası Süheyl b. Amr, onu Müslümanlıktan döndürmek için sımsıkı bağlayıp yanında tuttu,[158] hapsetti.
Hişam b.Âs da, Habeş ülkesinden dönünce, yakalanıp Mekke’de hapsedildi.[159]
Müslümanlardan yedisinin Mekke’de tutuklulukları, uzun müddet devam etti.[160]
Habeş Ülkesine İkinci Hicret
Kureyş müşrikleri Habeş ülkesinden Mekke’ye dönen Muhacir Müslümanların Habeş Necaşî’si tarafından çok iyi korunduğunu işitip,[161] onlardan yakaladıklarını en ağır işkencelere uğratmaya başladıkları zaman, Peygamberimiz (a.s.) onların Habeş ülkesine ikinci kez hicret etmelerine, gitmelerine izin verdi.[162]
Hz. Cafer b. Ebi Talib de, Peygamberimiz (a.s.)a başvurup “Hiç kimseden korkmaksızın Allah’a ibadet edebileceğim bir yere gitmeme izin ver” dedi, ve kendisine izin verildi.[163]
Bunun üzerine, içlerinde Hz. Cafer’in de bulunduğu bir Müslüman topluluğu; dinlerinden döndürülmek tehlikesinden korunmak için, Habeş ülkesine firar ve hicret ettiler.[164]
Habeş ülkesine yapılan bu ikinci hicret de, yine, nübüvvetin beşinci yılında idi.[165]
Habeş ülkesinden Mekke’ye gelip de müşriklerin işkencelerine uğrayınca geri dönen Muhacirlerin yanına, Mekke’deki Müslümanlardan katılanlar olduğu gibi; sonradan, fırsat buldukça, kafile kafile Habeş yolunu tutanlar da olmuş ve orada toplanmışlardır.
Bu ikinci hicrete katılmış olanların isimleri gruplar halinde şöyle sıralanmıştır:
1- Hz. Cafer b. Ebi Talib,
2- Hz. Cafer’in zevcesi Esma binti Umeys Hatun,
3- Hz. Osman b. Affan,
4- Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Rukayye,
5- Amr b. Saîd,
6- Amr b. Saîd’in zevcesi Hz. Fâtıma Hatun,
7- Halidb.Saîd,
8- Halid b. Saîd’in zevcesi Ümeyne (Hümeyne) Hatun,
9- Abdullah b. Cahş,
10- Ubeydullah b. Cahş,
11- Ubeydullah b. Cahş’ın zevcesi Hz. Ümmü Habibe,
12- Kaysb. Abdullah,
13- Kays b. Abdullah’ın zevcesi Bereke Hatun,
14- Muaykıb b. Ebi Fâtıma,
15- Ebu Huzeyfe b. Utbe,
16- Ebu Mûse’l-Eş’arî*
17- Utbe b. Gazvan,
18- Zübeyr b. Avvam,
19- Esved b. Nevfel,
20- Yezid b.Zem’a,
21- Amr b. Ümeyye,
22- Tuleyb b. Umeyr,
23- Mus’ab b. Umeyr,
24- Suveybıt b. Sa’d,
25- Cehm b. Kays,
26- Amr b. Cehm,
27- Huzeyme b. Cehm,
28- Ebu’r-Rûm b. Umeyr,
29- Firas b. Nadr,
30- Abdurrahman b. Avf,
31- Âmir b. Ebi Vakkas,
32- Muttalibb.Ezher,
33- Muttalib b. Ezher’in zevcesi Remle Hatun,
34- Abdullah b. Mes’ud,
35- Utbe b. Mes’ud,
36- Mikdad b. Amr,
37- Haris b. Halid,
38- Haris b. Halid’in zevcesi Reyta Hatun,
39- Amr b. Osman,
40- Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed,
41- Ebu Seleme’nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
42- Şemmas b. Osman,
43- Hebbarb. Süfyan,
44- Abdullah b. Süfyan,
45- Hişam (Hâşim) b. Ebu Huzeyfe,
46- Seleme b. Hişam,
47- Ayyaş b. Ebi Rebia,
48- Muattib b. Avf,
49- Osman b. Maz’un,
50- Sâib b. Osman,
51- Kudâme b. Maz’un,
52- Abdullah b. Maz’un
53- Hâtıb b. Haris,
54- Hâtıb b. Hâris’in zevcesi Fatma Hatun,
55- Muhammed b. Hâtıb,
56- Haris b. Hâtıb,
57- Hattabb. Haris,
58- Hattab b. Hâris’in zevcesi Fükeyhe Hatun,
59- Süfyan b. Ma’mer,
60- Süfyan b. Ma’mer’in zevcesi Hasene Hatun,
61- Câbir b. Süfyan,
62- Cünâde b. Süfyan,
63- Şurahbil b. Hasene,
64- Osman b. Rebia,
65- Huneys b. Huzafe,
66- Abdullah b. Haris,
67- Hişam b.Âs,
68- Kays b. Huzâfe,
69- Ebu Kays b. Haris,
70- Abdullah b. Huzâfe,
71- Haris b. Haris,
72- Ma’mer b. Haris,
73- Bişrb. Haris,
74- Saîd b. Haris,
75- Sâib b. Haris,
76- Umeyr (İmran) b. Riab,
77- Mahmiyye b. Cez’,
78- Ma’mer b. Abdullah,
79- Urve b. Ebi Üsâse,
80- Adiyy b. Nadle,
81- Numan b. Adiyy,
82- Âmir b. Rebia,
83- Âmir b. Rebia’nın zevcesi Leylâ Hatun,
84- Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
85- Ebu Sebre’nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,
86- Abdullah b. Mahreme,
87- Abdullah b. Süheyl,
88- Salîtb. Amr,
89- Sekran b. Amr,
90- Sekran b. Amfin zevcesi Hz. Şevde,
91- Malik b.Zem’a,
92- Malik b. Zem’a’nın zevcesi Âmire Hatun,
93- Hâtıb b. Amr,
94- Sa’d b. Havle,
95- Ebu Ubeyde b. Cerrah,
96- Süheyl b. Beyzâ,
97- Amr b. Ebi Şerh,
98- lyaz b. Züheyr,
99- Osman b. Abdi Ganm,
100- Saîd b. Abdi Kays,
101- Haris b. Abdi Kays.[166]
Hicret Edeceği Sırada Leylâ Hatuna Hz. Ömer’in Rastlayışı
Leylâ Hatun der ki:
“Habeş ülkesine doğru gitmeye hazırlandığımız sırada, (kocam) Âmir, bazı ihtiyaçlarımızı sağlamak üzere yanımdan ayrılıp (çarşıya) gitmişti.
Ömer b. Hattab, beni görünce, gelip başucuma dikildi.
Kendisi o zaman müşrikti, daha Müslüman olmamıştı.
Bize karşı çok sert ve katı davranırdı. Kendisinden hep eza ve cefa çeker dururduk. Bana:
‘Ey Ümmü Abdullah [Ey Abdullah’ın annesi]! Demek, buradan gidiş var ha?’ dedi. Ben de:
‘Evet! Vallahi, artık Allah’ın yerlerinden bir yere çıkıp gideceğiz.
Siz bizi işkencelere uğrattınız ve ezdiniz!
Allah bize bir kurtuluş ve çıkış yolu açıncaya kadar, oralarda kalacağız1 dedim.
Bana:
‘Allah size yoldaş olsun!’ dedi.
Kendisinden o güne kadar hiç görmediğim bir yumuşaklık ve yufka yüreklilik gördüm.
Sonra dönüp gitti. Sanırım ki, bizim gidişimiz ona üzüntü vermişti.
O sırada, Âmir işini bitirip yanıma gelince, kendisine:
‘Ey Abdullah’ın babası! Biraz önce Ömer’in bize karşı gösterdiği yumuşaklığı ve yufka yürekliliği, gideceğimize duyduğu üzüntüyü bir görmeliydin!1 dedim. Amir
‘Sen onun Müslüman olacağını mı umuyorsun?!’ dedi. Ben:
‘Evet! Umuyorum’ deyince, Âmir:
‘Şunu iyi bil ki; sen Hattab’ın eşeğinin Müslüman olduğunu görünceye kadar, o kişi Müslüman olmaz!’ dedi.
Ömer’den o zamana kadar görülegelen sertlik ve Müslümanlığa karşı kaskatı yüreklilik, kendisinden böylece ümit kestirmişti.”[167]
Kureyş Müşriklerinin Muhacirleri Geri Çevirmeleri İçin Necaşî’ye Elçiler ve Hediyeler Göndermeleri
Kureyş müşrikleri Resûlullah (a.s.)ın ashabının Habeş ülkesinde emniyet ve sükûnete kavuşmuş ve orada yurt yuva edinip yerleşmiş olduğunu görünce, aralarında toplantı yaptılar.
Onların; eski dinlerine döndürülmek üzere, yerleşmiş oldukları yerlerinden çıkarılmaları ve kendilerine geri çevrilmeleri için, Kureyşlilerden, gözü özü pek iki adamı, Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs’ı Necaşîye göndermeyi kararlaştırdılar.
Necaşî ve kumandanları için topladıkları hediyeleri de, iki elçi ile birlikte yolladılar.[168]
Ebu Talib; Kureyşflerin bu kararlarını ve Necaşi elçi ile hediyeler gönderdiklerini öğrenince, Muhacirleri müşriklerden korumaya teşvik için söyleyip Necaşîye gönderdiği beyitlerde şöyle dedi:
“Keşke, Cafer ile Amr’ın ve akrabadan düşmanların, uzaklarda, gurbette nasıl ve ne halde olduklarını bir bilseydim.
Acaba Necaşî’nin ihsanları Cafer ile arkadaşlarına ulaştı mı?
Yoksa bir arabozucu buna engel mi oldu ki?
Dilerim: Lanet ve nefret ettirici haller zât-ı devletinden sâdır olmasın!
Hiç şüphesiz, sen asaletli ve cömert bir zâtsın!
Senin himayende olanlar sıkıntı çekmezler.
Muhakkak ki, Allah sana geniş bir saltanat ve pek çok iyilikler vermiştir.
Sen yaşadıkça, Allah’ın bu bağışları sende kalacaktır.
Sen çok cömertsin, bol bağışlısın!
Senin bağışlarından dostlarda, düşmanlar da yararlanırlar!” [169]
Peygamberimiz (a.s.)ın zevcesi Hz. Ümmü Seleme demiştir ki:
“Biz, Habeş ülkesine ayak bastığımızdan itibaren, Necaşi’de, en hayırlı bir komşuluk ve koruyuculuk gördük.
Dinimiz hakkında güvenlik içinde bulunduk.
Hiç eziyet edilmeksizin ve hoşlanmayacağımız hiçbir şey işitmeksizin, Yüce Allah’a ibadet ettik.
Kureyş müşrikleri, bu durumumuzu haber alınca, aralarında görüşme, konuşma yaptılar. Bizi geri çevirmesini istemek üzere, içlerinden, özü gözü pek iki kişiyi Necaşi’ye göndermeyi ve ona Mekke eşyasından, nâdir, kıymetli gördükleri şeylerden hediyeler sunmayı kararlaştırdılar.
Necaşî’ye, Mekke’den götürülecek şeylerin en hoşa gideni, beğenileni ise meşin olanlardı.
Bunun için, Kureyş müşrikleri, bol miktarda Mekke meşini topladılar.
Necaşî’nin kumandanlarından her birine ayrı ayrı hazırladıktan sonra, Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs’ı, hediyelerle birlikte yolladılar.
Yollarken de, emirlerini yerine getirmelerini onlara emrettiler ve:
‘Muhacirler hakkında Necaşî ile konuşmadan önce, her kumandana hediyelerini verin! Sonra da, Necaşî’ye hediyesini sunun ve kendisinden, yanındaki Muhacirlerle hiç konuşmadan, onları size teslim etmesini isteyin!’ dediler.
Bu iki adam, Necaşî’nin yanına geldiler.
O sırada, biz, Necaşî’nin katında, hayırlı bir yurtta, hayırlı bir koruyucu yanında idik.
Mekke’den gelen iki Kureyşî, Necaşî ile konuşmadan önce, bütün kumandanların hediyelerini verdiler. Hediye verilmeyen kumandan kalmadı.
Onların her birine hediyelerini verirken de:
‘Bizden, birtakım aklı ermez gençler gelip hükümdarın ülkesine sığındılar.
Onlar kendi kavimlerinin dininden ayrıldılar, sizin dininize de girmediler.
Kavimlerinin eşrafı, onları kendilerine geri çevirmesi için, bizi sizin hükümdara yolladılar.
Biz onlar hakkında hükümdarla konuştuğumuzda, onları bize teslim etmesini ve onların söyleyecekleri sözlere kulak asmamasını hükümdara tavsiye edin!
Çünkü, kendi kavimleri onları daha iyi bilirler ve kusurlarını daha iyi anlarlar1 dediler.
Kumandanların hepsi, Kureyş elçilerine ‘Olur’ dediler.
Bundan sonra, elçiler, Necaşîye hediyelerini sundular.
Necaşî hediyeleri kabul ettikten sonra, elçiler
‘Ey hükümdar! Bizden birtakım aklı ermez gençler senin ülkene gelip sığındılar.
Onlar kavimlerinin dininden ayrıldılar, senin dinine de girmediler.
Onlar bizim de bilmediğimiz, senin de bilmediğin bir din icad ettiler, ortaya çıkardılar.
Onların babalarından, amcalarından ve yakın akrabasından olan kavimlerinin eşrafı, onları kendilerini geri çevirmeniz için, bizi sana yolladılar.
Çünkü, onlar bunları başkalarından daha iyi bilirler, kusurlarını, kabahatlarını başkalarından daha iyi anlarlar1 dediler.
Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs’ın en çok korktukları, istemedikleri şey, Necaşî’nin Muhacirleri çağırıp dinlemesi idi.
Hükümdarın yanında bulunan kumandanları, ona:
‘Ey hükümdar! Bu iki adam doğru söylüyorlar.
Kavimleri onları daha iyi bilirler ve kusurlarını daha iyi anlarlar.
Sen onları bu iki adama teslim et, ülkelerine ve kavimlerine geri güttürsünler!’ dediler.
Necaşî kızdı ve:
‘Hayır! Vallahi, ben onları bu iki adama hemen teslim edivermem! Gelip ülkeme konmuş, beni başkalarına tercih ederek bana sığınmış olan bir cemaata kötülük yapılmaz!
Onları yanıma çağırıp, şu iki adamın söyledikleri şeyler hakkında onlara sorular sorarım.
Eğer onlar şu iki adamın dedikleri gibi iseler, kendilerini bu iki adama teslim eder, kavimlerine geri çeviririm.
Şayet onlar bu iki adamın söyledikleri gibi değillerse, kendilerini bunlara karşı korur ve himayemde kaldıkları müddetçe de en güzel şekilde korur ve kollarım’ dedi.
Sonra da, haber salıp Resûlullah (a.s.)ın ashabını yanına çağırttı.
Necaşî’nin davetçisi gelince, Muhacirler toplandılar, sonra da birbirlerine:
‘Şimdi bu adamın [Necaşî’nin] yanına gittiğiniz zaman ona ne söyleyeceksiniz?’ dediler ve yine birbirlerine:
‘Vallahi, biz ancak bildiklerimizi, Peygamberimiz (a.s.)ın bize emrettiklerini söyleriz. Ne olacaksa olsun!’ dediler.”[170]
Habeş Necaşî’sinin Sorularını Hz. Cafer’in Cevaplayışı
Ümmü Seleme Validemiz anlatıyor ki:
“Muhacirler Necaşî’nin yanına vardıkları zaman, Necaşî, daha önceden kendi din adamlarını da yanına çağırmıştı. Onlar, Necaşî’nin çevresinde mushaflarını yaymış, açmış bulunuyorlardı. Necaşî, Muhacirlere:
‘Siz, ne benim dinime, ne de şu milletlerden hiçbirinin dinine girmediğinize göre, sizin kavimlerinizden ayrılarak tutmuş olduğunuz bu din nasıl bir dindir?’ diye sordu.
Muhacirler adına, Cafer b. Ebi Talib:
‘Ey hükümdar!’ dedi.
‘Biz Cahiliye halkından bir kavim idik.
Putlara tapardık.
Ölmüş hayvan eti yerdik.
Bütün kötülükleri yapardık.
Akrabalarımızla ilgilerimizi keser, akraba hakkı gözetmezdik.
Komşularımızı unutur, komşuluk vazifelerini yerine getirmezdik.
İçimizden güçlü olan, güçsüz, zayıf olanı yerdi.
Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğruluğunu, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz Resûlü gönderinceye kadar, biz hep bu kötü durum ve tutumda idik.
O peygamber, bizi, bizim ve babalarımızın Allahtan başka tapageldiğimiz, taştan, ağaçtan, altın ve gümüşten yapılmış putları bırakarak Allah’ın birliğine inanmaya ve yalnız O’na ibadet etmeye davet etti. Yine o peygamber:
Doğru söylemeyi,
Emaneti sahibine vermeyi,
Akraba haklarını gözetmeyi,
Komşulara iyi davranmayı,
Haramlardan uzak,
Kan dökmekten geri durmamızı bize emretti.
Yine o, bizi her türlü çirkin, yüz kızarcı söz ve işlerden,
Yalan söylemekten,
Yetim malı yemekten,
İffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten de men ve nehy etti.
Ayrıca:
Hiçbir şeyi kendisine eş ve ortak tutmaksızın, yalnız Allah’a ibadet etmemizi,
Namaz kılmamızı,
Zekât vermemizi,
Oruç tutmamızı da bize emretti.
Biz onu doğruladık ve ona iman ettik.
Allah tarafından getirdiği şeylere göre, ona tâbi olduk.
Bir ve Tek olan Allah’a ibadet ettik, O’na hiçbir şeyi şirk koşmadık.
O’nun bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını helâl olarak kabul ettik.
Bunun üzerine, kavmimiz bize düşman kesildi.
Bizi dinimizden döndürmek, Yüce Allah’a ibadetten vazgeçirip puflara taptırmak, öteden beri helâlleştirip serbestçe işleyegeldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için, bizi işkenceden işkenceye uğrattılar.
Onlar bize böylece galebe çalıp zulmettikleri, bizimle dinimiz arasına gerildikleri ve tazyiklerini arttırdıkları zaman, biz senin ülkene çıkmak, sığınmak zorunda kaldık.
Seni başkalarına tercih ile, senin korurluğun ve komşuluğunda bulunmayı arzu ettik.
Ey hükümdar! Biz senin yanında hiçbir zulme uğramayacağımızı umuyoruz!’
Necaşî:
‘Allah tarafından peygamberinizin getirip sizlere bildirdiği şeylerden, senin yanında birşey var mı?’ diye sordu. Cafer
‘Evet! Var’ dedi.
Necaşî:
‘Onu bana oku!’ dedi.
Cafer, Meryem sûresinin baş tarafından, Yahya ve İsa (a.s.)ların doğumları ile ilgili âyetleri [1-35] okuyunca, vallahi Necaşî o kadar ağladı ki, (akan gözyaşlarından) sakalı ıslandı.
Necaşî’nin din adamları da, okunan âyetleri dinledikleri zaman, ağladılar ve hatta onların mushafları da gözyaşlarından ıslandı.
Bundan sonra, Necaşî, Mekke’den gelen iki Kureyşîye:
‘Bu (dinlediğim şey), İsa’ya gelmiş olanla muhakkak aynı yerden çıkıyordur! Siz ikiniz, gidin artık! Hayır! Vallahi ben onları size ne teslim ederim, ne de onlara dokunulur!’ dedi.”
İki elçi, Necaşî’nin yanından dışarı çıktıkları zaman, Amr b. Âs:
“Vallahi, ben yarın Necaşî’nin yanına gidip onlar hakkında söyleyeceğim şeyle onların köklerini kazıtacağım!” dedi.
Abdullah b. Ebi Rebia ise:
“Sen böyle birşey yapma! Onlar bize muhalif olsalar da, aramızda onlarla akrabalık var!” dedi.
Amr b.Âs:
“Vallahi, Necaşî’ye, bunların İsa b. Meryem’in bir kul olduğunu iddia ettiklerini haber vereceğim!” dedi.
Ertesi gün, Necaşî’nin yanına gidip:
“Ey hükümdar! Onlar İsa b. Meryem hakkında çok büyük, ağır bir söz söylüyorlar! Onları çağır da, onun hakkında ne söylediklerini onlara bir sor” dedi.
Bunun üzerine, Necaşî, bu hususu sormak için onları tekrar yanına çağırdı.
Muhacirler toplandılar. Birbirlerine:
“Necaşî size İsa b. Meryem hakkında sorduğunda, ne söyleyeceksiniz?” diye sordular ve:
“Vallahi, onun hakkında Allah’ın dediklerini ve Peygamberimizin bize bildirdiklerini söyleriz. İşin sonu ne olursa olsun!” dediler.
Muhacirler Necaşî’nin yanına vardıkları zaman, Necaşî onlara:
“Söyleyin bakalım; Meryem oğlu İsa hakkında ne söylüyorsunuz?” diye sordu.
Cafer b. Ebi Talib, ona:
“Biz, onun hakkında, Peygamberimizin bildirdiklerini söylüyoruz. O, diyor ki:
‘İsa Allah’ın kulu, resûlü, Ruh’u ve O’nun dünyadan ve erden geçerek Allah’a bağlanmış bir kız olan Meryem’e ilka eylediği Kelimesidir'” deyince, Necaşî, elini yere uzatıp oradan bir çöp aldıktan sonra:
“Vallahi, İsa b. Meryem de, senin söylediğinden başka birşey değildir! Arada, şu çöp kadar bile fark yoktur!” dedi.
Necaşî bunu söylediği zaman, çevresindeki kumandanlar homurdanmaya başladılar. Necaşî, kumandanlara:
“Vallahi, siz homurdansanız da, gerçek olan budur!” dedi. Muhacirlere de:
“Gidiniz! Sizler, benim ülkemde, tamamıyla emniyet içindesiniz!
Size söven, dil uzatan kimse cezalandırılacaktır!
Size söven, dil uzatan kimse cezalandırılacaktır!
Size söven, dil uzatan kimse cezalandırılacaktır!
Ben, sizden birinize, bir dağ altın karşılığında bile, eziyet etmek istemem!
Getirdikleri hediyeleri de şu iki adama geri verin! Benim onlara ihtiyacım yok!
Vallahi, Allah bana saltanatımı geri verdiği zaman benden rüşvet almadı ki, ben bu hususta rüşvet alayım!” dedi.
Bunun üzerine, Amr b. Âs ile Abdullah b. Ebi Rebia, getirdikleri hediyeleri geri verilerek, suçlanmış ve reddedilmiş bir halde Necaşî’nin yanından çıkıp gittiler.
Muhacirler de, Necaşî’nin ülkesinde, en iyi yurtta ve en iyi koruyucunun yanında kaldılar.[171]
Hz. Ebu Bekir’in Hicret İçin Yola Çıkışı ve Geri Çevrilişi
Hz. Ebu Bekir; Müslümanların müşrik kavim ve kabileleri arasında[172] türlü işkencelere uğratıldıklarını[173] ve Mekke’de işkenceler altında yaşamanın günden güne güçleştiğini, ağırlaştığını gördüğü zaman, hicret etmek üzere Peygamberimiz (a.s.)dan izin istemiş ve kendisine izin verilince de,[174] Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete dahil olmak üzere dayısının oğlu Haris b. Halid ile birlikte Mekke’den ayrılıp[175] Habeş ülkesine doğru gitmişti.[176]
Bir-iki gün gittikten sonra,[177] Birku’l-Gımad mevkiine erişince,[178] Kare kabilesinin ulu kişisi İbnu’d-Dagınne ile karşılaştı.
İbn Dagınne:
“Ey Ebu Bekir! Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
“Beni (Mekke’den) kavmim çıkardı,[179] bana eza ve cefa yaptılar. Beni sıkıştırdıkça sıkıştırdılar.[180] Ben de yeryüzünde biraz gezip dolaşmak ve Rabbime serbestçe ibadet etmek istiyorum!” dedi.
İbn Dagınne:
“Ey Ebu Bekir! Senin gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkan lir.[181] Bu nasıl olur?!
Vallahi, sen kavmini, kabileni zinetlendirirsin! İyilik işlersin[182] Sen kimsenin kazandırmayacağını kazandırırsın![183]
Akrabayı, görür gözetirsin!
İşini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın!
Konuğu ağırlarsın![184]
Hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım edersin![185]
Geri dön![186]
Sen benim himayemdesin![187]
Ben senin koruyucunum![188]
Haydi, dön de, kendi yurdunda Rabbine ibadet et!” dedi.[189]
Hz. Ebu Bekir, yoldaşı Haris b. Halid için:
“Yanımda, kabilemden şu zât var!?” dedi.
İbn Dagınne:
“Bırak onu! O yüzünün doğrusuna gitsin! Sen de, ev halkının yanına dön!” dedi.
Haris b. Halid:
“Senin geri dönüp gitmen sana helâldir! Sen dön, git!
Ben de, arkadaşlarımla birlikte, yüzümün doğrusuna giderim!” dedi. Habeş yolculuğuna devam edip gitti.[190]
Hz. Ebu Bekir de İbn Dagınne ile birlikte döndü.[191]
Mekke’ye girince, İbn Dagınne:
“Ey Kureyş cemaatı! Ben Ebu Kuhâfe’nin oğlunu himayeme aldım! Ona hiç kimse dokunmayacak, ancak iyilik edecektir!” dedi.[192]
O akşam[193] Kureyş eşrafı arasında dolaşarak, onlara da:
“Ebu Bekir gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkarılır.
Siz hiç kimsenin kazandırmayacağını kazandıran, akrabayı görüp gözeten, işini görmekten âciz olanların yükünü taşıyan, konuğu ağırlayan, hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım eden bir adamı nasıl çıkarırsınız?!” diyerek çıkıştı.[194]
Kureyş müşrikleri İbn Dagınne’nin Hz. Ebu Bekir hakkındaki himayesini reddetmediler,[195] yerine getirdiler.[196] Hz. Ebu Bekir’e işkence etmekten vazgeçtiler.[197] Eman verdiler.[198]
Fakat, İbn Dagınne’ye:
“Ebu Bekir’e söyle! O Rabbine ibadetini evinin içinde yapsın! Orada istediği kadar namaz kılsın, Kur’ân okusun! Evinden başka yerde açıktan namaz kılıp Kur’ân okuyup da bizi rahatsız etmesin![199] Çünkü, biz onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı meftun etmesinden korkarız!” dediler.
İbn Dagınne, müşriklerin bu isteklerini Hz. Ebu Bekir’e söyledi.[200]
Hz. Ebu Bekir de öyle yaptı .[201]
Namazını açıkta kılmadı. Kur’ân-ı Kerîm’i de evinden başka yerde okumadı.[202]
Sonradan kendisinde bir fikir değişikliği olup, evinin önünde bir namazgah yaptı .[203]
Orada namaz kılmaya, Kur’ân okumaya başladı.[204]
Hz. Ebu Bekir’in evi Cumah oğullarının mahallesinde idi.[205]
Hz. Ebu Bekir yufka yürekli olup,[206] Kur’ân-ı Kerîm’i okurken ağlamaklı olur,[207] ağlar durur, gözünün yaşını tutam azdı.[208]
Kur’ân-ı Kerîm okurken, müşriklerin çocukları, kadınları onun başına dikilir, yığılır, ona bakışırlar, meftun olurlardı.[209]
Bu hali Kureyş müşriklerinin eşrafını korkuttu.
Onlar İbn Dagınne’ye haber saldılar. İbn Dagınne yanlarına gelince,[210] ona:
“Ey İbn Dagınne![211] Biz Ebu Bekir hakkında Rabbine evinde ibadet etmek şart ile-himaye ve sıyanetine müsaade etmiştik.
Ebu Bekir ise bu haddi tecavüz ederek evinin önünde bir namazgah yapmış, içinde açıktan namaz kılmaya, Kur’ân okumaya başlamıştır.
Doğrusu, biz kadınlarımızın ve çocuklarımızın dinlerinden döndürülmelerinden korkuyoruz!
Sen Ebu Bekir’i bundan men et!
Eğer buna yanaşmaz, ille de namaz ve kıraatim ilan etmek isterse, kendisine verdiğin eman ve himaye sözünü sana iade etmesini iste! Gerçekten, biz, sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin görüyoruz. Fakat, Ebu Bekir’in açıktan ibadet etmesine de söz vermiş değiliz” dediler.
Bunun üzerine İbn Dagınne Hz. Ebu Bekir’in yanına varıp:[212]
“Ey Ebu Bekir! Ben sana kavmini rahatsız edesin diye himaye taahhüdünde bulunmadım!
Onlar, senin şu yerinde bulunmandan, asla hoşlanmamakta ve senden rahatsız olmaktadırlar! Sen evinin içine gir de, istediğini evinin içinde yap![213] Ey Ebu Bekir! Benim sana ne üzerinde söz vermiş olduğumu pekâlâ bilirsin! Şimdi sen ya o şarta göre hareket edersin, ya da senin üzerindeki himaye taahhüdümü bana iade edersin! Ben bir kimseye vermiş olduğum himaye taahhüdümü bozduğumu Arapların işitmesini istemem!” dedi.[214]
Hz. Ebu Bekir:
“Ben senin üzerimdeki himaye taahhüdünü sana iade edip de Allah’ın himayesiyle yetineyim mi?” diye sordu.
İbn Dagınne: “Evet! Himaye taahhüdümü bana iade et!” dedi.[215]
Hz. Ebu Bekir:
“Ey İbn Dagınne! Ben artık senin himayeni sana iade ediyorum.
Ben Yüce Allah’ın ve Resûlünün himayesine razıyım!” dedi.[216]
Bunun üzerine, İbn Dagınne:
“Ey Kureyşliler! Ebu Kuhâfe’nin oğlu himaye taahhüdümü bana iade etmiş, benim işim bitmiştir! Artık, sizin işiniz adamınızladır!” dedi.[217]
Hz. Ebu Bekir Kabe’ye giderken, Kureyş müşriklerinden bir beyinsiz, Hz. Ebu Bekir’in başına toprak saçtı.
O sırada, Velid b. Mugîre veya Âs b. Vâil ile karşılaşınca, ona:
“Şu beyinsizin yaptığını göremiyor musun?” diyerek yakındı.
Fakat, o müşrik:
“Bunu sen başına kendin getirdin!” dedi.
Hz. Ebu Bekir, başından toprağı silkelerken:
“Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin! Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin! Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin!” diyordu.[218]
[1] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 203, Taberî, Târih, c. 2, s. 221, İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 270.
[2] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384-384, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 203.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 344, Abdurrezzak, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, c. 1, s. 203, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 29, Taberî, c. 2, s.222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, İbn Seyvid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 115, Zehebî, Târıhu’l-islâm, s. 184, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 66, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 8, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1 , s. 270.
[4] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 285, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 55, İbn Kayyım, Zâdü’l-mead, c. 1 , s. 38, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2,s.8.
[5] İbn İshak, İbn Hisam , c. 1, s. 344, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 29, Taberî, Târih, c. 2, s. 222, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 285, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 115, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 66, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 270.
[6] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 203, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 622, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[7] Abdurrezzak, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, c. 1, s. 203-204, İbn Seyyid, c. 1, s. 115, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.
1, s. 270.
[8] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1, s. 344, Taberî, Târih, c. 2, s. 222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, Târih, s. 1 84, Ebu’l-Fidâ,
el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 66.
[9] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 193, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
76, İbn Kayyım, Zâd, c. 1, s. 38, Zehebî, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 388, Halebî, c. 2, s. 3.
[10] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1,s. 344, Taberî, c.2,s. 222, Zehebî, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[11] İbn İshak, İbn Hisam, c.1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c.3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, c. 1, s. 270.
[12] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 204.
[13] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[14] Taberî, Târih, c. 2, s. 221, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 288.
[15] Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 622.
[16] Taberî, Târih, c. 2, s. 221.
[17] Taberî, Târih, c. 2, s. 221, Hâki m, Müstedrek, c. 2, s. 622, Beyhakî, Delâilü’n-nübü we, c. 2, s. 2 85, Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 193, Zehebî, Târıhu’l-İslâm, s. 184, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/13-14.
[18] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 204, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1 , s. 228, Taberî, c. 2, s. 221, Ebu’l-Ferec, c. 1, s. 193, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 77, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 116, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 66, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledün-niye, c. 1, s. 66, Diyarbekrî, c. 1, s. 288, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, c. 1, s. 270.
[19] Zâriyât: 50.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, s. 184, E bu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[21] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 204, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 116, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 1, s. 66.
[22] İ bn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, c. 1, s. 116, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, c.1 , s. 344-345, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 204, Taberî, Târîh,c.2, s. 221-222, İbn Hazm , Cevâmiu’s-Sîre, s. 55-56, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 115, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 184, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c.3, s. 66, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 8.
[24] İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 56, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115, Zehebî, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 67, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 1, s. 66, Halebî, İnsanu’l-uyûn, c. 2, s. 5.
[25] İbn İshak, İbn Hişam , c. 1, s. 345, İbn Sa’d, c. 1 ,s.2O4, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Seyyid, c. 1, s. 116, Zehebî, s. 184-185, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8.
[26] İbn Sa’d, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Seyyid, c.1, s. 116, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 5.
[27] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 221, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 622, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66.
[28] Beyhak f, D elâ ilü “n-n übüwe, c. 2, s. 297, M uh ibbüt -Taberî, R ı yâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 113-114, Zehe bf, s. 183, E bu’l -F i dâ, c.3, s. 66-67, Heysemî, Mecmau’z-ievâid, c. 9, s. 80-81, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 66, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/14-16.
[29] Şuaybe, o zaman, M ekke’nin Cidde taralından iskelesi idi. (İbn Sa’d, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Süheyli, Ravd, c. 2, s. 277, Yakut, M u’cemu’l-buldan, c. 3, s. 351).
[30] İbn Sa’d, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, c. 1, s. 116, Diyarbekrî, c. 1, s. 288, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/16.
[31] İ bn S a’d, Tabak âtü’l-kübrâ ,0.1,5.204, Ta ben, Târîh, c. 2, s. 221, Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ.c. 1, s. 193, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 116, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 271.
[32] İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[33] Ebu’l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 93, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[34] İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[35] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 204, Taberî, Tarih, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 116, Halebî, İnşân, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib, Şerhi, c. 1, s. 271.
[36] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 184.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/16-17.
[37] Ebu’l-Münzir Hişam, Kitâbu’l-esnâm, s. 1 9, Yakut, Mu’cemu’l-büldân, c. 4, s. 116.
[38] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 206, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 121, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 5.
[39] Necm: 21-30.
[40] Bedrüddin Aynî, Umdetu’l-Kârî, c. 7, s. 100, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 1, s. 70.
[41] Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 70, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 285.
[42] Fussilet: 26.
[43] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52, Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 281-282, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 2, s. 314, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 90.
[44] Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 90.
[45] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 388.
[46] Müslim, Sahih, c.1, s. 405, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 90.
[47] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52.
[48] Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c.1, s. 405.
[49] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388.
[50] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405.
[51] Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 31 4.
[52] Bedrüddin Aynî, Umdetu’l-Kârî, c. 7, s. 101.
[53] Beyhakî, Delâilü’n-nübüwe, c. 2, s. 287, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 1 87, Heysemî, M ecmau’i-zevâid, c. 6, s. 33, Bedrüddin Aynî, c. 7, s. 99, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 6.
[54] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 388.
[55] Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59.
[56] Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 282.
[57] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52, Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s.59, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 282, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 2, s. 314.
[58] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59.
[59] Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c.2,s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[60] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 388,Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s.405, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c.1 ,s. 282, Beyhakî,c. 2, s. 31 4.
[61] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 388, Müslim, c. 1, s. 405, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[62] Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59.
[63] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. Müslim, c. 1,s.4O5, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[64] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52.
[65] Müslim, c.1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[66] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[67] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/17-20.
[68] Tahâvf, Muhtasar, s. 29.
[69] Tahâvı”, Muhtasar, s. 29, Kâsanf, Bedâyiu’s-sanâvi’, c. 1, s. 1 93, Suvutf, İtkân, c. 1, s. 110.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/20.
[70] En’am: 14.
[71] Zümer: 64-66.
[72] Kâfirûn: 1-6.
[73] Ebu’l-Münzir Hişam, Kitâbu’l-esnâ m, s. 1 9, Yakut, Mu’cemu’l-büldân, c. , s. 116.
[74] Fussilet: 42, Hicr: 9, el-Hâkka, 43-46.
[75] Kadı Iyaz, Şifâ, c. 2, s. 130-157, Fahru’r-Râzî, Tefsir, c. 23, s. 50-54, Kurtubf, Tefsir, c. 12, s. 82-84, Bedrüddin Ayni1, Umdetu’l-Kârî, c. 7, s. 90-1 01, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledünniye, c.1 ,s. 68-71, Halebîjnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 8-9, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 280-286.
[76] Fahru’r-Râzî, Tefsîr, c. 23, s. 50-54.
[77] Zehebî, Tezkiretü’l-huffâz, c. 2, s. 720-721.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/20-22.
[78] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1 , s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77, İbn Se y-yid, Uyün u’l-ese r, c. 1, s. 121, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[79] İbn Sa’d, Tabak âtü’l-kübrâ, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 121, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 271.
[80] İbn İshak. Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 206.
[81] İbn İshak, Kitâbu 1-mübtedâ ve 1-meb’as, c. 3, s. 158, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598.
[82] İbn İshak, Kitâbu’l-m übtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 227, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 115.
[83] İ bn Sa’d Taba kât, c. 1, s. 206, Bel âzu rf, E nsâb, c. 1, s. 227, İ bn H aim, C e vâm i u’s-Sîre, s. 65, Süheyli, R a vdu’ l-ünüf, c. 3,s. 344, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77. Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 187, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 280.
[84] Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 187, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 280.
[85] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 206, Halebî, İnsânu’l-uyün, c. 2, s. 9.
[86] Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 94, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 285.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3-8, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 65-66, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 91.
[88] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 91, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[89] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3, İbn Sa’d, c. 1, s. 206, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77.
[90] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158.
[91] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, Heysemî, Meanau’i-ievâid, c. 6, s. 33.
[92] . İbn Sa’d, c. 1, s. 206, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 120, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 9, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c.1, s. 280.
[93] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, Belâzurî, c. 1, s. 227, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 598.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3, İbn Sa’d, c. 1, s. 206, Belâzurî, c. 1, s. 227, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, Ebu’l-Ferecİbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 194, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 120, Heysemî, Mecmau’z-zevâid,c. 6, s. 33-34, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 10, Zürkânî, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 280.
[95] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 227-228.
[96] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 8, Belâzurî, c. 1, s. 227, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 598, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 8, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 92.
[98] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 10, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 93, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 1 2.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/22-26.
[100] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 291, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3,s. 598, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[101] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 291 , Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[102] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598.
[103] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 227, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77.
[104] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158.
[105] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, Ebu Nuaym , Hilyetü’l-evliya, c. 1 , s. 103, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3,s. 598, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 92.
[106] Be yhak f, D el âil ü’n-nübüv ve, c. 2, s. 291 , Zehebî, Târîhu’l -İslâm, s. 1 88.
[107] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[108] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[109] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[110] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ, ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598.
[111] İbn İshak, İbn Hişam Sîre, c. 2, s. 9, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 1 03, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s.92.
[112] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[113] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 291 , Zehebî, s. 188, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598, Zehebî, s. 188, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34.
[114] E bu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 103.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 9, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92.
[116] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 9, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 188, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34,Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 10.
[117] Zehebî, Târîhu’l-islâm , s. 188, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 34.
[118] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 227.
[119] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 10.
[120] Beyhakî, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 1 0.
[121] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ, ve’l-meb’as, c. 3, s. 158-159, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1 , s. 103, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe. c. 3, s.593, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[122] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[123] İbn İshak .Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 159, E bu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 103, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve,c. 2, s. 291, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 92, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 10.
[124] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34.
[125] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym , Hilyetü’l-evliyâ, c. 1 , s. 103, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe. c. 3,s. 598, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[126] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 34.
[127] İbn İshak, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 2, s. 599, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s. 10.
[128] Beyhakî, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 10.
[129] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Halebî, c. 2, s. 10.
[130] İbn İshak, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 599, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s.10.
[131] İbn İshak,c.3, s.159,Ebu Nuaym, c.1, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 292, İbn Esîr,c.3, s.599,Ebu’l-Fidâ,c.3, s.92,Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, s. 10.
[132] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 1 59, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. , s. 292, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3,s. 599, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 92.
[133] İbn İshak, c. 3, s. 159, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 599.
[134] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[135] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 10, Belâzurî, c. 1, s. 228, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 103, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s.92, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 10.
[136] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym , Hilye, c. 1, s. 103, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[137] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 2, s. 10.
[138] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym , c. 1, s. 103, Halebî, c. 2, s. 10.
[139] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[140] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s.1 59, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 599.
[141] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34,Halebî, c. 2, s. 10.
[142] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[143] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 292, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s. 10-11.
[144] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ, c. 3, s. 159, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Belâzurî, c. 1, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Beyhakî,c. 2, s. 292, İbn Esîr, c. 3, s. 599, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 11.
[145] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[146] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 10, Belâzurî, c. 1 ,s. 228, Ebu Nuaym, c.1 , s. 104, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s.11.
[147] Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 78.
[148] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 159, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 599.
[149] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 1 0, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 104, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s.92-93, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 34, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 2, s. 11.
[150] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 292.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/26-31.
[151] Bevhakf, Delâil, c. 2, s. 292, Zehebî, Târıhu’l-islâm, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[152] İbn İshak, Kitâbu’l-mübtedâ ve’l-meb’as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 598.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 6, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 4, s. 130, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 66.
[154] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 5, İbn Haim, s. 66.
[155] İbn Hazm, Cevâmiu’s-a>e, s. 66.
[156] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 5, İbn Sa’d, Tabakât, c. 4, s. 130, İbn Hazm, s. 66.
[157] İbn Sa’d, Tabakât, c. 4, s. 130.
[158] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 406.
[159] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 6,7.
[160] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 119.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/31-32.
[161] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 ,s.2O6, İbn Kayyım, Zâdü’l-mead, c. 2, s. 50.
[162] İ bn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 207, Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 194, İbn Kayyım, Zad, c. 2, s. 50, Diyarbekrî, Hamis,C.1.S.289.
[163] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 27, İbn Hacer, Metâlibu’l-âliyye, c. 4, s. 195.
[164] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 293.
[165] Zehebî, Tarihu’l-islâm, s. 191.
* Ebu Musa el-Eşari’nin peygamberimiz (a.s.)la buluşmak üzere Yemen’den bindiği gemi fırtınaya tutulup kendilerini Habeş ülkesine atmış, orada hz. Caferle buluşmuş ve böylece Habeş Muhacirleri arasına katılmışmıştır. (İbn Sa’d Tabakâtü’l-Kübrâ, c.4, s. 106, Buhari, Sahih, c.5, s. 79-80, müslim, Sahih, c. 4, s. 1946).
[166] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s.345-353, Belâzuıf, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 198-227, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 57-63, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 115-118, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 67-69.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/32-35.
[167] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 367, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 221-222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 84, Zehebî, TârfViu’l-islâm, s.
181, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-nihâye, c.3, s.79,Heysemî, Meanau’z-zevâid, c. 6, s. 23-24, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c .2, s. 4-5.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/36.
[168] İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 357.
[169] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 357, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 76-77.
[170] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/37-40.
[171] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 1, s. 357-362, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 202-203, c. 4, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1 , s. 247-250, Beyhakî, Delâilü’n-nübüwe, c. 2, s. 301-304, Zehebî, Târıhu’l-islâm, s. 191-192, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ye’n-nihâye, c. 3, s. 72-75, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 25-27, Diyarbekrî,Hamis, c. 1, s. 290-291.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/40-43.
[172] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 205.
[173] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385, Buhârî, Sahih, c. 4, s.2 54, Muhibbü’t-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 82, E bu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1 , s. 319.
[174] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 82,, E bu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c.1,s.319.
[175] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 205.
[176] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385, Buhârî, c. 5, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 205, Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 81, E bu’l-Fidâ,c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1 , s. 319.
[177] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Muhibbü’t-Taberî, c. 1,s.81, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94,Halebî, İnsanu’l-uyûn, c. 1, s. 484.
[178] Abdurrezzak, c. 5, s. 385, Buhârî, c. 4, s.2 54, Muhibbü’t-Taberî, c. 1, s. 81, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c.1, s. 484.
[179] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385-386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Belâzurî,Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 205-206, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 81-82, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 94,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 1, s. 484.
[180] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Ebu’l-Fidâ, c.3, s. 94, Halebî, c. 1,s.484.
[181] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Muhibbü’t-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c.1, s. 31 9, Halebî, c.1, s. 484.
[182] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[183] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 2, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî,c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1 , s. 484.
[184] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbü’t-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1 , s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[185] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 2, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1 , s. 484.
[186] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Belâzurî, c. 1 , s. 206, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[187] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[188] Abdurrezzak, c.5,s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c.1, s. 484.
[189] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4,s. 254, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319,Halebî, c.1, s. 484.
[190] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 206.
[191] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu’l-uyün, c. 1, s. 484.
[192] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12-13, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[193] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, E bu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[194] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Halebî, c. 1, s. 484.
[195] Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94, Halebî, c. 1, s. 484.
[196] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Belâzurî, c.1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82.
[197] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[198] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82.
[199] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94-95.
[200] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, E bu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Halebî, c. 1, s. 484.
[201] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Ebu Nuaym, c. 1,s.29, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.82.
[202] Buhârî, c. 4, s.2 54, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[203] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, E bu Nuaym , c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s.82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Diyarbekrî, c. 1, s. 391 , Halebî, c. 1, s. 484.
[204] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evüyâ, c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 95, Kastalâni, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 1 , s. 71, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 1, s. 484.
[205] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95.
[206] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 178.
[207] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13.
[208] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbü’t-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s.95, Kastalâni, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1 , s. 320, Halebî, c. 1, s. 484.
[209] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 3, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, c. 1, s. 29-30, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Kastalâni, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320.
[210] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254-255, Bel âzu rf, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî c.1,s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, c. 1 , s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 484.
[211] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[212] Abdurrezzak, c. 5, s. 386-387, Buhârî, c. 4, s. 254-255, Muhibbü’t-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, c.1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 484-485.
[213] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[214] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 387, Buhârî, Sahih, c. 4, s.255, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1 , s. 206, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 95. Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 71 , Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 1, s. 485.
[215] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[216] Abdurrezzak, c. 5, s. 387, Buhârî, c. 4, s. 255, Belâzurî, s. 206, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 71 , Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 485.
[217] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[218] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 95, Halebî, c. 1, s. 485.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/43-48.