Keşifler tarih boyunca insanın din olgusu doğrultusunda ve bunun yanında bazı nedenlerle gerçekleşmiştir. M. Ö. 7. Yüzyılda mısır firavunu Fenikeli denizcilere para vererek keşif yapmalarını istemiştir, Fenikeli denizcilerde üç yılda Afrika´nın çevresini dolaşmışlardır. Daha sonra Kartacalılar batı Afrika kıyısında keşifler yapmışlardır. Bunları Müslümanlar, Hintliler, Çinliler, Vikingler ve Polenezyalılar izlemiştir.
Müslümanlar İslami davet şuuruyla dünyanın birçok yerlerine gittiler. Seyyah Müslümanların en meşhurları Yakubi ve İbn-i Batuta´dır. Örneğin Batuta 1303´te Tanca´da dünya´ya geldi. 1324 de Mekke´ye ziyaret amacıyla memleketinden ayrılmış ve 24 yıl sonra memleketine dönmüştür. Müslümanların bu alandaki en önemli özellikleri coğrafya ilmini geliştirip bu alanda öncülük etmeleridir. Dünya sularını tek bir deniz yoluna bağlı olması 11. Yüzyılda Müslümanlar tarafından öğrenilmişti. Avrupalılar 15. Yüzyılda denizler noktasında hurafeler ve fantezilerle doluydu. Haçlılar bu dönemlerde dünya da İslam´ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar ve bu çerçevede klasik eski çağ´da kalan kitaplar ve yakın dönemdeki seyyahların raporlarına başvurdular. M. S. 2. Yüzyılda yazılmış olan Ptolemy´in Geography´si 1406 da Yunancadan Latinceye çevirdiler. Bu kitap Roma döneminin en yüksek coğrafya ilmini kapsıyordu. Bu kitapta Asya ve Afrika hakkında doğru, ama diğer bölgeler hakkındaki bilgiler hurafeden başka bir şey değildi. Yakın dönem seyyah raporlarının en popüleri 13.yüzyıl sonlarında İtalyan Marco Polo tarafından yazılan Travels´i ile Sir John Mendeville´nin Travels´i idi. 15. Yüzyılda Portekiz prensi gemici Henry ve Chiristopher Colombus´a esin kaynağı oldu. Bu kitaplarda diğer kitaplar gibi hurafelerle doluydu. Köpek başlı insanlar ve sıcak bölgelerin kaynayıp gemilerin yaktığı hurafeleri vardı. Bunlar ek olarak Haçlılar, Endülüs kanalıyla 1000 ile 1400 yıllar arasında Müslümanlardan bilim, sanat, felsefe ve kültür alanında çok şey öğrendiler. Gerek Yunan bilim ve felsefesinin korunması gerekse de tarımsal bilgi ve teknolojinin Hint ve Çin gibi uzak diyarlardan Avrupa´ya geçmesi İslam dünyasının eseriydi. 1492 de Granada´nın ellerine geçmesi ile birlikte Avrupalılar, 600 yıldır inemediği Afrika anakarasına adımını attı. Ve tarihte asla affı olmayacağı kanlı yüzyıllar başladı. Portekizliler bu tarihlerde bir milyona yakın köylüden oluşuyordu. Ama bu bir milyon Portekizlinin tek ortak yönü Müslümanlara tarihi düşmanlıklarıydı. Ünlü kaşif Magellan´ın´´dinsizleri, imana getirmek ´´ sözü coğrafi keşiflerin arkasındaki gerçeği özetlemektedir. Portekizliler, 1492 de Afrikalı Müslümanların dinlerini değiştirmek için misyonerler, öğretmenler ve zanaatkârlar gönderdiler. Bu misyonerlik faaliyetlerinin en meşhuru 1506 da bir dönme(muhtedi) Hıristiyan, 1. Alfonzo olarak Kongo tahtına oturdu. Bu kral Portekizlilerle barışçıl bir siyaset güttü fakat doğu Hint adaları ticaretinin başlamasıyla Kongo krallığı, siyah köle ticareti krallığına dönüştü. Portekizliler Asya ve Afrika seferlerinden sonra Asya´ya gitmenin başka yollarını aradılar. Bu seferler sırasında Amerika´yı keşfettiler. Portekizliler Asya ve Afrika´da direnişler görmesine rağmen, zaman zaman kaybetmesine rağmen dünyanın uzun zamandır savaş görmediği ve teknik olarak savaşa yönelik malzeme kullanmayan halkları kısa bir süre zarfında sindirildi. 1451 Cenova doğumlu Colombus, Asya´ya batıdan gitme fikrini ortaya attı, bu projesini Portekiz sarayına sundu; Ama reddedildi. Daha sonra Kastilya kraliçesi İsabella´dan destek buldu. Cenovalı sermayedar Francisco Pinelo Colombus´un 1. ve 2. Seferlerine sponsor oldu. 3 ağustos 1492 de yola çıktı. 27 Ekim´de uzaktan Küba göründü. Hispaniola (Haiti adası) ya varıldı. Colombus burayı Hindistan zannetti ve (1506 ) ölümüne kadar Colombus yeni bir yer keşfettiğini öğrenemedi. İlk başlarda ortaya çıkan bu kara kütlesi Avrupalıların hoşuna gitmedi. Portekizliler 1500 yılına varmadan güney Amerika da Brezilya kıyılarına çıktılar. İngiltere için çalışan İtalyan denizci John Cabot 1497 de Kuzey Amerika´yı keşfetti. Avrupalılar, yeni bir dünyaya gittiklerini anlamaları üzerine yerli halk ile çatışmaya başladı. Sadece yerli halkla değil Navidad´ta ki ilk karşılaşmada para ve kadın yüzünden birbirlerine girdiler. Kısa bir sürede yerli halkı kontrolleri altına aldılar ve bu savaş sırasında ölen kişilerin yerine Afrika´dan çalıştırılmak üzere Amerika´ya siyah köle ihraç ettiler.[1] Kastilya krallığı tarafından, Amerika´ya giden göçmenlere yerlileri çalıştırma hakkı verildi.[2] Meksika´nın İspanyollar tarafından işgal tarihini yazan tarihçi Bernal Diaz conquistador[3]´ların amaçlarını şöyle özetler: ´´ Tanrı´ya ve majestelerine hizmet etmek, karanlıktakilere ışık vermek ve zenginleştirmek.´´ 1519 da Hermando Cortes, yönetimi altındaki yaklaşık altı yüz kişilik sefer grubu, Küba´dan Meksika körfezi kıyısına vardılar. Savaşarak, katlederek, diplomasi uygulayarak ve blöf yaparak balta girmemiş kıyı ormanlarından orta Meksika´nın yüksek platosuna ve Aztek başkenti Tenochtitlan (Mexico City) ulaştılar. Sayılarının azlığına rağmen imparator Montezuma´yı esir aldılar. Başkenti ele geçirdiler. Ağustos 1521 de Montezuma´nın halefini de yenen Avrupalılar, orta Meksika´da İspanyol yönetimini kurdular. Cortes´in ve askerlerinin bu başarısı ikinci bir conquistador´u Francisco Pizarro liderliğinde 1531 de 150 den az bir kuvvetle Peru And dağlarındaki İnka imparatorluğuna karşı harekete geçti ve iki yıl içinde imparator Atahualpa esir alınıp idam edildi. İmparatorluk, İspanya´ya ilhak edildi. Bu dönemde Avrupalı kaşiflere en büyük yardımı Aztek ve İnka imparatorlukları tarafından kovulan ve imparatorluk sınırı dışında yaşayan yerlilerden gelmiştir. Bu yerliler Avrupalıların malzemelerini taşıyor, hizmetlerini görüyorlardı. Yerli halkın bu kadar az sayıda kişiye başarısız olmalarının nedenleri teknik bakımından yetersiz olmaları, savaşma noktasında dini inanışları nedeniyle kararsızlığa düşmeleri, imparatorluğun merkeziyetçi yapıda olması nedeniyle çok geniş alanlara yayılmış olmalarıdır. Sayılarla bir dram: 16.yüzyılda Aztek ve İnka halk sayısı yirmi beş milyon iken 17.yüzyıla gelindiğinde sadece yüz yılda bu nüfuz bir milyona düşmüştür. 1524-1536 yılları arasında sadece Meksika da dört milyon kişi din değiştirmiştir. Avrupalıların bu yenidünya´ya geldiklerinde en büyük umutları altındı fakat istediklerini bulamadılar. 1540´a gelindiğinde Meksika da Zacatecas´ta (Bolivya´nın Patasi bölgesi) zengin gümüş yatakları bulundu ve Gümüş Amerika´nın maden zenginliği oldu. Gümüş sayesinde Avrupa ekonomisi düzeldi ve Avrupa´nın Asya ile yaptığı baharat ve tekstil ticaretinin gelişmesine yol açtı. Bu sayede Avrupa merkezli bir dünya ekonomisi çağı doğdu. KAYNAKÇA: |
Son Yazılar